Tarihçi Aydın: Amiraller bildirisi iki iktidar kanadının bilek güreşi

img

İSTANBUL - Emekli amirallerin Möntrö bildirisini devlet içerisindeki iki iktidar kanadının “bilek güreşine” benzeten tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, “Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin iç siyasetine yansımaları olacaktır” dedi.

Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, “Cumhurbaşkanı, Montrö'den de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir” sözleri üzerine emekli 104 amiralin “Montrö bildirisi” olarak adlandırılan bildiriye imza atmasının siyasetteki yankıları sürüyor. Montrö Sözleşmesi'nin tartışma konusu yapılmasından kaçınılmasını isteyen amirallere yönelik iktidardan sert tepki geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bildiriyi “Ülkenin seçilmiş yönetimine karşı bir darbe tehdidi” olarak yorumlarken, harekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da bildiride imzası olan 14 isimle ilgili gözaltı kararı verdi. 
 
5 Nisan Pazartesi sabahı evleri basılan amirallerden 10'u gözaltına alındı, adreslerinde yapılan aramalarda dijital materyallere el konuldu. Diğer 4 isim ise yapılan savcılıkça gönderilen tebligatla ifadeye çağrıldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki sorguları süren amirallerin gözaltı süresi önceki gün ikinci kez uzatılırken, bildirinin altında imzası bulunan isimlerin lojman ve koruma haklarının iptal edildi.
 
Tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, üzerinde tartışmalar yürütülen Montrö Sözleşmesi, Türkiye’ye yönelik avantajları, Kanal İstanbul ile olan ilişkisi, iptali durumunda Türkiye’yi nelerle karşılaşacağı ile birlikte iktidarın emekli amiralleri dönük “darbe” suçlaması ve altındaki nedenlere ilişkin sorularımızı yanıtladı.
 Türkiye açısından Meclis Başkanı’nın sözleri ve emekli amirallerin bildirisi ile gündeme oturan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin önemi nedir?
 
Montrö Sözleşmesi 1936 yılında yapılan uluslararası bir anlaşmadır. Dünyadaki bütün su yolları uluslararası ticaret gemilerinin geçişine serbesttir. Fakat çok azı Çanakkale ve Marmara Denizi gibi bir devletin egemenlik alanının içindedir. O nedenle 1936 yılında imzalanan bu anlaşmayla bu su geçidi üzerindeki egemenlik hakkı Türkiye devletine verilmiştir. Bu anlaşma dönemin Sovyetler Birliği’nin isteğiyle gerçekleşti. Buna karşı İngilizler bunun yapılmasını istemiyordu. Çünkü daha önceki statüde İngiliz gemileri rahatlıkla boğazdan sınırlamasız bir şekilde Karadeniz’e çıkabiliyordu. Bu da dönem Sovyetler Birliği’nin kaygılarını haklı olarak gündeme getiriyordu.
 
Nasıl bir politik atmosferde imzalandı?
 
Bu anlaşmanın imzalandığı dönem, dünyada 2. Dünya Savaşına gidilen bir dönemdir. Fransa, Almanların saldırganlığından korktuğu ve Sovyet Birliği ile bir anlaşma yapmak istediği için Sovyet tezine destek verdi. İngilizler ha keza Türkiye’nin Almanlarla yakınlaşmasını istemediği için Türkiye’nin talebi olarak gündeme gelen Montrö anlaşmasının müzakerelerinin başlamasına izin verdi. 
 
Dolayısıyla dönemin uygun koşullarından faydalanan dönemin Türkiye Devleti de bu anlaşmayı Birleşmiş Milletler (BM) gündemine getirip, konunun oylanmasını ve kendi lehine bir karar çıkmasını sağladı. Montrö Sözleşmesi Türkiye Cumhuriyeti açısından uluslararası planda kendi egemenliğinin tanınması anlamına geliyor. Bu yüzden de Lozan Anlaşması’nın adeta Türkiye için tamamlanması sonucunu getirdi.
 
 Sözleşme Sovyetler Birliği’nin istediği ile gerçekleşti dediniz. Sovyetler neden bu anlaşmayı istedi? Ayrıca diğer ülkeler bu durumu nasıl karşıladı? 
 
