ANKARA - Savaş nedeniyle kendisi de mülteci olan Ukraynalı gazeteci Anastasia Ragimova, süren savaştan kaynaklı birçok kadının bulundukları ülkelerde kadın dayanışmasıyla yeni bir yaşam için mücadele verdiğini dile getirdi.
Erkek dünyasında “sorunların çözümü” için meşrulaştırılan savaşlar, insanlık tarihi boyunca kadın bedenine yönelik en acımasız şiddet biçimi olarak yansımıştır. Toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren, kadınların yaşam alanlarını, koşullarını değiştiren, göç ve yoksulluğa iten savaşlar, kadın katliamlarının artışının da temel nedenlerinden biri olmakta. 2. Dünya Savaşı sırasında Kore’de çoğu Koreli olan 100-200 bin Asyalı kadın, Japon askerleri tarafından kaçırıldı ve cinsel tutsaklığa mahkum edildi. Bangladeş’te 1971 yılında başlayan savaş esnasında tecavüze uğrayan kadın sayısı 250-400 bin arası olarak kayda geçti. Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komisyonu’nun verilerine göre, 1985 yılında teknelerle savaştan kaçan 11-40 yaş aralığındaki Vietnamlı kadınların çoğu, başka yerlere kaçırılarak, tecavüze uğradı. Bosna'da 1992-1995 yılları arasındaki savaşta 60 bin civarında kadın tecavüze uğrarken, 3 bin civarında erkek ve erkek çocuğu da tecavüze maruz kaldı. BM uzmanları, 1991-2002 yıllarındaki Sierra Leone iç savaşında 60 binden fazla, 1989-2003 yıllarında Liberia’da 40 binden fazla ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde 1998’den beri en az 200 bin kadının tecavüze uğradığını tahmin etmekte. Ruanda’da da 1994 yılında 250 bin ile 500 bin arasında kadın tecavüze maruz kaldı. DAİŞ’in 3 Ağustos 2014 tarihinde işgal ettiği Şengal’de “savaş ganimeti” olarak görülen 5 bine yakın Êzidî kadın kaçırıldı, tecavüze maruz bırakıldı. Pazarlarda köle olarak satılan kadınların 3 bine yakınının ise hala DAİŞ’in elinde olduğu tahmin ediliyor.
Cinsel şiddet, 19. yüzyılın sonlarında savaş suçu olarak sınıflandırıldı ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından insanlığa karşı suç olarak kabul edildi. BM ise, tecavüzü 1993 yılında insan hakları ihlali, 1995 yılında ise savaş suçu olarak ilan etti. Ancak dünyanın birçok ülkesinde süren savaşlarda yaşanan cinsel şiddet ve tecavüz, kadın mücadelesinin önemli gündemlerinden biri olmaya devam ediyor.
UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI
2014 yılında Rusya-Ukrayna arasında yaşanan anlaşmazlıklar sonucu 24 Şubat’ta başlayan savaşta, 10 binlerce kişi yaşamını yitirirken, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın yaşadığı en büyük mülteci krizine neden oldu. Verilere göre, Mayıs ayı sonuna kadar tahmini 8 milyon insan ülke içinde yer değiştirdi ve 3 Ekim itibarıyla 7,6 milyon Ukraynalı ülke sınırları dışına çıktı. Ukrayna Hükümeti’nin 18-60 yaş arası erkeklere ülkelerinde kalıp savaşmaları için yurt dışına çıkış yasağı getirmiş olması nedeniyle de göç edenlerin çoğu kadın ve çocuklar oldu. Ülkeyi terk etmek zorunda kalan kadın ve çocuklar insan ticareti için birer “ganimet” olarak görülürken, sistematik olarak cinsel şiddeti bir savaş silahı olarak kullanan Rus askerleri işgal ettikleri kentlerde kadınlara tecavüzde bulundu. Ukraynalı kadınlar, tecavüzden kurtulabilmek için saçlarını kesti ancak yüzlerce cenazeyi inceleyen adli tabipler, kadınların çoğunun tecavüze uğradığını belirledi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun İçişlerinden Sorumlu Üyesi Ylva Johansson, Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Genel Kurulu’nda Ukraynalı kadınların durumuyla ilgili yaptığı konuşmada, Rusya’nın kadınlara karşı da savaş açtığını belirterek, 10 yaşındaki çocuktan 78 yaşındaki kadına kadar maruz bırakılan tecavüze dair ellerine rapor ulaştığını, Ukrayna’nın Bucha kentinde 25 kadından 9’una bir bodrumda sistematik olarak tecavüz edildiğini, bu konu için “hayatta kalma merkezleri” kurulması gerektiğini ve AB’nin desteğine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Savaşın başında Kiev’den Ukrayna’nın batısına ardından da Azerbaycan’a göç etmek zorunda kalan Ukraynalı siyaset bilimci ve gazeteci Anastasia Ragimova, kadının savaştaki durumunu ve göç eden Ukraynalı kadınların yaşam mücadelesini Mezopotamya Ajansı'na (MA) anlattı.
