ANKARA - AKP’nin korku ikliminden güç alarak ayakta kalmaya çalıştığını dile getiren EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Halkın örgütlü gücünü açığa çıkarabilirsek bu karanlığı hep birlikte aşarız” dedi.
AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olma vasfını yitirmesinin ardından savaş ve çatışma ortamında gittiği 1 Kasım 2015 seçimlerinde, yeniden tek başına iktidar oldu. Bu politikasını savaş konseptine dönüştüren AKP, her seçime savaş ortamında gitti. 24 Haziran 2018 Genel seçimlerine Efrîn işgali ile giden AKP, Haziran’da yapılması planlanan seçimlere de Kuzey ve Doğu Suriye’ye savaş açarak gitmeyi amaçlıyor.
Kuzey ve Doğu Suriye ile Federe Kurdistan Bölgesi ve Şengal’e yönelik hava saldırılarına tepkiler sürerken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kara saldırılarının sinyalini verdi. Türkiye’nin saldırılarına karşı açıklama yapan Emek ve Özgürlük İttifakı da, AKP-MHP iktidarının ömrünü uzatmak ve kaybettiği meşruiyetini şiddetle tesis etmek için yeniden savaş politikalarına sarıldığını belirtti.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, saldırıların nasıl bir sürecin başlangıcı olduğunun yanı sıra buna karşı neler yapılması gerektiğine dair değerlendirmelerde bulundu.
İKTİDARIN SAVAŞ POLİTİKALARI
Pandemi, ekonomik kriz ve dünyada kışkırtılan savaş ortamında Türkiye’de zengin sınıflarla yoksullar arasında derin bir uçurumun oluştuğunu dikkat çeken Akdeniz, bu durumdan işçilerin, emekçilerin ve halkın hoşnutsuz olduğunun altını çizdi. Ekonomik sosyal taleplerle mücadele eğiliminin güçlendiğine vurgu yapan Akdeniz, “Yaklaşan kritik seçimlerde de halk değişim istiyor. AKP iktidarı, tek adam rejimi ve arkasındaki güçler ise sistemin bekası için yeniden fiili bir OHAL’e ve yeniden savaş politikalarına sarılıyor. Sansür Yasası gibi uygulamalar da bu sürecin bir parçası. Bunlar beklenmeyen gelişmeler değildi ve konuşuluyordu” dedi.
7 HAZİRAN-1 KASIM HATIRLATMASI
Akdeniz, 7 Haziran-1 Kasım 2015’teki katliam ve provokasyonlar zincirinin belleklerdeki yerini koruduğunu belirterek, iktidar ortaklarının yine benzer bir korku ikliminden güç alarak ve şoven milliyetçiliği kabartarak ayakta kalmaya çalıştığını söyledi. “Fakat aynı nehirde iki kez yıkanmak mümkün değil” diyen Akdeniz, “Halk hem son ‘Taksim saldırısı’nda ikna değil, hem de savaş politikalarına düne göre daha mesafeli. Öte yandan iktidar bloku kadar toplumsal muhalefet ve halk güçleri de 7 Haziran-1 Kasım sürecinden tecrübe biriktirdi. Bu denklemde mücadele yeni bir boyuta bürünecek. Umutsuz olmaya gerek yok. Birleşik emek cephesi ve demokrasi güçlerinin en geniş birliğini sağlayabilirsek, halkın örgütlü gücünü açığa çıkarabilirsek, bu karanlığı hep birlikte aşarız” ifadelerini kullandı.
‘ÜÇÜNCÜ SEÇENEK İHTİYACI ELZEM’
Cumhur İttifakı’nın ajandasında seçimlerin hayati bir yerde durduğuna değinen Akdeniz, şunları belirtti: “Ayrıca başkanlık seçimleri de bir referandum şekline dönüşebilir ve tek adam yönetim biçimi son bulabilir. Oy konsolidasyonu için her türlü karanlıktan medet uman bir burjuva politikayla karşı karşıyayız. Bu nedenle seçim süreci ile emek ve demokrasi mücadelesi iç içe geçmiş durumda. Millet İttifakı çizgisiyle AKP iktidarının son bulmayacağı açık. Erdoğan’ın ‘Yerli ve milli muhalefeti oluşturmak bize nasip olacak inşallah’ demesi boşa değildi. Savaş tezkerelerine el kaldırmak, sınır ötesinde savaş politikalarına destek vermek, tam da AKP’nin istediği bir muhalefet anlayışı. AKP burjuva muhalefete yumuşak karnından vuruşlar yapıyor ve Millet İttifakı burada sağlam duruş sergileyemiyor. Üçüncü seçenek ihtiyacının ne kadar elzem olduğu bir kez daha doğrulanıyor. Toplumun ihtiyacı sermaye ve savaş politikalarından bağımsız bir güç odağının yaratılmasıdır.”
AKP’NİN İSTEDİĞİ KÜRT PROFİLİ!