Sovyetler Birliği bu anlaşmayla diğer büyük güçlerin gemilerini istediği şekilde Karadeniz’e geçirmesini engelledi. Montrö’den önceki dönemde İngiliz, Fransız ve ABD gemileri Sovyetlerin gemilerinden çok daha fazla savaş gemisini Karadeniz’e çıkartabiliyordu. Bu Sovyetler için ciddi bir sorun oluşturuyordur. Ha keza Türkiye Devleti açısından da şöyle bir sorun vardı. Bu gemiler Türkiye devletine hesap vermeden, herhangi bir ödeme yapmadan istedikleri gibi gelip geçebiliyordu. Montrö ile şu sağlandı; bundan sonra Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler gemilerini dışarı çıkarabilecekler ama Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkeler istedikleri gibi geçemeyecekler. 15 bin tonajı geçen gemiler artık boğazdan geçemeyecekti. Dolayısıyla bu Sovyetleri görece rahatlattı. Türkiye’yi de görece rahatlattı. Çünkü Türkiye bu anlaşma ile kendisini hem uluslararası devletler nezdinde itibarını arttırdı hem de buradaki geliş geçiş üstünde bir denetleme hakkı elde etti. Bu durumda İngiliz emperyalizmi zarar gördü ama İngiliz emperyalizmi için o dönem dert Almanlarla Türkiye’nin müttefik olmasını engellemekti. Dolayısıyla İngiltere’de bu işten en azından böyle bir fayda buldu. 
 
Şunu da hatırlamakta fayda var. Aynı dönemde Irak, İran, Türkiye ve Afganistan arasında İngiliz emperyalizmin yönlendirmesiyle CENTO (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) diye yeni bir örgütlenme kuruldu. Bu örgütlenmenin İngilizlerin Sovyetler Birliğine karşı bir blokaj kurma gibi bir amacı olmakla birlikte ikinci çok önemli bir amacı daha vardı. Bu da bu bölgelerin içerisinde bulunan Kürt ulusunun var olabilme hakkına karşı CENTO, İngiltere’nin desteği ile adeta bir işbirliği anlaşmasıydı. Dolayısıyla Türkiye bu anlaşmanın rahatlığıyla İngilizlere daha yakın bir çizgi izledi ve Mustafa Kemal ölene kadar da Türkiye’nin dış politik ilişkileri İngilizlerle yakınlık üzerinden kurulmuştur. Ama CENTO’nun sadece Sovyetler Birliği ile değil, aynı zamanda Kürt halkının devletleşme ve hak elde edebilmesine karşı bölge devletlerin anlaşması olduğunu unutmamak gerekiyor. Kısaca Montrö Sözleşmes, Türkiye devleti açısından ileriye doğru kazanılmış bir hak olarak değerlendirilebilir. Yine Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde de rahatlamasını sağlayan bir anlaşmadır.
 
Amirallerin bildirisi Kanal İstanbul tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Kanal İstanbul ile Montrö arasında nasıl bir bağ var?
 
 
 Türkiye ‘ben buraya kanal açtım, buradan geçin’ deme hakkı yok.  Bunun için uluslararası sözleşmenin bozulması lazım. Bunu bozacak güç de Türkiye’de yok
 
Aslında doğrudan bir bağlantı yok. Çünkü Montrö Sözleşmesi'ne göre bir gemi Çanakkale’den, Marmara denizinden girdikten sonra hiçbir güç ‘sen kanaldan geçemezsin’ diye bir zorlamaya tabi tutamaz. Yani şu anda Türkiye’deki hükümet zannediyor ki; ‘boğazdan geçen gemilerden ton başına 0.95 dolar alıyorum. Oradan bir kanal açarsam ben onları kanala yönlendiririm ve ton başına 5 dolar alırım’ diye düşünüyor. Böyle bir şeyin olma şansı yok. Yani Türkiye devleti ‘ben buraya kanal açtım, buradan geçin’ deme hakkı yok.  Uluslararası sözleşmenin bozulması lazım bunun için. Bunu bozacak güç de en azından şu anki Türkiye’de yok. Dolayısıyla bu işin gerçekleşmesi mümkün değil.
 
 İktidar neden ısrarla yapacağız diyor peki?
 