MÜLTECİLİK DURUMU
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi sonucu pek çok kişinin mülteci konumuna düştüğünü belirten Ragimova, ilk tahliyede çok sayıda arkadaşının Avrupa'ya gittiğini, ilk dalga mültecilerin sonrakilere göre ise daha şanslı olduğunu söyledi. Ragimova, "İlk dalgada gidenler ücretsiz şekilde iyi şartlar altında yerleştiler. Bazı olanaklara daha kolay ulaştılar. İkinci dalgada gidenlerin şartları pek iyi değil. Bırakın normal bir daireyi, kendilerine ait bir odaları bile yok. Birçoğu, spor salonları, galeriler ve hatta manastırlarda kalıyor" bilgisini verdi. Mültecilik durumunun ruletten bir farkı olmadığını vurgulayan Ragimova, bu durumun ailece göç etmek zorunda kalanlar için de değişmediğini söyledi. Kimi ailelerin iyi şartlarda yaşadığını ancak kimi ailelerin koşullarının insani olmadığını dile getiren Ragimova, pek çok kadının Avrupa'ya gidip yeni şartlara ayak uydurmaya çalıştığını dile getirdi.
'SAVAŞ HERKESİ MAĞDUR EDİYOR’
Avrupa’da yaşam koşulları olmadığı için Azerbaycan’a geldiğini belirten Ragimova, “Avrupa’da bir daire kiralamak oldukça pahalı. Her şeyden önce bir evi kiralamak için referans gerekiyor. Bunun yerine Azerbaycan’a geldim. Çünkü burası oldukça ucuz ve bir eve yerleşmek daha kolay. Burada şimdi bir işim var. CBC adlı kanalda haber sunucusu olarak çalışıyorum. En önemlisi de bir işinin olması zaten. Herhangi bir destek almıyorum. Çalışıyorum ve kendi hayatımı bir şekilde idame ettiriyorum. Benim için böylesi daha iyi ve rahat. Gidip bir ailede kalmaktan ve onlar tarafından finanse edilmekten iyidir. Artık Avrupalılar da Ukraynalı mültecilerden bıktı. Bu da çok açık gözüküyor. Herkesi kabul etmeleri ve zorunlu ihtiyaçları karşılamaları için yeterli kaynak da yok. Savaş uzuyor ve herkes pratikte bundan zarar görüyor" dedi.
‘GÖÇ EDENLERİN ÇOĞU DÖNDÜ’
Bir yıla yakındır Rusya'nın işgal saldırısının sürdüğü Ukrayna'dan pek çok kadının göç etmek zorunda kaldığını anımsatan Ragimova, Ukrayna'ya bir geri dönüş yaşanıp yaşanmayacağına ilişkin ise, "Diğer ülkelerde finansal bir güvence sağlayamayan kadınların geri döneceğini düşünüyorum. Uzak yerlerde her şeye sıfırdan başlamak her zaman zordur. Eylül’de yayınlanan bir istatistiğe göre, Ukraynalı mültecilerin yarısı evlerine geri döndü. Bunun yüzde 10'u yurtdışından gelenler. Bilindiği gibi göç sadece yurtdışına olmadı bir iç göç de yaşandı. Mesela ben savaşın başında Kiev'den Ukrayna'nın batısına gittim. Orada 1 ay kaldım” ifadelerini kullandı.
