İZMİR - Ekolojik talanın durdurulması için açılan çevre davalarında mahkeme heyetlerinin işi ağırdan aldığını ve sermayeden yana kararlar verdiğini belirten ekoloji savunucuları, mahkeme kararlarına ilişkin toplumsal mücadelenin şart olduğunu söyledi.
Küresel iklim krizi, ısınma, karbon salınımının kontrolsüz artışı dünyayı felaketin eşiğine götürürken, ormansızlaştırma başta olmak üzere ekolojik talan sürüyor. Talana karşı Türkiye’nin dört bir yanında fiili mücadelenin yanı sıra hukuki mücadelede yürütülüyor. Yurttaşlar iş makinelerini engellemek için bir yandan kendilerini makinaların önüne atıyor bir yandan da “yürütmeyi durdurma” davaları açılıyor. Açılan davaların büyük bir kısmında yürütmeyi durdurma kararı çıksa da arkasında özellikle devlet destekli ya da büyük şirketlerin olduğu projelerde bu karar çıkmıyor.
Son olarak İzmir Çeşme’deki turizm projesi ve Rize İkizdere’deki taş ocağı için bilirkişi heyetlerinin ekolojik tahribat yaratacağı raporlarına rağmen projeler için yürütmeyi durdurma kararı çıkmadı. Ayrıca yürütmeyi durdurma kararı çıkan birçok proje de, mahkeme kararlarına rağmen devam ediyor. Marmaris’te otel inşaatından İstanbul’da konut projesi, Ordu’da kıyı dolgusundan Kürdistan’da maden ve taş ocaklarına kadar birçok proje hukuksuz bir şekilde yapılmaya devam ediliyor.
TALAN KARAR DİNLEMİYOR
Yürütmesi durdurulan projeler ise proje dosyalarındaki ufak değişiklikler ya da şirket ismi değişikliği ile tekrar halkın önüne getiriliyor. Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’nin değişikliğinden bilirkişi heyetlerine ödenen ücretlerin arttırılmasına kadar ekolojistlere birçok zorluk çıkarılıyor. Bu yaklaşımların tamamı özellikle AKP iktidarına yakın şirketlerin projeleri için geçerli olurken, iktidar ekolojik talanda şirket ayrımı yapmamaya özen gösteriyor. Talan kimden ve nereden gelirse gelsin “hoş geldin” diyerek kapıları açıyor.
ATAL: HÜKÜMETİN MAHKEMESİ GİBİ DAVRANILIYOR
Ekolojik talana karşı açılan davalarda gönüllü avukatlık yapan ekolojist avukat İsmail Hakkı Atal, talan projelerinin arkasında devletin değil hükümetin kurumları gibi hareket eden kurumların bulunduğu için mahkemelerin ağırdan aldığını kaydetti. Bir kısım mahkemenin ise keşif ve bilirkişi incelemesi yapmadan karar yoluna gittiğini vurgulayan Atal, “Mesela Erzincan İliç’te altın madeninin kapasite genişletme ÇED iptal davasında mahkeme, TMMOB’un davasında keşif ve bilirkişi incelemesi yaptığını belirterek tekrar inceleme yaptırmadı. Fakat TMMOB’un açtığı davada Nisan ayında bu inceleme yapıldıktan sonra haziran ayında siyanür borusu patladı. Şartlar değişti ona rağmen bunu yapmadı. Yine Sinop nükleer santral davasında mahkeme, bilirkişi heyeti kurarken daha önce Akkuyu nükleer santrali davasında aleyhimize rapor veren heyetten 7’sini görevlendirdi. Buna rağmen rapor bizim lehimize geldi. Fakat devletin değil de hükümetin hakimleri gibi hareket eden Samsun İdare Mahkemesi hakimleri aleyhimize karar verdi” dedi.
TOPLUMSAL MÜCADELE ŞART
Anayasa, Orman kanunu, Zeytin kanunu, su havzalarının korunmasıyla ilgili mevzuat yine kanunların kendilerinden yana olmasına rağmen mahkemelerden lehte karar çıkarmanın sürpriz olduğunu vurgulayan Atal, “Türkiye’de maden, termik, nükleer ne olursa olsun bütün kirletici, yok edici projelere karşı tek başına hukuki mücadelenin hiçbir anlamı yok. Toplumsal mücadele olmadığı, yöre halkı tepki göstermediği, hükümetin üzerinde baskı kurmadığı sürece davalar lehe sonuçlansa bile mahkeme kararları uygulanmayabiliyor. Dolayısıyla toplumsal mücadele mutlaka olmalı. İkizköy’de talanı şimdiye kadar toplumsal mücadele durdurdu. Bunun sayesinde yürütmeyi durdurma kararı alabildik” ifadelerini kullandı.