Bu herhalde kamuoyuna yönelik bir kandırmaca. ‘Bu kanaldan Türkiye’nin geliri artacak. İşte boğazı güvenceye alacak’ deniliyor. Bunların hepsi sözleşmenin kuralları çerçevesinde boş laflar. Ama kanalı neden yapmaya çalışıyor? Herhalde yeni bir rant elde etmek. Bu rant bütçesi için dışarıda boşalmış bütçesi için yeni krediler elde edebilmek. Dolayısıyla Türkiye’de uluslararası sermaye güçlerine satabileceği, içeride de pazarı harekete geçirebileceği bir alan elde etmek istiyor. İşin esası budur. 
 
Fakat bunu kamuoyuna sanki Türkiye’nin lehine bir işmiş gibi de satabilmek için 'Montrö bizi sınırlıyor, Montrö’nün yerine burayı yaparsa Türkiye daha kazançlı çıkacaktır' gibi birşey yapıyor. Oysa dediğim gibi gemileri zorla o kanala sokmak Türkiye’nin pekçok saygın hukukçusunun da net bir şekilde söylediği gibi imkansızdır. İkincisi; bu iş Pandora’nın kutusunu açmak gibidir. Çünkü bir şekilde o günün koşullarında Montrö Sözleşmesine razı olmuş olan uluslararası güçler açısından kurulmuş dengenin bozulması anlamına gelir.
 
Böylesi bir durum beraberinde neler getirir?
 
Türkiye’nin şuanda kullandığı egemenlik haklarının elinden kaçması sonucunu getirir. Türkiye hükümeti üzerinden büyük güçlerin birbiriyle kavga etmesi ve dolayısıyla Türkiye’yi çok daha zor duruma sokması anlamına gelir. Karadeniz’in bir barış denizi olmaktan çıkıp, ABD ile Rusya’nın birbirleri ile kavga edeceği, güç kapışması yapacakları bir savaş ve gerilim alanına dönmesini beraberinde getirir. Dediğim gibi; var olan kısmi sessizlik hali, Karadeniz’de var olan barış hali ortadan kalkar, bir gerilim haline sokar. Ama AKP iktidarı bütün gerilimlerden toplumu susturmak ve kendi desteğini arttırmak için bu gerilimden de böyle faydalanacağını düşünüyor. Özellikle ABD ile bozulmuş olan ilişkisini düzeltmek istiyor. Bildiğiniz gibi ABD, S-400’ler konusunda karar almış vaziyette. Bunu da değiştirebilme imkanı yok. Türkiye bu yönelim üzerinden ABD’ye elma şekerini uzatıyor; Sen gemilerini bu anlaşma yüzünden Karadeniz’e geçiremiyorsun. Ben gemilerini Karadeniz’e geçireyim ama sende buna karşılık bana kredi ver, S-400’leri sorun yapma, Halk Bankası davasının üstünü kapat, eski günlerdeki gibi stratejik ortak olalım ve işimizi götürelim. Fakat bu işin de olabilirliği yok. Çünkü bu sadece ABD ve Türkiye arasında bir iş değil.
 
ABD savaş gemilerinin kanaldan geçmesi durumunda Rusya, Türkiye’ye nasıl bir karşılık verebilir?
 
 
Türkiye’nin ‘pirince giderken evdeki bulgurdan olmak’ deyimindeki gibi olması muhtemeldir. Bu işten ne Türkiye’nin bir kazancı olur ne de halkının, yoksullarının, işçilerinin, kadınlarının, gençlerinin bir yararı olur.
 
Rusya güvensiz kalacağı, lehine olan bir durum bozulacağı, kendi hakim olduğu denizde kendisinden çok daha büyük bir donanma ile karşı karşıya kalacağı için bunu kabul etmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu ne demektir? İlerleyen günlerde Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gerilim olarak büyümesi anlamına gelir. Rusya’nın Libya’da ama özellikle Suriye’de ve Kafkaslarda Türk dış politikasına ciddi anlamda çomak sokması anlamına gelir. Örneğin; Suriye’de Kürtlerin haklarını ezilmesi üzerinden kurulmuş olan Rusya, Esad ve Türkiye arasındaki mutabakatın da bozulması demektir. Şuan hesaplayamayacağımız bir dizi sorunu beraberinde getirecektir. Ama belli ki Cumhurbaşkanı şöyle düşünüyor; “Rusya ile sorun çıkarsa nasıl olsa ABD bana sahip çıkar, NATO üyesiyim. Dolayısıyla NATO ve ABD, Suriye Kürtlerine verdiği desteği geri çeker, ben büyürüm. Ben devletim, pazarım var, silahım var. Dolayısıyla da Rusya ile gerilimi göze alırım. Nasıl olsa içeride milliyetçiliği kışkırtırım ve oylarımı da arttırırım.”
 