‘KADINLARA İŞ VERİLMİYOR’
Ukrayna’da Ekim ayı ortalarında elektrik hatlarının zarar görmesiyle birlikte kesintilerin yaşanmaya başladığın söyleyen Ragimova, bazı evlerin ısınma ve su sorunu yaşadığını anlatarak, ekledi: “Hepsi altyapının zarar görmesiyle alakalı. İnsanlar çok katlı binalarda asansörsüz, ışıksız, kalorifersiz ve susuz yaşıyorlar. Hayat daha da zorlaşmış durumda. Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bile günde 3 saat elektrik var, düşünebiliyor musunuz? Hatta Kiev Belediye Başkanı zorunlu bir tahliyenin yaşanabileceğini söyledi. Böylesi bir durumda evlerine geri dönen halk tekrar göç etmek zorunda kalacak ve bunun sonucunda da yeni bir işsizlik sorunu baş gösterecektir. Evet şehri bırakıp gidecekler, peki nasıl iş bulacaklar? Maalesef Ukraynalı kadınların geneli Avrupa dillerini bilmediği için sadece hizmetçilik yapmak zorunda kalacak. Hasta bakıcı olarak dahi işe alınmıyorlar."
‘KADINLAR DAYANIŞMAYLA AYAKTA’
Göç eden pek çok kadınla diyalog halinde olduğunu belirten Ragimova, bu kadınların yeni bir yaşam için mücadele verdiğini vurguladı. Ragimova, "Bu kadınların her biri kendi yaşamını yeniden düzene sokmaya çalışıyor. Çok ilginç hikayeler var. Hepsi roman olacak kadar kıymetli. Yurtdışında nerdeyse her kadın, mültecilerden oluşan gruplara dahil olmuş durumda. Kadınların kendi içlerinde iş kulüpleri kurduğunu dahi duydum. Mesela Almanya'da bir arkadaşım var. Ukraynalı kadınlara her türlü destekte bulundu. Kadınlar bir araya geliyor, iş ilanlarına bakıyor, birbirinin işe girmesine yardımcı oluyor, iş kurmak ve yatırım yapmak için birbirine yardım ediyorlar. Bazı tanıdıklarım kendi işini kurdular bile. Biri kahve dükkanı, bir diğeri ise manikür salonu açtı" ifadelerini kullandı.
Bununla birlikte Ukrayna’da bazı yerel ve uluslararası kurumların kadın haklarını korumak için faaliyet yürüttüğünü de belirten Ragimova, “Yine müşterek yardım merkezi kuran gönüllüler var” dedi.
Dünyanın pek çok yerinde milyonlarca kadının savaş ortamında yaşamını sürdürdüğünü dile getiren Ragimova, şöyle devam etti: “Çatışmak zorunda kaldığımız bu cehennemin bir an önce sona ermesini istiyorum. Daha iyisinin olacağına inancımız tam. Auschwitz Dövmecisi adlı kitaptan şu alıntıyı paylaşmak istiyorum; ‘Sabah uyandıysanız o gün güzel bir gündür.’ Bir de tarihten bir alıntı yapmak gerek; ‘Toplama kamplarında ilk ölenler, başlarına gelenin çok yakında sona ereceğini düşünenlerdi. İkinci ölenler, yaşanılan şeyin hiç bitmeyeceğini düşünenlerdi. Yaşamaya devam edenler ve her türlü zorluğa rağmen kendi işini yapanlar ise hayatta kaldı. Gün gelecek bu yaşananlar son bulacak, yaşadığımız ve daha iyisine inandığımız sürece...’"
MA / Gözde Çağrı Özköse