AMED - İktidarın milliyetçi-dinci kodlarla kültür sanat alanında kadına yönelik şiddeti meşrulaştırdığını belirten tiyatro oyuncusu Şilan Alagöz, “Mücadeleyle sahnede bağıra bağıra şarkımızı söylüyor, oyunumuzu oynuyoruz” dedi.
Toplumsal eşitsizliğin sonucu olarak yaşamın tüm alanına sirayet eden kadına yönelik şiddet, kültür-sanat alanında da kendini var ediyor. Sistemin kadına dayattığı “güzelliğin sembolü” yakıştırması ve yine eril ideolojinin kapitalist sistemle kadını metalaştıran tüm yöntemleri kadını düşünsel ve sanatsal alandan uzak tutuyor. Cinsiyetçi sanat anlayışı, kadını üretimden koparıp arka plana atarken, hala bu alanda varlık gösterilmesi, alanın egemenlerinin “onayı ve yer açmaya değer görmesine” bağlı. “Üstatlık ve duayenlik” müessesesinin erkeklere bahşedildiği kültür-sanat dünyasında görünmez kılınan kadınlar, varlıkları sürekli olarak “cinselleştirilerek nesneleştirilmesine” rağmen birçok dalda (edebiyat, fotoğraf, sinema, resim, heykel vb.) verdikleri mücadeleyle “varoluş” mücadelesi veriyor.
1960 sonrası ortaya çıkan ve cinsiyet ayrımcılığına karşı sanat dünyasına yeni bir bakış açısı getiren feminist hareket, sürekli eril zihniyetin belirlemelerine göre değişim gösteren “kadın imgesi”ni kuram ve pratiğiyle değişime uğratsa da, egemenlerin sanata ve kadına yönelik baskıları giyim -kuşam, düşünce ve yaşam biçimiyle sürüyor. Günümüzde sanat alanında faaliyet gösteren kadınların konserleri, tiyatro gösterimleri vb. çalışmaları “milli ve manevi hassasiyet”, “kamu güvenliği” ve “aile bütünlüğü” gibi gerekçelerle ya da dinci yapıların hedef göstermesi sonucu iptal ediliyor.
Son bir yılda kadın sanatçılara yönelik yaşanan şiddet, yargılama ve yasaklamaların bazıları şöyle:
* Müzisyen Devrim Demir’in “Tu Kî Yî” adlı şarkısı, Amed’in İstasyon Meydanı’nda geçen yıl 15 Ekim’de yapılan bir mitingde “devlet ve yargıyı tanımıyor” gerekçesiyle yasaklandı.
* Sanatçı Sezen Aksu, 2017’de çıkardığı “Şahane Bir Şey Yaşamak” isimli şarkısında geçen “Bin bahane, bin oyun kurmak. Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem'e” sözleri nedeniyle önce iktidara yakın Milli Beka Hareketi tarafından “kapındayız” denilerek hedef alındı. Ardından 21 Ocak’ta AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarafından “O dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimiz” sözleriyle tehdit edildi.
* Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın 31 Mayıs’ta Bursa Kültür Park Açıkhava’da yapacağı konser, 26 Mayıs’ta gerekçesiz iptal edildi.
* Bedeni üzerinden sürekli hedef gösterilen şarkıcı Gülşen Çolakoğlu’nun Nisan ayında verdiği konserde imam hatiplilerle ilgili sözleri sonrası linç kampanyası başlatıldı. Ardından gözaltına alınarak 25 Ağustos’ta tutuklandı. Çolakoğlu, 2 gün sonra ev hapsiyle serbest bırakıldı.
* Adana Ceyhan Belediyesi'nin 30 Ağustos kapsamında davet ettiği İlkay Akkaya’nın konseri, kaymakamlık tarafından “genel güvenlik, kamu düzeni, emniyet ve asayiş yönünden uygun görülmedi” denilerek yasaklandı. Akkaya’nın 24 ve 25 Eylül’de Riha ve Merdîn’de vereceği konserler de valilikler tarafından aynı gerekçelerle yasaklandı.
* Sanatçı Xecê’nin Şırnak Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenleyeceği konser, hiç bir gerekçe gösterilmeden rektörlük tarafından iptal edildi.
* Mersin’de 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında planlanan etkinliğe davet edilen Pınar Aydınlar’ın konseri valilikçe yasaklandı.
* Mardin Artuklu Üniversitesi, konser için başvuran Kürt Soprano Pervin Çakar’ın repertuarında Kürtçe şarkı olduğu için salon vermedi.
* İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini eleştiren şarkıcı Melek Mosso’nun Isparta Uluslararası Gül Festivali’nde vereceği konser iptal edildi.
* Wan'da yapılan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü mitinginde, “Sê Jinên Azad” şarkısını seslendiren sanatçı Şilan Dora’ya 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Tüm bu gelişmeleri ve kadınların sanat alanında yaşadığı baskı, şiddet ve ötekileştirme anlayışını, 25 Kasım dolayısıyla Amed Şehir Tiyatrosu oyuncularından Şilan Alagöz’le konuştuk.
HER GÜN MÜCADELE
25 Kasım’ı “farkındalık günü” olarak tanımlayan oyuncu Alagöz, “Çünkü karşı karşıya kaldığımız bir sürü olay ve durum var. O yüzden mücadele her gün her saniye devam ediyor. Bu yüzden de farkındalık günü demek daha doğru” diye belirtti.