Fakat bu işin böyle kolay içinden çıkılacak bir iş olacağı kanaatinde değilim. Aynı şekilde bugün bu kanal projesi Katar’dan gelecek parayla finanse edilemez. Daha büyük bir güç lazım. Bu iş Rusya ile ABD arasındaki gerilimi arttıracağı için Çin’in de Rusya’nın yanında tutum alması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla Türkiye’yi yönetenler bu işin hesabını, yani ‘biz seçim kazanalım’ hesabını yaparken bu işleri doğru düzgün yapamamışlar. Her halükarda Türkiye halkları açısında, dış politika açısından, zaten olmayan demokrasi ve hukuk açısından gerilimlerin artmasından ve Türkiye’nin ‘pirince giderken evdeki bulgurdan olmak’ deyimindeki gibi olması muhtemeldir. Bu işten ne Türkiye’nin bir kazancı olur ne de halkının, yoksullarının, işçilerinin, kadınlarının, gençlerinin bir yararı olur. Böylesi atmosferlerde genellikle mağdurların, mazlumların sırtına binilir, onların vergileri arttırılır. Gerilim onların sırtından çözülmeye çalışılır. Dolayısıyla gidişat kötü bir gidişattır diye düşünüyorum.
 
 Bu sonuçlar güçlü olasılık dahilindeyken iktidar Kanal İstanbul’u yapmakta neden bu kadar ısrarlı?
 
Türkiye’yi yönetenlerin şuan tek düşündükleri şey; “İktidarımızı nasıl sürdürürüz. Çoğu bizim akrabamız, adamımız, üyemiz olan müteahhit sermayedarları nasıl zengin edebiliriz ve nasıl yaparsak uluslararası güç odaklarının daha istikrarlı desteğini alırız”dır. Dolayısıyla bütün açıklamalar, bütün hesaplar bunun üstünden yapılıyor. Demokrasinin, hukukun, dün söylenmiş şeylerin bugün hiç kıymeti kalmamış vaziyette. Fakat dediğim gibi bu hesap yanlış yapılmış bir hesaptır. Bu hesap tıpkı 2011’deki gibi ;’Suriye’ye gireceğiz, orada yandaş bir iktidar kuracağız ve onun üzerinden bütün bir Arap coğrafyasına hakim olacağız’ hayaliyle girilen macera gibi bir maceradır. Kuşkusuz başlayabilirler. Kanal İstanbul’un imarı doğrultusunda yarın, öbür gün başlatabilirler. Ama bu hem finansman olarak hem de uluslararası dengeler nedeniyle bitmesi imkansız olan bir projedir. Belli ki 2023’e kadar gündemde kalacak. Özellikle son dönemlerde Kürt karşıtlığı üzerinden Türkiye’deki milliyetçiliği kışkırtmak üzerinden siyasetin dizayn edilmeye çalışıldığı bir süreç yaşıyoruz. Fakat bu da iktidara yetmemeye başladı. Buna ek gerekçeler lazım.
 
 Amirallerin bildirisi, iktidarın bu bildiri üzerinden kopardığı ‘darbe’ fırtınasına nasıl yaklaşıyorsunuz?
 
Burada birden fazla şeyi ifade edebiliriz. Amirallerin bu bildirisi Anayasa’nın 23. ve 24. maddesine göre haktır. Dolayısıyla bu soruşturma ve yargılama konusu yapılamaz. Bundan bir darbe de çıkmaz. Dolayısıyla işin bu tarafıyla ilgili iktidarın estirmeye çalıştığı hava gerilemekte olan prestijini ve etki alanını yeniden ayağa kaldırmaktır. Bu tartışma üzerinden bu netlikte konuşma vizyonu gösteremeyen muhalefet, gerek birbirleri açısından gerek Türkiye halkları açısında söz kurabilme hakkını ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla kısa vadede baktığımızda iktidar kazanmış görünüyor. 
 
