Hamzaoğlu: Yaşam krizini ortaya çıkaran nedenlerle mücadele etmeliyiz

img

ANKARA - Kapitalizmin canlıların yaşayabilecekleri ortamları yeni yüzyılda tümüyle ortadan kaldırdığını söyleyen Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, pandemiyle yaşanan süreci “yaşam krizi” olarak tanımladı ve salgının biyolojikleştirilmemesi uyarısı yaptı.

Tüm canlıların metaya dönüştürüldüğü kapitalist modernite döneminde, krizin yaşandığı alanların başında sağlık geliyor. Birer işletmeye dönüştürülen hastane ve sağlık kuruluşlarının tüm dünyada hastaları “müşteri” olarak görmesi, kapitalist sistem ile insan sağlığı arasındaki uyumsuzluğu net şekilde ortaya koyuyor. Kâr değil de insan sağlığını önceleyenler, mevcut sistem dahilinde 1 milyon 800 bin kişinin hayatını kaybettiği pandemiyle birlikte ayyuka çıkan sağlık krizinin çözülemeyeceğini düşünüyor. 
 
2014 yılında Kocaeli Dilovası bölgesinde doğum sonrası annelerin ilk sütleri ve bebeklerin ilk kaka örneklerinde ağır metal konsantrasyonlarını tespit ederek, halk sağlığının nasıl bozulduğunu ortaya koyan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, çözümün “yaşam krizini” ortaya çıkartan kapitalizmin dışında aranması gerektiğini ifade ediyor. Hamzaoğlu’na göre, mevcut sistemde insan da hayvan da bitki de kendisi gibi yaşayamıyor.
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) eski Eşsözcüsü ve Türk Tabipler Birliği (TTB) Toplum ve Hekim Dergisi Editörü Prof. Dr. Hamzaoğlu ile sağlık alanındaki güncel gelişmeleri ve pandemi sürecinde yaptığı sistem eleştirilerini konuştuk.
 
 Aşının piyasalaştırılması, ulaşılabilirliği ve güvenilirliği tartışmaları sürüyor? Aşı konusunda doğru süreç nasıl işletilmeliydi?
 
İki boyutuyla ele almamız lazım. Bunlardan bir tanesi, pandemi dediğimiz salgın durumu tüm dünya ülkelerinde yaşanıyor olmasına rağmen bütün ülkeler Kovid-19 ile mücadeleyi kendi başlarına, kendi ülkeleri, kendi zenginlikleri, kaynakları kapsamında yaptıklarını izliyoruz. Aşı çalışmalarında da maalesef ülkeler arasında ya da bilim insanları arasında bir iş birliği yok. Çünkü her ne kadar aşı çalışmaları devletlerin, ülkelerin adlarıyla da anılsa, tümüyle şirketler tarafından yapılıyor. O anlamıyla da temel hedef, insanlığa yararlı olmak ve pandeminin sonlandırılması değil, pandemiyi sonlandırırken ‘bizim şirketimiz bu işten ne kadar kazanır’ hesabıdır. Şu andaki aşı çalışmalarının tümünün motivasyonunun çok büyük bölümü böyle oluşuyor. Bu durum ‘kim önce aşıyı üretecek, kim süreçleri tamamlayacak, ülkelerle bağlantıyı kuracak ve aşısını daha hazır hale gelmeden pazarlayacak’ anlamına geliyor. Bu bakımdan ‘aşının güvenirliği’ dediğimiz hem yakın hem de uzak dönemde insana yapıldığında, zarar veren bir etkisinin olmamasını kastediyoruz. 
 
Etkinliği dediğimizde de ‘Kovid-19 virüsüyle insan vücudu karşılaştığında onu etkisiz hale getirecek antikorun yeterli miktarda olmasını ve bunu uzun süreli devam etmesini sağlanmak’ olarak anlıyoruz. Bu iki alanında tartışmalar sürüyor. Ama bu tartışmaların temelinde maalesef insanlara yarar değil, aşı şirketlerinin ne kadar ve nasıl kazanacağı var.
 
 İktidarın bu süreçteki sağlık politikaları ciddi şekilde eleştirildi. Hem daha önceki Eşsözcülük görevini üstlendiğiniz Halkların Demokratik Kongresi (HDK) hem de Türk Tabipler Birliği (TTB), AKP iktidarını neo-liberal uygulamaları, yani “sağlık hizmetinin satın alınması” meselesi üzerinden eleştirdi. AKP’nin pandemi sürecindeki temel karakteri ve sizin temel eleştirileriniz nelerdir?
 
Türkiye de ‘başarı’ diye övündüğü sağlıkta dönüşümle esasen bu sıraladığımız ilkeleri gerçekleştirdi ve Dünya Bankası’ndan da ödül aldı. Dünya Bankası’ndan ödül almış hiçbir sistem, toplumların yararına bir faaliyet olamaz.
 
