Prof. Kurul: İnsanları harekete geçirecek şarkıları bulacağız

img

ANKARA - Korkutma ve gözdağının yönetme biçimi haline geldiğini belirten Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, “İnsanları harekete geçirecek şarkıları bulacağız, bilimle, sanatla, siyasetle ve sevgiyle; hayatı eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden inşa edeceğiz” dedi.

Koronavirüs (Kovid-19) pandemisiyle Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz halinin eğitime yansımaları sürüyor. Pandemiyle birlikte çoğu ülkede eğitime ara verilirken, Türkiye’de uzaktan eğitim sistemine geçildi, var olan fırsat eşitsizliği had safhaya ulaştı. Pandemi öncesi okullar arası eşitsizlik tartışması, şimdilerde uzaktan eğitimle birlikte evler arasındaki eşitsizlik tartışmasına dönüştü. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNİCEF) raporuna göre, dünyada 463 milyon çocuk pandemi nedeniyle okulların kapanmasının ardından uygulanan uzaktan eğitime erişim sağlayamadı. Türkiye’de ise 18 milyona aşkın öğrenciden 7 milyon 695 bin öğrenci uzaktan eğitime katılamadı.
 
Türkiye’nin bir üretim yordamı olarak benimsediği kapitalist sistem için toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliklerin sorun teşkil etmediği yorumunu yapan Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul ile eğitimde giderek derinleşen eşitsizliği, eğitim sistemini, çıkış yolunu ve sendikal mücadeleyi konuştuk.
 
Eğitim Sen’in yeni yönetimi belirlendi. Sendika olarak yeni dönemde yol haritanızda neler var?
 
Belirlenen asgari ücret, onurlu bir hayatı sürdürebilecek bir ücret olmadı. Belki önümüzdeki dönemde asgariyi değil, azami gelir ve serveti tartışmalıyız. Çünkü burada ciddi anlamda sorun var. İnanılmaz bir kesim ciddi bir biçimde zenginleşirken, asgari ücretin belirlenmesi için günlerce tartışılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de yeni bir gelir bölüşümü politikasıyla tüm insanların onurlu yaşayabileceği bir ülke kurabiliriz. 2021 yılının buna vesile olmasını diliyorum. Biz de eğitim ve bilim emekçileri olarak, kendi özgün sorunlarımıza kuşkusuz bakıyoruz. Ama yaşadığımız ülkede; emek, demokrasi ve barış mücadelesi için de tüm demokratik kitle örgütlerinin sorumlulukları var. Bu nedenle Eğitim Sen, önümüzdeki dönem de tüm tarihi boyunca olduğu gibi demokrasi, barış ve emek mücadelesini eklemleyerek, daha bütünleşik bir hat izleyerek sendikal mücadelesini sürdürecek. Çünkü Türkiye ne kadar demokratik, sosyal ve laik bir cumhuriyet olur ve hukuk devleti niteliğine ne kadar çok bürünürse, Eğitim Sen gibi diğer sendikaların da nefes alabileceği rahat bir çalışma ortamı yaratılabilir. Diğer yandan ekonomik, sosyal, kültürel ve politik pek çok hak ve özgürlükler konusu da gündemimizde. 
 
Hala sürgünler, açığa almalar ve bakanlık iradesiyle ihraçlar devam ediyor. Dolayısıyla bir eğitim emekçisi kıyımı söz konusu. Bunun önüne geçmek üzere politikalarımızı yürüteceğiz. Eğitim alanı 50 milyona yakın nüfusu ilgilendiriyor. Bu nedenle eğitime dair sorunlara ilişkin mücadele zaten sürekli masamızın üzerinde duran bir konu. Öte yandan içinde yaşadığımız coğrafyayı ekolojik zeminde rahatlatmak, ekoloji mücadelesine bu bağlamda destek vermek yine Eğitim Sen’in önüne aldığı konulardan birisi. Bizim bazı ilkelerimiz var. Parasız, anadilde ve bilimsel bir eğitim son derece önemli. Toplumsal gerçeklik neyse, o gerçeklikten hareket ederek, o gerçekliğin üzerinden daha iyi bir hakikat inşa edebiliyorsak, bunun için mücadele etmek gereği son derece ortada. O yüzden Türkiye’de insanların kendilerini güven içinde hissettikleri, sürekli olarak güçlendikleri bir ülke için Eğitim Sen olarak elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Eşit, özgür ve barış içinde bir toplum inşası için çaba göstereceğiz.
 
 Pandemiyle birlikte Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz halinin eğitime yansıması nasıl oldu?
 