Fakat başka bir mesele daha var. Türkiye emekli amirallerin gösterdiği gibi bir vizyon üzerinden sorunlarını çözemez. Söz konusu amirallerin bir kısmı iktidarla birlikte adına ‘Mavi Vatan’ dedikleri projenin de bizzat üreticileri ve yöneticileridirler. Şimdi Mavi Vatan dediğimiz iş nedir? Bu Yeni Osmanlıcılık, geçmişteki gibi Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya yönelik uygulamalarını denizlerde de yapmaktır. Oysaki Türkiye’nin böylesi emperyalist bir politikayı yapmaya gücü yok. İşte Suriye’den taşıdığı cihatçı çetelerle Libya’daki iktidarı ayakta tutmasına rağmen onu da elinden kaçırmış vaziyette. Dolayısıyla Türkiye’nin böylesi yayılmacı bir politikayı götürebilme imkanı yok. Ama götürebilme imkanı da olsaydı, kim tarafından yapılırsa yapılsın emperyalist ve yayılmacı politikalar kötü politikalardır. O politikalar ülkenin halkına savaş harcamalarını artırmaktan, halkı yoksullaştırmaktan ve demokrasiyi ortadan kaldırmaktan başka bir sonucu olmaz.
 
*Bildirinin iktidarı oluşturan mevcut yapılar arasındaki güç çatışması olduğu yorumları da yapılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 
 
 
Gözaltına alınan amiraller, Kürt haklarına karşı kurmuş oldukları ittifakın ciddi bir gerilim ve dağılma riskine işaret etmektedir. Bunu da önümüzdeki günlerde Türkiye’nin iç siyasetine yansımaları olacağını birlikte göreceğiz.
 
Evet. Aslında iki iktidar kanadı birbirleri ile bilek güreşi yapmaktadır. Bu işin sonu nasıl gelir onu şimdi söylemek erken. Ama bu amirallerin bir kesimi geçmişte Ergenekon Davası’nda yargılanan generallerin, bürokratların bir kesimiyle birlikte 2015’ten beri iktidarla iş birliği içindeler. Bu gelişme, bir ihtimal devletin içindeki ittifak ilişkilerini bir şekilde değişme uğratacaktır. Yani gözaltına alınan amiraller, Kürt haklarına karşı kurmuş oldukları ittifakın ciddi bir gerilim ve dağılma riskine işaret etmektedir. Bunu da önümüzdeki günlerde Türkiye’nin iç siyasetine yansımaları olacağını birlikte göreceğiz. Bunun için net bir şeyler konuşmak erken diye düşünüyorum.
 
Bildiriye karşı iktidarın amirallere yönelttiği “darbeci” suçlaması ne derece gerçekçi? Sürekli gündeme getirilen bu kavramın Türkiye’ye bir yararı var mı? Bu konuda neler yapılmalı?
 
Bu gerçekçi değil. Dediğim gibi iktidar buradan bir mağduriyet üretmeye, bunun üzerinde içeride ve dışarıda desteğini arttırmak istiyor. Dikkat ederseniz hafta içinde Avrupa Konseyi ve Komisyonu Başkanları Türkiye’ye geldi ve anlaşmış olarak birbirlerinden ayrıldılar. Orada “Eyy Avrupa Birliği bakın bize karşı darbe yapma girişimi var. Bizi destekleyin. Eyy halkım bizi destekleyin” diyen bir durumdur. Bundan bir darbe çıkarmak mümkün değildir. Kaldı ki emekli amirallerin darbe yapması da dünyanın hiçbir yerinde mümkün değildir. Dolayısıyla aslında sadece darbe üzerinden değil, anti demokrasi üzerinden konuşmak lazım. 
 
