30 yıl sonra tahliye oldu: Zafere olan inançla ayakta kaldım 2023-03-13 09:02:35   İSTANBUL - Cezaevinde 30 yıl kaldıktan sonra tahliye olan Ahmet Oral, “Umudum ve hayallerim hala diri. Bu mücadelenin zaferle taçlanacağına inancım tam. Zafere olan inancımız bizi ayakta tuttu" dedi.    Ahmet Oral, 1993 yılının Mart ayında Agîrî’nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde gözaltına alındıktan sonra tutuklandı ve yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) “devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Oral, tutuklandıktan sonra sırasıyla Nevşehir, Erzirom, Mûş, Trabzon ve son olarak Tekirdağ'da bulunan cezaevlerine sevk edildi. Birçok kişi gibi 30 yıl tutuklu kalan Oral, 5 Mart'ta tutulduğu Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Cezaevi'nden tahliye edildi. Oral, tutukluluk süreci ve sonrasını Mezopotamya Ajansı'na (MA) anlattı.    DÖNEMİN ATMOSFERİ   Cezaevine girdiği dönemde ülkedeki siyasi atmosfere değinen Oral, Kürtlere yönelik fiziki baskıların yoğun olduğunu ve Kürt realitesinin bastırılmak istendiğini söyledi. Dönemin hükümeti tarafından inkar ve ret politikaların yürütüldüğünü söyleyen Oral, "O dönemde inkar en üst boyuttaydı. Her ne kadar bazı değişiklikler yapılsa da -dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in ‘Kürt realitesini tanıyorum’ gibi- sadece söz düzeyinde yaklaşımlar vardı. Ama pratikte baskının üst düzeye çıktığı bir dönemdi. O dönem Kürt sorununu şiddetle bastırma vardı" dedi.    Yürüttüğü siyasi faaliyetler nedeniyle tutuklandığını kaydeden Oral, gözaltı sürecinde yoğun işkenceye maruz kaldığını aktardı. Oral, 2 hafta işkence gördükten sonra Nevşehir E Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürüldüğünü ve tutuklandıktan 45 gün sonra müebbet hapis cezası ile yargılandığını öğrendiğini ifade etti. Oral, tutukluluğunun 5’inci yılında ise cezanın kesinleştiğini kaydetti.    ‘CEZALARI UMURSAMIYORDUK’   “O dönemin atmosferi ve ruhu bambaşkaydı” diyen Oral, "Yani müebbet hapis cezası almışsın almamışsın çok fazla umursamıyorduk. Çünkü hepimiz devrimi bekliyorduk. Mücadelenin başarıya ulaşacağına inancımız vardı. O yüzden cezaları düşünmüyorduk. İnsanlar faili meçhul cinayetlerle öldürülürken, köyler boşaltılırken, insanlar sokak ortasında katledilirken biz bu cezayı düşünemezdik. Hiçbir arkadaş düşünmezdi. Bunun sadece mücadelenin bir boyutu olduğunu, mücadelenin bir cephesinin olduğunu düşünürdük. Bu işin cefası çekilmeyene kadar sefası sorulmayacaktı. Bunun farkındaydık" diye konuştu.    Tutukluluk sürecinde birçok cezaevinde kaldığına dikkati çeken Oral, en son kaldığı cezaevinde 10 yıl geçirdiğini dile getirdi. Tüm cezaevlerinde psikolojik ve fiziksel şiddet yönelimiyle karşı karşıya kaldığını ifade eden Oral, 2000’li yıllarda şiddet yönteminin sadece psikolojik olarak yürütüldüğünü söyledi. Oral, “Bazı dönemlerde çok daha sert politikalar uygulanıyordu. Cezaevleri siyasi konjonktüre göre hareket ediyordu. Mücadelenin seyrine göre bir yükseliş ya da düşüş seyrediyordu” dedi.    ZAFER VE İNANÇ    Cezaevi sürecinde yoldaşlığın kendisi için en önemli şey olduğunu vurgulayan Oral, şunları söyledi: "Bir ömür olarak baktığımızda çok şeyin yaşandığını söyleyebiliriz. Ama geçmişe baktığımızda 'bitti, tükendi' dediğimiz yakındığımız bir durum olmadı.  