ANKARA - Kadın olmaktan kaynaklı yaşanılan problemlere karşı ortak mücadele hattını oluşturmaktan başka şanslarının olmadığını ifade eden HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, "Kadın ittifakını belli bir bölgede değil tüm dünyada sağlayabileceğimize inanıyoruz" dedi.
Kadınlar bir 25 Kasım’ı daha dünyanın dört bir yanında verdikleri mücadeleyle karşılıyor. Kürt kadınının referans aldığı “jin, jiyan, azadî” sloganı, son süreçte Rojava’dan Rojhilat’a oradan Avrupa ve tüm dünyaya yayılarak, “kadın ittifakı” haline döndü. Son bir yılda dünyanın çeşitli ülkelerinde bir araya gelen kadınlar, sınırları aşan bir mücadele ağı ördü.
Sloganın şekillendirdiği alanlardan biri de erilliğin hakim olduğu siyaset alanı oldu. Türkiye’de seçim öncesi kurulan iki ittifak üzerinden kadınların nerede yer aldığı ve buna dair ne düşündüğü bir kez daha tartışma konusu.
Bu tartışmalar sürerken, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu "Emek ve Özgürlük İttifakı" oluşumunu ilan etti ve ilk gündemlerinin başında “kadın ittifakı” geldi.
Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı'na alternatif olarak kurulan oluşumun deklarasyonunda, "Bu değişim ve dönüşümün yaşanabilmesi için emekten, barıştan, demokrasiden yana güçlerin ortak ve birleşik mücadeleyi güçlendirmesi ve kararlı bir şekilde sürdürmesi büyük önem taşıyor" denildi.
“Kadınların yer almadığı hiçbir ittifakın demokratik ve toplumsal olmayacağı” görüşünde olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran ile en geniş kadın ittifakının kurulmasının mümkün olup olmayacağını, ittifak çalışmalarında kadınların rol ve misyonunun yanı sıra, mücadelelerini konuştuk.
Kadına yönelik şiddet iktidarların politikalarıyla yakından bağlantılı. Bu yüzyılda tüm dünyada kadına yönelik şiddetin artmasına neden olan iktidar rejimleri ve politikaları neler oldu?
Tarihin her evresinde kadınlara yönelik şiddet, politik zeminle açıklanabilir. Bu dönem dünyanın tümünde tam da bu politik zeminin daha da güçlendiği bir süreci yaşıyoruz. Biraz yakından izlediğimizde; milliyetçileşen, erkek egemen karaktere bürünen, tekçileşen rejimlerin dünyanın tümünde örgütlendirildiğini, kadınların kendi alternatiflerini ortaya çıkarmalarının bastırılmaya çalıştığı, kadınlar şahsında tüm toplumu kendi politikalarına göre şekillendirmeye çalışıldığı bir yüzyılı yaşıyoruz. Dünyanın tümünde kadınların daha fazla eve hapsedildiği, iradesizleştirildiği, mücadeleyle ve büyük bedellerle elde ettikleri kazanımları da ortadan kaldırarak bir rejim inşasının gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Türkiye’de de hiçbir zaman erkek egemen rejimim ortadan kalktığını söyleyemeyiz. Her dönem iktidarların farklı biçimlerde bu rejimin daha fazla kurumsallaşması için birçok politik adım attığını biliyoruz. Kadını özne olarak görmekten çok aile içerisinde tanımlayan, nesneleştiren, iradesizleştiren, politik ve sosyal yaşamın dışına itip kendi çizgisini oluşturmaya çalışan AKP ile başlayıp MHP’nin de ortaklaşmasıyla şu anda yürütülen bir siyaset var. En tepede bu ülkenin Cumhurbaşkanı olduğu söylenen kişi, sistematik bir biçimde kadın erkek eşitliğine inanmadığını ifade ediyor. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararıyla kadınların büyük mücadelelerle elde ettiği kazanımı berhava etmiş olduğunu ilan etti. Kadını hep erkekle tanımlayan bir söylem geliştirdiklerinin de farkındayız. Doğallığında en tepede bu söylemler geliştirdikçe erkekler sokaklarda kadına şiddet uygulama pervasızlığını daha da artırmış durumda. Evin içi de kadınlar için çok tehlikeli bir ortam. Kadınlar en yakınları tarafından katlediliyor. Bunun haberleştirilmesinin bile magazinsel bir meseleymiş gibi yansıtıldığını görüyoruz. Tüm toplumun ayağa kalkması, iktidarın çıkıp hesap vermesi, buna karşı politika üretmesi gerekirken çok normalmiş gibi her gün alt yazılarla ve katletme yöntemlerinin de ifade edilerek haberleştirildiğini görüyoruz. Türkiye’de ayrıca kadınlar büyük bir yoksulluk içerisinde. Savaş politikalarının kadınlar üzerindeki etkisini de görmezden gelemeyiz. Özellikle Kürt illerinde kadınlar devletin özel savaş yöntemleri, politikalarıyla karşı karşıya. Kadınlar, devletin üniformalı yetkilileri tarafından tacize, tecavüzü maruz kalıyor. Ama bunlar bir şekilde cezasızlıkla ödüllendiriliyor. İpek Er bunun bir örneği.
