ANKARA - Sendikal mücadelede kadının rolüne dikkat çeken KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, toplumsal roller sonucu ortaya çıkan ayrımcılık, cinsiyetçilik, baskı ve şiddetin önüne örgütlenerek geçilebileceğini ifade etti.
Türkiye’de sendikalar 1947 yılında "5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun"un yürürlüğe girmesiyle kuruldu. Ortak ekonomik, sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan sendikalar, kurulduğu ilk günden hakim erkek egemen yapısını günümüze dek sürdürdü. Üyelikleri düşük oranlarda kalan kadınlar, sendikaların yönetim kademelerinde ise neredeyse yok.
Sanayi devrimi ile birlikte başlayan sendikal hareketlerin başlangıcında, çalışma ve işçi örgütlerine üye olma konusunda sınırlamalarla karşılaşan kadınlar, “evin geçimini sağlayan erkektir” düşüncesi ve düşük ücret karşılığı çalıştırılmalarından dolayı işçi-emekçi hareketlerin gerçek üyeleri olarak kabul görmedi. Ancak emekçi kadınlar, sadece devlete değil erkeklere ve patronlara karşı da mücadele verdi. Bu mücadele sonucunda da Türkiye’de 80’li yılların ikinci yarısından 2000’lerin başlarına kadar sendikalarda kadın çalışmaları alanında bir hareketlenme oldu. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 1990’larda kadınların taleplerine yaptığı vurgu ve kadın bürosu tartışmaları; Aralık 1995’te kurulan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) ilk genel kurulunda kabul ettiği ve kadın çalışmalarını kurumsallaştırma örneği olan “kadın sekreterliği” uygulaması bu mücadelenin sonuçlarından birkaçı oldu.
ÇALIŞMA YAŞAMINDAN UZAKLAŞTIRAN POLİTİKALAR
Devletin kadın politikalarının neden olduğu ayrımcılık ve erkeğin kadını örgütlülükten uzaklaştırma çabasına karşı mücadele veren kadınların çalışma yaşamındaki sorunları, tüm dünyayı etkisi altına alan pandemiyle birlikte bir kez daha kendini iyice hissettirdi. Pandemide dayatılan güvencesiz yarı zamanlı, evden ve performansa dayalı esnek çalışma uygulamaları "aile yaşamıyla çalışma yaşamının uyumlaştırılması" adı altında en çok kadınlara uygulandı. Mobbing, ayrımcılık, sürgün, eylem ve etkinliklere müdahale, gözaltı ve tutuklama gibi sendikal hak ihlallerine en çok maruz kalan yine kadınlar oldu.
Basında yer alan haberlerden derlediğimiz verilere göre, son 11 ayda en az 106 kadın, düzenlenen eylem, etkinlik ve yürüyüş esnasında darp edilerek gözaltına alındı, sözlü tacize maruz kaldı. Yanı sıra 16-17 Mart 2022'de Amed’te aralarında çok sayıda sendikalı kadınların da bulunduğu 24 kişi evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alındı ve bunların 11'i tutuklandı.
MÜCADELE, YARGILAMA KONUSU YAPILDI
Sendikalı kadınların mücadelesi yargılandı. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Selma Atabey ve önceki dönem Eş Genel Başkanı Gönül Erden'in de aralarında olduğu 8 sendika yöneticisi hakkında "örgüt üyesi olmak", "örgüt yönetmek" ve "örgüt propagandası yapmak" iddialarıyla dava açıldı. Hazırlanan iddianamede, kadın mücadelesi ve kadına yönelik şiddete karşı yapılan paylaşımlar suç gösterildi.
Devletin, eril yasa ve mekanizmalarıyla sürdürdüğü saldırı ve şiddet karşısında dayanışmayı büyüten kadınlar ise, haklarından ve hayatlarından vazgeçmedi. Türkiye'de olduğu gibi birçok ülkede, başlatılan iş bırakma eylemleri ve grevlere kadınlar öncülük etti.
'ÖRGÜTSÜZLÜK ŞİDDETİ ARTTIRIYOR'
Tarihsel bir mücadeleyle bugünlere gelen sendikalı kadınlar, ayrımcılık, baskı, mobbing ve şiddete karşı büyüttükleri örgütlülükleriyle 25 Kasım'ı karşılıyor. KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, kadınların çalışma yaşamında maruz bırakıldıkları şiddetin yanı sıra bunun karşısında örgütlü mücadelenin önemine dair konuştu. Kadınların çalışma yaşamında cinsiyetçi uygulamalarla karşı karşıya kaldığını anımsatan Gevher, piyasa içerisindeki kadınların esnek çalışma koşullarında güvencesiz çalıştığını söyledi. Kamuda çalışan kadınların güvencesiz çalışma koşullarında uğradıkları şiddette değinen Gevher, "Geçim derdine rağmen kadınlar şikayet mercilerine başvuruyorlar ama bu başvurular kadınların şiddete katmerli şekilde uğramasına neden olabiliyor. Toplumsal cinsiyet normlarından kaynaklanan kadına yönelik şiddetin kabul gördüğü alanlarda, kadınların buna karşı bir tutumu söz konusu. Ancak kadınların, güvencesiz çalışma karşısında sendikalara üye olma koşullarını sağlayamadıkları durumda örgütsüzlük, şiddeti artırarak karşımıza çıkarıyor" dedi.
