HABER MERKEZİ - Türkiye’nin saldırılarını analiz eden Gazete Karınca yazarı Abdülmelik Ş. Bekir, “Kürt halkı bir yandan kendi iç birliğini öte yandan ezilen halklarla emek ve özgürlük mücadelesini örmelidir. Acılı, sancılı, bedelleri büyük olduğu kadar kazanma şansı da o kadar büyüktür” dedi.
İstanbul Taksim’de “yaşanan” patlama ve ardından Türkiye’nin bunu zemin yaparak Kuzey ve Doğu Suriye ile Federe Kurdistan Bölgesi’ne hava saldırısı tartışılmaya devam ediyor. Konuyu gündemine alan Gazete Karınca yazarı Abdülmelik Ş. Bekir, “Seçimlere savaş ortamında gitmenin, sebebe ihtiyacı varmış meğer” başlıklı yazı kaleme aldı.
Abdülmelik Ş. Bekir’in yazısı şöyle: “AKP-MHP rejimi hem içerde hem dışarda hızla bir kırılma noktasına sürükleniyor. İç gerilimler fay hatlarını zorluyor. Milliyetçi, dinci sağ aklın çok sevdiği ‘üst’ akılların dürtüklemesiyle rejimin iç dinamikleri birbirine karşı, kıran kırana iktidar mücadelesi veriyor. Çok tercih etmezse de Batı bloğu ile Rusya-Çin aksı arasında seçim yapmak zorunda. İran’daki halk isyanının sürekli hale gelmesi, hegemon güçlerin Ortadoğu politikalarını hızlandırdı. İsrail ve İngiltere, Azerbaycan üzerinden İran’a karşı hamle yapmak istiyor. ABD’nin de oluruna sahip bir politika bu. Ancak müdahalenin başarısı için Türkiye üzerinden Azerbaycan’a uzanan bir kara koridoruna ihtiyaçları var.
KÜRTLERİN DENKLEM DIŞINA BIRAKILMASI ÇABASI
Son birkaç hafta içinde ABD ve İngiltere heyetlerinin Ankara’da günlerce kalıp temaslarda bulunmasının bu ajandayla yakından ilgisi var. Elbette Türkiye’ye kullanım bedeli olarak vaatleri mevcut. Türkiye, tarihsel rakibi olarak gördüğü, Irak, Suriye ve Batı Asya’da mücadele içinde olduğu İran’a yönelik planlara dahil olmaya meyyal. Tereddüt etmesinin sebebi, İran’da 15 milyonu aşkın Kürdün yaşaması. Olası bir altüst oluşta Kürtler Suriye’de olduğu gibi en örgütlü güç olarak temel haklarını almaya yönelecektir. Bu ihtimal Türk devlet aklının korkulu rüyası olduğundan, çok istemesine rağmen karar veremiyor. Plana dahil olmak için de Kürtlerin denklem dışında bırakılmasını şart koşuyor.
Öte yandan Rusya, Ukrayna’da yaşadığı hezimeti ve Transatlantik ittifakının ambargosunu aşmak için Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor. İstediği desteği sağlamak için rejimin Kürt karşıtlığı politikalarında önünü açıyor. AKP-MHP iktidarı da yaşadığı çoklu krizi aşmak için hegemon güçlerin politikalarından faydalanarak Kürt halkına saldırıyor. Ukrayna savaşı üzerinden gelişen dengeleri kullanarak Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik kapsamlı hava ve kara saldırıları gerçekleştirdi. Şimdi de İran’da yaşanan halk isyanın yarattığı politik fırsatları çıkarlarına tahvil etmek isteyen hegemon güçlerin planlarından yararlanmak istiyor.
Rejimin Kuzey ve Doğu Suriye, Şengal ve Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılarının iz düşümlerini, son birkaç haftada yaşanan gelişmelerde bulmak mümkün. ABD ve İngiltere heyetlerinin Ankara’ya art arda İran gündemli ziyaretleri; Putin ile yapılan görüşme, yeni saldırıların zemini olarak görüldü. Denilebilir ki aslında Ekim ayının sonu itibarıyla Kürtlere saldırmanın fırsatı oluştu, ancak gerekçesi yoktu.
TAKSİM SALDIRISI
Taksim’deki bombalı saldırının alelacele organize edilmiş gibi görünmesinin sebebi, bir an önce saldırıya gerekçe oluşturmaktı belki de… Gerek yakalanan Ahlam Albashir, gerekse bağlantılı olarak gözaltına alınan ve tutuklananlara bakıldığında, tamamının yıllardır Türkiye’nin işgalindeki Suriye topraklarında yaşadığı, Türkiye’ye rahatlıkla girip çıktıkları, İstanbul’da ikamet ettikleri görülüyor.