Peki sözünü ettiğiniz rejim karşısında kadın mücadelesi hangi aşamada?
Erkek egemenlik bu dönemde kadınları, halkları, inançları bastırarak kendi rejimini tekçilikle inşa edip kapitalist sistemi daha da büyütme iddiasında. Ama onun karşısında direnen bir kadın mücadelesi var. Bunun Türkiye’ye yansımalarını da çokça görüyoruz.
Tabi ki bunun karşısında kendi alternatifi için mücadele eden, bu zihniyetin dünden bugüne gelişmediğini, uzun tarihsel geçmişinin, toplumsal yansımasının olduğunu, erkek egemen zihniyetin toplumun her hücresine nüfuz ettiğini gören ve buna karşı da mücadele eden çok güçlü kadın mücadele hattı var. Sadece Türkiye ve Kurdistan açısından değil, Rojhilat’da, İran’da “jin jîyan azadî” sloganlarıyla kamuoyuna yansıyor. Şili’de kadınların büyük mücadelesi “Las tesis” dansıyla dünyada açığa çıktı. Afganistan’da Taliban rejimine karşı kadınların kendi özgürlüklerini, haklarını savunma mücadelesi, Rojava’da açığa çıkan kadın özgürlükçü perspektif ve en nihayetinde aslında sistemin bir çatışmasının sürecini yaşıyoruz. Erkek egemenlik bu dönemde kadınları, halkları, inançları bastırarak kendi rejimini tekçilikle inşa edip kapitalist sistemi daha da büyütme iddiasında. Ama onun karşısında direnen bir kadın mücadelesi var. Bunun Türkiye’ye yansımalarını da çokça görüyoruz.
Kadınları ortak mücadelede birleştiren etkenler neler oluyor?
Biz kadınlar, farklı ideolojik kimliklere sahip olabilir, farklı siyasi partilere oy veriyor olabiliriz. Çok farklı inançlara, etnik kimliklere sahip olabiliriz. Etnik kimliğimizden dolayı şiddete uğrayabiliriz. Ama bu ülkenin tamamında kadın olmaktan kaynaklı şiddete uğruyoruz. Samsun’da da AKP yöneticisi bir kadın erkek tarafından katlediliyor. Kurdistan’ın bir ilinde Diyarbakır’da da kadınlar erkek şiddeti sonucu yaşamını yitiriyor. Karadeniz’in bir ilinden Akdeniz’e kadar, Kurdistan’dan Ege’ye kadar durum böyle. Kadınların yaşadığı ortak sorunları var. Ortak mücadele etmemiz gereken esaslar var. Bu ülkede kadınlar istediği gibi yaşayamıyor. Cezaevleri binlerce siyasi tutsakla dolu, sadece kadın özgürlük mücadelesi yürüttükleri için. Ya da ölmemek için kendisini savunduğu için cezaevinde onlarca yüzlerce kadın var. Erkek egemen rejim bu konuda hepimize eşit davranıyor. Kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız problemlere karşı ortak mücadele hattını oluşturmaktan başka şansımız yok.
Tam da bu noktada ittifak tartışmalarına girmek istiyorum. Türkiye’de üç farklı ittifak oluşturulmuş durumda. Kadınlar bu gündemin neresinde?
Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı olarak tanımlanamaz. Nereye evrileceği tartışılır, süreç içerisinde. Ama en nihayetinde Emek ve Özgürlük İttifakı aslında bir mücadele ortaklığı, ittifakı olarak açığa çıktı. Biz de ilkesel olarak sadece seçimleri bir mücadele yöntemi olarak gören bir parti değiliz. Mücadelenin bir durağı olarak görürüz. Aslında sokakta verilen mücadele seçimi de güçlendirir. Alanda verilen mücadele ortaklaşmayı büyütür ve geliştirir. Ama diğer iki ittifakın da karakterine baktığımızda birbirinden çok farklı değil. Özellikle kadınlar açısından hiçbir farklarının olmadığını görüyoruz. Bir tarafta iki parti, neredeyse kadını aileden başka ağzına almayan, seçim döneminde gidip kadınların desteğini alan, emekleri üzerinden çalışmalar yürüten ama en nihayetinde geleceği örerken ya da bütçe süreçlerini organize ederken kadını dışında tutuğu bir süreç yürütüyor. Millet İttifakı’na baktığınızda da yine kadınların gündeminde olmayan bazı meseleleri gündemleştirerek, esas gündemin görünmez kılan bir yaklaşımları var. Şimdiye kadar, Millet İttifakı’nda da ‘kadınların taleplerini dinledik şu şu adımı atacağız’ diye bir açıklama duymadık. Çünkü erkekler, siyaseti kurar kadınlar da gelir oy verir ya da bu siyasete eklemlenir diye bakıyorlar.
İttifak sürecinde kadınların rol ve misyonu ne olmalı? Kadının olmadığı bir ittifak çalışması demokratik olabilir mi?
Bizce seçimi belirleyecek, seçimden sonrasını da belirleyecek ve kuracak olan da kadınlar. Kadınların öreceği, öncülük edeceği bir sistem; eşit, demokratik, özgür bir sistem olur. Diğeri kötünün iyisi arasında bir tercih yapmaya zorlar kadınları ama kadınlar bu tercih yapmak zorunda değil.
Demokratik sistem kurmak istiyorsanız kadınların olmadığı hiçbir sistemi demokratik olarak adlandıramazsınız. Zaten ilk emeği sömürülen, anti demokratik sürecin kendisi kadın bedeniyle, kadın iradesinin zapturapt altına alınmasıyla başlayan bir süreç. Türkiye’deki hangi siyasi partiyi tamamen bir demokratik sistem olarak adlandırabilirsiniz? Biz HDP olarak bunu elimizden geldiğince en demokratik biçimiyle yapmaya çalışıyoruz. Özgün, özerk kadın meclisimiz, eşbaşkanlık sistemimizde eşit temsiliyet mekanizmamızla kadınların kendi kararlarını kendi politikasını üretme yaklaşımlarıyla, kadın perspektifiyle süreci örme yaklaşımıyla biz bile bunu biraz daha geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Bizce seçimi belirleyecek, seçimden sonrasını da belirleyecek ve kuracak olan da kadınlar. Kadınların öreceği, öncülük edeceği bir sistem; eşit, demokratik, özgür bir sistem olur. Diğeri kötünün iyisi arasında bir tercih yapmaya zorlar kadınları ama kadınlar bu tercih yapmak zorunda değil. Çünkü hem deneyimimiz hem de tarihsel örnekler var.
Bahsettiğiniz nasıl bir kadın ittifakı?
Dar bir kadın ittifakından bahsetmiyorum. Daraltılmış, sadece siyasi partilerden oluşan bir ittifaktan söz etmiyoruz. Kadın hareketinin ittifaklara dair tecrübesi var. Kürdistan’da on yıllardır verilen mücadele, Türkiye’de feminist, sosyalist kadınların on yıllardır yürüttükleri ortak mücadele zeminleri var. Erkek egemen rejim, hepimizin geleceğine, özgürlüğüne, iradesine saldırıyorsa bizim ortak mücadele etmemiz lazım. O açıdan bu dönemi kadın hareketlerinin örmesi ve bizim de buna güç vermemizin önemli olduğunu düşünüyorum.
Siz Emek ve Özgürlük İttifakı olarak bu konuda neler yapacaksınız? Daha geniş bir kadın ittifakı için nasıl çalışmalar yürüteceksiniz?
HDP en demokratik olmaya yakın olan zemin. HDP Kadın Meclisi içerisinde çok farklı kimliklerden, siyasi görüşlerden, çevrelerden kadınlar var. Ama biz bunun bile yeterli olmayacağını düşünerek önümüzdeki süreçte tam da seçimlere giderken tüm kadın zeminlerini tek tek ziyaret ederek görüşmeler planlıyoruz. Feminist kadınlar, önümüzdeki süreçten ne bekliyor, neyi kurmamız lazım, neyi değiştirmemiz lazım, yeniyi inşa ederken nereden başlamamız lazım? Önce var olanı nasıl değiştirip, sonrası için neyi kurabilirizi de tartışmamız lazım. Sosyalist, emekçi, Kürt, Alevi, yani Türkiye’deki tüm toplumsal kesimlerden, tüm kimlik ve inançlardan kadınların görüş ve önerileriyle aslında yol haritamızı inşa edeceğiz. Daha önceki dönemlere dair de tecrübelerimiz var. Bizim, ittifak olarak da ‘masanın etrafına oturduk, konuştuk karar verdik’ gibi bir yaklaşımımız hiçbir zaman olmadı. Sonuçta biz halk için, kadınlar, gençler, yoksullar için siyaset yapıyoruz. Bu talepler üzerine kendimizi kurarak ilerletiriz. Süreci de onlarla beraber yürüteceğiz. Öneri ve eleştirilerine de her zaman açığız. Taleplerimizi kadınlarla beraber oluşturacağız.