Küba dışında dünyada da Türkiye’de de maalesef pandemiyle mücadele edecek bir sağlık sisteminin varlığından bahsetmek mümkün değil. Çünkü 1980’li yılların devamında Dünya Bankası, İMF ve o dönem ki Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) katkılarıyla ‘sağlıkta reform’ adını verdikleri yeniden dönüşümün, sağlık sistemini bir şekilde sermaye birikim alanı haline getirmeye yönelik işlemler gerçekleşti. Tümüyle hastanecilik hizmetlerine dayanan, insanları yaşadıkları çevrede, çalıştıkları fabrikada, okullarda sağlıklı ortamlarda yaşamasını hedefleyen perspektiften çıkartan bir sağlık sistemi oldu. Doğrudan doğruya teknolojiye, ilaç sanayiye dayanan bir sağlık sistemi ve hastanecilik hizmetinin satın alınmasına yönelik bir sağlık sistemi kuruldu. Dolayısıyla Türkiye de ‘başarı’ diye övündüğü sağlıkta dönüşümle esasen bu sıraladığımız ilkeleri gerçekleştirdi ve Dünya Bankası’ndan da ödül aldı. Dünya Bankası’ndan ödül almış hiçbir sistem, toplumların yararına bir faaliyet olamaz. Doğasına aykırı. 
 
Bu temelden de yola çıkmak mümkün ama 2003 yılından beri toplum sağlığıyla ilgili harcamaların kaynağının en az yüzde 77’sini ceplerinden yapıyor ya da pirim ödeyerek gerçekleştiriyor. Devlet, sadece 100 TL’nin 23 TL’sini harcıyor. Bunun da 8 TL’sini maalesef 12 tane şehir hastanesine kira parası ya da hizmet bedeli olarak ödüyor. İçinde bulunduğumuz ülkede sağlık sistemi maalesef bu durumda. Biri hasta olduğunda, bir apartmanda 5 tane Kovid-19 hastası olsa, her birinin hekimi ayrı ayrı olabiliyor. Bir evin içindeki insanların bile ayrı ayrı olabiliyor. Dolayısıyla salgınla mücadelede ‘bu binada, bu mahallede ne var’ gibi soruları sorup bununla ilgili mücadele etmek konusunda hiçbir olanağı olmayan sistemin içindeyiz. Böylesi bir ortamın nedeni budur.
 
AKP, Cumhurbaşkanlığı hükümeti şöyle bir tutum aldı: ‘Salgınla mücadelede zafer kazanıyoruz, kazanacağız’. Bu bağlamda da maalesef hiçbir bilgiyi açık şeffaf bir şekilde kamuoyuna paylaşmadılar. Bununla ilgili zaman zaman da sakladıklarıyla ilgili Haziran’daki basın açıklamasında yanlış hesapla yakalandılar. En son Kasım ayı sonu itibariyle birdenbire hasta sayımız milyonlara kadar ulaştı. Bu kadar ölüm bir anda nereden çıktı. Bunlarla ilgili hiçbir açıklamada bulunmadılar. Böyle bir süreci hepimize yaşatmış oldular. 
 
Bir başka yönü de bu süreçlerde maalesef bilimsel bilgiyi kullanacak şekilde bir hazırlık yapmamak ve istedikleri biçimde kamuoyunu yönlendirmek için pek çok çalışmayı engellediler. Kovid-19 hükümet yetkilerinin söylediği gibi Türkiye’ye Avrupa ülkelerinden ya da Latin Amerika’dan gelmedi. Etkeni genetik yapısının üzerinde yapılan başlangıçtaki çalışmalar, Kovid-19 etkinin Türkiye’ye Suudi Arabistan ile İran üzerinden geldiğini gösteriyordu. Bunu da o dönemki Umre ziyaretleriyle ilgili ve İran’a sınırıyla ilgili yine pervasızca tutumu, bizi böyle bir felaketin içine attı. En azından elimizdeki veriler bu. Sonra da bu çalışmalar bir şekilde engellenmiş oldu. Sağlık Bakanlığı ve hükümet tarafından hem bunu çalışacak ham maddelerin pahalılığı nedeniyle bu çalışmalara destek verilmedi hem de ‘bu çalışmaları yapmayın tek merkezde bunu izleyeceğiz’ diye bir sınırlılık getirildi. Böylece bir gizlilik sağlanmış oldu. Gerçeklerin üzeri örtülmeye çalışılıyor.
 
 Sizde değindiniz, salgın sürecinin başarılı yönetildiği yönünde algı yaratılmaya çalışıldı. Ancak bunun yanında “Sağlık ordusu” gibi kavramlarla da sağlık alanı militarizme edildiği yönüyle eleştiriler de geldi.  İktidar bu dili bilinçli mi kullandı?
 