Eğitim alanı, sağlık gibi her evin içinde etki yaratır, her evin içinde olanlardan da etkilenir. Her ikisi de kamusal biçimde ürettiğimiz ve tükettiğimiz toplumsal üretim alanlarıdır. Türkiye içinde hane halklarının yaşadığı her sorunun eğitim alanında bir karşılığı vardır; eğitim emekçileri bilinçleri ve duyarlıkları ölçüsünde bu sorunların okula ve dersliğe yansımalarını hissederler. Örneğin on milyona yakın işsiz, resmi ve resmi olmayan verilere göre on milyon civarındaki asgari ücretle geçinenler, hayat pahalılığı karşısında satın alma güçleri giderek düşen kamu emekçileri, iflas etmiş ya da ekonomik olarak zor durumdaki üç milyon civarındaki esnaf, küçük çiftçiler ve mevsimlik tarım işçileri, çocukları yoluyla eğitim ve bilim emekçileri ile etkileşirler. Eğitim emekçileri de geliri giderek düşen emeğin orta katmanları olarak yoksulluk sınırının altındaki ücretleriyle ekonomik ve siyasal krizin farkındadırlar.
 
Kriz en çok kimleri etkiliyor?
 
Gerek ekonomik ve siyasal gerekse doğal afetler ve salgınlar ilk olarak yoksul haneleri vurur en çok. Çünkü kapitalizm yarattığı eşitsizlikler, ayrımlar ve hiyerarşiler yoluyla toplumun mahzeninde yaşayan insanların krizlerle başa çıkabilmesinin önüne sosyal olarak inşa edilmiş yeni engeller koyar. Kovid-19 salgını; doğanın insan karşısında ikincilleşmesiyle, insanın doğa karşısında efendi olmasıyla, doğanın ve insan-olmayanların yaşam alanlarına kar arzusuyla hoyrat biçimde girilmesiyle ortaya çıktı. Şimdi Kovid-19, insanlar arasında yapay biçimde yaratılmış hiyerarşilerden besleniyor. İktidarlar ekonomiyi önceleyerek ‘sosyal güvenceli’ bir 28 günlük tam kapanma politikasını izlemiyorlar, yani toplum sağlığı öncelenmiyor. Çalışmak zorunda olan milyonlarca emekçi Kovid-19’la karşılaşma riskiyle karşı karşıyalar. Kovid-19 salgınından en çok emeğinden başka hiçbir mülkiyeti olmayan toplumsal sınıflar etkileniyorlar. Buna koşut olarak hem eğitim hem de sağlık hizmetinden en az yararlananlar yine bu toplumsal kesimler.
 
AKP'nin eğitim sistemi pandemi döneminde ihtiyaçları karşılayabildi mi?
 
İnternet erişimi, tableti, bilgisayarı, akıllı telefonu olmayan milyonlarca çocuktan söz ediyoruz. Bir de 30 milyar dolar harcanan başarısız ‘FATİH projesini’ anımsamalıyız.
 
Salgından önce kamusal hizmetlerin niteliğini denk hale getirmek amacıyla daha çok okullar arası eşitsizliklerden ve okulları birbirine denk hale getirememekten söz ederdik. Bu sorun hala var. Şimdi ise evlerdeki eşitsizliklerden söz ediyoruz. Salgın sürecinde sağlık sistemindeki çöküş, adeta 24 saati hastanelerde geçen sağlık emekçileri sayesinde kamuoyu tarafından anlaşılamıyor. Eğitimdeki çöküş ise evlerinde saatlerce ekran karşısında duran, öğrenci ve velilerle sürekli görüşmeler yapan eğitim ve bilim emekçileri nedeniyle anlaşılmıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, kapsamlı ve detaylı bir araştırma yapmadığı için ya da yapmış olsa bile paylaşmadığı için salgının eğitime erişimi ne kadar ve nasıl etkilediğini bilmiyoruz. Ancak kimi açıklamalar ve bilgiler yan yana geldiğinde; milyonlarca öğrencinin uzaktan eğitime erişemediğini, uzaktan öğrenme süreçlerinden koptuğunu, fiili olarak eğitimin dışına itildiğini biliyoruz. İnternet erişimi, tableti, bilgisayarı, akıllı telefonu olmayan milyonlarca çocuktan söz ediyoruz. Bir de 30 milyar dolar harcanan başarısız ‘FATİH projesini’ anımsamalıyız.
 
Çocuklar uzaktan eğitim sisteminde nelerden eksik kaldı? Neleri yitirdi? Nasıl etkilendi?
 