Hiçbir arkadaşımızda da böyle bir durum gelişmedi. Tabi hiç kimsenin de isteyebileceği bir şey değildir cezaevinde olmak. Bir gün bile cezaevinde olmak çok kötü bir duygudur. Ama sonuçta bir dava söz konusu. Bütün bunları unutuyorsunuz. Yani geçmişe dönüp baktığımızda hayıflanmanın hiçbir yararı yok, bu mücadelenin bir gereğidir. Cezaevindeki ilişki tarzı samimiyete, bir amaca yönelik dayanışmaydı. Aslında bir amaca yönelik birliktelikti. Bireysel çıkarların olmadığı bir yerdi. O düşünceler çerçevesinde hareket ediyorduk. Bizi ayakta tutan şeyin iki yönü vardı; Bunlardan biri mücadelenin amacı, diğeri ise zafere olan inancımızdı."   ‘ROJAVA MORAL KAYNAĞIMIZ OLDU'    Cezaevindeyken dışarıda yaşanan gelişmeleri yakından takip ettiklerini söyleyen Oral, özellikle Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşananların kendilerine umut verdiğini ifade etti. Rojava Devrimi'nin moral kaynakları olduğunu dile getiren Oral, "Bizim üzerimizde yoğun bir etki yaratmıştı" dedi. Oral, Kürtlerin büyük bedeller ödediğine işaret ederek, "Rojava’ya statü verilmemesi için hiçbir engel yok bugün. Rojava’daki gelişmeleri içeride medyadan takip ettiğim kadarıyla söylüyorum. Çünkü cezaevlerinde medyayı takip etme imkanımız çok kısıtlıydı, gerekli gazeteleri alamıyorduk, radyo dinleyemiyorduk. O yüzden böylesi durumlarda insan en ufak bir şeyde bile büyük bir umuda kapılıyor. O yüzden hem düşüncelerimiz üzerinde hem de kişiliğimiz üzerinde yoğun bir etkisi vardı" ifadelerini kullandı.    Oral, 2013 ila 2015 yılları arasında yürütülen "çözüm" sürecini de yakından takip ettiklerini söyledi. Oral, "Aslında bunun ne olacağı daha başından belliydi. Ama yine de insan umudunu yitirmiyordu. Yani 'Olabilir mi bu sefer?' diye düşünüyor insan. Daha başından bazı yaklaşımlar insanı şüpheye düşürüyordu ama inanmak istemiyorduk. Hep iyi olan taraftan bakmak istiyorduk. Sonuçta bunca yaşanan gelişmeden sonra insanın üzülmemesi elde değil. O kadar verilmiş bedelin bu şekilde heba edilmesi, o kadar umudun heba edilmesi sonuçta üzücü bir durum. Kimsenin tercih edeceği bir durum değildi. Ama iktidarlar da kendilerini bunun üzerinden şekillendiriyor. Bunun üzerinden kendini var ediyordu” dedi.    DIŞARIYA İLK ADIM    Cezaevlerindeki arkadaşlarının halen özgürlük inançlarına sıkı sıkıya bağlı olduğunu vurgulayan Oral, "Mücadeleyle her şey elde edilir. Kürtler davaları konusunda asla şüpheye düşmesin” diye kaydetti. Oral, 30 yıl sonra ilk dışarıda çıktığında yaşadığı hislere dair ise şunları söyledi: "Tahliyeme 3 gün kala infazımı yakabileceklerini düşündüm. Sonra zaten böyle bir şey yaşanmadı. Adımlarımı dışarıya atarken dahi tuhaf bir duygu vardı. Doğru dürüst adım atamıyorsun, havalandırmada volta attığın gibi olmuyor. Cezaevinde tahliye olduğumda eş, dost, akrabalarımın araması beni mutlu etti. Bu kısa süreye rağmen hala doğru dürüst dışarıya çıkmış değilim. İçerde kala kala sıkıldığımda çıkıp birkaç sokak tarafa gidip tekrar eve geliyorum. Daha yeni çıktığım için ne yapacağımı bilmiyorum. Umudum ve hayallerim hala diri. O noktada şüphe yok. İnsan iradesi ve düşüncesi cezalandırılamaz. Asıl değişmesi gereken cezalandıranın kendisidir."