Mustafa Suphi ve arkadaşlarının demokratik ve özgür bir ülke hayali

img

İSTANBUL – Türkiye Komünist Partisi'nin kurucu lideri Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmesinin üzerinden 100 yıl geçti. Yazar Ahmet Kardam, kaleme aldığı son kitabında hayatını anlattığı Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmesiyle bu topraklarda demokrasi ve çoğulculuğun kaybedildiğini ifade etti.

 
Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) kurucusu ve Merkez Komite Başkanı Mustafa Suphi ve 15 arkadaşı, bundan 100 yıl önce Karadeniz'de katledildi. Kurtuluş Savaşı yıllarında İttihat Terakki Fırkası'nın Anadolu delegesi olarak aktif mücadeleye başlayan Mustafa Suphi, ittihatçılardan ayrıldıktan sonra gördüğü siyasi baskılar nedeniyle gittiği Rusya'da komünist düşünceyle tanıştı. Burada uzun süre faaliyet yürüttükten sonra Meclis'in görüşme çağrısı üzerine Anadolu'ya gelen ve buradan Ankara'ya geçmek isterken Suphi ve beraberindeki arkadaşları, linç girişimlerine maruz kaldı. 
 
Bu saldırılara rağmen Anadolu'da kaldıkları süre içinde örgütsel çalışma yürütmeye devam eden Suphi ve arkadaşlarına, kendilerini Ankara'ya davet eden Meclis ve Doğu Cephesi Komutanlığı'nca "siyasi kargaşa çıkaracaklar" gerekçesiyle koruma verilmedi. 
 
Can güvenlikleri olmadığı için 28 Ocak 1921 gecesi Sovyetlere geri dönmek için bindikleri teknede kayıkçılar kahyası Yahya Kayha tarafından Karadeniz açıklarında katledildi. 
 
Bazı kaynaklara göre, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Ankara'ya davet edilmeleri baştan beri tuzaktı. Yine suikastın emrinin Mustafa Kemal Atatürk ve Enver Paşa tarafından verildiği yönündeki iddialar da uzun yıllar tartışma konusu oldu.
 
Öldürüldüğü 1921 yılına kadar komünizm mücadelesi veren Mustafa Suphi'yi, hayatını geçtiğimiz ay yayımlanan “Mustafa Suphi, karanlıktan aydınlığa” adlı kitabında kaleme alan Ahmet Kardam ile konuştuk. 
 
 Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmesi hala aydınlatılmış değil. Öncelikle Suphi’lerin ölüme gönderilmesi kimler tarafından planlandı ve bu süreç nasıl ilerledi? 
 
Doğru, Mustafa Suphi’nin ve 15 yoldaşının katledilmeleri emrinin kimin verdiği hâlâ aydınlatılmış değil. Ama katliamla sonuçlanan planlamayla ilgili sorumluluk zinciri hiçbir tereddüde yer bırakmayacak kadar açık ve kesindir. Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi, 7 Eylül 1920 tarihli kararıyla partiyi yasal olarak kurmak üzere Türkiye’ye dönme kararı alıyor. M. Kemal’in böyle bir ‘dönüş’ konusundaki tutumunu anlamak üzere kendisine 15 Haziran 1920 tarihinde yazılmış mektuba verdiği 26 Ağustos 1920 tarihli yanıtı, 1 Ekim 1920 tarihinde Merkez Komitesi’ne ulaşır. M. Kemal, ‘bağımsız bir parti faaliyeti yürütmemek’ koşuluyla hükümetle temas kurmak üzere tam yetkili bir heyetin gönderilmesini istemektedir.
 
M. Kemal bu koşullu davet mektubunu yazdıktan hemen sonra Eylül 1920 başında Türkiye’ye dönüş yapacak olan Mustafa Suphi’nin ve beraberindeki heyetin Ankara’da kurulmuş olan komünist partisiyle irtibat halindeki Yeşil Ordu Teşkilatı’nın ve onun Meclis’teki uzantısı Halk Zümresi’nin, Yeşil Ordu Teşkilatı üyesi Çerkez Ethem’in, kısacası tüm muhalefetin tasfiye edilmesine karar verir. 
 
Bu planın bir parçası olarak 18 Ekim 1920 günü kendi denetimi altında bir Komünist Fırkası kurar. Dönüş yapacak olan Suphi ve beraberindekiler, Ankara’daki komünist teşkilatı, Yeşil Ordu Teşkilatı, Çerkez Ethem, vb. yani tüm muhalefet bu Komünist Fırkasına üye olmak zorunda bırakılacak ve bu fırkayla birlikte hepsi tasfiye edilecektir.
 