Okul ve öğrenme süreçlerinden kopuşun çok ciddi olduğu öğrenci grupları var. İşsizlik ve artan yoksullaşmanın etkisine maruz kalan çocuklar, çok çocuklu ailelerdeki çocuklar, kentten uzak yerlerde/kırsal bölgelerde yaşayan çocuklar, evdeki toplumsal cinsiyet kalıpları nedeniyle ev içi çalışma süreçlerine daha çok maruz kalan kız çocukları, anadili Türkçe olmayan çocuklar, özel gereksinimli çocuklar, mülteci çocuklar, çalışan çocuklar… Araştırmalar yapılmayınca eğitim alanı önüne kalın bir perde çekilmiş gibi… AKP-MHP iktidar bloğunun eğitim alanında alınacak önlemleri 2021 bütçe tasarında bile ortaya koyabilmiş değil, MEB bütçe gerekçesi ve sunuşunda sanki salgın koşulları yokmuş gibi davranılmış. Bu dönemde özel okullar ve özel ders alan çocuklarla, ağır aksak giden devlet okullarındaki çocukların bilgi ve becerileri arasındaki makas çok açıldı. Siyasal iktidar, salgın koşullarında yüz yüze eğitim için gerekli koşulları sağlamak üzere hiç esastan bir çabanın içine girmedi. Derslik yapımı, öğretmen ve destek personeli istihdamı alınması gereken en önemli önlemler arasındaydı, ama ciddi bir çaba görülmedi. Eğitim gereksinmeleri öylece bekliyor. Çocuklar, öğretmenleri ve arkadaşları ile çok uzun zaman karşılaşamıyorlar. Kültürel ve ekonomik sermayeleri birbirinden çok farklı evlerde az sayıda kişi ile etkileşiyorlar. Küçük evlerde sessiz bir köşe bulamayan milyonlarca çocuk var.
 
Bu krize neden olan etkenlerin temeli Türkiye'de ne zaman atıldı. Eğitim sisteminin bugün krizlere cevap veremeyen, sınıfsal eşitsizlikleri derinleştiren bir hale gelme sürecinde nelerin payı var?
 
Türkiye bir üretim yordamı olarak kapitalizmi benimsemiş bir ülke. Toplumsal sınıfların varlığı ve bunlar arasındaki eşitsizlikler bu sistemde bir sorun teşkil etmiyor. Adeta ekonomik olarak güçlülerin, biyolojik olarak da sağlıklıların hayatta kalabileceği peşinen kabul edilmiş durumda. Yani bir sosyal Darwinizm anlayışı egemen. Kuşkusuz toplumun üyelerinin büyük bir kısmının mücadelesiyle sınıfsız bir toplumun mümkün olabileceğini de biliyoruz. Tarihsel kapitalizmin çeşitli dönemleri var. Örneğin sosyal devlet politikalarının uygulandığı dönem; eğitim ve sağlık gibi kolektif mal ve hizmetlerin eşit/denk biçimde, toplumun tüm kesimlerinde adil biçimde tüketilmesinin kamu yararı açısından önemli olduğu bir dönem. 12 Eylül 1980 sonrasında uygulamaya konulan neoliberal politikalarla eğitim ve sağlık alanlarının da sermaye birikim alanı olarak değerlenmesine yol açacak politikaların önü açıldı. Bu politikaların en inceltilmiş ve parlatılmış biçimi son 18 yıldır iktidarda olan AKP ve MHP’li dönemde uygulamaya geçirildi. Siyasal iktidar her döneminde daha da otoriterleşti, aksi halde bu politikaları hayata geçirmesi mümkün değildi. Şimdi artarak zenginleşen beş şirket ve yandaşları ile artarak yoksullaşan ve mülksüzleşen emekçiler arasındaki ayrım çarpıcı biçimde ortaya çıktı.
 
Diğer yandan din dersleri dayatılmaya devam ediyor ve uzaktan eğitimde bile 10-11 yaşındaki kız çocuklarına öğretmenler baş örtmelerini dayatıyor. Ama buna karşı çok fazla tepki de verilmiyor. Artık bize dayatılan “zorlar” normal mi geliyor? Siz nasıl yorumlarsınız?
 
Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin çok uzun zamandır “zorunlu olmaması gerektiği” üzerine düşünen kişiler baskı altına alındı. Baskılar insanları ürküttüğü için 10-11 yaşındaki kız çocukları başlarını örtmeye teşvik ediliyor ya da zorlanıyorlar. Bu olguyu gözleyen öğretmenler ve velilerin daha üst perdeden “laikliği savunmaları” gerekiyor. Büyük yapısal mücadeleler mikro alandaki mücadelelerle desteklenmeli.
 
Pandemi sürecinde üniversiteler de dahil olmak üzere eğitim-öğretim süreci uzaktan yapıldı. Video konferansta yayını açık unutan Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Acar öğrencilerine sözlü tacizde bulundu. Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu ise üniversiteler için “fuhuş evleri” dedi. Bu durum siyasal iktidarın politikalarından bağımsız değerlendirilebilir mi?
 