Biz hekimleri, sağlıkçıları orduya yazdırmaya kalktılar. Öyle bir şey bizim doğamıza aykırı. Hekimler savaşmaz, hastalıklarla mücadele eder.
 
Evet. Çok önemli bir noktanın altını çizdiniz.  Katılıyorum.  Bence bilinçli yapmadılar ama bana göre yaptıktan sonra bunun işe yarayacağını fark ettiler. Biz hekimleri, sağlıkçıları orduya yazdırmaya kalktılar. Öyle bir şey bizim doğamıza aykırı. Evet, askeri hekimlik de yapılabilir ama bu orada hekimlik yapma üzerine olur. Ancak onların söylediği savaş. Hekimler savaşmaz, hekimler hastalıklarla mücadele eder. Aynı zamanda hekimler sağlık sorunlarıyla olduğu gibi kötü yönetimlerle de mücadele eder. Ama tek başına kötü yönetimlerin değişmesi yeterli değil. Diğer mücadelemizi de yürütmeye çalışıyoruz.
 
İçinde bulunduğumuz süreci “Perote’den Wuhan’a: Endüstriyel domuz çiftliklerinden köylü işçilere- 21’inci yüzyıl kölelerine doğru” başlığında ele alıyorsunuz. Biraz açabilir misiniz?
 
Kapitalizmin 70’li yıllarda yapısal krizi ve bu krizi aşmak adına ABD hegemonyasında Dünya Bankası, yine IMF’nin de katkılarıyla patriarkal neoliberal kapitalizmin yaşama geçirilmesi planlandı. Bundan önce de Francis Fukuyama tarihin sonu demişti ve insanlığın ideolojik anlamda erimenin sonuna geldiğini iddia etmişlerdi. İşte buna göre yapılanma oldu. Merkez kapitalist ülkeler özellikle doğayı tahrip eden, kirleten, sağlığa zararlı yüksek derecede enerji kullanan tüm üretim alanlarını bağımlı kapitalist ülkelere nakledip, kendileri finans kapital merkezleri haline geldiler. Yani ülkeler arasında bir hiyerarşi konuluyordu. Ve çevre ülkelerde ihracata dayalı, çok ucuz, örgütsüz emek gücüyle köle biçiminde çalıştırılacak işçiler ve emekçilerin düşünüldüğü bir kurguydu. Böylece sermayenin kar oranı artacaktı. Bunun için gerçekten yaşamı örgütlediler. Bizde de 12 Eylül askeri darbesi tam da bu gerekçelerle olmuştu ve 24 Ocak kararları geçmişti. Bu durum dünyanın pek çok ülkesinde gerçekleşti.
 
Bu durum hangi sonuçlara yol açtı?
 
Yaşamın tüm alanları yeniden düzenlenmeye başlandı. Sağlık sistemi reform adı altında yeniden düzenlendi. Eğitim sistemi ve enerji sistemi yeniden düzenlendi. Tarım doğrudan doğruya merkez kapitalist ülkelere kaydı. Çevre ülkelere ‘siz tarım yapmayın, biz ucuz bir şekilde size satacağız’ denildi. Onun dışında çalışma koşulları, çalışanların örgütlülüğü, demokrasinin rafa kaldırılmasının tümü bu süreçte yaşandı. Ve doğanın talanına ve tahribatına yönelik uygulamalar 21’inci yüzyılın başında iklim, gıda, sağlık, eğitim ve tarımda kriz getirdi. Ülkeler arasında ve ülkelerin içerisindeki sınıflar arasında eşitsizlikler derinleşti ve tarihinin en büyük aşamasına geldi. Yaşam koşulları herkes için zorlaştı ve aynı zamanda çalışma ortamları da artık bir köleci sisteme dönüldü. 21’inci yüzyılın başı itibarıyla ‘yaşam krizi’ ortaya çıktı.
 
Yaşam krizi derken sanırım sadece insanları kast etmiyorsunuz… 
 
Bu koşullar devam ettiği sürece de Kovid-19, Kovid-20, Kovid 25 Kovid-30’a kadar gidebilir. Bir yandan pandemiyle mücadele ederken, öte yandan yeni pandemiler olmaması için patriarkal, neo-liberal kapitalizm ile mücadeleyi önümüze koymamız gerekiyor.
 