AKP’nin Neo Osmanlı politikaları ve dış siyasette ciddi tıkanma yaşadığına vurgu yapan Akdeniz, “Bu yüzden Sisi de içinde olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, İsrail ve bir dizi devlet yönetimiyle el sıkışıyor. Ama Kürtlere el uzatılmıyor. Kürt halkı haklarıyla birlikte bir halktır. AKP, haklarını dile getirmeyen, AKP modeliyle şekillenmiş bir Kürt profili istiyor. Ama bunun da içerde alıcısı azaldı. İran başta olmak üzere uluslararası gericilik de Kürt halkını yok sayıyor, sindirmeye çalışıyor. Rusya, ABD, NATO da söz konusu Kürtler olunca, kendi emperyalist çıkarlarını öne alıp bombardımana, sınır ihlaline alan açıyor. Bu nedenle Kürt sorunun demokratik çözümü hem içerde sağlanmalı hem de bölgesel bir politika olarak ele alınmalı. Ezilen bir halk olarak Kürtlerin gerçek dostu her milliyetten işçiler, emekçiler ve dünya halklarıdır. Emperyalist güçler bölgeden ve Suriye’den çekilmeli, halklar kendi kaderini kendi belirlemelidir” diye konuştu.
‘HALKIN BATAKLIĞI GÖRMESİ İSTENMİYOR’
Akdeniz, kınadıkları Taksim’de saldırısına dair “Arkasında hangi güçler var?” diye sorarak, şöyle devam etti: “Açıkçası, halk sadece sineklere odaklansın bataklığı görmesin istiyorlar. Bataklık nedir? Bataklık denen şey, Suriye’den Libya ve Afganistan’a kadar Türkiye’nin AKP eliyle savaşa sürüklenmesidir. Emperyalistlerin cirit attığı, vekâlet savaşlarının hüküm sürdüğü bataklıkta Türkiye’nin işi yoktur, olmamalıdır. Ayrıca Efrîn, İdlib gibi AKP eliyle yaratılan cep bölgelerde cihatçı grupların birbirleriyle çatışması söz konusu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun beyanatlarından sonra, bu bölgelerde protesto gösterileri yapıldı, bayraklar yakıldı ve Türkiye tehdit edildi. Bu yerler terör saldırıları ihraç eden bir bölge haline geliyor. Son dönem Türkiye içinde yapılan operasyonlarda yakalanan cihatçı unsurlar dikkat çekici boyutlarda.”
‘TAKSİM SALDIRISINDA TOPLUM İKNA DEĞİL’
Taksim saldırısında toplumunun ikna olmadığını kaydeden Akdeniz, söz konusu durumun daha çok İdlib ve Efrîn’de değişen denkleme, gerilime işaret ettiğini söyledi. Akdeniz, “Başbakanlığı döneminde Davutoğlu ‘kokteyl terör’ kavramını öne sürmüştü. Şimdi yaşanan saldırı tipleri üstlenilmeyen, karanlıkta bilinçli olarak bırakılan ‘hibrit terör’ biçiminde provokasyonlar zincirine işaret ediyor. Devletlerin, istihbarat örgütlerinin; göçmen taciri şebekeleri de kullandığı yeni tipte bir terör ihracatı koridoru oluşuyor sanki. Bu durum göçmen düşmanlığının kabartılması bakımından da dikkat çekici değil mi? Bu nedenle demokratik kamuoyunun uyanık olması ve teyitli bilgilerle hareket etmesinde fayda var” dedi.
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’NIN TUTUMU
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın egemenlerin ve AKP hükümetinin savaş politikaları karşısında net bir tutum sergilediğini dile getiren Akdeniz, “İki burjuva blok dışında üçüncü seçenek olarak ortaya çıkan ittifakımız, Türkiye’nin çıkışı için ilkeli ve barışçıl bir dış politika öneriyor. İttifakımız işçi ve emekçileri, Türk, Kürt her milliyetten ezilen halk kesimlerini bu doğrultuda aydınlatacak ve mücadele birliği oluşturacak” diye aktardı.
‘BARIŞ VE DEMOKRASİ İÇİN ÇALIŞACAĞIZ’
Aralık itibarıyla ittifak olarak İzmir ve İstanbul’da büyük emek buluşmaları, Adana ve başkaca kentlerde büyük halk toplantıları yapacakları bilgisini veren Akdeniz, şunları söyledi: “Ocak ayında İstanbul mitingi gündemimizde. İşte bütün bu alanlarda halkımızı emperyalist, gerici savaş politikalarına karşı barış, kardeşlik, eşitlik ve demokrasi mücadelesi çatısı altında birleştirmek için çalışacağız. Savaş bütçesinin, savaş tezkerelerinin ve savaş politikalarının işçi sınıfı ve emekçilerin ekmek mücadelesine olan zararı da ortada. Bütün bunları ekonomik acil taleplerle birlikte ve emekçilerle birlikte ele alacağız. Sorunun bir diğer yanı da Kürt sorununun demokratik çözümü ya da çözümsüzlüğü siyasetiyle ilgilidir. Taksim saldırısı ve sınır ötesi hareket gündemi, bu sorundan bağımsız değil. Yine deklarasyonumuzdan ifade edildiği gibi, ‘Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu’ aşikardır.”
MA / Zemo Ağgöz