Yaşamın her alanının piyasalara açıldığı neo-liberalizm, siyasal İslamcı ve milliyetçi politikalar otoriterleşmeyi de mutlaka yanına alarak birlikte yol alıyorlar. Başka türlü Türk-siyasal İslam sentezci bireyciliği üretemezler. Sosyal medyaya yansıyan bahsettiğiniz olaylar, otoriter ve ahlakçı bir anlayışla üniversitelere yaklaşıldığını gösteriyor. Ekonomik olgular söz konusu olduğunda ‘git başının çaresine bak!’ denilebilirken, üniversite öğrencilerinin cinsiyet ayrımı gözetmeksizin arkadaşlıkları, birlikte öğrenme ve eğitim çalışmaları ahlak polisliği bakışından istenmeyen olgular olarak görülüyor. İlkokullar, ortaokullar, liseler ve üniversitelerde eğitimin demokratik bileşenleri bu çağdışı çıkışlara enerjik ve güçlü tepkiler vermezlerse bu yaklaşımlar yeni normal hale gelir.
 
Sizi aynı zamanda akademideki kimliğinizle de tanıyoruz. AKP milletvekili Hacı Ahmet Özdemir bütçe görüşmeleri sırasında Türkiye’de 2002 yılında 53 olan üniversite sayısının 129’a çıkardıklarını belirtti. Bu üniversitelerin nitelik bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
 Üniversiteler, tarihinin hiçbir döneminde haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında bu kadar uzun süre sessiz, dilsiz, görmeyen, duymayan ve dokunmayan halde olmadı.
 
Üniversiteleri bölüp parçalayarak “tabela üniversiteleri” veya dört duvar üniversiteleri açarak gerçek üniversite işlevi ve işleyişi yaratılamaz. Üniversite özgür bilim insanları, özgür öğrenciler ve güçlü destek personel ile toplumun bilgisini üretebilir ve bu bilgiyi toplumsallaştırabilir; siyasal iktidarları kamu yararına politikalar için zorlayabilir, uyarabilir. Binlerce öğretim elemanı üniversitelerden istihbarat birimlerinin gizemli verileri ve sosyal medya paylaşımları ile süslenmiş “kurum kanaati” ile ihraç edilirken, parmağını kımıldatmayan hukuk fakülteleri olduğuna tanık olduk. Hukukun en temel ilkeleri çiğnenirken, bu mekânlardaki sessizlik çok can acıtıcı idi. Üniversiteler, tarihinin hiçbir döneminde haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında bu kadar uzun süre sessiz, dilsiz, görmeyen, duymayan ve dokunmayan halde olmadı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında yapılan tasfiyeler üniversiteyi felce uğrattı.
 
Yine de üniversitelerdeki üretimsizlik, güvensizlik, bireycilik, korku ve yalnızlık kuyusundan çıkmak mümkün. Üniversitede sağduyulu ama susturulmuş, topluma karşı ödevlerinin bilincinde ama üniversite yönetimleri ve siyasal iktidar tarafından baskılanmış olan binlerce öğretim elemanı, eğitim ve bilim emekçisi var. Üniversite öğrencileri arasında karşı karşıya kaldığı baskılardan rahatsız yüz binler var. Salgın koşullarında üniversite yaşamı bildiğimiz biçimde sürmüyor. Üniversite öğrencileri uzaktan eğitimin gerektirdiği teknolojilerine sahip değiller. Öğretim elemanlarına el yazısı ile yazılmış ödevler yolluyorlar. İnternet erişimi olmayan, bilgisayarı olmayan, akıllı telefonu olmayan üniversite öğrencileri var. Bununla birlikte öğrencilerimiz bu süreçten güçlü bir yaşam enerjisi ile çıkacaklar ve demokratik bir üniversite mücadelesi vereceklerdir diye düşünüyorum.
 
Bir yazınızda “Üniversitelerin uzun zamandır söz hegemonyasını yitirdiğini” söylüyorsunuz. Buna neden olan koşulları nasıl okumak gerekiyor? Tüm topluma dayatılan korku ortamının bunda payı var mı?
 
Üniversiteye ya da toplumsal yaşama dair politika üretmek; konuşmak, tartışmak ve yazmak edimleri ile olur. İktidarın öfkesine maruz kalmamak için kendisine sürekli sansür uygulayan, düşüncelerini özgürce ifade edemeyen, söylemini sürekli azaltarak riskten kaçınan,  öğretim elemanları eğitim ve araştırma zemininde görünmez olurlar. Yani akademisyenler çok ileri düşüncelere sahip olsalar bile, bir ifade problemi ile karşı karşıyadırlar. Bu durumda söz hegemonyası iddiası da ortadan kalkmış olur. Türkiye’de çeşitli araçlarla korkutma ve gözdağı verme bir yönetme biçimi olmuştur. Kendini ifade edemeyen akademi, varoluşunu salgın koşullarında olduğu gibi “hayatta kalma”ya indirgemiş olur. Ama yaşam “hayatta kalma”nın çok ötesinde bir fazlalık taşır.
 