ÇÖZÜM ÖRGÜTLÜLÜK
Kadınların yoğun olarak çalıştığı iş kollarında dahi kadro yükseldikçe kadın sayısının azaldığını söyleyen Gevher, "Toplumsal rollerle kadına yüklenen, evlilik, çocuk gibi sorumluluklar kariyer yapmasına ve statü kazanmasının önüne engel olarak çıkıyor. Bu sermayenin işine geliyor ve kadının emeğinin görmezden gelinmesi sonucunu doğuruyor. Çalışma yaşamı dışında haklarımızın olduğunu biliyoruz. İnsanca yaşanacak ücret, geleceğe güvenle bakacak bir emeklilik ve örgütlü hakkımızı kullanarak güvende hissedebiliriz. Var olan cinsiyetçilik, ayrımcılık ve şiddetle örgütlenerek baş edebiliriz" ifadelerini kullandı.
‘EŞİTLİĞİ SAĞLAYAN MEKANİZMALAR ÜRETİLMELİ’
AKP iktidarının, Neo-liberal politikalar ve muhafazakarlık kapsamında yürüttüğü “iş-aile yaşamını uyumlulaştırma” çalışmalarının kadınları iş yaşamında güvencesiz kıldığını ve örgütlenme hakkını elinden aldığının altını çizen Gevher, "Aileye bağlı, ailenin dışına çıkamayan kadın yaratıyorlar. Kadının geriye çekildiği alanlar yaratmak yerine kreşler, bakım evleri ve tüm kurumlarda toplumsal cinsiyet normlarına uyumlu müdahalelerle eşitliğin sağlanabileceği mekanizmalar işletilmelidir" dedi.
'MAKUL’ KADIN TANIMI
Devletin tüm kesimlere yönelik baskısının kadınlar söz konusu olduğunda katmerlendiğine dikkat çeken Gevher, demokratik talepler için sokağa çıkan kadınların cinsiyetçi kalıplar üzerinden sözlü ve cinsel saldırıya maruz kaldığını dile getirdi. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının ardından yapılan bir eylemde KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil ile kendisinin üzerinde bulunan önlüklerin polis tarafından parçalandığını söyleyen Gevher, şöyle dedi: "Niye bu saldırı gerçekleştiriliyor? Kamuoyunu dizayn etmek ve kamusal alanı tasfiye etmek istedikleri için. Bunun yanı sıra kadınlar için çizdikleri bir hat ve 'makul' bir kadın tanımlaması var. ‘Makul’ kadının kariyer hedefi anne olacak, çocuk yapmazsa 'eksik' kalacak. Bu tanım, örgütlü mücadelede hedef haline gelmemizin temel sebeplerinden biri."
‘ÖZGÜRLÜK İDDİASI KORKUTUYOR’
Geçtiğimiz yıl 8 ile 21 Mart arasında Amed’de birçok kadının bir gecede gözaltına alınıp tutuklandığını hatırlatan Gevher, "Gözaltına alınma ve tutuklanma gerekçeleri kadınların çizilen sınırların dışında özgürlük iddiasında olmalarıydı ve bunun için yürütülen mücadeleye müdahale etmek istiyorlar. Bu aynı zamanda kadın mücadelesini parçalamaya dönük bir müdahaleydi. Çünkü Amed'de yapılan bir müdahaleye ses vermeyeceğimizi düşündüler. Oysa o gün yapılan saldırılar karşısında kadınlar, ortak bir ses çıkardı. İş kolumuz olan SES'in bir önceki eşbaşkanı ve bu dönem eşbaşkanımız, haklarındaki gizli tanık ifadeleri çürütülmüş olmasına rağmen hala tutuklu. Bu tutukluluk kararının kendisi kadınların emek ve özgürlük mücadelesine engel olmaya çalışan AKP iktidarının yürüttüğü bir süreç. Yakın zamanda Şebnem hocaya dönük önce bir linç kampanyası hazırlandı ardından gözaltına alınıp tutuklandı. 2911'e muhalefet kapsamında yasaklar çıkarılıyor ve toplumsal muhalefetin direnişini engellemek istiyorlar. Bu aslında korktuklarının, iktidarlarının sarsıldığının işareti. Ama bizler sistemin baskı, zor ve gözaltlarına karşı mücadeleyi esas alıyoruz” diye belirtti.
AKP'nin kadınların örgütlü gücü ve toplumsal muhalefet içerisinde yer almalarından korktuğunu dile getiren Gevher, 25 Kasım için kadınlara çağrıda bulunarak şunları söyledi: "Bugün İran'da, Rojava'da Kürt kadınların yarattığı devrimi görüyoruz. Kadınların yürüttüğü mücadele, erkek iktidarını sarsıyor ve erkekler kadınların mücadelesine yöneliyor. Bizler 25 Kasım'da kadının bedenine emeğine, kimliğine dönük saldırılara karşı Jîna Emînî'den, kadın direnişinden aldığımız güçle hep birlikte ortak mücadeleyle alanlarda olacağız."