İnsanın insan gibi yaşayamadığı, hayvanın hayvan gibi yaşayamadığı, bitkinin bitki gibi yaşayamadığı, böceğin böcek gibi yaşayamadığı bir dünyayı kastediyorum. Patriarkal neoliberal kapitalizm 21’inci yüzyılın başında dünyada canlıların yaşayabilecekleri ortamı tümüyle ortadan kaldırdı. Buna yaşamın krizi diyoruz. 21’inci yüzyılın başından beri salgınlara tanık oluyoruz. Domuz gribi, zikka, ebola… Domuz gribi nasıl gerçekleşti, ondan bahsedeyim biraz. Bunlar hayvanlarda bulunan ve hayvanları hastalandıran bir virüstü. ABD ucuz emek gücü nedeniyle neredeyse domuz çiftliklerin tümünü kuzey Meksika’ya yönlendirdi. Daha önceleri bir domuz çiftliğinde 50-100 domuz üretirken, bir anda o çiftliklerde bin domuz üretilebilir hale geldi. O insanlar bakıcılarıyla domuzlara çok yakından temas etti ve grip insanlara bulaştı. Perote kasabasındaki sağlık sistemi bu salgını fark bile edemedi. Başka ülkelere görüldüğünde kaynağının burası olduğu ortaya çıktı ve Dünya Sağlık Örgütü 2009 yılında ilk kez kamu sağlığı acil durumu ilan etti. Bakın bugün itibariyle 2020 yılında Kovid-19 salgını nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü acil durumun altıncısını ilan etmiş oluyor. İşte bu yaşamın krizinden kaynaklanıyor, çünkü bu yaşam krizi tüm canlıların yaşam alanlarını olması gerekenin -olumsuz anlamda- çok ötesine çıkarmış oldu. Bu koşullar devam ettiği sürece de Kovid-19, Kovid-20, Kovid 25 Kovid-30’a kadar gidebilir. Bir yandan pandemiyle mücadele ederken, öte yandan yeni pandemiler olmaması için yaşamın krizini ortaya çıkaran nedenlerle, yani patriarkal, neo-liberal kapitalizm ile mücadeleyi önümüze koymamız gerekiyor.
 
Kovid-19’u sadece sağlık alanındaki bir sorun olarak görmemek gerektiğini mi söylüyorsunuz?
 
Tümüyle. Çünkü onu ortaya çıkaran koşullar biyolojik koşullar değildir. Kovid-19 salgınının biyolojikleştirilmesine müsaade etmememiz gerekir. Dünyayı değiştirecek kadar sorgulatacak olanaklarımız var. Dünyadaki eşitsizlikler ve kapitalizmin akıl dışılığı, insanlara, canlılara karşıtlığı nedeniyle bunlar ortaya çıktı. O devam ettiği sürece farklı farklı adlarla, faklı farklı rakamlarla benzer sorunları insanlık ve dünyadaki tüm canlılar yaşamaya devam edecektir. O bakımdan temel mücadele bu alanda olmalıdır. O anlamda sizin de dediğiniz gibi pandemiyi sağlık alanına sıkıştırırsak çözemeyiz.
 
Murray Bookchin’in, “insanın doğa üzerindeki tahakkümünün zamanla insanın insan üzerindeki tahakkümünü getireceği” yönündeki tespiti akıllarda. Kovid-19 sürecinde böylesi gözlemleriniz ve tahlilleriniz oldu mu?
 
Kovid-19 sürecinin yaşandığı 2020 yılı itibariyle bilançolar açıklanıyor. Türkiye’deki sermaye gruplarının kar edenleri, en az ikiye katladı. Yüzde yüze yakın kârlar var. Dünyada en zenginleri pandemi sürecinde zenginliklerini 4, 5 kat artırdı. Düşünebiliyor musunuz? Hani aynı gemideydik. Yok, böyle bir şey aynı gemide değiliz. Tümüyle farklı gemilerdeyiz. Onlar bizim iliğimize kadar sömürmeye çalışıyorlar. Bu koşullar sadece bize yönelik değil. Doğanın taşını, toprağını, börtü böceğini, her şeyini çimento yapmak için kullanıyor. Demir çelik için kullanıyor. Altın bulacağım diye kullanıyor, ağaçlarını kesiyor. İnsanlarla tüm canlıların yaşam alanlarını ortadan kaldırıyor. Yaşamın krizi dediğimiz şeyin bir ölçüsü de bu. İklim krizi çıkıyor, gıda krizi çıkıyor. Tüm yaşam alanlarında kriz yaşıyor. Bu boyut gerçekten kapitalizmin akıl dışılığıdır. Kapitalizmin doğaya, insana tüm canlılara karşıtlığıdır. Bu resmen 21. yüzyılda ortaya konmuştur. Kovid-19 pandemisi de bunun görünürlüğünü sağladı. Bence hem bizlerin hem de toplumun üyelerinin bunu daha net bir biçimde görmesini ve bununla mücadele etmesini sağlamak gerekir.
 
 Pandemi sürecinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) nasıl bir pozisyon geliştirdi? Eleştirileriniz ya da övgüleriniz oldu mu?
 
