İSTANBUL - İktidarın, Kurdistan’da yürüttüğü festivallerle geçmişte halka yaşattıklarını unutturmak istendiğini belirten MKM’li sanatçı Engin Cengiz, Kürtçe konserlerin keyfi yasaklanmasıyla asimilasyonun sürdürüldüğünü söyledi.
İktidarın Kürt kültürüne dönük asimilasyon politikaları hız kesmeden devam ediyor. Son dönemlerde Kurdistan’daki kültürel etkinlikler “kamu güvenliği” gerekçesiyle yasaklanırken, aynı durum Türkiye’deki kentlerde verilmek istenen konserlere de sirayet ediyor. Aynur Doğan, Mem Ararat, Mikail Aslan, Metin–Kemal Kahraman kardeşler, Apolas Lermi, İlkay Akkaya ve Melek Mosso konserleri iptal edilen bu sanatçılardan sadece birkaçı. Öte yandan Kurdistan’da kültürel faaliyetler yasaklanırken, Cizîre, Sûr, Riha, Agirî gibi kentlerde kişi kayyımların eliyle festivaller düzenliyor.
Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) eğitmeni ve sanatçı Engin Cengiz, devletin sanat alanında yürüttüğü asimilasyon politikalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
KÜRTÇEDE TARİHSEL ‘KOD’
Sanatçı Cengiz, iktidarın yıllardır sürdürdüğü asimilasyon politikalarıyla Kürt halkının dilini hedef alarak toplumsal baskı altına almaya çalıştığını belirtti. Kürtçe müziğin ve dilin yasaklanmasında tarihsel bir “kodun” olduğuna dikkat çeken Cengiz, “Süreç Kürtçe konuşulduğunda sokakta para cezası verilmesinden tutalım, okulda çocukları ‘ajanlaştırarak’, ‘Gidin evde kim Kürtçe konuşuyor, söyleyin’e kadar geldi. Hâlbuki bu konuda bir ilerleme olacağı düşünülüyordu. Ama tarihsel kodlarına geri döndüler. Çünkü gerçekten bir yüzleşme yok, gerçek bir kabul yok” diye konuştu.
YASAKLAR KEYFİYETÇİ
İktidarın Kürtçeye yönelik “ikiyüzlü” bir politika sergilediğini belirten Cengiz, bir dönem Kürtçe yayın için açılan televizyon kanallarını işaret etti. Cengiz, “İktidar ‘Benim işime yararsa ben kabul ederim, benim kontrolümde değilse ben yasaklarım’ diyor. Bu keyfiyetçi bir durum. Maalesef itirazlarda fazla olmayınca böyle rahat davranıyorlar. Bu da onların aslında özellikle Kürtçe ve Kürt halkı konusunda eski zihniyetlerinin halen devam ettiğini gösteriyor. Ve bunu engelleyecek bir yasa da yok. Gerçeği bu ülkede kimse yasayı pek umursamıyor. Ama en azından bir yasa var, bir itiraz hakkımız var” ifadelerini kullandı.
‘SANAT ÜRETEN TOPLUMLAR KALICIDIR’
Sanat üreten toplumların kültürlerinin daha bir kalıcı olduğunu aktaran Cengiz, dilin de sanatla geliştiğinin altını çizdi. Cengiz, “Bir sanatçı hayatı daha derinlemesine görür, betimlemeleri daha derinlemesinedir. Birçok insanın günlük hayatta göremediği, fark etmediği, görüp de dillendiremediği, kavramsallaştırmadığı birçok şeyi sanatçı betimler ve bir kavramsal hale getirir. Sanatçısı fazla olan ve sanatı derin olan toplumların hem kültürleri uzun süre devam eder hem de kalıcı hale gelir. Düşünün bugün bir dengbêjin betimlemesinden birçok şey, bizim toplumun kelime dağarcığından hafızasında kalıyor. Sanatçı ne kadar derinleşirse dil de o kadar kalıcı, derinlikli ve etkili olur” diye belirtti.
HEDEF GEÇMİŞİ UNUTTURMAK
Sistemin Kürt halkına ve diline her türlü kötülüğü reva gördüğünü ifade eden Cengiz, sistemin Kürtleri kendi yurttaşı gibi görmediğini belirtti. Cengiz, “Kendi yurttaşı gibi bakmadığı için diyor ki, ‘Kendi değerlerinden uzaklaşsın, Kendisine yabancılaşsın.’ Nihayetinde bunu 6, 7 yıl önce bahsettiğimiz Cizre, Sur gibi festivallerin yapıldığı yerlerde çok büyük çatışmaların olduğu, hala o yas sürecinin tamamlanmadığı süreci yaşadık ve halen yaşıyoruz. Şimdi özellikle oralarda yapmış olmalarının nedeni de o geçmişi o yaşanılanları bir şekilde unutturmak diye düşünüyorum. Bunu nasıl yaparsınız? Gidersiniz toplumun karşısına hiç alakası, karşılığı olmayan bir şey çıkarırsınız. Ve bunu dayatırsınız. Bütün dilleri müzik türlerini tartışabiliriz. Kürt müziğini de Türk müziğini de tartışabilirsiniz. Ama fikirsel tartışabilirsiniz. Onu yasaklamak asimilasyondur, faşizmdir” diye belirtti.
‘KÜRTLER KİMLİĞİNDEN VAZGEÇECEK DEĞİL’
“Konserleri yasaklandıkları için Kürtler kimliğinden vazgeçecek değil” diyen Cengiz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Özellikle Kürt halkı için söylüyorum, Kürt toplumun bir bireyi olarak söylüyorum. Bu yasaklarla vazgeçilecek, bunlarla ötelenecek kaybedilecek bir durumu çoktan geçtik. Artık toplum bilinçlenmiş, politik, bir siyasal hattı olan, değerlerine her türlü koşulda bağlı olan ve kendini yaşatan bir halk. O yüzden bu boş bir çaba.”