Sosyolog Taş: Merkezi otoriterlere güvenin azalması değişimleri getirebilir 2023-03-06 09:01:23 ADANA - Deprem gibi süreçlerde yitirilen güvenlik duygusunun toplumsal kırılmayı beraberinde getirdiğini söyleyen Sosyolog Taner Taş, “Merkezi otoritelere güvenin azalması, ciddi toplumsal ve siyasal değişimleri de beraberinde getirebilir” dedi.    Mereş merkezli 6 Şubat’ta, Hatay’da ise 20 Şubat’ta meydana gelen depremlerde resmi verilere göre şuana kadar 45 bin 968 kişi yaşamını yitirdi. Bunları 4 bin 267’si Suriye’deki savaştan kaçan mülteciler oldu. Toplumsal dayanışmayla depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, Sosyolog Taner Taş deprem ve sonrası sürecin toplumdaki etkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.    TEDBİRSİZLİK KANIKSANMIŞ    Deprem gerçekliğinin özellikle Türkiye’de, konuşulup, biten bir konu olduğunu belirten Taş, sürekli deprem yaşayıp ve sürekli deprem olmayacakmış gibi yaşayan başka bir toplum olmadığını söyledi. Depremi önemseyerek yapılan tek bir yapının olmadığını dile getiren Taş, “Toplumca tedbirsizlikleri kanıksamış durumdayız. Hiçbir şekilde can güvenliği ve mal güvenliği kapsamında bir önlem göremiyoruz. Şuan gündem çok sıcak herkes deprem uzmanı ve herkes deprem hakkında bilgi sahibi. Ancak çok geçmeden bu günleri ardımızda bırakıp günlük uğraşlarımızla boğuşmaya devam etme potansiyelimiz çok yüksek. Keza İstanbul 17 Ağustos 1999'da büyük bir deprem yaşadı. İlk yıl çok konuşuldu yazıldı ve çizildi. Ancak üzerinden yıllar geçmesine rağmen ‘İstanbul depreme hazır değil’ denildi. Peki bunca yıl yerel yönetimden iktidarlarına kadar neler yapıldı? Bu ironiktir. Hem deprem milyonlarca insanı olumsuz etkileyecek hem de yöneticiler hiçbir şey yapmayacak. Buna ‘bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ deyimi ile yanıt vermek gerekir" dedi.   TOPLUMSAL TRAVMALAR    “Depremler toplumsal histeri ve travmatik semptomlar yaratmaktadır” diyen Taş, bu süreçte olumsuz düşünme eğiliminin yüksek olmasından kaynaklı olumsuz tutum ve davranışların ortaya çıktığını söyledi. Yitirilen güven duygusunun toplumsal kırılmayı beraberinde getirdiğini ifada eden Taş, şöyle dedi: "Bunu şu şekilde de okuyabiliriz. Merkezi otoritelere güvenin azalması, ciddi toplumsal ve siyasal değişimleri de beraberinde getirebilir. Kaldı ki kent bağlamında göç ilişkisinin olduğu bir süreçte demografik yapının değişimi bile tek başına canlı bir değişim dinamiğini oluşturur. Şöyle ki kentlerden kırsal kesimlere veya kırsal kesimlerden kentlere göç hareketlerinin en hızlı olduğu süreçlerdir. Bu göçler zamanla kalıcılaşır veya geçici olarak bir süre devam edebilir. Bunun yarattığı bir sinerji ve devinim vardır. Kültürel etkileşimin en üst düzeye çıktığı süreçlerdir. Zaman kavramından bağımsız olarak bu kadar hızlı bir toplumsal hareketliliği ya ani savaş süreçlerinde ya da doğal afetlerde görebiliriz. Bizleri coğrafyaların yakınlığı yanıltmamalıdır. Çünkü burası bir Amerika Birleşik Devletleri değil. Türkiye köyden köye, ilçeden ilçeye, bölgeden bölgeye çok ciddi kültürel farklılık ve zenginlikleri barındıran bir ülke. Herhangi bir şehrin bitişik iki köyünü inceleyin ciddi farklar göreceksiniz. Dolayısıyla toplumsal reflekslerin en üst düzeyde olduğu bir süreçten bahsediyoruz. Toplumun tüm algıları açık ve hassas bir tavırda."    DEVLETİN SORUMLULUĞU    Bu tür süreçlerin psikososyal yönünün de özenle üzerinde durulması gereken konuların başında geldiğini belirten Taş, “Doğal afetler sonrası travmatik bir süreç yaşanır. Deprem olacak korkusu ve her an deprem oluyormuş gibi hissetme ilk süreçlerde zihinleri epeyce meşgul eden düşüncelerdir. Bu tür durumlarda insanların psikolojik destek alması elzemdir. Toplumsal inşayı oluşturmak için hiçbir zaman geç değildir. İnşa deyince inşaat anlaşılmasın. Bunun birinci yolu şeffaf, demokratik ve halkı buna ortak eden bir devlet anlayışıdır. Öncelik budur. Toplumun sosyoekonomik problemleri çözülmeli ve insanların güvenle oturabilecekleri evler inşa edilmelidir. Bunun kültürel, sosyal, siyasal ve ekonomik ayakları oluşturulmalıdır. Diğer türlü bir yaklaşım ölümcül sonuçlar yaratıyor ve yarattı. Hiçbir şey için geç değil. Halkın da ortak edildiği sektörel barınma değil, güvenli barınma hakkının sağlanması devletlerin sorumluluğundadır. Çünkü devlet gibi bir organizasyonun temel dayanağı toplumun can ve mal kaybını önlemektir" diye belirtti.    MA / Hamdullah Yağız Kesen