Bu sağlık sistemiyle mücadele olmaz. Sağlıkta kişiye ve çevreye birlikte hizmet sunacak modele tekrar hızlıca geçilmesi gerekiyor. O yüzden Türkiye için Aile Hekimliği sistemlerinin de model olarak değiştirilmesi bir zorunluluktur.
 
Dünya genelindeki bir pandemi için merkezi ülkeleri koordine eden bir merkeze gereksinim var. Dünya Sağlık Örgütü’nün varlığının olumlu kısmı burası. Bu süreçte gerçekten daha önceki olumsuz tutumlarının dışında bu konuyu başarıyla yönetmeye çaba gösterdi. Onun yönetimi Birleşmiş Milletlerin yönetim biçimi gibi dolayısıyla kimseye yanlışlarını yaftalayacak, görünür kılacak bir açıklama ve tanımlama yapmak yerine, her seferinde hem dünya geneli hem de ülkeler bazında eksiklerin neler olduğu, nasıl giderileceğini tanımlar ve söyler. Şimdi bunu yapmaya çalışıyor. Bu koordinasyon önemli. Salgınla mücadelede tek başına merkezi koordinasyon yetmez. Ülkelerin kendi özgünlükleri, ülkelerin kendi kentlerindeki özgünlüklerini de dikkate alarak, mücadele yürütmek gerekir. Bu sağlık sistemiyle mücadele olmaz. Doğrudan doğruya birinci basamak dediğimiz, yaşam alanlarındaki, çalışma alanlarındaki sağlık hizmetlerinin nüfusa ve bölgeye dayalı bir şekilde örgütlenmesi, sağlıkta kişiye ve çevreye birlikte hizmet sunacak modele tekrar hızlıca geçilmesi gerekiyor. Böylece biz hem insanları bu hastalığa karşı koruyalım hem de hasta olanların diğerlerinin hastalanmasını engelleyecek tedbirleri gerçekçi uygun biçimde alalım. O yüzden Türkiye için Aile Hekimliği sistemlerinin de model olarak değiştirilmesi bir zorunluluktur.
 
Pandeminin ardından görüldü ki kapitalist sağlık sistemi bireyin kendi alacağı önlemlere odaklandı. Çözümün bireyin sırtına yüklenmesi olarak yorumlayabileceğimiz bu süreç için “Sistem, toplumu virüs ile baş başa bıraktı” diyebilir miyiz?
 
Salgın, başlangıcından ilk birkaç ayından farklı olarak sınıfsal bir karakter kazandı. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 1 Haziran konuşmasında o zamana kadar alınan kamusal önlemlerin neredeyse tümünün ortadan kaldırıldığını, hayatın ‘normalleştirildiğini’ söylemişti. Siz el yıkama, maske takma ve fiziki mesafe korumakla, buna karşı kendinizi koruyun denmiş oldu. Ama benim fiziki mesafeyi sağlamama müsaade etmiyor ki. Ben fabrikada çalışmaya gittiğimde dip dibeyim. Çalışmaya giderken, dolmuşta, otobüste, serviste yine öyle. Bununla ilgili kamusal önlem alınmadı. Çalışma alanlarının düzenlemesine ilişkin kamusal önlemler etkenin özelliğine dikkat edilerek, alınabilirdi. Alınmadı. Okulların kapatılması tercih edildi. Okulların, üniversitelerin açılmasıyla ilgili hiçbir önlem maalesef alınmadı, özel çabalar gösterilmedi. Hangi koşullarda neler yapılmasıyla ilgili bir bilgi ortamı oluşturulmadı. Hep yasaklarla ve doğrudan doğruya kamusal önlemlerin alınmaması yaklaşımıyla ilerliyoruz. 
 
Slavoj Zizek, salgına karşı çözümde “Küresel bir komünizm” fikrine işaret ederken, Giorgio Agamben, devletlerin salgını bahane ederek “İstisna hali” oluşturduğu, kontrol ve baskıyı arttığını yazdı. Jean-Luc Nancy ise devletlerin istisna haline ihtiyaçları olmadığı, istisnanın zaten bir kural haline getirildiğine işaret etti. Toplumcu bir hekim olarak bu tespitleri somut olarak gözlemleyebildiniz mi?
 
Türkiye’deki iktidar, dünyada birçok benzerini barındırıyor. Tek bir model değil. AKP iktidarı, Türkiye’deki demokrasi, insan haklarının rafa kaldırılması, tek adamlık süreçleri, rıza aracı olarak sistemin şiddet ve savaştan başka araçları elinde kalmaması... ABD’de, Fransa’da, İngiltere’de, Türkiye’de de benzer bir biçimde Çin’de yaşanan bir süreç. Pandemiyle ortaya çıkan bir şey yok. Pandemiyle sadece görünür oldu. Son 20 yıldır dünya 21’inci yüzyılın faşizmini yaşıyor. Türkiye’de dahil. Türkiye’de çok daha somut. Ne parlamenter sistem kaldı ne yasama, yürütme, yargının farkı kaldı. Bütün bunları yitirmiş olduk. Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesinde, 21’inci yüzyılın faşizminin yaşamda olduğunu, yaşama geçmiş olduğunu söylemek mümkün.
 