AKP’nin yan kuruluşlarının etkinliklerine katılan bu kişiler, Suriye’de 2010 yılından beri Türkiye tarafından ÖSO adı altında savaştırılmak üzere eğitilen radikal cihadistler. Beceriksizce sahnelenen bu tiyatro, ilk dakikasından itibaren Kürtlere mal edilmeye çalışıldı. Tam bu noktada, ABD/Batı bloğu ve Rusya/Çin ekseninde klikleşen rejimin iç dinamikleri harekete geçti. İnsan hayatının hiçe sayıldığı çıkar ve iktidar kavgalarında karşılıklı hamleler yapıldı. İçişleri Bakanı Soylu’nun her iddiası, karşı klik tarafından bir şekliyle boşa çıkarıldı. Soylu’yu boşa düşürenler, bu hamleleri Kürtlere saldırma konusunda Soylu’dan farklı düşündükleri için yapmadılar.
ABD’NİN AÇIKLAMASI
İki taraf da Kürt karşıtlığında ve saldırma arzusunda hem fikir. Kavganın temel nedeni, Türkiye’nin bir süredir iki hegemon güç arasında yürüttüğü denge politikasının hızla bir kırılma noktasına doğru gitmesidir. Kliklerin hangi tarafta yer alacaklarına dair kavgalarının basına yansıyacak düzeyde keskinleşmesidir. Güvenlik bürokrasini elinde bulunduran klik, Kürtlere karşı kapsamlı hava saldırısı başlatarak pratikte adım atmış oldu. Bu iç çekişme, Batı bloğu tarafından yakından takip edilmiş olacak ki, ABD Hewler Konsolosluğu yaptığı açıklamayla Kürtlere karşı saldırıyı iki gün önceden dünya kamuoyuna duyurmuş oldu.
Elbette bu planın bir de iç politika ayağı var. AKP-MHP iktidarı, hava saldırısıyla, CHP ve İYİP başta olmak üzere, resmi muhalefeti beklendiği üzere arkasına dizdi. Kürtlere yıkmakta başarısız olunsa da, İstiklal patlamasını Kürtlerin üzerine atmak için konuyu hemen NATO’ya taşıdı.
Böylece seçim sürecine, sandıklara istediği müdahaleyi yapabileceği, kaotik ve çatışmalı bir ortamda girmek isteyen AKP-MHP iktidarına NATO da gerekli desteği sunmak istiyor. Kürt karşıtlığında resmi muhalefetin desteğini alan Erdoğan, hem Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak, hem de içeride iktidarını sürdürmek için vites yükseltti. Katar dönüşünde basına konuşan Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik kara saldırısı bahsini açtı.
Tüm göstergeler AKP-MHP iktidarının seçime savaş ortamında gireceği yönünde. AKP-MHP iktidarı, Kürtlere karşıtlıkta kendileriyle yarışan CHP’ye, hiçbir Kürdün destek vermeyeceğini çok iyi biliyor; CHP’nin genlerine işleyen Kürt karşıtlığını bir manivela olarak kullanıyor. Hakkını vermek gerekir ki, önemli oranda sonuç da alıyor. Kürtlere her saldırdığında CHP başta olmak üzere resmi muhalefet arkasında dizilmekle kalmayıp, her türlü güç ve desteği de sunuyor. CHP ve ortaklarının Kürt karşıtlığı bu düzeyde sürdükçe, iktidar buradan yürümeye devam edecektir. Bu da bir yönüyle CHP ve ortaklarının ülkeyi bile bile kaybedecekleri bir seçime sürüklemesi anlamına geliyor.
STATÜKO PARÇALANMAKTAN KURTULAMAYACAK
Kürt halkı açısından süreç, kritik olmaya devam ediyor. Bölgesel statüko yıkılırken, gücü elinde bulunduran ulus devletlerin tek derdi, bir yüzyıl daha Kürtleri en temel haklarından mahrum bir şekilde egemenlikleri altında tutmaktır. Bunun için ellerindeki tüm şiddet araçlarını kullanmaktan tereddüt etmezler. Hegemon güçlerin bölge üzerindeki çıkar çatışmalarının yarattığı denklemleri de bunun için kullanacaklar. Ancak bu, ilanihaye sürecek bir durum da değildir. Şartlar tüm taraflar için sürdürülemez noktaya gelmiştir. Özellikle despotik iktidarların halklara verebileceği herhangi bir şeyi kalmamıştır. Kürt halkının yokluğu üzerine kurulan statüko, parçalanmaktan kurtulamayacak.
Ortadoğu son on yılda dahi, değişime direnen otoriter, despotik iktidarların nasıl tarihin çöplüğüne gittiğine şahitlik etti. Diktatörlüklerin ayakta kalabileceği, halkları haklarından mahrum bırakacağı dönem artık geçti. İran’da bu gün yaşanan durum da tam olarak budur. 40 yıl boyunca kendini tahkim etmesine rağmen, halkların iradesi karşısında çaresizlik içindedir. Ya değişim dönüşümü gerçekleştirecek ya da tarihin çöplüğüne gidecektir. Bir ‘Jin Jiyan Azadi-Kadın Yaşam Özgürlük’ sloganı dahi 40 yıl boyunca tahkim edilen korku imparatorluklarını sallamaya yetiyor. Bu yüzyıl ezilen halkların ve kadınların yüzyılıdır. Dolayısıyla Kürt halkı bir yandan kendi iç birliğini öte yandan ezilen halklarla emek ve özgürlük mücadelesini örmelidir. Acılı, sancılı, bedelleri büyük olduğu kadar kazanma şansı da o kadar büyüktür.”