Mülteciler Günü: Mülteciliği yaratan nedenleri önleyin 2023-06-20 14:22:41 HABER MERKEZİ - Dünya Mülteciler Günü'ne dair yapılan açıklamalarda, savaş, çatışma, ekonomik ve ekolojik krizlerin önlenmesiyle mülteciliğin ortadan kalkabileceğine vurgu yapıldı.      Dünya Mülteciler Günü’ne dair birçok kentte açıklama yapıldı. Amed Barosu, baro binasında açıklama yaptı. Baro Başkanı Nahit Eren’in yanı sıra çok sayıda avukat açıklamaya katıldı. Baronun Mülteci Hakları Komisyonu Başkanı Ahmet Mullamuhammed, çatışma, şiddet ortamı, insan hakları ihlalleri ve ekonomik krizlerin etkisiyle yerinden edilen insan sayısının arttığına dikkat çekti.    Mültecilerin barınma, eğitim, sağlık, serbest dolaşım ve çalışma hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerden faydalanamadıklarını vurgulayan Mullamuhammed, “Son yıllarda ülkeye ve siyasi hayata hâkim olan kutuplaştırıcı dilin bu yönlü nefret söylemli ve ırkçı saldırıların oluşumuna etki ettiği, kullanılan bu ayrımcı dilin, toplumda telafisi olmayan olaylara zemin sunduğu açıktır. Her türlü ırkçı saldırılara zemin hazırlayan toplumsal barışı ve bir arada yaşama kültürünü zedeleyen politikalardan ve söylemlerden vazgeçilmesini, ırkçı saldırıların önüne geçmek için toplumun tüm kesimlerinin sorumluluğunun bulunduğunu hatırlatmak isteriz” dedi.    ‘TEMEL HAKLAR TANINMALI’   Mültecilerin temel hak ve özgürlüklerinin tanınması çağrısında bulunan Mullamuhammed, şu talepleri sıraladı: “Depremzede mültecilere yönelik kayıtlı olduğu kent dışında 60 günlük ikamet sınırlamasının kaldırılmalı. Depremden etkilenen 11 ilde yaşayan mülteciler; yaşamlarını yeniden kurabilecekleri, hak ve hizmetlerden yararlanabilecekleri, barınabilecekleri, çalışabilecekleri, eğitim ve tedavi görebilecekleri kentlerde koşulsuz ve hak kaybına uğramadan ikamet edebilmesi sağlanmalıdır. Bu anlamda mülteciler için ikamete/kayda kapalı iller, ilçeler, mahalleler; öncelikli olarak depremden etkilenmiş tüm mültecilere açılmalıdır.”   İZMİR    İzmir Barosu, baro binası önünde açıklama yaptı. İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Gizem Öykü Başkaya, mültecilerin haklarını hatırlattı. İltica hakkının, bireylerin yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağını da koruma altına alan bir hak olduğunu anımsatan Başkaya, mültecilerin zorlu göç yolunda, insanca yaşam umuduyla hayat mücadelesi verdiğini belirtti.    Başkaya, "Geçtiğimiz hafta Ege Denizi'nde motoru bozulan mülteci teknesi alabora oldu. Ne yazık ki 100 'ü çocuk, kadınların çoğunlukta olduğu 600 mülteci, Ege Denizi'nin sularında kayboldu. Tekneden sadece 104 kişi kurtarılabildi. Yunanistan Sahil Güvenlik Güçleri’nin kaza raporunda, teknenin çekilmesi sürecinden bahsedilmiyor. Teknenin İtalya kara sularına itildiğine ilişkin iddialar var. Kışın İran-Türkiye ve Türkiye- İpsala sınırında donarak yaşamını kaybeden, çeteler tarafından aç, susuz rehin tutulan insanlar olduğu, insan hakları örgütlerinin raporlarıyla tespit edildi" dedi.   NEFRET SÖYLEMİ   Güncel siyasette,  popülist bir yaklaşımla mültecilerin geri gönderilmesinin yurttaşlara vaat olarak sunulduğunu söyleyen Başkaya, bu durumun toplumdaki nefret söylemini beslediğini ve nefret suçlarının işlenmesine zemin hazırladığına dikkati çekti.    HATAY    İHD Hatay Şubesi Göç ve Mülteci Hakları Komisyonu, faaliyet yürüttükleri dernek konteynere önünde açıklama yaptı. Komisyon Eşbaşkan Ergül Sayın, "Gönderme merkezleri kapatılsın, idari gözetim uygulamasına son verilsin. Mültecilik, ancak mülteciliği yaratan nedenlerin önlenmesi ile önlenebilir. Savaşları, çatışmaları, ekonomik ve ekolojik krizleri önleyin" çağrısı yaptı.    