 İktidar, dayattığı korku ortamın aynı zamanda “yasal çerçevelerle” de sürdürmek niyetinde olduğunu son çıkan kanun teklifleriyle de gördük. En son derneklere kayyım atamanın önünü açan ve avukatlara muhbirliği dayatan kanun teklifi de Meclis’ten geçti. Ne hedefleniyor?
 
Siyasal iktidarın hem ekonomik hem politik hem de uluslararası anlamda bir sıkışmanın içinde. Burada siyasal iktidara “ülkeyi yönetemiyorsun” diyen muhalefet cephesinde bir güçlük, sorun var. İktidar da büyük ölçüde buradan cesaretleniyor. İktidar, Türkiye’nin eşit, özgür toplum düşlerinin konuşulmadığı bir Türkiye yaratmak için sürekli olarak yeni düzenlemelerle korkuları yeniden yeniden yaşatacak,  hissettirecek manevra alanları buluyor. Yine bir torba yasa var. Adı da algı yönetimine uygun: Kitle İmha Silahlarının Yayılmasını ve Finansmanının Önlenmesi. Kim karşı çıkabilir ki bu başlığa. Ne var ki bu yasa Anayasa’ya aykırı pek çok hüküm içeriyor. Örneğin demokratik toplumun temel taşını oluşturan dernek özgürlüğüne ilişkin sınırlama ve yasaklar getiriyor. Yasa ile yargı kararı olmaksızın dernekler “terör faaliyeti” ile suçlanarak faaliyetine son verilebilecek, yöneticileri görevden alınabilecek, kayyım atanabilecek. Bu yasa 18 yıllık AKP iktidarının fotoğrafıdır. Avukatlık mesleğinin özü sır saklama yükümlülüğünü beraberinde getirmesine karşın mesleğin doğası ile oynuyorlar. Anımsarsınız “muhbir vatandaş” düzenlemesinden sonra “ihbarcı avukat” düzenlemesi de getiriliyor. Devlet alanının aynılaştırılması yetmiyor, sivil toplumda iktidarın tanımladığı biçimiyle “yerli-milli” bir aynılaştırmayla dernekler iktidarın hedefleriyle uyumlu hale getirilmek isteniyor.
 
Derneklerin devletleştirildiği, insanların devlet talimatlarıyla düşündüğü ve konuştuğu bir ülkede yaşamak çok zor olacaktır. Herkes aynı olunca konuşmaya gereksinme var mıdır? Onurlu, anlamlı ve değerli bir yaşam için farka gereksinme vardır.  Bunların ortadan kalkması için yine tüm toplumsal güçler olarak mücadele etmeyi sürdüreceğiz.
 
OHAL komisyonunun görev süresi bir yıl daha uzatıldı. Sonuçlandırılmayan binlerce dosya varken, bu komisyonun varlığını sürdürüyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Siyasal iktidarın “böl-yönet”, “kültürel istila” ve “boyun eğdirme” politikası insanlar arasında ciddi bir kutuplaşma yarattı. Oysa yeniden yan yana gelip; birlikte dans etmeyi, mücadele etmeyi örebiliriz.
 
Bu Türkiye’de yaratılmak istenen korku kültürünün bir başka yönü. OHAL koşulları sürüyormuş duygusunu vermenin bir başka aracı. İktidar bundan yararlanıyor. Korku en eski yönetme araçlarından birisi. OHAL Komisyonu‘nun süresi bir yıl daha uzatıldı. 23 Ocak 2017 günü 685 sayılı OHAL KHK’si ile iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almakla görevlendirilmiş olmasına rağmen, aradan neredeyse dört yıl geçmiş olmasına karşın komisyon hala 16 bin 50 dosyayı karara bağlamadı. Karara bağladığı dosyaların yüzde 88,5’ini ise ret etti. Komisyon, adaleti geciktirdikçe hem oyalama hem de cezalandırma komisyonu olarak işlev görüyor. Hala karara bağlanmayan 16 bin 50 başvurunun 2 bin 630’u KESK’lilere ait. Komisyonun son aylarda çok bariz şekilde oldukça az sayıda dosyayı karara bağlaması ise manidardır ve iktidardan buna dair talimat aldığı şeklinde yorumlanmaktadır.
 
Bir yazınızda Marx’ın “oldukları yerde donup kalmış koşulları kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız" sözüne vurgu yapmışsınız. Türkiye şuan böyle bir zorlama zemini var mı?
 