Salgınlar hayatımızdan çıkacak mı? Bunun devam etmemesi için ne yapılmalı? Alternatif yol nedir? Toplumcu sağlık nasıl olmalı?
 
Yaşamın krizini ortaya çıkaran patriarkal neo-liberal kapitalizmi yok etmeden, ortadan kaldırmadan onun yerine işçilerin, emekçilerin çalışanların iktidarını koymadan bu sürecin önü alınamaz. Biz insanca yaşayalım, hayvanlar hayvan, bitkiler bitki gibi yaşayabilsin.
 
Yaşamın krizini ortaya çıkaran koşullar değişmedikçe, Kovid-19 pandemisi biter yeni pandemiler başlar. 21’inci yüzyılın başından itibaren salgınlar bize bunu gösterdi. Öldürücülüğü, yaygınlığı ve sıklığıyla bize bunu gösterdi. O yüzden yaşamın krizini ortaya çıkaran patriarkal neo-liberal kapitalizmi yok etmeden, ortadan kaldırmadan onun yerine işçilerin, emekçilerin çalışanların iktidarını koymadan bu sürecin önü alınamaz. Sanayi devriminden bu yana geçen 260 yıl bize bunu getirdi. Dünyanın kaynakları tüketildi. Hele ki son 30 yıl ondan önceki 230 yıl kadar bir boyutta tüketim yaşandı. Doğanın kaynaklarının ve insanların yok edilişi başta olmak üzere. Son 30 yılla, 230 yıl doğanın tüketilmesinde eşit hale geldi. Bunu ortadan kaldıracak şey, yaşamın krizini ortaya çıkaran etkenin yani kapitalizmin ortadan kaldırılması gerekir. Biz insanca yaşayalım, hayvanlar hayvan, bitkiler bitki gibi yaşayabilsin.
 
