İZMİR - Türkiye yetkililerinin kimyasal saldırı görüntülerini yalanlamasına ilişkin konuşan barış aktivisti Yannis Vasilis Yaylalı, 1990’lı yıllarda Şırnak’ta askerlik yaptığını hatırlatarak, yaşanan savaş suçlarının bizzat şahidi olduğunu söyledi.
Türkiye, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığıyla 17 Nisan’da Güney Kurdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik başlattığı saldırılarda defalarca kimyasal silah kullandığına dair görüntüler yayınlandı. Son olarak 18 Ekim'de 2 HPG’liye ait görüntüler paylaşıldı. Görüntülerde kullanılan gazların HPG'lilerin sinir sistemlerini hedef aldığı ve felç bıraktığı görülüyor. Görüntüler üzerine hem yurt içi, hem de yurt dışında Türkiye'ye tepkiler büyüyor.
1990’lı yıllarda askerlik yaparken PKK tarafından alıkonulan ve daha sonra serbest bırakılan barış aktivisti Yannis Vasilis Yaylalı, kimyasal silah kullanımına dair konuştu.
KİRLİ ANLAŞMA
Türkiye’nin askeri anlamda sıkışmışlık yaşadığını vurgulayan Yaylalı,“Türkiye’nin Medya Savunma Alanları'na saplandığını biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti ve ordusu için Medya Savunma Alanları adeta Vietnam hali aldı. Türkiye oradan çıkmak için bir provokasyon arıyordu. Rojava'ya saldırmak, işgal etmek istiyordu. Bu anlamıyla Rusya, Amerika ve Avrupa’da birçok yere giderek, hatta Suriye devletiyle gizli gizli görüşerek sonuç almak istedi. Ama kısa vadede bundan sonuç alamayacağını gördü. Bunun için Medya Savunma Alanlarına yöneldi. Buradan seçimlere kadar belli bir kazanımla çıkması gerekiyordu. Uluslararası güçlerle kirli anlaşmalar yapmış oldukları anlaşılıyor. Çünkü 6 ayda 200’ün üzerinde kimyasal bomba kullanılmış. Bu anlamıyla NATO'nun bilgisi dahilinde olduğu anlaşılıyor” dedi.
‘TARİHTE ÖRNEKLERİ VAR’
Türkiye’nin Rusya-Amerika çelişkilerini kullanarak "böyle bir saldırı yaparsam sessiz kalınır. Tepki gösterilmez" düşüncesiyle hareket ettiğini kaydeden Yaylalı, Ermeni Soykırımı’nın 1’inci Dünya Savaşı, Pontus Soykırımı’nın ise yine kaostan yararlanarak yapıldığına dikkati çekti. Türkiye tarihinde benzer saldırıların yaşandığını dile getiren Yaylalı, “Pontus katliamında Rızanur'un hatıratlarında Topal Osman ile diyalogları vardır. Topal Osman mağaralarda sivil insanları nasıl boğarak öldürdüğünü anlatıyor. Mağaza ağızlarında ateşler yakılır ve dumanın bir şekilde içeriye girmesi sağlanarak sivil kadın, çocuk ve yaşlılar dumanla boğularak öldürülür. Yine Dersim katliamında da Alman kimyasal gazlarının kullanıldığı ispatlandı. 60’lı, 80'li yılların ortasında Kürt hareketine karşı kimyasalların kullanıldığını biliyoruz. Ancak Irak söz verdiği gibi bir komisyon kurarak bunu araştırır ve OPCW’yi göreve çağırırsa, bu sefer Türkiye’nin başı çok ağrıyacak” ifadelerini kullandı.
AKAR İTİRAF ETTİ
Kimyasal silah kullanıldığına dair yayınlanan görüntülere dikkati çeken Yaylalı, şöyle devam etti: “Hulusi Akar 'PKK'ye karşı verilen savaşta mağaralarda göz yaşartıcı gazlar kullanıyoruz' diyerek zaten itiraf etti. OPCW ve kimyasala karşı olan sözleşmeler de kullandıkları göz yaşartıcı gazları yasaklar. Kendi itirafında bile yasaklı kimyasal silahların kullanıldığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar 'TSK'nın geçmişinde böyle kirli sayfa yoktur' dese de kirli sayfa bulamazsınız dediği ordu 15 Temmuz'da kendilerine karşı darbe girişiminde bulundu. Bunu atlayacaklar mı? 28 Şubat'ta bu ordunun neler yaptığı biliniyor. Şimdi bu ordu nasıl kural dışına, hukuk dışına çıkmazmış” diye sordu.