En geniş kadın ittifakının oluşmasında, dünyanın dört bir yanında saldırılara ve şiddete karşı yayılan kadın mücadelesinin nasıl bir etkisi olur?
Rojava’daki kadın devriminin yansıması şuan dünyanın dört bir yanında umut ışığı oldu. Aslında kapitalist ulus devlet sistemine karşı bir alternatifimizin olduğunu, öğretilen çaresizlik ya da alternatifsizlik halinin dışında bir başka alternatifin, umudun yanı başımızdan da çıkabileceğini gösterdi. İran’da dönem dönem halk ayaklanmaları, isyanlar oldu ama ilk defa bu kadar tüm toplumun, enternasyonal hale gelen ‘jin jîyan azadî’ sloganı etrafında bir araya geldiği bir mücadele var. Bunun yansıması şuan tüm dünyada. Dünyanın tümünde ‘jin jîyan azadî’ sloganını kendi sloganı olarak gören bir yaklaşım var. Nasıl ki egemenler birbirine bir takım politikalarda öğretici haldelerse mesela İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekinildiğinde Polonya aynı tartışmayı yürüttü, dünyanın başka yerlerinde benzer tartışmalar yürütüldü. Kadınlar da birbirlerinden deneyimlerinden, mücadele yöntemlerinden etkileniyor, güç alıyor. Birkaç gün önce Berlin’de kadınlar konferansta bir araya geldi. Daha öncesinde Ortadoğu’da kadınlar bir konferansta bir araya geldi. Bunlar kadın mücadelesinin tüm dünyada ortaklaştırma ihtiyacının olduğunu da gösteriyor. Çünkü dünyanın başka bir yerinde de kadınlar kadın olmaktan dolayı öldürülüyor, şiddete uğruyor, emeği sömürülüyor.
Tıpkı 25 Kasım’ın bir mücadele günü kabul edilip tüm dünyada sokağa çıkılması gibi. Bu dönemler, kadınların hem fikren hem de mücadele olarak birbirlerine çok yaklaştıran ve öğretici olan süreçler. Kadın ittifakını, dayanışmasını, ortak mücadelesini bir alanla, belli bir bölgeyle değil tüm dünyada sağlayabileceğimize inanıyoruz.
HDP Kadın Meclisi 25 Kasım’da nasıl bir mücadele hattı izleyecek? Kadınlara çağrınız var mı?
25 Kasım’da tabi ki Kurdistan’da TJA ile Türkiye’de Türkiye’deki kadın hareketi ve kadın platformlarıyla ortak sokaklara, alanlara çıkacağız. Aslında talebimiz ortak; bu erkek egemen sisteme karşı isyandayız. Kadınların kendi mücadeleleriyle yeniyi, özgür bir yaşamı kuracağına inanıyoruz.
25 Kasım, az önce söylediğim ittifak ve dayanışma örneklerinden biri. Biz de bu 25 Kasım’da startımızı 13 Kasım’da İzmir’de verdik, esas sloganımız ‘Jin jîyan Azadî’ ama ‘şiddete, savaşa, yoksulluğa karşı isyandayız’ sloganlarıyla alanlarda olacağız. 21 Kasım’da tüm feminist kadınlara, kurumlara, bileşenlerimize de yapacağımız çağrıyla Kobanê Kumpas Davası’na kitlesel katılım sağladık. 25 Kasım’da tabi ki Kurdistan’da TJA ile Türkiye’de Türkiye’deki kadın hareketi ve kadın platformlarıyla ortak sokaklara, alanlara çıkacağız. Aslında talebimiz ortak; bu erkek egemen sisteme karşı isyandayız. Kadınların kendi mücadeleleriyle yeniyi, özgür bir yaşamı kuracağına inanıyoruz. Bu inançla tüm kadınları 25 Kasım’da oldukları bölgelerde, yerellerde bu mücadelenin bir yerinden tutmaya çağırıyoruz. İnanıyoruz ki biz mücadele ettikçe özgürleşeceğiz.
MA / Zemo Ağgöz