Deprem 'fırsatı': Kentlerin demografik yapısı değiştirilmek isteniyor 2023-03-10 09:02:08 İZMİR - Depremde yıkılan Kürt, Alevi ve Arap halkların yaşadığı kentlere devletin yardım etmemesi bilinçli bir demografik yapı değişliği olarak yorumlayan yazar Hüseyin Ozan, depremin bir devlet politikası olarak yüz yıldır uygulanan politikalar için “fırsata” dönüştüğünü ifade etti.   Mereş merkezli depremler sonrasında 11 kentte yaşanan yıkım ve kentlere günlerce yardım gitmemesi on binlerce insanın ölümüne, yüz binlercesinin de yaralanmasına neden oldu. Depremin üzerinden 1 ay geçmesine rağmen deprem bölgelerinde halen sıkıntılar devam ederken, milyonlarca insan barınma sorunu nedeniyle ya derme çatma çadırlarda kalıyor ya da başka şehirlere göç etmek zorunda bırakılıyor.   Yaşanan bu durum bölge halkları tarafından bilinçli bir politika olarak değerlendirilirken deprem bölgelerinin demografik yapısı da bu değerlendirmeleri haklı kılıyor. Depremin merkez üssü olan Mereş'in yanı sıra ağır yıkım yaşayan Semsûr ve Dîlok, Kürt ve Alevilerin kentleriyken, Hatay ise Arap-Alevi kenti olmanın yanı sıra muhalif yurttaşların yaşadığı bir yerleşim yeri. Bu bölgelerde geçmişten beri süren katliam ve asimilasyon politikaları depremin de bir “fırsata” çevrilme olasılığını olası kılıyor. İktidarın deprem sonrası duyarsızlığı, 1978'de Mereş'te Kürt Alevilere yönelik gerçekleşen katliamı, Semsur ve Meletî'de Alevi ve diğer azınlıklara karşı gerçekleşen saldırıların devamı niteliğinde.   ARAP-ALEVİ KENTİ HATAY   Depremin ardından 3 gün boyunca hiçbir devlet kurumunun gelmediği Hatay'da ise Arap-Alevi yurttaşların yanı sıra Hristiyan topluluklar da bulunuyor. Kentte halen devam eden barınma ve içme suyu sıkıntıları ise kentin boşaltılması için bilinçli politikalar olarak göze çarpıyor. Özellikle Samandağ ilçesine giden bütün yardımların asker tarafından engellemesi, Gezi eylemleri döneminde protestoların merkezi olan Defne Armutlu Mahallesi'nde halen enkaz çalışması yapılmaması da bu şüphelileri güçlendiriyor. Suriye sınırında olmasıyla da iktidar açısından stratejik olan kent, Efrin işgalinin devamı açısından önemli.   TEK TİPÇİ İKTİDARLAR   Deprem sonrasında başlayan, kentlerin demografik yapılarının değiştirilme tehlikesine yönelik Araştırmacı Yazar Hüseyin Ozan ile konuştuk. Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarının bin yıllardır sayısız halka ev sahipliği yaptığını söyleyen Ozan, fakat bu topraklarda tek tipçi faşist bir zihniyetin kendini iktidarlaştırdığını vurguladı. Bu fikriyatın ne Türk halkının ne de bu topraklarda yaşayan bir halkın fikriyatı olmadığının altını çizen Ozan, "Bu bir tahakküm kliğinin ve emperyalist efendilerinin bu topraklara dayattığı ideolojik bir dayatmaydı. Bu depremler sonrasında bölgeye müdahalenin olmaması, yardım gitmemesi bu bölgede Alevi ve Kürtlerin yoğun olması kuşkular yaratmıştır. Yüz yıldır sürdürülen politikalar bu kuşkuları doğurmuştur. Bilinçli bir şekilde yardım edilmediği, bu yıkımla demografik yapının değiştirilmesinin hedeflendiğini düşünmekteyiz" dedi.   