Bütün Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklerin antidemokratik bir şekilde ihlal edildiği, parlamentonun devre dışı bırakıldığı, uluslararası sözleşmelerin bile parlamentodan habersiz bir şekilde kaldırıldığı bir süreç yaşanıyor. Dolayısıyla neresinden bakarsanız bakın darbe kelimesiyle değil, demokrasisizlikle açıklanacak çok daha kapsamlı bir mesele var. İktidar ‘ben darbe ile karşı karşıyayım’ diyerek var olan anti demokratik durumu meşru kılmaya çalışıyor. Bu şekilde bir güvenlik rejimi inşa etmeye çalışıyor. Buradan da memleketin hiçbir sorununa en küçük bir fayda gelmez. Ama belli ki iktidar kendisi için bir fayda elde etmeye çalışıyor. Bunu elde edebilir mi? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bu gidiş, gidiş değildir. İktidarın hızla dönüş gerçekleştirmesi gerekir. Ama sorarsanız bu iktidar bunu yapabilir mi? Yapacağına dair en küçük bir umut verisi söz konusu değil. Ama bu gidişatın onu da kurtarmaya yetmeyeceği açıktır. Artık bütün her şey tıkanmış vaziyette.
 
MA / Ferhat Çelik - Mehmet Ali Ertaş

Diğer başlıklar

12/04/2021
11:35 TÜİK’e göre işsiz sayısı 250 bin arttı
11:27 Şenyaşar ailesi tespit edilen 23 şüphelinin tutuklanmasını istiyor
11:08 Siirt’te ağır yaralı halde bulunan kadın yaşamını yitirdi
11:05 HDP'den cezaevi düzenlemesine şerh
10:56 Yeni Yaşam yazarı Hazargöl: AKP-MHP ittifakı darbe odağıdır
09:22 Açlık grevi 137’nci gününde
09:12 Diyarbakır’da tutuklanan kadınların sayısı 11’e çıktı
09:11 SMA hastası Asenat için destek çağrısı
09:10 Soma Davası’na çağrı: Adil yargılama olmayacak, salonu dolduralım
09:09 'Cezaevlerinden yükselen çığlık duyulmalı'
09:06 Urartular’dan kalma tarih yok ediliyor
09:05 Vurana ‘takipsizlik’ vurulana dava
09:05 Manisa’da su kanalları çöp yığınına döndü
09:03 Pazarcı da halk da hayat pahalılığından şikayetçi
09:00 12 NİSAN 2021 GÜNDEMİ
11/04/2021
22:10 Cihangir’deki taciz faili gözaltına alındı
21:24 Avrupa'da kadın derneklerinden çağrı: Charles Michel istifa et
21:02 NASA'nın yarışmasında Van Gölü fotosu finale kaldı
20:36 Van Baro Başkanlığı'na yeniden Uçar seçildi
20:21 Diyarbakır Barosu’nun yeni başkanı belli oldu
20:06 Cizre’de kaza: 2 çocuk yaralandı
19:51 24 saatte 237 kişi daha hayatını kaybetti
19:36 ABD’den Rusya'ya Ukrayna uyarısı
18:56 4 ilde karantina kararı
18:40 Kuzey ve Doğu Suriye’de sokağa çıkma yasağı
18:32 Parti kapatmayla ilgili soru önergesi iade edildi
18:13 Şırnak’ta doğa katliamına ortak tepki: Mücadelemizi sürdüreceğiz
17:58 Kontrolden çıkan araç Van Gölü’ne düştü
17:43 Çin'den aşı açıklaması: Etkisi düşük
17:18 Efrîn’de patlama: 2 çocuk yaşamını yitirdi
17:01 Ekonomik sıkıntılar yaşayan çiftçi intihara sürüklendi
16:34 ODTÜ yönetimi yine merdivenlerin rengini değiştirdi
15:39 Urfa'da silahlı kavga: 6 yaralı
15:23 Uca: AKP'nin gidişi 2023'ten önce olacak
15:20 Demirtaş’a verilen hapis cezasının gerekçeli kararı açıklandı
14:46 Birca Belek Dil ve Kültür Derneği ilk kongresini yaptı
14:25 EMEP: Zehirli gemi NAe Sao Paulo Aliağa'ya getirilmesin
14:11 Urfa’da trafik kazası
13:17 GGM’de tutulan mülteci: Her gün intiharlar yaşanıyor