Bugün iki gazeteci arkadaşım sokaktan geçen insanların asgari ücret hakkındaki görüşlerini almaya çalışıyordu. Kimse konuşmak istemiyordu, muhabirler çok şaşırmışlardı, kimse etrafından gelen etkileri tepki vermiyor, robotlar gibi hareket ediyorlardı. Öfkeli, gecikmiş, düşünceli, görmeyen, duymayan, hissetmeyen insanlar akıp gidiyor etrafımızdan. Bu sahne Marx’ın sözünün zemini yokmuş yanılsaması yaratıyor. Siyasal iktidarın “böl-yönet”, “kültürel istila” ve “boyun eğdirme” politikası insanlar arasında ciddi bir kutuplaşma yarattı. Oysa yeniden yan yana gelip; birlikte dans etmeyi, mücadele etmeyi örebiliriz. İnsanlar içinde yaşadıkları koşullar ne kadar kötü olursa olsun, yaşamın çağrısına kulak veriyorlar, yaşamın sevincini bir şeylerde buluyorlar. Kapitalizmin kuralları, devletin ve ataerkinin kodları öylesine yoğun işliyor ki bedenler kaskatı hale geliyor.
 
İnsanları harekete geçirecek şarkıları bulacağız, bilimle, sanatla, siyasetle ve sevgiyle; hayatı eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden inşa edeceğiz. Ama şimdi, şuanda başlamak üzere bu mücadeleyi örersek, her birimiz parmaklarını bir miktar kıpırdatıp, yüreğini, zihnini bir miktar daha parlatır, öfkesini örgütlemenin yeni yol ve yöntemlerini bulabilirse, hep birlikte yaşayabileceğimiz, ortak bir geleceğin eşit ve özgür Türkiye’sine ulaşabiliriz. “Eşit özgür barış içinde nasıl yaşayabileceğimiz” sorusu üzerinde düşünmeden eşitsizlikleri külliyen ortadan kaldırmak mümkün değil. Geleceğe dönük hedeflerimiz, amaçlarımızın bugün içerdiği karşılıkları olmalı. Gelecek hayallerim, bugün yapabildiklerimi etkilemeli. Ancak bu koşullarda güçlü, toplumsal bir mücadele örebilir ve kapitalizmin bizlere yaşattığı -hiç hak etmediğimiz- krizlerden kurtulacak bir toplumsal arayış içerisinde olabiliriz.
 