Peki, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının ölüm yolculuğu nasıl başladı? 
 
 
 Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e bir telgraf çekerek M. Suphi’nin ve heyetinin Ankara’ya gönderilmemesi ve Sovyet Rusya’yı rahatsız etmeyecek şekilde ‘Suphi’den kurtulmayı sağlayacak uygun bir plan’ hazırlayıp, onaylanmak üzere kendisine sunulması talimatını verir.
 
Mustafa Suphi, üç Merkez Komitesi üyesi ve diğer heyet üyeleri, 19 Aralık 1920 günü Bakü’den yola çıkarak 28 Aralık 1920 günü Kars’a varırlar. Onları karşılayan Kazım Karabekir’e daha önce verilen talimat, heyetin Ankara’ya gönderilmesi şeklindedir. Fakat aynı günlerde Çerkez Ethem’in isyan edeceği kesinlik kazanmıştır. O koşullarda M. Suphi ve beraberindekilerin Ankara’ya gelmeleri “sakıncalı” olacağından planda değişiklik yapılır. Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e bir telgraf çekerek M. Suphi’nin ve heyetinin Ankara’ya gönderilmemesi ve Sovyet Rusya’yı rahatsız etmeyecek şekilde “Suphi’den kurtulmayı sağlayacak uygun bir plan” hazırlayıp, onaylanmak üzere kendisine sunulması talimatını verir.
 
Kazım Karabekir, Erzurum Valisi Hamit Bey’le haberleşerek böyle bir plan hazırlayarak 5 Ocak 1921 günü M. Kemal’in onayına sunar. Bu plan uyarınca M. Suphi ve beraberindekiler önce Erzurum’a gönderilecekler; orada “halkın” şiddetli protestosuyla karşılanmaları sağlanacak; Ankara’ya gönderilmeyip Trabzon’a doğru yola çıkarılacaklar, yol boyunca protestolar sürecek, aç ve açıkta bırakılacaklar; protestolar Trabzon’da da sürecek ve oradan denizyoluyla Batum’a doğru sınır dışı edileceklerdir. 
 
Bu güzergâh ve özellikle Erzurum ve Trabzon tamamıyla İttihatçıların ve Ermeni tehcirini örgütleyen Teşkilatı Mahsusa’nın örgütlü olduğu coğrafya üzerindedir. M. Suphi’ye diş bileyen Enverci İttihatçıların kontrolünde gerçekleşecek bu “sınır dışı” operasyonunun bir katliamla da sonuçlanabileceğini hem planı yapan Kazım Karabekir hem Erzurum Valisi Hamit Bey ve kuşkusuz M. Kemal gayet iyi bilmektedirler.
 
 Ankara Hükümeti’nin bu süreçteki tutumu ne oldu? 
 
 
Bütün olay eksiksiz bir ‘derin devlet operasyonudur’. Nasıl ki ‘rüşvetin belgesi’ olmazsa, böyle bir derin devlet operasyonunun belgesi hiç olmaz; ama ‘sır’ olan bir şey de yoktur.
 
M. Kemal’in bu plana vereceği onay beklenirken, o arada Ankara’da komünistlere karşı operasyonlar başlar. M. Kemal’in bu planı onaylaması üzerine Suphilere yönelik operasyonu 18 Ocak 1920 günü başlatılır. M. Kemal “ölüm yolculuğu”nun bütün aşamalarını telgraf başında izler. 
 
27 Ocak 1921 akşamı Trabzon’a varan heyet, İttihatçı ve Enverci militan, kayıkçılar kâhyası Yahya tarafından örgütlenmiş bir motora bindirilerek Karadeniz’e doğru yola çıkarılır. Ankara Hükümeti ve Meclis bu katliam konusunda hiçbir soruşturma açmaz. “Üç maymunlar” oynanır. Önce kayıkçılar kâhyası Yahya, Topal Osman tarafından, sonra Topal Osman da Ankara’da üzerine gönderilen askeri birliklerle girdiği çatışmada öldürülür. Bu operasyonla eş zamanlı olarak bir yandan Çerkez Ethem, öte yandan Ankara’daki komünistler ve Yeşil Orducular, kısacası Suphi dışında kalan tüm muhalefet de tasfiye edilir. 
 
