İSTANBUL - Cezaevlerindeki tutuklulardan devletin sorumlu olduğunu belirten MATUHAY-DER Eşbaşkanı Nesim Özkan, “Hasta tutukluların tedavi hakkının gasp edilmesine karşı tüm toplumun ses çıkarması gerekiyor” dedi.
İktidarın yürüttüğü politikalar nedeniyle cezaevlerinde her gün yeni bir hak ihlali gündeme gelirken, uzun yıllar cezaevinde olan hasta tutukluların durumları da ağırlaşıyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) son verilerine göre, cezaevlerinde 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutuklu bulunuyor. Yine İHD raporuna göre, cezaevlerinde son 10 ayda 63 tutuklu yaşamını yitirdi. Rize Kalkandere L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Süphan Çabuk’un 12 Ekim’de yaşamını yitirmesiyle cezaevlerinde yaşanan ölümlere bir yenisi daha eklendi.
Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Eşbaşkanı Nesim Özkan, cezaevlerinin durumuna dair konuştu.
'CEZAEVLERİ ÖLÜM EVLERİNE DÖNÜŞTÜ'
Cezaevlerinde 1982 yılından bu yana toplu katliamların olduğunu belirten Özkan, son yıllarda birçok tutuklun katledildiğini söyledi. Cezaevlerini “ölüm evleri” olarak nitelendiren Özkan, ötekileştirilen, ezilen ve sisteme karşı boyun eğmeyenlerin sürekli hedef alındığını söyledi. Özkan, “Yasada, bir insanın cezaevinde ölmesi ‘cinayet’ olarak adlandırılıyor. Cezaevinde kalan bir insanın sorumluluğu devletin denetimindedir. İHD’nin yayınladığı raporda 60’ın üzerinde insanın cezaevlerinde ölmesi tesadüf değildir” diye belirtti. Tutukluların tedavi haklarının engellenerek ölüme terk edildiğini sözlerine ekleyen Özkan, “Esat Oktay uygulamaları hala devam etmektedir. Buna bir dur demek lazım” diye belirtti.
ADALET NÖBETİ EYLEMLERİ
Hasta ve infazları yakılan tutukluların serbest bırakılması için yakınları tarafından sürdürülen “Adalet Nöbeti”ni hatırlatan Özkan, ailelerin tek isteğinin yakınlarının cezaevlerinde ölmemesi olduğunu söyledi. Nöbet eylemlerinin demokratik çevrelerce yeterince sahiplenmemesini eleştiren Özkan, “Bütün sorumluluğu tutsakların ve yakınlarının üzerine atmışız” dedi. Devletin de üzerine düşen sorumlulukların olduğunu hatırlatan Özkan, taleplerin derhal kabul edilmesi gerektiğini vurguladı.
'ATK BAĞIMSIZ DEĞİL'
Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) kararlarının devletten bağımsız kararlar olmadığına dikkat çeken Özkan, “ATK’nin şu anda devlete bağlı olduğunu ve İçişler Bakanlığı’nın talimatıyla yürütüldüğünü biliyoruz. Eğer ATK gerçekten bağımsız olarak kendi hukukunu işleseydi, verdiği kararlar olumsuz olmazdı. Raporlar, hastaneden sonra ATK’ye gittiğinde tıkanıyorsa demek ki direk sistem kendisini yönetiyor” diyerek, kararların sorumlusu olarak Adalet Bakanlığı’nı işaret etti.
'TOPLUM TEHDİT EDİLİYOR'
Devletin cezaevleriyle toplumu tehdit ederek, denetimi altına almaya çalıştığını vurgulaya Özkan, “Yani bunun başka bir anlamı yok. Sisteme boyun eğilmemesine karşı ellerindeki tek şey cezaevleri. Politik bir davranıştır. Hukukla da bir alakası yok” ifadelerini kullandı. Ağır hasta tutuklu Aysel Tuğluk’u hatırlatan Özkan, “Eğer cezaevi üzerinden onu tehdit etmeye çalışıyorsan, eğer hastalık üzerinden onu terbiye etmeye çalışıyorsan, kusura bakma kimse bu sisteme boyun eğmez” diye belirtti.
Toplumun cezaevlerindeki ölümleri artık “sıradan” gördüğünü belirten Özkan, şöyle devam etti: “O insan hastalıktan, rahatsızlıktan yaşamını yitiriyorsa bu bir cinayettir. Belki fizikken bir dokunma olmayabilir ama ölüme sevk etmek, göz yummak ölüme terk etmektir. Cezaevleri toplumun genel sorunu haline geldi. Hasta tutukluların tedavi hakkının gasp edilmesine karşı tüm toplumun ses çıkarması gerekiyor. Bir anne, ‘Sıcak yemek yapamıyorum, çocuklarıma veremiyorum. Çünkü vicdanım cezaevinde’ diyor. O annenin yüreğini görmeyen toplum kendi vicdanına perde çekmiş, o yüzden gömüyor demektir. Çünkü görse sahip çıkar. Korku, baskı, sindirme politikası, kaygı yok mu? var. Yani Türkiye güllük gülistanlık değil. Ama bir insanın kaygısı bir kişinin canına mal olmamalıdır. Ona dikkat etmek gerekiyor. Eğer o kaygı bir arkadaşın yaşamını yitirmesine neden oluyorsa benim o kaygıyı yaşamamam gerekiyor.”