MA / Zemo Ağgöz

Diğer başlıklar

01/01/2021
11:25 AKP’yi mora boyayan kadınlar: Kimse koltuklarında rahat oturmasın
10:47 Adana'da 3 kişi tutuklandı
10:46 'Tecride karşı her bedeli ödemeye hazırız'
10:45 Kadın katliamına tepki gösteren Üçer gözaltına alındı
09:56 Roboskili Ho Şi Minh
09:31 Polis takibine takılan mülteciler kaza yaptı: 2 ölü
09:30 Sokağın asgari ücret tepkisi: Saray'a var bize yok
09:17 Açlık grevi eylemi 36’ncı gününde
09:13 Yüksekdağ’ın avukatı: AİHM’in 6-8 Ekim tespiti net, uygulanmalı
09:12 'Leyla içeride biz dışarıda kadınların sesi olacağız'
09:11 Kadınlardan yeni yıl mesajı: Yeni yaşamı yaratacağız
09:10 Yıllar sonra kavuştuğu çocuğunun kemiklerini istiyor
09:02 30 yıllık imama ‘cenaze namazı’ cezası
09:01 Yüksekova'da 'yıkım' kararı
09:00 01 OCAK 2021 GÜNDEMİ
00:35 Derecik’te askerlerin açtığı ateş sonucu bir genç yaralandı
00:26 Yeni yılda doğalgaz ve elektriğe zam
00:01 DSÖ, Pfizer-BioNTech aşısına acil kullanım onayı verdi
31/12/2020
22:38 Ebdi: 2021’de çalışmalarımızı daha da güçlendireceğiz
21:38 DAİŞ, Şam askerlerine yönelik saldırıyı üstlendi
21:00 Yeni yıl yasakları başladı
19:32 Koronadan 239 kişi daha vefat etti
19:12 İdil’de bir kişi tutuklandı
18:59 ‘Tehdit ediliyorum’ diyen kadın intihar girişiminde bulundu
18:22 İstanbul’da bir kadın katledilmek istendi
18:18 Şair Yılmaz Odabaşı tahliye edildi
18:15 Sanatçı ve aydınlardan ortak bildiri: Hukuk kurallarını tabi kılın
17:55 ABD: Türkiye ile S-400 sistemine ilişkin ortak çalışma grubu yok
17:32 Dersim’de 29 bölge geçici özel güvenlik bölgesi ilan edildi
16:45 Aylin Sözer son yolculuğuna uğurlandı
15:45 Tren hattı için kullanılan dinamitler evlere zarar verdi
14:36 Yılın son gününde katledilen hemcinsleri için sokağa çıktılar
14:28 Hakkari'de eylem ve etkinlik yasağı uzatıldı
14:27 Gençlik örgütleri: Tehdit ve tacizlerinden korkmuyoruz
14:18 Müebbet verilen Akman’ın ailesi açlık grevine başladı
14:02 MEBYA-DER'den 2020 raporu: Mezarlıklar tahrip edildi, cenazeler verilmedi
13:46 HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Başaran: 2021’de alanlarda olacağız
13:43 HDP’den yeni yıl mesajı: 2021 özgürlük yılı olsun
13:39 Koronadan yaşamını yitiren hemşire anıldı
12:11 OHAL Komisyonu 126 bin başvurudan 99 binini reddetti
12:06 Avukat ve ailelerden İmralı başvurusu
11:59 KHK’nin geçici maddesiyle 2 sendikacı ihraç edildi
11:56 Sinemalar 1 Mart’a kadar kapalı
11:44 ‘2021’de kadınlar dayanışmayı daha da büyütecek'
10:29 Avukat Özen: AİHM kararı önceden sızdırıldı, Güven’e ceza verildi
10:20 Aldar Xelîl: 2021 kurtuluş ve özgürlük yılı olacak
10:15 Urfa Cezaevi'ndeki tutuklulara dayanışma kartı
09:57 Nusaybin’deki mera kavgasını ‘devletin gücü’ körüklüyor
09:41 11 kadın tutukludan ihlaller mektubu: Haklarımız gasp ediliyor
09:13 Açlık grevi eylemi 35’inci gününde
09:06 KYK Borçluları Hareketi: Borçlar silinmezse Ankara’ya yürüyeceğiz
09:05 AHEK Başkanı Kırımlı: ASM'ler Kovid-19 aşısı için bilgilendirilmedi
09:05 Sancar: Kazanmanın eşiğindeyiz
09:04 Pazar esnafının tek umudu sınır kapısının açılması
09:04 'O' fotoğrafın ardındakiler
09:03 100 cezaevinde 2 bin 500 tutuklu açlık grevine girdi
09:02 ‘Tecrit ne kadar ağırsa barış o kadar uzak’
09:02 Zorê Vadisi’nde HES yargıya taşınıyor
09:01 'Suç ortağı İstanbul Sözleşmesi’ni tartışanlar'
09:01 Sivil toplum örgütleri: Kayyım 'yönetim' şekline dönüştü
09:00 31 ARALIK 2020 GÜNDEMİ
08:05 Robin Bakır Adana'da toprağa verildi
30/12/2020
23:34 Vedat Ok’un cenazesi ikinci kez defnedildi
22:50 Davut Tül aylar sonra memleketinde defnedildi
22:43 Dêrazor-Tedmur yolunda saldırı: 30 ölü
22:38 MHP’li eski başkandan polise dayak iddiası
22:33 Kadınlardan AKP Ankara İl Başkanlığı’na mor boyalı eylem
22:08 Gözaltına alınan kadınlar serbest bırakıldı
21:58 85 yaşındaki hasta tutuklu Kaya tahliye edildi
21:54 Koca’dan Çin aşısının uygulama takvimine ilişkin açıklama
21:44 Iğdır’da bir doktor koronavirüsten yaşamını yitirdi
20:37 Urfa’da şüpheli 2 ölüm
20:16 Kobanê soruşturması: 108 siyasetçi hakkında iddianame hazırlandı
20:02 Tarım işçilerini taşıyan kamyonet devrildi: Biri ağır 22 yaralı