Bütün olay eksiksiz bir “derin devlet operasyonudur”. Nasıl ki “rüşvetin belgesi” olmazsa, böyle bir derin devlet operasyonunun belgesi hiç olmaz; ama “sır” olan bir şey de yoktur.
 
Kitabınızda katledilmesinden sonra M. Suphi’ye ve kurmuş olduğu Komünist Partisi’ne ilişkin bir “karartma”dan ve “karalama”dan söz ediyorsunuz. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? 
 
Bu “karartma”, Bolşevik Partisi’nin ve Sovyet devletinin bu katliam karşısındaki suskunluğuyla bağlıdır. Mustafa Suphi’nin Türkiye’ye dönüş hazırlıklarını yaptığı ve gerçekleştirdiği 1920 sonbaharı ve kışı, 1918’den beri süren iç savaşın sona erdiği ve onun yarattığı ekonomik ve sosyal yıkımın açtığı yaraların sarılmaya çalışıldığı döneme denk geliyordu. Bolşevik Partisi’nin üç yıl süren bu iç savaş boyunca Ekim Devrimi’ni yaşatabilmek için bütün umudunu bağlamış olduğu “Batı’dan başlayacak dünya devrimi” beklentisinin gerçekleşmeyeceği kesinlik kazanmıştı. Savaş yaralarının sarılması ve Ekim Devrimi’ni yaşatmanın tek çaresi İngiltere başta olmak üzere kapitalist-emperyalist dünya ile ticari ve diplomatik ilişkiler kurabilmekti. Böyle bir ticari ve diplomatik ilişki kurma konusunda İngiltere’nin Sovyet Rusya’ya dayattığı temel bir koşul vardı: Sovyet Rusya, esas olarak Türkiye ve İran’da, İngiltere aleyhine propaganda ve örgütlenme yapılmayacağını garanti edecekti.
 
İşte bu nedenle Bolşevik Partisi ve Sovyet devleti, Türkiye’ye dönmekte olan Mustafa Suphi ve yoldaşlarını “ölüm yolculukları” boyunca yalnız bıraktığı gibi Karadeniz katliamı karışında da tam bir suskunluğa gömülür. 
Hiçbir gerekçeyle mazur gösterilemeyecek bu tutumu haklı çıkarabilmek için Mustafa Suphi “maceracılıkla” suçlanır ve Komünist Enternasyonal yönetimi de Türkiye Komünist Partisinin 1920 Eylül’ündeki kuruluş kongresini geçersiz sayar. Böylece Mustafa Suphi “zamansız ve hazırlıksız, dolayısıyla yanlış bir Türkiye’ye dönüş macerasının acı ama kaçınılmaz kurbanı” haline getirilerek tarihten ve Türkiyeli komünistlerin belleğinden silinmeye çalışılır. 
Karadeniz katliamı sonrasında Komünist Enternasyonal’e bağlı olarak yeniden örgütlenen Türkiye Komünist Partisi yönetimlerinin bu “karartmayı” sürdürdükleri anlaşılıyor. Bu karartmanın yarattığı karanlığın etkilerinin günümüze kadar uzandığı görülüyor. Ben Suphi üzerine yaptığım çalışmayla bu karanlığı dağıtmaya çalıştım.
 
 Mustafa Suphi’nin ülkeye dair düşünceleri nelerdi? 
 
Türkiye Komünist Partisi’nin Eylül 1920’de Bakü’de toplanan kuruluş kongresinde kabul edilen, Mustafa Suphi tarafından hazırlanmış programında hedeflenen devlet düzeni ‘federal ve laik bir Sovyet sosyalist cumhuriyet’ idi. Suphi, böyle bir sosyalist cumhuriyetin kurulabilmesinin mağdur sınıfların bunu benimsemesine, yani onların rızasına bağlı olduğunu özellikle vurguluyordu.
 
Programda belirlenen hedef sosyalizm olmakla birlikte, Suphi aynı zamanda komünist partisini bu hedefe ulaştıracak bir asgari programdan söz ediyordu. Fakat bundan kastı, önce burjuva demokratik devrim aşaması, sonra onu izleyecek “sosyalist devrim aşaması” değildi. Yani aşamalı bir devrim görüşünü savunmuyordu. Suphi’ye göre, Türkiye tekelcilik öncesi Batı Avrupa ülkelerindeki gibi toplumu devrimle dönüştürebilecek bir burjuvaziye sahip değildi. Bağımsızlık mücadelesini yürüten Kuva-yı Milliye’yi oluşturan güçler, komünist partisinin sürece müdahale edememesi durumunda zafer sonrasında, mücadele ettikleri emperyalist devletlerin hâkim güçleriyle uzlaşmaları kaçınılmazdı. Suphi’nin sözünü ettiği asgari program, başlamış olan bağımsızlık mücadelesine aktif olarak katılacak komünist partisinin göstereceği başarı oranında gücünü artırmayı ve savaş sonrasında yeni devlet düzeni kurulurken partinin o sürece müdahale edebilecek güce ulaşmasını sağlamayı hedeflemekteydi.
 
