ANKARA - Kuzey ve Doğu Suriye’ye en gelişmiş teknolojiyle saldıran Türkiye’nin hiçbir askeri hedefi vuramadığını açıklayan YPG Sözcüsü Nurî Mehmûd, “Türkiye ordusunun elindeki teknolojiyi boşa çıkardık” dedi.
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik 19 Kasım’da başlattığı hava saldırıları sürüyor. Taksim patlamasını Kürtlere başlattığı saldırıların gerekçesi yapan AKP-MHP iktidarı, ilk olarak Federe Kurdistan Bölgesi’nde başlattığı kimyasal silah saldırılarını, Kuzey ve Doğu Suriye’de de sürdürdüğü ortaya çıktı. Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) açıkladığı bilançoya göre, Efrîn’in güneyindeki Tatmeraş köyündeki saldırıda bir kez kimyasal silah kullanıldı.
Hastane, yakıt istasyonu ve petrol kuyularının da aralarında olduğu 40’ı aşkın yerin hedef alındığı saldırılarda, son 48 saatte en az 7 yurttaş yaşamını yitirdi. Hesekê’nin kuzeyindeki Uluslararası Koalisyon üssü içinde DAİŞ’e yönelik operasyonlara katılan ve üssü koruyan Anti-Terör Birimi (YAT) de SİHA ile hedef alınırken, 2 YAT savaşçısının yaşamını yitirdiği belirtildi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 5’inci gününe girilen saldırıların ilerleyen süreçte kara saldırıları ile devam edeceğini açıklaması sonrası, Yekîneyên Parastina Gel’in (YPG) de içinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) olası bir kara saldırısı karşısındaki pozisyonu merak ediliyor.
DAİŞ HÜCRELERİ HAZIRLIK İÇİNDE
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtlayan YPG Sözcüsü Nurî Mehmûd, saldırılarla birlikte DAİŞ’in yeniden moral kazanmak ve kendini yeniden diriltmek için hazırlık içerisinde olduğunu açıkladı.
'ÖZERK YÖNETİM ERDOĞAN'IN İÇİN ENGEL'
Savaşın Kuzey ve Doğu Suriye halkları ile birlikte en çok Türkiye halklarına zarar vereceğini vurgulayan Mehmûd’e göre, Erdoğan rejimi, “faşist ve cihadist” projelerini gerçekleştirme planlarına dair en büyük engel olarak Demokratik Özerk Yönetimi görüyor.
Öncelikle 19 Kasım’da Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik başlattığı hava saldırıları ile başlayalım. Türkiye, 13 Kasım’da Taksim’de gerçekleştirilen bombalı saldırıyı açıkça bu saldırının gerekçesi yaptı. YPG’nin bu saldırıyı kendisinin gerçekleştirmediği yönündeki açıklaması ve saldırganın DAİŞ ile olan bağlantılarının açığa çıkmasına rağmen AKP-MHP iktidarının “ısrarı” sürerken, siz bu başlatılan hava saldırılarının arka planını ve temel amacını nasıl okuyorsunuz?
Taksim’deki saldırı mafyavari bir yöntemdir. Bu mafyavari örgütler de ancak bir istihbarata bağlı olarak orada bir saldırı gerçekleştirebilir.
Taksim’deki saldırı, Erdoğan G20 toplantısına giderken gerçekleşti. O kadının 3 kardeşi DAİŞ içerisinde ölmüş. Bir kardeşi ise işgal edilen topraklarda Türkiye istihbaratlarıyla çalışan El-Kaide ve DAİŞ kalıntıları olan gruplarda görev yapıyor. O yüzden bu tamamen AKP-MHP istihbaratının planladığı bir eylem olarak görülüyor. Erdoğan son dönemlerde özellikle göçmen adı altında Avrupa’ya gönderdiği terörist gönderiyor. Bunun yanı sıra Rusya ile tahıl meselesi üzerinden geliştirdiği ilişki söz konusu. NATO ülkelerini terör tehdidiyle zorlayarak hükümetlerle gizli anlaşmalara gitmiş gibi görünüyor. O yüzden bu patlamayı kendine göre güçlü bir gerekçe yaparak, Rojava topraklarına saldırmak ve buradaki Özerk Yönetimi yıkmak için kullanıyor. Ki kendi faşist ve cihadist projeleri için buradaki özerk yönetimi kendine en büyük engel olarak görüyor.