‘SAVAŞ SUÇUNUN ŞAHİDİM’
1990'lı yıllarda Şırnak’ta komando olarak askerlik yaptığını hatırlatan Yaylalı, o dönemde birçok katliamın, işkencenin, savaş suçunun şahidi olduğunu aktardı. Yaylalı, “90'ların ortasında bizim bulunduğumuz bölgede kadın gerillanın duş aldıkları bölgeye yine kimyasal bomba atılıyordu. Orada birçok kadın gerilla kokulu sarımsı, turuncu bir gazla yaşamını yitirdi. Bu gazlar günümüze kadar birçok kez kullanıldı. NATO birçok ülke ve kıtada savaş suçlarına imza atmış bir örgüt. Bu anlamıyla birbirlerini ele vermiyorlar” ifadelerini kullandı.
YALNIZLAŞTIRMA POLİTİKASI
Kimyasal silah kullanımına karşı çıkanların baskıyla yalnızlaştırılmak istenildiğini de sözlerine ekleyen Yaylalı, Şebnem Korur Fincancı ve 11 gazetecinin gözaltına alınmasının da bunun bir parçası olduğuna dikkati çekti. “Türkiye devleti katliamlar yapacağı zaman ilk saldırıyı gazeteciler, akademisyenler ve bu alanda uzman olan meslek örgütleri, insan hakları savunucularına yapar” diyen Yaylalı, “Çünkü yaptığı suçların dışarıda duyulmasını istemez. Şebnem Korur Fincancı da dünya kamuoyuna mal olmuş bir kimyasal saldırıyı sordu. Doğal olarak bir meslek örgütünün başkanı ve adli tıp uzmanı olarak görüşlerini dile getirip araştırılması için çağrıda bulunabilir. Bizim, devletin hukukun dışına çıktığı süreçlerde böylesi insanları sahiplenmemiz gerekir ki bu hukuk dışılığı önleyebilelim ve bunu yapanlardan hesap sorabilelim” diye belirtti.
SEÇİM HAZIRLIĞI
“Tüm bu kirli savaşa karşı Kürt halkının en güzel çocukları ellerinde kıt imkanlarla halkların özgürlüklerini koruyabilmek için savaşıyorlar” diyen Yaylalı, şunları söyledi: “Bu savaşçılarla baş edemeyen Türkiye devleti çaresiz kalıp, gerillaya karşı yenildiğini göstermemek için kimyasal saldırıyla bir bölgeyi boşalttırmak istiyor. Her türlü saldırı tekniğini kullandıkları halde boşaltamadılar. Fakat bu tür saldırılarla bunu seçim malzemesi yapacaklar. ‘Biz girilemeyen bölgelere girdik’ propagandasıyla seçime gitmek istiyor. Bu anlamıyla kamuoyu savaş suçu içeren bu duruma karşı çıkmalı. Ancak Türkiye devleti kendi yaşadığı yerden yüksek bir tepki gelirse geri çekilir. Ya da uluslararası kurumlar ancak üstlerinde baskı oluşturduğunuz da harekete geçer. Onun dışında zaten iş birliği içindeler. Yoksa 6 ayda 200’ün üzerinde saldırı NATO’ya bilgi verilmeden asla yapılamaz. O yüzden bu iki yüzlü batıyı harekete geçirebilmek için uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek gerekiyor. Bu kirli özel savaş aygıtı ancak mücadeleyle geriletilir ve yenilir.”
MÜCADELE ÇAĞRISI
Mücadelenin büyütülmesi çağrısı da yapan Yaylalı, “Ne yaparlarsa yapsınlar ne kadar kirli savaş yöntemlerini devreye koyarlarsa koysunlar bu coğrafyada Kürtleri ve özgürlükleri yok sayamayacaklar. Kürtler kendi topraklarında çok geçmeden özgür şekilde yaşayacaklar. Bunu ya seve seve yapacaklar ya da özgürlük mücadelesini kendisini kabul ettirerek yaşamını kuracaktır” diye konuştu.
MA / Tolga Güney