Nasıl bir devrim hayali vardı?
 
 
O günkü iktidar, başta Mustafa Suphi’nin Türkiye Komünist Partisi olmak üzere böyle bir rejimin taraftarı olacak bütün siyasi güçleri tasfiye ederek 1921 Anayasasını kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm etmiş.  20 Nisan 1924’te de onu hepten iptal ederek, 1961 yılına kadar yürürlükte kalacak olan 1924 Anayasasıyla, tam anlamıyla oligarşik bir rejim kurmuştur.
 
Zafer sonrasında kurulacak yeni devlet düzeni tepeden inme bir “devrimle” ulus-devlet biçiminde inşa edilecek oligarşik bir yönetim olmamalı, bağımsızlık mücadelesine fiilen katılmış bütün güçlerin ittifakına, halkın aktif katılımına dayalı, henüz sosyalist olmayan ama sosyalizme evirilme imkânını da barındıran bir cumhuriyet olmalıydı. Yeni devlet sistemi, temsili parlamenter sistemle sınırlı kalmayan, emekçi halkı da ülke yönetiminde söz ve karar sahibi yapacak, doğrudan demokrasinin temel dayanağı olacak yerel meclislere (Sovyetlere) dayalı bir cumhuriyet olmalıydı. Türkiye Komünist Partisi böyle bir demokratik ortamda, emekçi yığınlara programında öngördüğü Sovyet sosyalist bir cumhuriyeti benimsetme, bu konuda onların rızasını alma imkânına sahip olabilecekti.
 
Suphi’nin asgari program hedefi olarak belirlediği böyle demokratik bir cumhuriyet fikri hayal değildi. Bunun kanıtı 23 Nisan 1920’de kurulan ilk Meclis’in 1921 Anayasasını kabul etmiş olmasıdır. 
 
Bu anayasa bir tür yerel “halk şuralarına” (Sovyetlere) dayanıyordu. Ne var ki o günkü iktidar, başta Mustafa Suphi’nin Türkiye Komünist Partisi olmak üzere böyle bir rejimin taraftarı olacak bütün siyasi güçleri tasfiye ederek 1921 Anayasasını kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm etmiş.  20 Nisan 1924’te de onu hepten iptal ederek, 1961 yılına kadar yürürlükte kalacak olan 1924 Anayasasıyla, tam anlamıyla oligarşik bir rejim kurmuştur.
 
Mustafa Suphi’nin sosyalizm anlayışına baktığımızda halkların federatif bölgelere ayrılması tarzında bir bakış açısı var. Bunu açabilir miyiz? 
 
Mustafa Suphi’nin, Müslüman Türklerden başka Ermeni, Rum, Arap ve benzeri halkları da barındıran Osmanlı ülkesinin federatif bölgelere ayrılması gerektiği biçimindeki fikri onun sadece sosyalizm anlayışının ürünü değildi. Suphi henüz sosyalizmi benimsememiş olduğu yıllarda da bu görüşün savunucusuydu. Rusya’ya iltica etmeden önce, 1914’te yayımlanan “Türklüğün İstikametleri” başlıklı uzun makalesinde Osmanlı toprakları üzerinde dört federatif bölge ve bunların içinde de ayrı özerk bölgeler kurulmasını savunuyordu. 
 