13:05 Yeşilli halkı: Kamu gücüyle halkın malı gasp ediliyor
12:54 Sosyal medyada Cihangir’deki tacize tepki
12:06 Ferit Şenyaşar ile görüşen Davutoğlu: Takipçisi olacağız
11:57 AKP'li belediyenin 'eğitim' için Almanya'ya gönderdiği 43 kişi dönmedi
11:38 Taciz ve kansere karşı mücadelesiyle tanınıyordu: Olcay yaşamını yitirdi
11:08 ‘Koruma ve uzaklaştırma kararı’na rağmen öldürüldü
10:47 Slavoj Zizek Kobanê Üniversitesi'nde ders verecek
10:30 Ev baskınında işkence: Başına poşet geçirildi, evi kazıldı, ölümle tehdit edildi
09:18 Urfa'da şüpheli kadın ölümü
09:18 Bir sağlık çalışanı daha yaşamını yitirdi
09:17 Açlık grevi eylemini 28’inci grup devraldı
09:16 10 Ekim Davası: 11 kadın daha salonda dinlenmeli
09:15 28 yıldır dinmeyen acı ve adaletsizlik
09:15 Tarihçi Aydın: Amiraller bildirisi iki iktidar kanadının bilek güreşi
09:13 Kızı 3 kez açlık grevine giren baba: Tecrit çözüm getirmez
09:08 Gülle oyunu yeniden yaşam buldu
09:07 Evrim Alataş 45 yaşında: Cesaretle yazdı
09:05 Ramazan sofrası boş kaldı: Bir ay değil 12 ay oruçluyuz
09:02 Manisa'da koronavirüs: 200 öğretmen 700 öğrenci pozitif
09:00 Milyonlarca TL harcanan Siirt Havaalanı’na uçaklar inemiyor
09:00 11 NİSAN 2021 GÜNDEMİ
10/04/2021
22:58 Kürt şair Ahmed Dilzar yaşamını yitirdi
22:35 Gergerlioğlu: Cezaevinde çıplak aramanın belgesini buldum
21:21 Urfa’da şüpheli asker ölümü
21:18 Mardin’de iş cinayeti
20:59 24 saatte 248 kişi daha hayatını kaybetti
19:37 Aydeniz: Uluslararası devletler de tecride ortaktır
19:20 Yavru köpeğe işkence teşhir oldu, görüntüler kaldırıldı
19:16 Şırnak Barosu yeni başkanını seçti
18:39 Mardin'de 10 gündür şebeke suları kesik
17:16 Kayıplardan Talat Türkoğlu’nun akıbeti soruldu
17:11 Köylüler arazilerine giren iş makinalarını durdurdu
16:20 3 tutuklu sevk edildi
16:15 BM'de Myanmar için acil eylem çağrısı
16:06 HDP'li Başaran: Korkmakta haklısınız, saltanatınızı kadınlar yıkacak
15:52 Leyla Ganigülü’nün faili 10 yıl sonra tutuklandı
15:16 'Anne Şenyaşar'ın adalet nöbeti vicdanları yaralıyor'
15:00 HDP’den Tunus İşçi Partisi'ne ziyaret
14:47 75 yaşındaki tutuklu ölüme terk edildi
14:31 SYKP Hatay İl Örgütü'nden gözaltılara tepki
14:27 Diyarbakır Barosu Başkanı Aydın: Kaos ve karanlıktan çıkışın yolu adalet ve barıştır
14:11 Kadınlar polis ablukasını protesto etti
13:37 Nusaybin'de şüpheli kadın ölümü
13:34 40 yıldır haber alınamayan Yedigöl’ün akıbeti soruldu
13:25 DAD: Alevi halkına zulüm yapılıyor
13:12 Yurtta kalmak için ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret etmeme’ şartı
13:08 Kırıkkale Cezaevi’ndeki 12 hasta tutuklu için tahliye çağrısı
12:55 Van'da kadınlar engel tanımadı: Eril sisteme izin vermeyeceğiz
12:24 DERİTEKS: Sendikasız çözüm olmaz
12:08 İşyerine 28 yıldır geri dönemedi
11:51 Adana'da 3 kişi tutuklandı
11:44 Mart ayında 182 yaşam hakkı ihlali yaşandı
11:31 Yiyecek bulamayan halk çöplere yöneliyor!
11:30 Gürpınar'da askeri operasyon
11:29 Erdoğan'ın imzasıyla 12 ayrı özelleştirme kararı
11:01 'Kadınlar boyun eğmeyecek'
10:52 Berrin Dalyanoğlu cinayetinde üç gözaltı
