ANKARA - Kadın katillerinin yasalarla korunduğunu belirterek toplumdaki “cezasızlık bilincine” dikkat çeken Kürt siyasetçi Aynur Aşan, “DAİŞ yargı eliyle meşrulaştırılıyor” dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 18’inci duruşma periyodu, 3’üncü oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından görülen davanın duruşmasında, HDP Hukuk Komisyonu ve milletvekilleri, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar yer aldı. Duruşmaya çok sayıda izleyici de katıldı.
Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşmada hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde tutulanlar ise duruşmaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
Verilen aranın ardından savunmasına devam eden Kürt siyasetçi Aynur Aşan, “DAİŞ cihadist bir İslam ülkesi kuracağını söylüyordu ama İslam ile bir alakası yoktu” dedi.
‘DAİŞ’İN İSTANBUL’DA YÜZLERCE HÜCRE EVİ VAR’
DAİŞ’in çizdiği İslam ülkesi sınırlarının içerisinde Türkiye’nin de olduğunu söyleyen Aşan, şöyle devam etti: “Onların istihbarat üyelerinin söylediğine göre İstanbul’da yüzlerce hücre evleri var. Bu evlerin amacı nedir? Elbette ki yarın bir gün Türkiye’ye yöneleceklerdir. Antep’te bir düğünde bomba patlattıklarında biz davetliydik. Toplantımız olduğu için katılamamıştık. Sonrasında patlama olduğunu öğrendik. Suruç’ta ve Ankara’da olanları biliyoruz. Herkes DAİŞ gerçekliğini biliyor HDP ve Türkiye halkları bunu görüyor. Kadın hareketleri görüyor, mahkeme heyetinin de bunu gördüğüne inanıyorum. Devlet yöneticileri ise kabul etmek istemiyorlar. Radikal güçler Orta Doğu’da konuşlanmış durumda çünkü hegemonik güçler onların sınırlarını çizmiş ve ‘Ortadoğu sizin savaş alanınız’ demiş.
Ortadoğu’nun zemini DAİŞ gibi örgütlerin at koşturması için uygundur. Hegemonik güçler her şeyin Ortadoğu’da yaşanması ama dışarıya taşmamasını istiyor. Bunlar ekonomik yük olarak görülmektedir. Kesinlikle Avrupa’ya taşınmaması lazım. Bu nedenle bir bütçe hazırlıyorlar ve insanların Türkiye dışına çıkmaması için Türkiye’ye veriyorlar. Sanki Türkiye mülteci alanıymış gibi davranılıyor. Bu Türkiye’nin biraz da işine geliyor.”
KOBANÊ PLANLARI BOŞA ÇIKARDI
Bu coğrafyadaki halkların Kobanê’deki işgale ses çıkarmasının bölge üzerindeki planları boşa çıkardığına dikkat çeken Aşan, “DAİŞ’e karşı gerçekleşen dayanışma, tarihi bir konuyu hatırlattı. Halkların tarihi işgalci güçlerin tarihinden daha eskidir. Türk ve Kürt halkının tarihi bunun örneğiydi. Yüzde 98 demokratik tarih, kendisini komünal değerlerle örgütlemiştir. Ulus devlet gerçeği tarihin sadece yüzde 2’sidir. Bu da daha çok kapitalizmin işgalleriyle geçmiştir. Onlar da şimdi ömürlerini uzatmak için uğraşıyor. 30 yıldır ABD’nin Irak’ta sürdürdüğü işgal somut bir örnektir. Irak halkı yıllarca Saddam halkına karşı direndi. Baas rejiminin durumunu da çok iyi biliyordu. ABD, ‘Biz Irak’a demokrasi götürmek için gidiyoruz’ dedi ama 30 yıldan sonra ‘Irak halkı demokrasi istemiyor’ dediler. Biz biliyoruz ki Irak halkı demokrasi istiyor ve bunu hak ediyor. Eğer ABD olmasaydı, Irak zaten kendi içinde demokrasisini inşa ediyordu. Suriye’de de aynı durum var. Suriye’de de yavaş yavaş Esad rejimine karşı tepkiler yükseliyordu ama DAİŞ eliyle bunları bastırdılar. ABD Irak halkını nasıl demokrasiden mahrum bıraktıysa, Suriye’de de aynı şeyi yapmak istiyor” diye belirtti.