ŞİDDETİN ÖNÜ AÇILIYOR
Dünyada artan milliyetçi-muhafazakar iktidarların, kadın iradesine yönelik ipotek ve baskıcı politikalarına dikkati çeken Alagöz, “Hem Türkiye’de hem de dünya da milliyetçi muhafazakar iktidarlar bütün krizleri fırsata dönüştürerek, kadına yönelik şiddeti arttırıyor ve elindeki bütün imkanları kullanarak kadının iradesini zayıflatma yönünde mücadelesini sürdürüyor. Bu da bize şunu gösteriyor; kadına yönelik şiddet münferit değil politiktir. Çünkü aynı zamanda erkeğin kadına yönelik şiddetini de cezasız bırakarak, bunun önünü açıyor. Bu şiddet gittikçe artıyor. Özellikle üniformalıların Türkiye’de gerçekleştirmiş oldukları kadına yönelik şiddet de bu cezasızlık politikasıyla daha çok artıyor” dedi.
TOPLUMSAL KODLAR
Şiddetin sanat alanına etkilerine dair ise Alagöz, şunları söyledi: “Özellikle erkek egemen iktidarın şiddeti söz konusu. Kadının yerinin ev olduğunu, sokakta, sahnede olmaması gerektiği gibi söylemleri var. Elindeki bütün imkanları seferber ederek, iradeyi zayıflatma temelinde mücadele veriyor. Özelinde sanatta da şöyle bir şey var; kadın yapamaz, kadın sadece oyuncu olabilir. Ama onun ötesinde teknik işler var, bu alanda sadece görsel bir şey yok. Bu perdenin arkası var. Bizim erkek arkadaşlar da bizim kadar örgütlüler ama o toplumsal kodlar bir noktada devreye giriyor. İstem dışı bazı şeyler ortaya çıkıyor. Doğalında da ‘siz yapamazsınız, bunu bir erkeğin yapması gerekiyor’ gibisinden söylemeler ortaya çıkıyor. Ama biz bunun aksini iddia ediyoruz. Yine dayanışma ve mücadelemizle bunu ispatlıyoruz. Teknik anlamda ışıkçı da olabiliyoruz, yönetmen, yönetmen yardımcısı, makyöz de kostümcü de olabiliyoruz. Bu mücadele her zaman devam edecek. Erkek egemen sistemin ve iktidarın bize dayattığı rolleri reddederek, dayanışmayla bunu gösteriyoruz. Sesimizi her zaman yükselteceğiz, isyanımız da her zaman devam edecek. Bu mücadele hiç bitmeyecek. Yüz yıllardır bu mücadele var ve bunu dayanışmayla, örgütlülükle elbet bir gün kazanacağız.”
MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR
Yasaklama ve kısıtlamalara da değinen Alagöz, “İktidar, ‘kadının yeri sahne, sokak değil’ diyerek ve yine toplumsal kodları kullanarak yasak ve kısıtlamalara gidiyor. Örneğin, giyiminden tutun başka şeylere kadar bir sürü etkeni göz önünde bulundurarak ‘toplumsal değerleri’ kullanarak bunu yapıyor. Çünkü iktidar yaptıklarını meşrulaştırabilmek için bir şekilde bir gücü de arkasına alması gerekiyor. Şiddetini meşrulaştırmak için ‘toplumsal değerleri’ kullanıyor. Biz yine duruşumuzla, kimliğimizle buna karşı duruyoruz. Kürt olmanın dışında kadın olmamız şiddeti katlıyor. Tüm bunlara karşı mücadele ediyoruz” dedi.
KADININ SESİ YANKILANIYOR
Kadının kültür-sanattaki varlığı ve rolünün toplum üzerindeki etkilerine değinen Alagöz, şöyle dedi: “Yüz yıllardır kadın evin içindeydi. Baskı altındaki kadınlar, kadınların yapabilirliğini görünce bundan çok etkilendi ve bu etki de ciddi bir enerji ortaya çıkardı. Bildiğimiz doğru bu değilmiş aslında. Kadının yeri ev değilmiş, sadece dört duvar arası değilmiş. Aslında kadın sahnede de olabilir. Kadının sesinin duyulması bile haramken, sahnede bağıra bağıra şarkımızı söylüyor, oyunumuzu oynuyoruz ve kötü bir şey yapmadığımızı aslında çok da güzel keyifli bir şey yaptığımızı anlatıyoruz. İnsanlar da izlerken eğleniyor ve sorguluyor. Bu durumun toplumu dönüştürme noktasında ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.”
‘ÖRGÜTLENMELİYİZ’
Sanat alanındaki şiddete karşı dayanışma ve örgütlülüğün güçlenmesi gerektiğini vurgulayan Alagöz, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu mücadele dayanışma ve örgütlülükten geçiyor, yalnız başınıza yapamazsınız. Bu dayanışma ve örgütlülük de kadınların dayanışmasıyla olur. Elbette bunu söylerken erkek yoldaşlarımızı hiçe sayarak söylemiyoruz ama bunun yeterliliği belki tartışılır. Bu mücadele de kadınların birbiriyle dayanışması ve kadının gücünün farkına varmasıyla olur. Biz bu gücün farkındayız. Biz de iktidarın baskılarını boşa çıkarmak için daha fazla dayanışarak, daha fazla örgütlü olacağız.”
MA / Eylem Akdağ