İmparatorluğun Rumeli topraklarında biri “Makedonya”, ötekisi “Arnavutluk” olmak üzere iki federatif bölge; Anadolu’da “Türkiye” ve Asya topraklarında ise “Arabistan” olmak üzere iki federatif bölge daha kurulurken, ayrıca Ermeni, Kürt, Laz gibi halklara da özerklikler verilmeliydi. Her federasyonun ve özerk bölgenin toprakları orada yaşayan milletlere veya milliyetlere ait sayılmalı ve toprak da genellikle onu işleyen köylüye ait olmalıydı. Osmanlı devletinin bekası için iki de bir Kürdistan’a, Ermenistan’a veya Arabistan’a askeri seferler düzenlemekten vazgeçilmeliydi. Hem dışarıda hem de imparatorluk içinde huzur, istikrar ve barış ancak böyle sağlanabilirdi.
Suphi komünizmi benimsedikten sonra da ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının ısrarlı savunucusu olmuş, bu ilkenin kuruluş kongresinde kabul edilen programda yer almasını sağlamıştır. Kabul edilen bu programda, “çeşitli milletlere mensup işçi ve köylü Sovyet cumhuriyetlerinin kurulması”; “hür milletlerin hür birliği temelinde federasyon usulü” ve “ayrılma hakkının tanınması” yer almaktaydı. Ne var ki 27-28 Ocak 1921 gecesi Trabzon açıklarında beraberindeki yoldaşlarıyla birlikte katledildikten sonra, diğer bütün programatik görüşleriyle birlikte ısrarla savunduğu ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi de karartılmış, Türkiye komünistlerinin belleğinden silinmiştir.
 
Mustafa Suphi’nin görüşlerinin bugün hala canlılığını koruduğunu ifade edebilir miyiz? 
 
 
Kürt sorunu çözülmeden ülkemizin ne dışarıda ne içeride istikrara, barışa, huzura, özgürlüğe kavuşması imkânsızdır. Bu sorunun bir türlü çözülemeyişinin nedeni, ‘demokratik ve özgür bir Türkiye’ istediğini söyleyen muhalif güçlerin ezici çoğunluğunun hayallerinde yaşattıkları 'bölünme' korkusudur.
 
Türkiye komünist ve sosyalist hareketinin Suphi’yi kaybetmesinin üzerinden 100 yıl geçti. Günümüz Türkiye’si 100 yıl öncesinin Türkiye’si değil ama Suphi’nin iki temel görüşünün geçerliliğini bugün de bütün canlılığıyla koruduğunu düşünüyorum. 
 
Bunlardan birincisi, onun “asgari program” olarak formüle ettiği, yerel meclislere dayalı demokratik bir cumhuriyete, böyle bir cumhuriyetin kurulmasını sağlayacak, halkın rızasına dayalı “demokratik bir halk devrimine” olan ihtiyaçtır. İkincisi, Suphi’nin ikirciksiz savunduğu “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkıdır”. 
 
Bir başka deyişle, “Kürt sorunu” dediğimiz sorunun çözümüdür. Bu sorun çözülmeden demokratik bir cumhuriyetin kurulmasının imkânsızlığının en güçlü tanığı ömrü 100 yılı yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihidir. Kürt sorunu çözülmeden ülkemizin ne dışarıda ne içeride istikrara, barışa, huzura, özgürlüğe kavuşması imkânsızdır. Bu sorunun bir türlü çözülemeyişinin nedeni, “demokratik ve özgür bir Türkiye” istediğini söyleyen muhalif güçlerin ezici çoğunluğunun hayallerinde yaşattıkları “bölünme” korkusudur. Bu korku eksiksiz bir heyuladır ve büyüdükçe kafalarında bu heyulayı yaşatanların demokrasi ve özgürlük talepleri de o kadar güdükleşip, ürkekleşmektedir. Cumhuriyet kurulalı 100 yıla yaklaşıyor ve biz hâlâ demokratik ve özgür bir ülkede yaşayamıyoruz.
 
Mustafa Suphi kaybı Türkiye ve sosyalistlere ne kaybettirmiştir? 
 
Mustafa Suphi’nin kaybıyla gerçek bir enternasyonalist politikacıyı yitirmiş olduk. Suphi, emekçi halkı da ülke yönetiminde söz ve karar sahibi yapacak, doğrudan demokrasinin temel dayanağı olan yerel meclislere dayalı, sosyalizme evrilme imkânına sahip, demokratik bir halk cumhuriyetinin kurulmasını savunuyordu. Onun kaybıyla birlikte komünist-sosyalist hareket uzun yıllar boyunca Kemalizm’in devrimciliğini, çeşitli aşamalı devrim modellerini tartışıp durdu. Mustafa Suphi, ulusların kaderlerini tayin hakkını, “hür milletlerin hür ittihadı” esasına dayalı “Federatif bir Cumhuriyeti” savunan bir liderdi. Onun bu yönünün belleklerden silinmesinin yarattığı tahribatın büyüklüğünün sembolü, TKP’nin Şeyh Sait isyanına ve Dersim katliamına karşı takındığı yüz kızartıcı tutumdur. Ermeni soykırımı konusundaki suskunluğu da buna eklemek gerekir.
 