ŞENGAL KATLİAMI
DAİŞ’in Şengal saldırılarıyla tanındığını dile getiren Aşan, “Êzidî tarihini okuyanlar bilirler ki Êzidî halkının üzerindeki katliam ilk değildi. 13’üncü yüzyıldan başlayan katliamlar DAİŞ’in katliamına kadar aralıksız devam etti. Moğol, Timur ve Osmanlı’ya karşı ayakta kalmak için direndiler. Maalesef sistemli ve aralıksız katliamlar Êzidî halkı üzerindeki 73 ferman, 3 Ağustos 2014 DAİŞ katliamıyla yaşanmıştır. Bu katliamların tamamı güya dindar insanların eliyle yapılmıştır. Sultan veya müftü gibi kişiler katliamların fermanlarını vermişlerdir. 73’üncü katliamın sonucunda 5 binden fazla Êzidî erkeği katledilmiştir. Yüzlerce erkeğin kafası kesilmiştir. 7 bin Êzidî kadın ve çocuk DAİŞ tarafından kaçırılmış, onlardan bazıları pazarlarda satılmış ve tecavüze uğramıştır. Tecavüze uğrayanların birçoğu kız çocuğudur. Bu pazarlarda kadınlar cariye olarak satılmışlardır. Kadınların birçoğu DAİŞ yöneticileri tarafından cariye olarak kullanılmıştır. Bunların tamamı Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi tarafından yazılan bir raporda sunulmuştur” ifadelerini kullandı.
DAİŞ katliamlarına karşı dünya halklarının “ayağa kalktığını” belirten Aşan, “Eylemler ve yürüyüşler düzenlendi. Dünyada birçok yerde kadınlar eylemler yaptı. En çok da Türkiye’deki kadınlar eylemler yaptı. Êzidî kadınlarıyla en çok biz dayanıştık. Êzidî kadınlara yaşatılan şeyler, iktidarların halkın iradesini fethetme düşüncesinden ilham almıştır. Bir coğrafyanın fethi ile kadın bedeninin fethini eş görürler. Bu eril zihniyetin tarihi bir düşüncesidir. Ülkemizde kadınların maruz bırakıldıkları şiddet de az buz bir şiddet değildir. Haberleri okurken, her gün kadınların öldürülmesiyle karşılaşmak istemiyorum. Aile ve toplum içinde kadınların can güvenliği kalmamıştır. Buna karşın Türkiye’deki kadınların mücadelesi de tarihseldir” dedi.
Kadına yönelik şiddet konusunda yargının da sorumluluğu olduğunu ifade eden Aşan, toplum içindeki cezasızlık bilinci olduğuna dikkat çekti ve kadın katillerinin yasalarla korunduğunu söyledi.
‘DAİŞ YARGI ELİYLE MEŞRULAŞTIRILIYOR’
Kadının kimlik sorunun toplumun kimlik sorunu haline geldiğini kaydeden Aşan, “Eğer kadına karşı şiddet yüksek bir sesle toplum içinde söyleniyorsa, bütün arkadaşlarımın emeği ve savcı Ahmet Altun’un ‘sözde’ kavramıyla nitelendirdiği kadın kurumlarının sayesindedir. Türkiye’nin bütün şehirlerinde çalışmalar yaptık ama hepsi illegalize edildi. 2014 yılında Mersin’de bir çalışma yapmıştık. 2-3 yıl içinde 900 kadının tecavüze uğradığını öğrenmiştik. Kadınlar neden tutuklanır? Neden kadın eylemlerine saldırılar olur? Şiddete karşı dernekler açan kadınları nasıl hapishanelere atarsınız? DAİŞ’in katliamlarına karşı ses çıkaran kadınlar, nasıl olur da yargılanır? DAİŞ kadınları katlediyor. Neden kadınlar DAİŞ’e karşı mücadelesinden dolayı yargılanıyor? Ahmet Altun DAİŞ’e karşı eylemlerimizdeki KJA çağrısını silahlı örgüt üyesi olmamıza bağlıyor. DAİŞ yargı eliyle meşrulaştırılıyor” ifadelerini kullandı.
‘DEMOKRASİ GÖMLEĞİ GİYİLMELİ’
Cumhuriyet’in yeni yüzyılında Kürt ve Türk halklarının ittifakına ihtiyaç olduğuna vurgu yapan Aşan, “1071’deki ruh, halklar nezdinde kendini koruyor. ‘Kürtler ne istiyor’ diye soruyorlar. Kürtler bir şey istemiyor. Var olan şeylerin tanımlanmasını ve demokrasi gömleğinin giyilmesini istiyor. İktidarlar, yaşanmış tarihi halklara unutturmak istiyorlar. Dolayısıyla 1071’deki Kürt ve Türk halkları arasında yapılan gerçekliği halklara unutturmak istiyor. Ne zaman Kürt halkının lehine bir gelişme olursa Türkiye’deki yöneticiler hemen ‘çakıl taşından’ bahsederler. Kuzey ve Doğu Suriye’deki gelişmeler neden Türkiye’yi rahatsız eder. 2011’deki Suriye krizinden bu yana AKP iktidarı, özgür yurttaşlığa karşı sürekli bir çaba içerisindedir. Burada da kendi Kürt vatandaşlarına düşmanlık yapar. Acaba kendi yurttaşlarına karşı olan bu düşmanlığın nedeni nedir? DAİŞ saldırıları bu zihniyetin ürünüydü. Bu zihniyet ulus devlet zihniyetidir” dedi.
Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.