MERSİN - Türkiye’nin Kurdistan’daki savaş suçuna, sessiz kalan uluslararası kamuoyunun da ortak olduğunu belirten SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, “Bugün Kürt halkının sesini kısmayı başarırlarsa bizim de sesimiz kesilecek” dedi.
Türkiye'nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük devam eden saldırılarında şimdiye kadar 2 bin 467 kez kimyasal silah ve yasaklı bomba kullandığı belirtildi. Bu saldırılar sonucu ise Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında 17 HPG’li yaşamını yitirdi. Kimyasal silaha maruz kaldıktan sonra yaşamını yitiren HPG’lilerin kimyasaldan etkilendiği anlara dair yayınlanan görüntüleri Kürtler başta olmak üzere birçok kesimin tepkisine neden oldu. Görüntülerin paylaşılması sonrası dünyanın birçok yerinde alanlara çıkan Kürtler, bağımsız heyetlerin bölgeye gitmesi çağrısında bulunurken, Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı da kimyasalın HPG’lilerdeki etkisine dair yaptığı tespit nedeniyle AKP ve MHP tarafından hedef alındı.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce, kimyasal silah kullanımı ve Fincancı’ya yönelik saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
KATLİAMLAR TARİHİ
Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakıldığında kimyasal silah kullanımının ilk olmadığını belirten Yüce, bu tarihin katliamlar tarihi olduğunun her kesim tarafından bilindiğini söyledi. Dersim ve Halepçe gibi birçok katliam gerçekleştiğini kaydeden Yüce, bugünde devletlerin egemenliklerini sürdürmek için insanlık ve savaş suçu işlemeye devam ettiğini dile getirdi. Yüce, “Bunun bir ayağını bugün Kurdistan’da görüyoruz. İktidar ve egemenliğini kuramayan devlet, savaş yoluyla bunu yapmaya devam ediyor. Kürt halkının taleplerini görmezden gelerek, inkar ve imha yoluyla sindirmeye ve asimile etmeye çalışarak, bunu her alanda sürdürmeye çalışıyor” dedi.
‘AKP HER ALANDA SIKIŞTI’
HPG’lilere yönelik kimyasal silah kullanımına dair Yüce, “İktidar her alanda sıkıştı. Bugün kadınlara, işçilere her alana dönük bir saldırı var ve iktidarını sürdürebilmek için bunun en ileri boyutunu savaş olarak görüyor. Ancak bugüne kadar bu savaşla hiçbir ilerleme sağlayamadı. 40 yıldır ülkede savaş var ve 40 yıldır varlık yokluk savaşı veren bir Kürt gerçekliği de var. Geçtiğimiz günlerde Bartın’da bir gaz sıkışması oldu ve onlarca işçiyi kaybettik. Bugün Bartın’daki katliamla Kurdistan’daki katliamın bağını kurduğumuz ölçüde başarılı olacağız. Bartın’daki gazla katledilen işçilerin sesinin Kurdistan’da yankılanması, aynı şekilde Kurdistan’da yapılan operasyonların sesinin batıda yükselmesi gerekiyor. Bugün topyekûn bir mücadele sürdürmezsek daha kötü günler bizi bekliyor” diye belirtti.
‘SESSİZ KALMAK ORTAK OLMAKTIR’
Uluslararası örgütlerin kimyasal kullanımına dair sessizliğine ilişkin ise Yüce, “Devletler kendi bekaları için bu durumu görmezden geliyor” dedi. Yüce, egemenlerin savaş politikalarına dair şunları dile getirdi: “Egemen kapitalist ülkelerin tamamı iktidarlarını sürdürmek için savaş yöntemi kullanıyor ve devletler kendi çıkarları için imzaladıkları sözleşmelere uymuyor. Bugün suçlu olan sadece Türkiye değil aslında buna sessiz kalan uluslararası kamuoyu da bu savaş suçuna ortak oluyor ve bugün susmak bu savaş suçuna ortak olmak demektir. Bu yüzden ısrarımız devam ediyor, hızlıca bağımsız bir komisyon kurulmalı bu bulgular araştırılmalıdır. Bu kadar aleni işlenen suçlara ‘yoktur’ diyen bir iktidar var. Yargıyı ve devletin diğer tüm mekanizmalarını ele almış bir iktidar var ve her gün gittikçe ağırlaşan bir süreç yaşıyoruz.”