GÖÇERTME POLİTİKASI   Depremden etkilenen kentlere dair on yıllardır planlar olduğunu kaydeden Ozan "Elbistan ve Pazarcık geçmişten beri defalarca kıyıma, katliama maruz kalmış bir yerdi. Özellikle Maraş katliamları sürecinde bölgede ciddi bir nüfus göçertildi. Sonrasında da Suriye’den gelen göçmenlerin bu bölgeye yerleştirilerek demografik yapı değiştirilmek istendi. Dolayısıyla bu kentlerde demografik yapıya yönelik bir müdahale hedefleniyordu. Yine Aleviler üzerinde asimilasyonun ciddi tahribatlar yaratmasına rağmen Adıyaman bölgesinde hala geleneksel kültür kendisini yaşatmaktaydı. Aynı şekilde Hatay bölgesi Arap Alevi halkının yoğunlaştığı bir yerdi. Devletin iskan kanunlarında Türk olmayan toplulukların küçük gruplar halinde ülke içine dağıtılması yönünde açık maddeler içeriyor. Son 50 yılda da ülke dışına göçertilmesi yönünde bir politika izlenmekte. Buradaki kadim kültürlerin ve halkların bu felaketlerle beraber tasfiye edilmek istendiğini görüyoruz" diye belirtti.   'TOPRAKLAR ÇÖLLEŞİR'   Halkların, homojen toplum yaratabilmek için sürekli tarihsel yaşam alanlarından göç ettirildiğini belirten Ozan, tarihsel yaşam alanlarının halklar açısından birer yurt olduğunu, kökünün, değerlerinin ve hafızasının orada olduğunu dile getirdi. Toplu halde yaşayan halkların dağıtılarak halk kimliklerini ortadan kaldırmak ve tahakkümün kalıcı kılınmak istendiğini ifade eden Ozan, "Süreç içerisinde bu halkların ve kültürlerin topraklarından bağı koparılarak yok oluşu amaçlanıyor. Metropoller iktidarların ve kapitalist zihniyetin doğrudan tahakküm alanıdır. Böylece ahlaki toplumsal değerler yok edilir, herkes savunmasız bireyler durumuna indirgenir. İktidarlar açısından kullanışlı olan bu durum halklar için ise felakettir. Tek tip iktidar alanına odaklı politikalar bu toprakları çölleştirir" diye aktardı.   DEVLET POLİTİKASI   "Bu çok ciddi bir tehlikedir" diyen Ozan, bir savaş halinde bile böyle bir tablonun ortaya çıkmayacağını söyledi. Kürt raporlarından birisinde “zelzelelerin değerlendirilmesi” ifadesinin geçtiğini aktaran Ozan, "Daha öncede birçok defa değerlendirdiler. Varto ve Erzincan depremlerinde de benzer şeyler yaşanmıştır. Örneğin Karadeniz’den Erzincan’ın Kürt Alevi köylerine ciddi bir nüfus yerleştirildi. Zaten 94 köy yakma süreçlerinde de Kürt bölgelerinden milyonlarca insan göçertildi. Demografik değişim politikası çok uzun zamandan beri sistematik biçimde uygulanıyor. Maalesef insani, vicdani olarak düşündüğümüz zaman aklımız almıyor. Ama bunlar bunu yapıyor. Tüm olanaklarını kullanarak bu değişimi yapıyorlar" ifadelerini kullandı.   KOLLEKTİF YENİDEN İNŞA   Bu tehlikeye karşı halkların toplumsal beraberliğini koruması gerektiğine işaret eden Ozan, yıkımın halkların altından kalkabileceği bir yük olmadığını, devrimci, demokrat, yurtseverlerin öncülüğünde vicdan sahibi tüm insanların seferber olması gerektiğini ifade etti. Kısa, orta ve uzun vadeli planlamalarla yaşamın yeniden inşa edilmesi gerektiğini belirten Ozan, "Bütün bunların inşası ciddi bir iştir. Bu ülke bütün halkların yurdudur. Tahakküm eden bir iktidar kliği bütün olanakları ellerine almış. Ama aynı zamanda bu halklar vergi ödüyor. Dolayısıyla hükümetler üzerinde de süreklilik arz eden bir dirençle kolektif varlığımız olan ülkenin hazinesinden kentlerin yeniden inşa edilmesi, halk ve kültürel gerçekliklerin göz önüne alınması gerekiyor. Mücadelemiz bu yönde olmalıdır" diye konuştu.   MA / Tolga Güney