10:23 Açlık grevindeki tutuklular: Barışa ve özgürlüğe olan inancımız tam
10:15 Şenyaşar ailesi: Gelin birlikte adaleti yaşatalım
10:04 Hol Kampı'ndaki operasyonlarda 158 DAİŞ'li yakalandı
09:31 Filmde yavru köpeğe işkence
09:01 Açlık grevi 135’inci gününde
09:00 Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklular darp edildi
09:00 ‘Madem ki dil varlığımız, varlığımız için bir imza atın’
09:00 Tahliye olan gazeteciler: Karanlıktan kurtulacağımız günler yakın
09:00 Şişli Etfal Dayanışması: Hastane ranta kurban edilmesin
09:00 Kentsel dönüşüm mağdurları: Ya göç ya borç diyorlar
09:00 Ekonomist Arı: Ekonomideki kötü gidişat sürdürülemez boyutta
09:00 Mizah kitabına 'kamu güvenliği tehlikeye düşüyor' yasağı
09:00 Halkın alım gücü düşünce halka tatlı da ‘lüks’ oldu
09:00 Emekliler emekli olamıyor!
09:00 Kayyım Cizre Belediyesi hizmet binasını ihaleyle satılığa çıkardı
09:00 Depremzedelere verilen ev sözü 10 yıldır tutulmadı
09:00 10 NİSAN 2021 GÜNDEMİ
00:10 ‘128 milyar dolar nerede?’ diye sordular
09/04/2021
22:16 Erciş’te 13 yaşındaki çocuk öldürüldü
21:47 Polislerin katlettiği Kerem ve Erkul anısına ‘Adalet’ paneli
21:27 Özel harekat polisi, emniyette bir yurttaş ile 3 polisi darp etti
21:19 Urfa’da polisler sokak ortasında bir kişiyi darp etti iddiası
20:30 Koronadan 253 kişi daha hayatını kaybetti
20:13 Artvin’de Sol Parti üyeleri serbest bırakıldı
20:09 1 Mayıs Platformu: Newroz'un direnci ile 1 Mayıs alanlarına
19:59 Samsunlu kadınlar: Erkekler cesaretlendiriliyor
19:46 HDK İzmir’de yeni yönetimini belirledi
19:35 Siirt’te bir uzman çavuş hayatını kaybetti
19:15 Ağrı’da silahlı kavga: 3 yaralı
18:50 Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri sahiplerini buldu
18:43 KESK’ten kamu emekçileri için 14 acil talep
18:39 Diyarbakır’da 2 kadın daha tutuklandı
18:37 Van'da gözaltına alınan 3 kişi tutuklandı
18:33 Şenoğlu: Yeni yaşamı hep birlikte inşa edeceğiz
17:59 Kadınlardan İstanbul Sözleşmesi eylemi
17:17 ABD Karadeniz'e 2 savaş gemisi gönderecek
16:35 Çad’da seçimlerin belirleyicisi kadınlar
16:18 ‘Ölmek istemiyorum’ çağrısına dayanışma kampanyası
16:16 Sol Parti Artvin İl Başkanı gözaltına alındı
16:10 İHD’den 2020 yılı raporu: 2016 OHAL süreci aşıldı
16:04 Aydeniz: Yaşanan tüm krizlerin altında İmralı tecridi var
15:50 ESP'den Şenyaşar ailesine destek ziyareti
15:48 Öztürk: Öcalan Ortadoğu halklarının umududur
15:36 DİK eski Eş Sözcüsü Bedirhanoğlu'na hapis cezası
15:11 TMMOB: Aliağa’ya getirilecek gemi asbestten arındırılmış mı?
14:50 Öcalan’ın ailesi ve avukatlarından görüşme başvurusu
14:49 TTB: Yeni normalleşme bilimselliğe aykırı
14:31 Sol Partili kadınlar: Tek adam kararnamesini tanımıyoruz
14:28 Demirtaş'tan mahkeme heyetine: Devran döndüğünde hesap verirsiniz
13:37 Bayındır: Kürt sorunu çözülmeden yolsuzluğun önüne geçilmez
13:34 Roboskili aileler AYM’ye başvurdu: Bu insan haklarına inanan herkesin davasıdır
13:26 Belediyeler yapmayınca yoldaki çukurları kendisi kapattı
13:25 Buldan: İstanbul Sözleşmesi'nin feshi darbelerin devamıdır
13:20 Boğaziçi Mezunları Danıştay'a başvurdu