‘SAVAŞ ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ GETİRMEZ’
Savaş politikalarının kadınlara yönelik boyutuna da değinen Yüce, “Özellikle kadınlar olarak savaşın en ağır boyutunu yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde; ırkçı, cinsiyetçi bir şekilde kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğine kadar bir söylem oldu ve halklar karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. Buda bir savaş politikasıdır. Hepimiz savaş dönemlerinde kadınlara hep bu gözle bakıldığını biliyoruz. Kadınlar olarak bu militarist, ırkçı söylemlere, bedenimiz üzerinden politika yapanlara karşı durmamız gerekiyor. Türkiye’de en yüksek sesle Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülebileceğini Kürtlerin taleplerini dile getireceğini söylememiz gerekiyor. Savaş, hiçbir dönem halklara özgürlük ve demokrasi getirmedi” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUMUN SESİ KISILMAYA ÇALIŞILIYOR’
TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya yönelik başlatılan soruşturma ve özgür basına yönelik baskıları da değerlendiren Yüce, şöyle dedi: “Soruşturmalarla işledikleri savaş suçlarını örtmeye çalışıyorlar, aslında ‘sansür yasası’ da bunun bir ayağı. İktidar her alanda topluma karşı bir savaş açmış durumda. Basına yönelik baskılar, ‘hakikatleri yazarsanız, karşımızda durursanız sonucu bu olur’ mesajı veriyor. İktidar, bugün basını tekelleştirmiş durumda, aslında basının sesi kısılarak toplumun sesi kısılmaya çalışılıyor. Bunun için birleşmekten başka çaremiz yok. Her zamankinden daha fazla özgür basına, Şebnem Korur Fincancı’ya ve muhalefetin diğer bileşenlerine sahip çıkmak gerekiyor. Bugün savaşı sadece Kurdistan’da düşünürsek ve oralardan sesin yükselmesi gerektiğini düşünürsek baştan kaybederiz. Bugün Kurdistan’da yaşananları her yerde teşhir etmemiz gerekiyor. İşçi katliamları Kürt halkının soykırımından, kadın cinayetleri doğa katliamından bağımsız değil. Gittikçe bizi susturmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. O yüzden bugünden sonra daha sert bir sürecin bizi beklediğini görüyoruz. İktidarın bekasını sürdürmek için her yolu deneyeceğinin farkındayız. Kime nerde nasıl bir baskı yapılırsa onun yanında olmak zorundayız. Başka çaremiz yok. Kendi iktidarını korumak için saldırganlaşan bir iktidar gerçekliği var.”
‘BİRLEŞİK MÜCADELE ŞART’
Kimyasal silah saldırılarının sadece insana değil tüm yaşama yönelik olduğunun altını çizen Yüce, şöyle devam etti: “Bugün topyekun bir savaş açılmış durumda. Bunu yaparken de en insanlık dışı yöntemler kullanılıyor, tüm doğaya yaşama saldırılıyor. Kaz Dağları’nda verilen mücadelenin aynı zamanda Cudi’de, Gare’de de verilmesi gerekiyor. İnsanlar, hayvanlar ve ağaçlar yok ediliyor. Bu iktidar toptan yaşamı yok etmeye çalışıyor. Artık rutinleri bozmalıyız, hiçbir şey eskisi gibi değil. Kadınların, işçilerin, Kürtlerin varlık yokluk savaşı verdiğini görmek gerekiyor. İktidar diyor ki; ‘ya bendensiniz ya teröristsiniz.’ Burada halk, kadın, Kürt düşmanı iktidarın kendisi, bunu yüksek sesle söylemek ve yaptıkları politikaları teşhir etmek gerekiyor. Bugün belki yargı onların elinde ama onların da yargılanacağı gün gelecektir. Mücadeleyi birleştirme zamanıdır. Halkaların mücadelesini doğa mücadelesiyle birlikte yürütmek zorundayız. Kürdistan’da ciddi bir savaş yürütülmesinin sebebi orada mücadele eden örgütlü bir halk var ve bunu sindirmeye çalışıyorlar. Bugün Kürt halkının sesini kısmayı başarırsa bizim de sesimiz kesilecek bunu böyle görmek ve o yüzden susmamak gerekiyor. Orada mücadele eden örgütlü halkı sindirdiği anda arkası gelecek Alevileri, kadınları, işçileri sindirecek. Gezi ruhunda olduğu gibi birleşik bir mücadeleyi yürütmek gerekiyor. Bu kadar yıldır bu topraklarda mücadele eden onlarca devrimcinin ödediği bedelleri gören bir yerden daha fazla birleşmek, birlikte mücadele etmek gerekiyor. Toplumsal mücadele alanlarını Emek ve Özgürlük İttifakı’nda birleştirmek gerekiyor. Varlık yokluk mücadelesi veriyoruz ve bu mücadele bu topraklarda yüzyıllar var, bundan sonra da devam edecektir.”
MA / Mukadder Akyol