MA / Selman Güzelyüz

Diğer başlıklar

07/01/2021
13:40 Doğan ve Şaylemez mezarları başında anıldı
13:38 DBP'den ulusal birlik açıklamasına davet
13:35 KESK: Boğaziçi Bileşenlerinin yanındayız birlikte güçlüyüz
13:34 Sağlıkçılardan oturma eylemi
13:28 Haber-Sen: İhraçlar kopyala-yapıştır
13:27 Elektriksiz bırakılan mahallelilere dayanışma ziyareti
13:12 Kadınlardan 9 Ocak çağrısı: Asla affetmeyeceğiz
13:09 Kobanê iddianamesi kabul edildi
13:06 Boğaziçi mezunlarından imza kampanyası
12:38 HDP’den kanun teklifi: Kadınlara hijyen ürünleri ücretsiz sağlansın
12:24 Trump kabul etti: Düzenli geçiş olacak
12:14 Avukatlardan İmralı başvurusu
12:08 Aykol: Kongre binasının basılması dünyayı uyarıyor
12:07 HDP’den Gebze açıklaması: Mutlaka kazanacağını biliyoruz
12:01 'Kürt Mitoloji Sözlüğü' ile 'Dünya Sistemi ve Afrika' kitapları çıktı
11:38 Bingöl'de bir müzisyen öldürüldü
11:22 Washington’da 52 kişi tutuklandı
11:16 4 gazetecinin soruşturması 90 gündür yerinde sayıyor
11:15 Sakine Cansız haberine ‘topluluk standartlarına aykırı’ sansürü
11:14 Şair Ahmet Telli beraat etti
11:01 ATK Çakır’ın ölüm sebebinin ası olduğunu belirledi
11:00 Esenler’de bir kadın öldürüldü
10:22 Dünya basınında ABD'deki kongre saldırısı: Darbe günü
09:16 Açlık grevi eylemi 42’nci gününde
09:05 Algedik: Belediyenin asfalt ve imar çalışması kuraklığı derinleştiriyor
09:04 Polis HDP’ye gidenleri fişliyor
09:04 'Gelecek kaygısı yaşamak istemiyoruz'
09:03 Zorê Çayı’nda yapılmak istenen HES’e itiraz edildi
09:03 Okuduğu kitaptan notlar alan tutukluya hücre cezası
09:02 YSK’nin atadığı Beyoğlu, Bağlar’ı parsel parsel sattı
09:02 Çaldıran'daki infaz AİHM'e taşındı
09:00 4 yılda 2 kez gördüğü hasta tutuklu oğlunun özgürlüğünü istiyor
09:00 Yerel müzik gruplarına salgın darbesi: Enstrümanlar satılığa çıkarıldı
09:00 ‘Metin Göktepe basın özgürlüğü mücadelesinin simgesidir’
09:00 07 OCAK 2020 GÜNDEMİ
00:02 Trump destekçileri Kongre’yi bastı: 4 ölü
06/01/2021
23:08 Boğaziçi'li öğrencilerle dayanışanlara tehdit
22:52 Cizre’de bir kadın gözaltına alındı
22:46 VEDAŞ 20 saattir mahalleye elektrik vermiyor
22:43 ‘Kayyım rektör’protestosunda gözaltına alınan öğrenciler serbest
22:34 ABD’de Kongre oturumu başladı
22:22 Üniversitenin Melih Bulu ile tanışma toplantısı iptal edildi
21:37 Güçlükonak'ta şüpheli kadın ölümü
21:09 Trump: Pence doğru olanı yaparsa seçimi kazanırız
19:58 'OHAL Komisyonu’nun süresinin uzatılması hak gaspıdır'
19:52 Ege’de ‘kayyım rektör’ protestosu
19:32 Koronadan ölenlerin sayısı 22 bini geçti
18:24 Kadıköy’de bir araya gelen binlerce öğrenciden kesintisiz eylem kararı
18:18 Demirtaş’tan Boğaziçi öğrencilerine destek mesajı
18:04 Boğaziçi rektör danışmanı Yenal istifa etti
17:39 BES: KHK’ler işlerine iade edilsin
17:35 Üniversite öğrencilerinin Kadıköy’deki protestosu başladı
17:28 Ankara’da buluşan Boğaziçi öğrencileri: Kayyım rektör istemiyoruz
17:20 ‘Kayyım rektör’ İzmir’de protesto edildi
17:02 'Sağlık çalışanların talepleri yerine getirilmeli'
17:02 KESK’ten ‘kayyım rektör’e karşı mücadele çağrısı
16:56 Paris ve Silopi'de katledilen kadın siyasetçiler anıldı
16:33 Kadınlardan istismara karşı toplumsal seferberlik çağrısı
16:31 Diyarbakır’da 2'si avukat 3 kişi ölü bulundu
16:25 Trump taraftarları oylama öncesi sokağa çıktı
16:23 Avrupa İlaç Ajansı'ndan Moderna aşısına onay
16:03 Havai fişek patlamasının duruşması görülmeden ertelendi
15:56 Meslek Fabrikası eğitmenlerinin eylemi devam ediyor
15:53 Tuncel: Devlet Kürt siyasetçileri düşman olarak görüyor
15:35 ODTÜ’den Boğaziçi’ne destek: Talepleri talebimizdir
15:31 Julian Assange için kefalet talebi reddedildi
15:27 Mehmethan Pasajı esnafının çabası sonuç vermedi
15:27 Sağlıkçılar: Haklarımızı korumak için mücadele edeceğiz
15:26 Metallica eşliğinde Bulu’ya istifaya çağrısı
15:14 Ankara’da ‘kayyım rektör’ protestosu: Çok sayıda gözaltı
15:12 HABER-SEN: Hukuksuz bir şekilde ihraçlar devam ediyor
15:05 Hukukçular öğrencilere yönelik şiddeti kınadı
14:58 Adana Birleşik Gençlik Meclisi kuruluşunu ilan etti
14:57 Van'daki ulusal birlik açıklamasına çağrı
14:56 Kadıköy Belediyesi işçileri: Ya sözleşme, ya grev
14:47 Gözaltı protestosuna katılan öğrenci gözaltına alındı