‘SUÇ İŞLENİYOR’
Bilirkişi heyetleri ve hakimlerin ifşa edilmesi gerektiğini ifade eden Atal, “Bilimsel gerçeklikleri göz ardı eden bilime, ettikleri yemine aykırı rapor veren, vicdanı olan bu bilirkişilerin hepsi suç işliyor. Bunların hepsi ifşa edilmeli. Bağlı bulundukları kurum ve meslek odalarına şikâyet edilip meslekten ilişiği kesilmeli. Yüzde 1 milyon haklı olmamıza rağmen kaybettiğimiz davalarda kişisel olarak o hakimi Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikayet ediyorum. Şu an da haklarında bir soruşturma açılmaz ama Türkiye çok büyük değişikliklere gebe gelecekte bir iktidar değişikliğinde bunların meslekten çıkarılmalarının alt yapısının hazırlanması gerekiyor” diye belirtti.
İNSANLIK İÇİN MÜCADELE EDİLİYOR
İklim krizinin geldiği noktada ekolojistlerin insanlığı savunduğunu sözlerine ekleyen Atal, “Bizim aleyhimize bilirkişi raporu veren bilirkişiler, karar veren hakimler, karşımızda olan termik, nükleer, maden şirketlerinin sahiplerinin hepsi kendi çocuklarının mezarını kazan insanlar. İnsanlık tarihinde ilk ve tek olarak ekoloji mücadelesi kazandığı takdirde insanlık kazanacak. Kaybedersek insanlık kaybedecek” diye konuştu.
MAHKEMELERE BASKI VAR
Ekoloji Birliği Eşsözcüsü Halime Şaman ise, mahkeme süreçlerinin tam bir bilinmezi beklemek gibi ilerlediğini kaydetti. Hiç umulmayan davalardan olumlu karar çıkarken çok emin olunan başka karar çıkması mümkün olmadığı davalarda ise olumsuz sonuç çıktığını belirten Şaman, “Çok az kanunun emrettiği doğrultuda karar veriliyor. Ya süreci uzatıp karar vermeden imtina ediyorlar ya da baskı doğrultusunda karar veriyorlar. Çünkü çok yoğun baskı altındalar. Kanunlara olan inancınız erozyona uğruyor. Çünkü toplumları bir arada, barış içerisinde tutan uzlaştıkları asgari müştereklerdir. Eğer bu asgari müşterekler bazıları için diğerlerinin ezildiği, sömürüldüğü, doğasının talan edildiği bir hak sağlarsa toplumsal barış zedelenir” diye belirtti.
İKTİDAR KİM?
Yürütmeyi durdurma kararı verilen projelerde çalışmaların devam etmesini güç zehirlenmesi olarak tarif eden Şaman, şöyle devam etti: “Bu durum ‘iktidar kim’ sorusuna gider. Sermaye mi iktidar? Yoksa bizim seçtiğimiz vekillerimiz mi iktidar? Çünkü biz ÇED kararlarının neredeyse tamamının ‘ÇED gerekli değildir’ diye çıktığını, müdürlü inşaatta Sinpaş’ın bir kat daha çıktığını, Ankara’nın göbeğinde ODTÜ’nün hançerlendiğini, Validebağ’da kentin nefes alan noktasının yıkıldığını, Akbelen’de termik santralin insanlığı öldürüyor olmasına rağmen ormanın yok edilmesini, İzmir Çeşme’de talanı görüyorsak o zaman iktidar elbette sermayenin oluyor. Ama kaybeden hepimiziz. Bu ekosistem bu kadar ağır ve hızlı tahribata karşı kendini yenileyecek zamana sahip olamıyor.”
ÖRGÜTLÜ MÜCADELE
“Herkesin haklarını öğrendiği ve bunun takipçisi olduğu bir süreç yaratılmalı” diyen Şaman, “Biz bunu ekoloji hareketlerinden biliyoruz. Ekoloji hareketleri kararlı mücadele yürüttüğü için sonuca doğru ilerleyebiliyor. Bize kanunlar hakikatle değil o gün ki ihtiyaçlara göre anlatılıyor. Tabi ki mutlaka ister ekolojide ister bir siyasi partide ister bir dernekte örgütlü bir yaşamı seçmek ve yaşatmak zorundayız. Yoksa biz küçücük bireyler fillerin altındaki çimenler olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
MA / Tolga Güney