WAN   Serhat Göç Araştırma Derneği, dernek binasında basın toplantısı gerçekleştirdi. Derneğin Eşbaşkanı Azad Kalkan, küresel ve hegemonik güçlerin savaş politikalarından dolayı milyonlarca insanın yaşam alanlarını kaybettiğini söyledi. Kalkan, “Suriye, Afganistan, Irak ve İran’da gelişen son 10 yıllık sömürge pratiği, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine sebep olmuştur. Yakın tarihte 2015-2016 yılları arasında Sûr, Cizîr ve Nisêbin’de uygulanan sokağa çıkma yasakları yeni bir zorunlu göçün yaşanmasına neden olmuştur. Bu göçertme politikası tıpkı 80’ler-90’lar da olduğu gibi yeni bir sistematik politika halini almıştır” diye konuştu.   İSTANBUL   Mülteci Dayanışma Platformu, Fatih ilçesinde bulunan İl Göç İdaresi Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı. Siyasi parti ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin destek verdiği açıklamada, "Mültecilik temel bir insan hakkıdır" pankartı açılarak, "Göçmenler için barınma hakkı", "Göçmenler için sigortalı çalışma hakkı" dövizleri taşındı.   Açıklamayı yapan Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER) Eşbaşkanı Kamile Kandal, 4 Aralık 2000 yılında alınan kararla 20 Haziran’ın Dünya Mülteciler Günü olarak ilan edildiğini hatırlatırken, aynı zamanda 14 Haziran 1934’de de göçle ilgili temel ilkeleri belirlemek amacıyla zorunlu İskan Yasası’nın yürürlüğe girdiğini belirtti.  Türkiye’de de yüz yıllardır göç ettirme politikalarının uygulandığına dikkati çeken Kandal, bu göçlerin siyasi ve ekonomik sebeplerine işaret etti.  Kandal, tüm toplumsal kesimleri, düzenli veya düzensiz göçmenlere, mültecilere, sığınmacılara yönelik ırkçılığa karşı çıkmaya ve bu süreçte mültecilerin yanında durmaya çağırdı.    AMED    Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği, Amed'in Sûr (Sur) ilçesinde bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaptı. Açıklamaya, Yeşil Sol Parti İl Eş Sözcüleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed İl Örgütü, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Amed Emek ve Demokrasi Platformu üyeleri katıldı.   Açıklamada basın metnini Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği Eş Başkanı Veysel Moray okudu.   BÖLGEDE SAVAŞ, TÜRKİYE’DE SERMAYE   Moray,  14 Haziran 1934 yılında Mecburi İskân Yasası’yla birlikte 14-21 Haziran tarihleri Göç haftası olarak ilan edildiğini hatırlatarak, Kürtlerin 1980’li yıllardan itibaren başlayan köy boşaltmaları ve köy koruculuğu dayatmasının sonucu olan zorunlu göç politikalarını hatırlattı.    Kürtlerin hala savaş ve sermaye iş birliği ile yerinden yurdundan edildiğini kaydeden Moray, “ Kırsalda yaşayan halkın geçim kaynağı olan mera alanları, dağları ve ormanları içersin de ki bütün bir canlılıkla birlikte yakılıyor, daha sonra bölge halkı zorunlu göçe ve yoksulluğa devletin yetersiz ve yanlış politikaları ile sürükleniyor. Bir yandan köy boşaltmaları bölgede bir savaş stratejisi olarak kullanılırken, diğer yandan da Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Trakya halklarının da yaşadıkları topraklar maden şirketlerine ve sermayeye peşkeş çekilerek sistematik bir politika olarak kırsal alanlar insanlardan izole edilmek isteniyor” ifadelerini kullandı.   TOPLUMSAL BARIŞ VURGUSU    Kürtlere yönelik göç politikalarının yanı sıra mültecileri siyasi menfaatler noktasında kullanarak ayrıştırıcı ve hedef gösterici argümanlar ile ötekileştirildiklerini söyleyen Moray, son zamanlarda artan saldırılardan ve sonrasında oluşacak toplumsal sorunlardan siyasetçilerin sorumlu olacağını belirten Moray, “Zorunlu göç ve mültecilik dünyanın neresinde olursa olsun bir insan hakları ihlali olmakla beraber bir halk sağlığı sorunudur. Belirttiğimiz tüm hususlar dâhilinde öncelikli olarak savaşların devletlerin ve sermayenin yarattığı bu ihlallere karşı toplumun bütün kesimlerini duyarlı olmaya davet ediyoruz. Bilinmelidir ki savaş devam ettiği müddetçe göç ve mültecilik devam eder. Bütün halkların, zorunlu göçe maruz kalanların, kendi topraklarında güvenle yaşayabilmesi için gerekli ve en temel ihtiyaç toplumsal barıştır” diye belirtti.