14:39 İHD'den 'Pandemide çocuk' raporu: Eşitsizlik açığa çıktı
14:31 Uca: Paris katliamının MİT tarafından yapıldığı kabul edildi mi?
14:20 Sancar: 2021 yılı direnerek inşaya geçme yılı olacak
14:19 TTB: Türkiye’nin aşı politikası yok
14:16 Bahçeli’den Boğaziçi açıklaması
14:07 Van'da 6 Kürt kadın siyasetçi için anma
14:00 Dink davasında iki istihbarat görevlisi hakkında tutuklama kararı
13:57 Gazetecileri Koruma Komitesi: Mehmet Aslan derhal serbest bırakılsın
13:56 37 yıldır tutuklu Köse’nin sağlık durumu kötüye gidiyor
13:52 KESK’li kadınlar: Yaşamı savunmak için alanlarda olacağız
13:41 TUAY-DER’den tecrit tepkisi: Yasalara uyun
13:14 Boğaziçi öğrencileri çıplak aramayı protesto etti
12:50 Boğaziçi Üniversitesi kapısına takılan kelepçeye inceleme
12:43 Gergerlioğlu: Öğrenciler çıplak aramaya tabi tutuldu
12:17 Keskin’in gözaltındaki öğrencilerle görüşmesine izin verilmedi
12:01 Beşiri'de arazi anlaşmazlığı nedeniyle bir kişi öldürüldü
11:55 HDP: Direnen Boğaziçi öğrencilerinin yanındayız
11:33 DİB’den kayyım rektör açıklaması: 12 Eylül’den beri ilk
11:05 Tecavüze uğrayan kadınla görüş engeline suç duyurusu
10:45 Koca’dan SMA kampanyası açıklaması
10:20 Antep’te 11 siyasetçi tahliye edildi
10:20 Havai fişek fabrikasındaki patlamanın duruşmasına aileler alınmıyor
10:06 NuJINHA yayın hayatına başladı
09:37 Hamzaoğlu: Yaşam krizini ortaya çıkaran nedenlerle mücadele etmeliyiz
09:26 Boğaziçi protestolarına yasak
09:25 Sur’da cesedi bulunan Dinç’in vücudunda kırıklar tespit edildi
09:17 Açlık grevi eylemi 41’inci gününde
09:04 Kav’dan açlık grevi çağrısı: Toplum tutsaklara omuz vermeli
09:03 20 yıldır ev yapıyor ama kirada yaşıyor
09:03 BM’nin ‘savaş suçları’ tespiti ‘kişisel görüş’ sayıldı
09:02 ‘Tutukluların haklı ve meşru talepleri kabul edilsin’
09:02 Van'da 3 noktada çığ tehlikesi: Kar tünelleri yapılmalı
09:02 Kürtçenin silinmesine tepki: AKP ile kayyım zihniyeti birdir
09:00 Diyarbakır esnafı: Perişanız!
09:00 DAİŞ üyeleri siyasi tutukluların bulunduğu koridora yerleştirildi
09:00 'ABD-Türkiye ilişkisinde sopa ön plana çıkacak'
09:00 06 OCAK 2020 GÜNDEMİ
08:33 Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yönelik yeni gözaltılar
05/01/2021
23:10 Aralarında gazetecilerin de olduğu 18 kadın serbest bırakıldı
23:06 DSÖ: Virüsün kökenini araştıracak heyetin Çin'e girişine izin verilmedi
22:19 Meslektaşları: #MehmetAslanGazetecidir
21:54 Kadınlar katledilen Sevgi Tekin için bir araya geldi
21:50 Hakkari'de 5 bölge yasaklandı
20:02 TGS: Gözaltındaki meslektaşlarımız serbest bırakılsın
19:58 İzmir’de öğrenciler Boğaziçi direnişini selamladı
19:50 TUHAY-DER ve HDP tutuklu yakınlarını ziyaret etti
19:46 Koronadan 194 vefat, 14 bin 494 yeni vaka tespiti
19:32 Kocaeli’de bir kadın katledildi
18:36 Gülistan Doku eylemine müdahale: Çok sayıda gözaltı
18:16 Esnaf dernekleri: İş yerleri açılsın, yasaklar kalksın
18:09 PEC: 602 gazeteci Kovid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi
17:26 Gazeteci Topaloğlu’na beraat
17:22 2021 bütçesini onayan iktidara kırmızı kart
17:19 HDP’li 4 milletvekili hakkında fezleke
17:16 HDP’li siyasetçilerin koğuş baskını gerekçesi 'yeni soruşturma'
16:29 Marmara Bölgesi cezaevleri raporu: İşkence, çıplak arama, korona…
15:47 Kaftancıoğlu hakkındaki iddianame kabul edildi
14:55 Eğitim Sen’den demokratik mücadele çağrısı
14:48 AKP eleştirilerine verilen disiplin cezasına yeniden yargılama
14:47 Bakırköy Cezaevi önünden seslendiler: Barışın önündeki engel tecrittir
14:24 Muhabirimiz Aslan Antalya'ya götürüldü
14:15 Anne Bedriye Doku: Ne yaptınız kızıma?
14:08 Erdoğan, Bahçeli'yi evinde ziyaret edecek
13:53 Bir yıldır yanıt beklenen tek soru: Gülistan Doku nerede?
13:52 3 Kürt kadın siyasetçi mezarları başında anıldı
13:34 İstanbul'da 'mor seferberlik' pankartları
13:21 Öğrenci Sendikası: Atananlar saldırıyla geldi
13:01 Güven'in tutukluluğuna itiraz reddedildi
12:41 Meslek Fabrikası eğitmenleri güvenceli iş talep ediyor
12:40 Öğretim üyeleri Bulu’ya sırtlarını dönerek protesto etti
12:24 Tutuklu gazeteci Bilen'e Kürtçe gazete verilmedi
12:23 Avukatlardan Öcalan’la görüşme başvurusu
12:17 Hakkari Belediye Eşbakanı tahliye edildi
10:55 Görme engelli Yalçın’a imzalatılan tutanakla 35 kişi suçlandı