19:46 Leyla Güven’den yeni yıl mesajı
19:41 KESK’lilerin eylemi 153’üncü haftasında
19:38 Son 24 saatte 254 vefat, 15 bin 692 vaka tespiti
19:18 Yenişehir Belediyesi asgari ücreti 3 bin 883 TL yaptı
18:49 Şırnak’ta darp edilen genç gözaltına alındı
17:42 Erdoğan ve Bahçeli görüştü
17:31 Sağlık Bakanlığı: Aşılardan alınan numuneler iki hafta analiz edilecek
17:24 Aylin Sözer’i katleden Ayyıldız tutuklandı
17:11 Çelik’e ‘nitelikli cinsel saldırı’ suçundan iddianame hazırlandı
17:00 Silopi’de ‘çocuk ihmal ve istismarı’ çalışması
16:44 Hani’de AKP’li aileler arasında kavga: 3 yaralı
16:30 HDP İnegöl İlçe binasında şüpheli yangın
16:17 Kadınların eylemine polis müdahalesi: 7 gözaltı
16:17 Aileler çocuklarının cenazelerini aylar sonra alabildi
16:16 ‘Aralık ayında katledilenler anıldı’
16:08 Şair Yılmaz Odabaşı tutuklandı
15:49 Fincancı: Öfkeliyiz, böyle devam etmez
15:19 Barış annelerinden Güven'in tutuklanmasına tepki
14:50 İzmir’de 475 bin esnaf kepenk kapatma noktasına geldi
14:34 ‘Çocuk hakları örgütlerinin yok edilmesi kabul edilemez’
14:30 ÖHD: İmralı tecridi sona erdirilsin
14:28 Stajyer avukata şiddet protesto edildi
14:23 Sağlık emekçileri: Artık yeter, yaşamak ve yaşatmak istiyoruz
14:18 Mersin Eğitim İzleme Kurulu Aralık ayı raporunu açıkladı
14:00 Eyn Îsa'da MİT'e çalışan hücre yapılanması yakalandı
13:58 Dağ: Tecrit kırılmadıkça ülkeye demokrasi gelmez
13:30 Gazeteci Çakmakçı beraat etti
13:13 Gazeteci Söğütlü’nün ‘örgütsel ilişkisi’ sorulacak
13:09 Gergerlioğlu’dan Soylu’ya dava
13:02 Sokağa çıkma yasaklarında katledilen sağlık emekçileri anıldı
12:56 Tutuklu kadın siyasetçilere kart gönderildi
12:56 Kadınların katledilmesine tepki: Kötülüklerinizle yüzleşin
12:18 Cezaevleri yıl sonu raporu: Tecrit, pandemi, çıplak arama, ceza içinde ceza...
11:51 AYM, KHK'li işçilerin tazminat talebini haklı buldu
11:23 Arjantin’de kürtaj yasallaştı
10:56 Gelecek Partisi İzmir İl Başkanı’na silahlı saldırı
10:56 HDP Kadın Meclisi: Yaşam idealimiz önümüzdeki yüzyılın rehberi olacak
10:27 Erzurum’da 10 tutuklu açlık grevinde
09:44 Turgut ve Şiban'ın avukatı: Açıklamalar soruşturmayı etkiliyor
09:30 Sanatçılardan ‘Tunceli Müzesi’ne tepki: Yeni bir travma
09:04 Açlık grevi eylemi 34’üncü gününde
09:04 Prof. Kurul: İnsanları harekete geçirecek şarkıları bulacağız
09:03 Sayaçlar direklere çıkınca faturalar şişti
09:02 ‘Emekçiler yine sömürülmeye mahkum edildi’
09:01 Dernekler 'kayyım yasasına' tepkili: Amaç muhalifleri ezmek
09:01 Aldığı iki maaş yetmedi, kendisini işçi olarak işe aldı
09:00 Rotinda ve Seyitxan: Ulusal birlik olursa büyük kazanacağız
09:00 AKP'li belediyeden 21 ayda 'dev' hizmet: Bir taş, bir çöp
09:00 30 ARALIK 2020 GÜNDEMİ
29/12/2020
23:41 İdlib’de Rus askerlerine saldırı: 3 asker yaralı
22:46 Arjantinli kadınlar kürtaj yasası için nöbet eyleminde
22:02 Osman Kavala’dan AYM kararına ilişkin açıklama
21:52 Şırnak’ta polis şiddeti
21:40 Sağlıkçılar: #ÖfkeliyizÇünküÖlüyoruz
20:07 Aydın’da iş cinayeti
19:26 Koronadan 253 kişi daha hayatını kaybetti
18:29 Kadınlardan Leyla Güven’e dayanışma kartları
18:10 Ayten Adıgüzel’i katleden erkeğe müebbet hapis
17:58 Hırvatistan’da 6.3 büyüklüğünde deprem: 5 ölü
17:35 'Sur davasında deliller yaratıldı'
17:12 Malatya ve Antep'te kadın katliamı
16:59 HDP önünde oturtulanlar partilileri darp etti
16:46 Barış Anneleri: Leyla Güven serbest bırakılsın
16:28 KESK’ten kayyım yasasına tepki: Veto edilsin
15:56 Gazeteci Yılmazoğlu tahliye edilmedi
15:43 Özalp’in vasiyetinin yerine getirilmesine izin verilmedi
15:38 Futbol antrenörleri ihtiyaçlarını karşılayamıyor
15:34 CHP’den Demirtaş’a ziyaret
15:31 Gazeteci Mazlum Dolan’a 7 yıl 6 ay hapis cezası
15:23 10 Ekim Davası heyeti değiştirildi
14:56 HDP Iğdır'da yeni yönetimini belirledi
14:51 HDP’li Canbaz’dan Altun’a: Haddinizi bilin
14:49 İstanbul’da kadın cinayeti: Öğretim görevlisi öldürüldü
14:31 Roboski’de yaşamını yitirenler anıldı: Hesabını soracağız
14:27 ATO: 300’den fazla sağlık çalışanı yaşamını yitirdi
14:10 CHP’li Erkek: AİHM hukuk sistemimizin bir parçası