Mustafa Suphi, dini inanç ve ibadet meselelerini, din eğitimi ve öğretimini her dinden ve inançtan insanların tercihlerine bağlı bir cemaat işi olarak gören, çeşitli dinleri temsil amacındaki ruhanî kurumların devletten ayrılarak cemaat teşkilatı halinde bırakılmasını, laikliği savunan bir liderdi. Aynı zamanda İslâm’la barışık bir komünistti. Onun kaybıyla birlikte, Türkiye komünist ve sosyalist hareketi İslâm’la bir daha hiç barışamadı. Katledilmeyip Ankara’ya ulaşabilseydi ve Bolşevik Partisinin ve Sovyet Rusya’nın desteğini alabilseydi, anti-komünizm daha en baştan “devlet politikası” haline gelmeyebilir, komünizm yasallığa sahip olabilir, her türlü demokrat/ilerici muhalefetin uzun yıllar boyunca “komünizm” suçlamasıyla bastırılması mümkün olmayabilirdi. 
 
Suphi’nin kaybıyla Türkiye, henüz çok dar bile olsa, birinci Meclis’teki muhalefet yelpazesini ve o yelpazeyi genişletme imkânını, demokrasiyi, çoğulculuğu kaybetti.
 
MA / Berfin Karaman – Kadir Güney
 

Diğer başlıklar

28/01/2021
14:58 Arazilerine sanayi kurulmasına karşı AKP’ye yürüdüler
14:45 HDP Dersim İl Örgütü: Tutukluların talepleri karşılansın
14:44 Tutuklanan Ayşe Gökkan: Kürt'üm, kadınım, buradayım
14:38 Asiltürk: Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıracaklarını söyledi
14:36 Roboski Katliamı 109’uncu ayında
14:20 Gökkan'ın tutuklama kararına tepki: Kadın mücadelesi kazanacak
14:14 Sağkan: Gözdağı niteliğindeki soruşturmalarınız beyhudedir
14:13 Polisin yıktığı direniş çadırı yeniden kuruldu
14:07 Gizli bilgileri paylaşan Engin Yücel duruşmaya katılmadı
13:59 Kayı İşçileri: Dışişleri Bakanı bize söz verdi
13:33 Asrın Hukuk Bürosu’ndan CPT açıklaması
13:28 İran'da tutuklananların sayısı 92'ye yükseldi
13:17 Babacan-Kılıçdaroğlu görüşmesi: Uzlaşmaya ihtiyaç var
12:41 Dilan Kok’u katleden Maruf Kok tutuklandı
12:27 BES: KYK ve GSS borçları silinsin
12:27 Kadın Oyunları Festivali başlıyor
12:11 Yazar Faik Bulut’a beraat
11:59 Ağrı Dağı bombalanıyor: Yaralı askerler var
11:52 Mustafa Suphi ve arkadaşlarının demokratik ve özgür bir ülke hayali
11:47 MB enflasyon tahminini değiştirmedi
11:41 TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan adliyeye çıkarıldı
11:37 Muhabirimiz Aslan: Çıplak aramaya maruz kaldım
11:05 Ekonomide kötümserlik devam ediyor
10:55 42 gündür kayıp olan Arzu Aygün’ün cenazesi bulundu
10:36 Muhabirimiz Durgut’a takipsizlik
10:31 Tarihi kalıntıların üzerine inşaat yapıldı
09:55 Durmuş: Ayrışma büyük, Doğu ve Güneydoğu refahtan pay alamıyor
09:54 Halfeti’deki işkence haberleri paylaşımlarına ikinci takipsizlik
09:09 Açlık grevi eylemi 63’üncü gününde
09:08 Prof. Keyman: Erdoğan’ın Biden yönetimi ile işi zor
09:08 Cins kırımı nedir, Meclis ne yapmalı?
09:07 Özgürlükle tanışan Sevim’in hikayesi
09:06 Rosa Kadın Derneği Başkanı: Yargı kadın düşmanı sisteme dönüştü
09:05 Avukat Kozan: Özsavunma eril yapıyı temelinden sarsıyor
09:05 Suriyeli mülteciye ajanlık dayatması
09:04 Hasta tutuklu Abi'nin annesi: Ölmeden oğlumu görmek istiyorum
09:04 Toplumda erkeği yücelten kalıplar kırıldı
