İSTANBUL - Devletin intikam duygusuyla yaklaşarak hasta tutukluların tahliyesini engellediğini belirten iki eli olmayan tutuklu Ergin Aktaş’ın avukatı Gülizar Tuncer, cezaevindeki hak ihlallerine karşı toplumsal bir karşı duruşa ihtiyaç olduğunu ifade etti.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre cezaevlerinde 651’i ağır, bin 517 hasta tutuklu var. İHD’nin ağır hasta tutuklu listesinde yer alan tutuklulardan biri de 2011 yılında tutuklanıp 2 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası alan Metris R Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Ergin Aktaş. Tutuklandığında 2 eli olmaması nedeniyle Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından “Cezaevinde tek başına yaşamını idame ettiremez” yönünde rapor verildi. ATK’nin tam 6 kez aynı yönde verdiği rapora rağmen tahliye edilmeyen Aktaş, aynı zamanda KOAH hastası.
Bilekten bir eli ve dirsekten bir kolu olmayan Aktaş, yanında belden aşağısı felç olan bir diğer hasta tutuklu Serdar Yıldırım 2019’da beri birlikte kalıyor. Kolu olmayan Aktaş ve belden aşağısı tutmayan Yıldırım’ın aynı koğuşta olması yaşamlarını idame etmesi noktasında zorluk yaşasa da cezaevinde birbirlerinin eli, ayağı olup direnmeye devam ediyor.
DAYANIŞMAYLA DİRENİYORLAR
Yıldırım ve Aktaş’la aynı koğuşta olan ve durumu kötüleşince 24 Aralık 2020’de tahliye edilen felçli ve kalp hastası Abdullah Turan, tahliye olmasının ardından ajansımıza verdiği röportajda, cezaevinde nasıl dayanıştıklarını şu sözlerle aktarmıştı: “Her iki eli olmayan Ergin, kahvaltıları alıp masaya koyuyordu. Tekerlekli sandalyedeki Serdar ise kahvaltıları açıp hazırlıyordu. Güne bu şekilde başlıyorduk. Bir iş bölümü oluşturmuştuk. İdare odamızın temizliğini yapmıyordu. Bu hususta çok kez dilekçe yazmamıza rağmen bir çözüm üretmediler. Ergin ve Serdar temizliği yapıyordu. Bir tabak yıkanacaksa Serdar elleriyle yıkıyordu, Ergin ise kollarıyla bu tabağı mutfak bölümündeki dolaba yerleştiriyordu. Yine aynı şekilde bu durum elbise yıkamada da uygulanıyordu.”
MEHKEMENİN ‘ÖNGÖRÜLERİYLE’ İÇERİDE TUTULUYOR
Aktaş’ın avukat Gülizar Tuncer, ATK’nin 2011’de verdiği ilk rapordan sonra müvekkilinin tahliye edilmemesine itiraz ettiklerini ve mahkemenin bu itirazı, “yeniden eylem yapma olasılığı olduğu” gerekçesiyle reddettiğini söyledi. Bunun üzerine mahkemeye yaptıkları itirazda, “Nasıl yeniden eylem yapacak? Olmayan kollarıyla nasıl bomba atacak?” dediklerini aktaran Tuncer, mahkemenin sonrasında, “Evet kendisi yapamayabilir ama yanında kaldığı arkadaşına bomba yapmayı öğretebilir, eyleme sevk edebilir” iddiasıyla taleplerini ret ettiğini belirtti. Tuncer, sonraki ATK raporlarında da, “Serbest bırakıldığı taktirde örgüt tarafından propaganda yapacağı ve toplumda infial yaratacağı” gerekçesiyle müvekkilinin serbest bırakılmadığını aktardı. Tuncer, en son 24 Mart 2021’de verilen ATK raporu sonrasında Aktaş’ın, “Ağırlaştırılmış hapse mahkum edildiğini ve ağırlaştırılmış müebbetlerle ilgili şartla salıverme yasağı olduğu” gerekçesiyle serbest bırakılmadığını belirtti.
AYM’YE BAŞVURU
Ölümcül hayati tehlike taşıyor olsa bile, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilenlerin asla tahliye edilmediğini belirten Tuncer, “Yüksek güvenlikli hastane dedikleri yer Metris R Tipi işkence merkezleridir. Buranın koşulları ise ortadadır” dedi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin ardından idam cezasının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildiğini hatırlatan Tuncer, o dönem şartlı salıverilme yasağının getirildiğini belirterek, “Bu insanlar cezaevinde tek başına tekli hücrede ölüme terk ediliyor. Ergin Aktaş için toplamda 18 kez itiraz ettik. Mahkemenin verdiği kararlara ilişkin sayısız defa Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) itiraz ettik. AİHM’den sonuç alamadık. Son olarak tekrar AYM’ye başvuru yaptık ve sonuçlanmasını bekliyoruz” dedi.
Aktaş’ın engellilik durumunun yanında ciğerinden de rahatsız olduğunu yine KOAH hastası olduğunu ve ağır ilaçlar kullandığını belirten Tuncer, “Belden aşağısı felçli olan Serdar Yıldırım'la beraber kalıyor. Birinin kolları yok, diğerinin bacakları işlevsiz halde. En ağır konumdaki ağır mahpuslar, adına R Tipi denilen cezaevlerinde sağlıksız koşullarda, hijyenik olmayan koşullarda tutuluyorlar.Tutukluları hastaneye götürülüp getirilirken kelepçe takılarak, işkence görerek yaşamaya mahkum ediliyorlar” ifadelerini kullandı.
DEMOKRATİK MUHALEFETE ÇAĞRI
Hasta tutukluların serbest bırakılmamasının bir devlet politikası olduğunun altını çizen Tuncer, yurttaşların cezaevindeki hak ihlallerine karşı etkili bir karşı koyuş içinde olması gerektiğini vurguladı. Cezaevindeki tutukluların sahiplenilmesi gerektiğini ekleyen Tuncer, “Mağduriyetten dolayı onlara sahip çıkalım anlayışı değil. Onlar belli bir mücadelenin içerisinde olan insanlar ve o şekilde cezaevinde tutuluyorlar. Dışarıda da toplumsal mücadeleyi yürüttüğünü iddia edenlerin en başta bu konumdaki tutsaklara sahip çıkması lazım. Onlar için sesini yükseltmesi lazım. Fakat bunu göremiyoruz. İnsan hakları örgütleri, avukatlar, aileler ya da aile kurumlarının sahiplenişiyle sınırlı bir durum söz konusu” şeklinde konuştu.
‘İNTİKAMCI DEVLET AKLI’
Tuncer, son olarak şunları söyledi: “Özel olarak hasta tutsakların durumunda değişen bir şey yok. Uygulamada farklılıklar olabiliyor. Geçmişten bu yana devlet, devrimcileri, yurtseverleri işkencelerde, infazlarda, faili meçhul cinayetlerle ya da cezaevlerine düzenlediği operasyonlarla imha yöntemleriyle katletme yolunu seçiyordu. Şimdi ise daha farklı bir yöntem izliyor. Onlarca yıldır cezaevinde kalan hasta tutsakları tedavi etmeyerek ve ağır hastalıklarına rağmen serbest bırakmayarak ölüme terk ediyor. Aslında devlet zihniyeti olarak baktığımızda değişen pek fazla bir şey yok. Dolayısıyla böyle bir kindarlıkla, intikamcı devlet geleneğiyle bir yaklaşımla hareket edince de, sürekli biçimde cezaevlerinden cenazelerin çıktığı bir tablo ortaya çıkıyor.”
MA / Rukiye Adıgüzel