Taksim’deki saldırı hakkında açıklamalar yaptık. Bu asla bizim yöntemimiz değildir. Bu mafyavari bir yöntemdir. Bu mafyavari örgütler de ancak bir istihbarata bağlı olarak orada bir saldırı gerçekleştirebilir. Tamamen yol verilmiş bir saldırıdır. Biz YPG olarak DAİŞ ile savaşırken, tüm dünya bizim savaşımızı takip etti. Birçok ülkeden gazeteciler oradaydı. O savaş sırasında DAİŞ sivilleri kalkan olarak kullandığı için, bölgeleri özgürleştirmek için sivillere zarar gelmesin diye aylarca planlarımızı geriye çevirdik. DAİŞ’e karşı en çok sivilleri koruyan biziz. Bunu da sadece söz ile değil, dünyaya göstererek yaptık. Buna dair binlerce rapor da mevcuttur.
ABD ve Rusya da dâhil olmak üzere uluslararası boyutta saldırılara dair birtakım açıklamalar geldi. Açıklamalarda Türkiye’ye itidal çağrıları yapılmasına rağmen somut olarak saldırıların durması için bir adım atılmıyor. Geçmişte de özellikle Efrîn işgali sırasında da benzer durumlar yaşandı. Sizce Türkiye Kürtler üzerinden bir pazarlık mı yapıyor?
Dünyada var olan iktidarlar, halklarının ve ülkelerinin çıkarlarından çok kendi hükümetlerinin dönemlerini koruyabilmek için siyaset yapıyorlar. Bu nedenle Erdoğan gibi birine dayanıyorlar. Oradaki halklar iktidarlardan farklı düşünüyor ama iktidarların çıkarları söz konusu olduğu için gizli olarak Erdoğan ile anlaşmalar sağlayabiliyorlar. Sonrasında da tam olarak yaptıkları anlaşmalara sahip çıkamıyorlar. Yapılan açıklamalar zayıf açıklamalardır.
Türkiye ordusunun en gelişkin tekniklere sahip olmasına ve NATO desteği almasına rağmen Rojava’da şimdiye kadar 30 kilometre sınır uzunluğunda hiçbir askeri hedef vuramamıştır.
Türkiye ordusu, en gelişkin tekniklere sahip olmasına ve NATO desteği almasına rağmen Rojava’da şimdiye kadar 30 kilometre sınır uzunluğunda hiçbir askeri hedef vuramamıştır. Tamamen ekonomik, sağlık ve eğitim kurumlarını hedef almıştır. Sivil vatandaşlarımızı hedef almıştır. Garantör devletler de burada ama buna rağmen sessiz kalıyor. Açıklamalar, sivillerin hedef alınması sanki normal bir durummuş gibi Kürtlerin ve Kuzey Suriye’deki diğer halkların öldürülmesi dünya hukuku ve kriterleri içinde yeri yokmuş gibi yapılıyor.
Daha önce ABD buradan çekilirken dünya halkları büyük tepki göstermişti. O yüzden Trump geri adım attı. Irak’tan çekildiğinde ise hiçbir tepki olmadı. Neden? Çünkü Kuzey ve Doğu Suriye’de dünya terörüne karşı tek doğru direniş ortaya çıktı. İnsan onuru ve insanlığı koruyan tek direnme yöntemi ortaya çıktı. O yüzden dünya Kobanê etrafında toplandı ve DAİŞ’i bitirdi. Şimdi de DAİŞ savaşında ortaya çıkan toplum vicdanı ve ahlakı ile demokratik onur ve özgür bir yaşam için gelişen bu sistem, Erdoğan rejimi tarafından yok edilmeye çalışılıyor. Bugün eğer dünyadan zayıf da olsa açıklamalar geliyorsa, nedeni dünya toplumlarının Kobanê’ye sahip çıkmasıdır. Kobanê, Afganistan ya da Irak gibi değildir. Kobanê halkı kendi onur savaşını veren ve bunu aynı zamanda dünya için de savunan bir toplumdur.
Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük olası “kara harekâtı” saldırılarına dair açıklamalar yapmaya başladı. Olası bir kara saldırısında QSD ve YPG güçleri ne yapacak?
Türkiye halkları kendi çocuklarına sahip çıksın. Biz onlarla savaşmak istemiyoruz. Biz onları Rojava topraklarından cenaze olarak göndermek istemiyoruz.
Erdoğan, Efrîn, Girê Spî ve Serekanîye saldırıları döneminde kendine göre “çok iyi bir başarı” elde ettiğini düşünüyor. O dönemde biz öncesinde halkımızla da paylaştığımız gibi koalisyon güçleriyle birlikte dünyayı tehdit eden ve karanlığa çevirmek isteyen DAİŞ’e karşı birlikte savaştık. O dönemki savaş stratejimizde sadece DAİŞ’ karşı savaşmak üzerine yoğunlaştık. Çünkü bir NATO devletinin bize saldıracağı düşüncesinde değildik. Tecrübemizde o kadar yoktu ama Efrîn, Girê Spî ve Serekanîye’den sonra biz tecrübe edindik. Görüyoruz ki saldırıların dördüncü gününde Erdoğan, en gelişmiş teknolojiyle saldırmasına rağmen hiçbir şey elde edemedi. Askeri güçlerimize zarar veremedi, hepsi boşa çıktı. Türkiye ordusunun elindeki teknolojiyi boşa çıkardık. Türkiye halkları kendi çocuklarına sahip çıksın. Biz onlarla savaşmak istemiyoruz. Biz onları Rojava topraklarından cenaze olarak göndermek istemiyoruz.
Bu iktidar Türkiye halklarının çocuklarını ölüme gönderiyor. Hava saldırılarını durduracak tekniğimiz yoktur ama karada biz savaşçı bir halkız. Sadece savaşçı değil, onuru ve özgürlüğü için savaşacak bir halkız. Ölüm artık bizim için doğru bir kavram değildir. Biz başaracağız. Bunu Türkiye halklarına söylüyorum. Erdoğan, Türkiye’yi kaosa sürüklemeye çalışıyor. Bu savaş Kuzey ve Doğu Suriye halkları ile birlikte en çok Türkiye halklarına zarar verecektir. Buradaki toplumlar özgürlük için savaşıyor ve onurlarından başka kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur.
Son saldırıların Türkiye’ye ne tür etkileri olur?
Biz meşru savunma çerçevesinde savaşan bir gücüz. Türkiye içerisine dönük bir saldırı niyetinde değiliz ama hiçbir saldırıyı da cevapsız bırakmayız.
QSD’nin açıkladığı raporlara göre, Türkiye Efrîn’de de kimyasal silah kullandı. Bu konuyu teyit edebildiniz mi?
Erdoğan, Soylu ve Akar çetesi, Federe Kurdistan Bölgesi’nde kimyasal silah kullanımına izin veriyor. Bunu gördük. Hem kimyasal kullandılar hem de kendi cenazelerini yaktılar. Niye kimyasal kullanıyorlar? Çünkü başarısız oluyorlar. Dört gündür en gelişmiş teknoloji ile saldırıyorlar ama tüm saldırılar sivillere zarar vermiştir. Zorlanan bir canavar gibi elinden geleni yapıyorlar.
Türkiye’nin saldırıları ile birlikte DAİŞ’in de yeniden bölgede canlandığı ihtimali konuşuluyor. Bu saldırılar ile eş zamanlı olarak DAİŞ hücrelerinde hareketlenmeler var mı?
Hapishanelerimizde tutuklu olan DAİŞ’liler, bu saldırılarla birlikte kendilerini örgütlemeye çalışıyor. Belli oluyor ki, DAİŞ yeniden moral kazanmak ve kendini yeniden diriltmek için hazırlık içerisindedir.
MA / Fırat Can Arslan