09:03 Akın: Muhalefet iktidar olmak istiyorsa Kürt meselesinde cesur olmalı
09:01 TJA tecride karşı alanlara çıkıyor
09:01 Evleri işaretlenen Alevi aileler: 90'ları tekrar yaşatmak istiyorlar
09:00 28 OCAK 2021 GÜNDEMİ
08:43 Pencewini: Türkiye Halep'ten Musul'a kadar işgal etmek istiyor
00:16 Türkiye Kuzey Kıbrıs’a 20 bin doz aşı gönderiyor
27/01/2021
23:12 Zeynep Ölbeci de Kobanê davasından tutuklandı
23:00 Evi korucular tarafından basılan kadın darp edildi
22:57 Binici’nin avukatı: Müvekkilimin ifadeleri çarpıtıldı
22:31 Biden, BAE ile imzalanan F-35'lerin satışını askıya aldı
22:21 Fed faiz kararını açıkladı
22:15 CPT Türkiye’ye geldi: İmralı’yı sordu ama gitmedi
22:04 İran: Hayfa ve Tel Aviv'i yerle bir ederiz
21:56 75 yaş ve üstü yarın aşılanmaya başlayacak
21:07 Urfa’da eylem ve etkinlik yasağı
20:52 Koronadan 132 vefat, 7 bin 489 yeni vaka tespiti
20:45 DSÖ’den mutasyon açıklaması
20:39 TVF Denetim raporunun ‘gizlilik’ muamması: İyi Parti toplantıyı terk etti
20:28 Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu toplandı
20:12 KHK’li Acun Karadağ tahliye edildi
19:51 Tecridi İngilizce ve Türkçe pankartlar ile protesto ettiler
19:40 Dink duruşmasında esasa ilişkin savunmalar alındı
19:09 Sur’da tecrit yürüyüşle protesto edildi
19:00 TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan gözaltına alındı
18:04 Özdağ’a yönelik saldırıya ilişkin 4 gözaltı daha
17:52 ‘Atıklar İzmir'in yaşamını tehdit ediyor’
17:30 Kayı işçileri: Başımıza taş da yağsa mücadelemiz sürecek
17:25 Kürt siyasetçilerin ulusal birlik çalışmaları devam ediyor
17:08 Van’da şüpheli kadın ölümü
17:02 Gazeteciler Akın ve Sarısözen’in duruşması görüldü
16:42 Polis izin vermeyince açıklamayı pencereden yaptılar
16:31 Kadın Üniversitesi projesine karşı eylem: Erkek zihniyete izin vermeyeceğiz
16:30 TJA'lı kadınlardan sanat atölyesi
16:27 Soma davasında heyet değişince karar da değişti
16:23 Güneş’in yakınları Meclis’te HDP ve CHP’yi ziyaret etti
16:22 MEBYA-DER: Tutukluların talepleri bizim de talebimizdir
16:22 Dün Leyla Güven bugün Ayşe Gökkan: Hedef kadın mücadelesinin ta kendisidir
16:14 Meclis'te 'gizli' ibareli rapor tartışması
15:35 Elektriksiz bırakılan Suriyeli sığınmacıları ziyaret ettiler
15:33 Karaduman'ı öldüren erkeğin duruşması ertelendi
15:22 10 Ekim Davası avukatlarından Antep Emniyeti hakkında suç duyurusu
15:02 DİSK Meclis’te HDP’yi ziyaret etti
14:50 Gözaltına alınan HDP Gençlik Meclisi üyeleri Ankara’ya getirildi
14:20 DBP’li Arslan’ın davasında tüm talepler reddedildi
14:05 DTSO ve TMMOB arasında işbirliği protokolü
14:01 Gözaltındaki Aslan serbest bırakıldı
13:57 Dağ’a saldıran Begdaş davada müşteki oldu
13:52 Muhabirlerimiz Kaya ve Sayılğan’ın duruşması görüldü
13:38 Erdoğan yine vaatte bulundu
13:38 BTS: Keyfiliğe sessiz kalmayacağız
13:33 HDP Gençlik Meclisi: Yaşamın her alanında olacağız
13:30 Beştaş: Öcalan’ın çağrısına cevap verilmeli
13:12 5 yılda 10 bin 62 işçinin hayatını kaybetti
13:11 İHD: Güneş’i bulduk Tunç ve Küçüközyiğit nerede?
13:02 Kişi başı en düşük gelir Kürt illerinde
12:55 Dündar: Tecritle barışın sesi kısılmak isteniyor
12:48 TJA aktivisti Ölbeci gözaltına alındı
12:38 Zeynep Şenpınar davasına katılım çağrısı
12:37 TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan hakkında tutuklama kararı
11:41 Kerestecioğlu: Zorla kaçırma kirli savaş metodudur
11:32 Diyarbakır’da minibüs ücretlerine zam
11:31 Akşener: Mızrak çuvala sığmıyor
10:39 İnfaz değişikliğiyle tahliye edildi, bir kadını öldürdü, ikisini yaraladı
10:06 Tecavüz haberi soruşturmasına takipsizlik
09:40 Bagok'ta sokağa çıkma yasağı kaldırıldı
09:22 Libya Ulusal Ordusu Komutanı: Türkiye savaşı destekliyor
09:20 Karatepe: Borsadaki artış sürdürülebilir değil
09:18 Bitlis'teki sokağa çıkma yasağı kaldırıldı
09:08 HDP Kadın Meclisi adalet talebiyle alanlarda olacak
09:07 TİGEM tarihi kalıntıları şantiyeye koydu
09:05 Açlık grevi eylemi 62’nci gününde
09:03 Dede: İmralı rejimi hukuka saldırıdır
09:02 ‘Tecrit Kürt sorunundaki çözüm taleplerinin engellenmesidir’
09:01 Salaz: KDP Türkiye’ye teslim oldu
09:00 Hasta tutuklunun kızı: Annem değil katiller serbest
09:00 'Ulusal birlik Kürtler için olmazsa olmazdır'
09:00 27 OCAK 2021 GÜNDEMİ
08:44 Jeffrey: Onların dışında IŞİD ile savaşan yoktu
26/01/2021
23:39 İskenderun'da tacize soruşturma
22:23 Antalya Limanı Katarlılara satıldı
22:17 HDP’li gençlerden pankart çalışması
22:13 Siyasetçilerden Kobanê’nin kurtuluşuna dair mesaj
21:25 Biden yönetimi, askıya alınan Filistin'e yardımları yeniden başlatıyor
21:02 Tahliye olan Şenoğlu: Mücadelemizi sürdüreceğiz
19:42 Cinsel istismar failine 15 yıl hapis cezası
19:30 Koronadan vefat sayısı 25 bin 344’e yükseldi
19:18 CHP’li Süllü’den AKP’ye: Öldürülen kadınların kanı hepinizin ellerinde
18:30 Derya Okatan’ın da davası ertelendi
17:59 Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının davası düştü
17:54 Rüşvetle gündeme gelen AKP’li başkan istifa etti
17:50 Gazeteci Çapan’ın duruşması görüldü
17:48 HDP’nin cins kırımına ilişkin genel görüşme talebi reddedildi
17:43 TV 10 çalışanlarının yargılandığı dava ertelendi
17:41 İstismar sanığına 33 yıl hapis cezası
17:18 Polisle tartışan 2 kasap gözaltına alındı
17:13 Uçan Süpürge Vakfı’ndan ‘Ev içi emeğini kim tasarlıyor?’ hackathonu
17:08 İstanbul ilçelerine ikamet sınırlaması
17:05 Elektriksiz bırakılan Suriyeli mülteciler için soru önergesi
16:46 Baş’tan iktidara: Gideceksiniz, Türkiye yeniden kurulacak
16:37 ‘Müzik sektörü kurban seçildi’
16:25 Gökhan Güneş: Çıplak darp edildim, tecavüzle tehdit edildim
16:15 Van-Bahçesaray yolu bir haftadır ulaşıma kapalı
16:14 Sanatçılar: Kayyum rektör sanat çalışmalarımıza el koydu
16:02 Suriyeli sığınmacılara elektrik yerine çamaşır suyu verildi
15:56 Ozalitlerle açlık grevine dikkat çekildi
15:55 Basın açıklamasına 7 yıl 6 ay hapis cezası
15:55 Kılıçdaroğlu: Sarayda oturanlar gerçeği görmek istemiyor
15:53 Baldur işçilerine dayanışma ziyareti
15:39 'Etkin aşılama salgını kontrol altına alır'
15:26 Alevilerin evlerinin işaretlenmesi protesto edildi
15:24 HDK Eş Sözcüsü Şenoğlu tahliye edildi
15:18 Kaja Kallas Estonya’nın ilk kadın Başbakanı oldu
15:15 Amedspor galibiyeti kaçırdı