Çiçek: Merkeziyetçi yönetime karşı demokratik özerk yönetimin nüveleri ortaya çıktı 2023-03-01 10:33:07   İSTANBUL - Depremde ortaya çıkan yıkımın sorumlusunun “merkeziyetçi yönetim anlayışı” olduğunu belirten HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın demokratik özerklik projesine dikkat çekerek, “Deprem bölgesinde yıllarca önerdiğimiz öz yönetim modelleri, dayanışma ağları ortaya çıktı. Bu toplumsal bilinçle buluşmanın yolları aranmalıdır” dedi.    Mereş Bazarcix merkezli 6 Şubat’ta, Hatay merkezli 20 Şubat’ta meydana gelen depremler 11 kentte büyük bir yıkıma neden olurken, resmi verilere göre şu ana kadar 45 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi. Devlet ve iktidar yetkileri depremin ilk günleri sahaya inmek yerine sessizliğe bürünüp, kurumlar işlevsiz bırakılırken, toplumun dinamiklerinin harekete geçmesiyle büyük bir dayanışma örneği sergilendi.   Deprem bölgesindeki halkın “devlet yok, devlet nerede” tepkilerine karşı kamera karşısına geçen AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, tehdit ve hakaretler savurdu, halkların ördüğü dayanışmayı hedef aldı. Bölgede halkın yaşadıklarını kamera ve fotoğraf makineleriyle kayıt altına alan gazeteciler, tehdit, darp edildi, gözaltına alınarak, tutuklandı. İktidarın depremdeki sorumluluğunu aklama çabalarına rağmen Kızılay’ın stoktaki binlerce çadırı halka dağıtmak yerine sivil toplum örgütlerine sattığı ortaya çıktı. İlk günden itibaren halkın yaralarını sarmak için harekete geçen kurum ve kuruluşlardan biri de Halkların Demokratik Kongresi (HDK) oldu. Oluşturulan Kriz Koordinasyon Merkezi ile bölgede toplumsal yeniden inşa çalışmalarını sürdüren HDK’nin Eşsözcüsü Cengiz Çiçek, deprem sonrası yaşananları değerlendirdi.    DEPREM VERGİLERİ    Depremle birlikte devlet mekanizmasının halklara yük olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını belirten Çiçek, ülkede verilen deprem verilerine dikkat çekti. Bu vergilerin depreme karşı önlem için alındığını ancak bu kaynağı toplumun lehine kullanılmadığını dile getiren Çiçek, “Sadece deprem vergileri değil üretim içinde olan yurttaşlardan sürekli vergiler alınıyor. Bu vergiler özellikle AKP döneminde ‘nereye gitti’ diye soracak olursak bizim için çok net; kendi vakıflarına, müteahhitlerine, ihale komisyonlarına ve kurumlarına akıtıldı. Haksız zenginleşmenin aracı haline getirildi. Bugün itibariyle Diyanet İşleri Bakanı’nın altındaki aracın milyonlarla ifade edildiği gerçeğinden hareket edersek vergilerin nereye gittiği de ortaya çıkıyor. Toplumun üretimini gasp eden bu iktidar aygıtının halka yük olduğunu, asalaklaştığını söylemek zorundayız. Yüz binlerin hayatının söz konusu olduğu bir yerde Kızılay çadırlarının Ahbap denilen bir kuruluşa satılması gerçeği dahi bu somut durumun tespitidir artık”  ifadelerini kullandı.     KAYNAKLAR SAVAŞA GİDİYOR    Halkın vergilerinin Kürt halkına yönelik savaşta kullanıldığını söyleyen Çiçek, depremin 2’nci gününde Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik devam eden hava saldırılarını hatırlattı. Halktan toplanan vergilerin halk karşıtı politikaların hizmetine sunulduğunun altını çizen Çiçek, “Türkiye, devletçi ve iktidarcı gelenek bağlamında çok özel bir yer de oturuyor. Ulus devletin kendisini bir şiddet örgütü olarak değerlendirdik. Bu değerlendirmenin temelinde de toplumun, emekçilerin sömürülmesi yatıyor. Bu bizim için çok yalın bir gerçektir. Toplumun ‘güvenlik’ politikaları üzerinden rızasının almasının temel amacı gasp, talan, sömürü rejimlerinin üstünü örtmedir” dedi.    SİVİL İTAATSİZLİK   İktidarın Kürt düşmanlığının toplum köklü sorunlarının önüne geçtiğini belirten Çiçek, bu durumun ayrıca devletten hesap sormanın önünü tıkadığını söyledi. Çiçek şöyle dedi: “Savaşı coğrafyanın her tarafına yayarak, sorunların üzeri örtülmeye çalışıyor. Marks’ın yıllar önce söylediği ‘Vatandaşın birinci görevi vergi vermeyi reddetmesidir’ sözünü ben de tekrarlıyorum. Bu gün Türkiye gerçekliğinde toplum aleyhine çalışan iktidar ve yandaş tekelci sermayeye karşı toplumun yükselteceği tek slogan ‘hükümet istifa’ ve vergi vermeyi reddetmesidir. Bunu aynı zamanda demokratik toplum önermemizin, yurttaşlık bilincimizin ve özgür yaşam formumuzun sloganı haline getirmemiz lazım. Yani sivil itaatsizlik geliştirmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.”    ‘DEVLET YOK’ TARTIŞMALARI    Deprem bölgesindeki halkın “devlet yok” tepkilerine de değinen Çiçek, buna karşı devlet kanadının tutumuna dair şunları söyledi: “Toplumun verili her şeyi sorgulaması kadar normal bir şey yok. Devlet, kendisini dinlerde olduğu gibi ezel ve ebedi olarak sunuyor. Sorgulanmaz kılıyor. Toplumlar nezdinde de böyledir. Doğmamış ve doğrulmamıştır. Sorgulanamazdır, babadır, erkektir, erildir. Kendisini sürekli bu zihniyet kalıpları ve argümanlar üzerinden ayakta tutmaya çalışır. Bu nedenle ‘devlet tanrının yeryüzüne inmiş hali’ diyoruz. Deprem gibi kaotik ve kriz dönemlerinde toplum elbette ki bu yerleşik şeyleri sorgulayacak. Aslında ‘devlet yok’ değil devlet var. Devlet, toplum için halk için yok. Kendisi, iktidarının sürekliliği için var. Toplum, ‘devlet yok’ diyerek tam da bu durumu kastediyor.   Dayanışma ağlarıyla deprem bölgesine müdahale edilmesi devletin topluma yabancılaştığının göstergesidir. Deprem alanında devlet var. Ancak şöyle var; kolluk, askeri ve silahlı gücüyle var. Bunu Hatay’da gördük. Sanki bir savaş, işgal alanında gibi hissediyorsunuz kendinizi. Dünyanın dört bir tarafından insanlar depremzedelerle dayanışmak gelmiş. Ancak devlet enkazın çevresinde toplumu sindirmek, korkutmak, yıldırmak, göçertmek için var. AKP iktidarının en temel özeliği Pazarcık’taki kayyım ile açıklanabilir. Kendi toplumsal meşruiyet zeminini zayıflatacak her girişime karşı çıkıyor.”    TOPLUMSAL DEĞERLER    Örülen toplumsal dayanışmanın devletin çok ötesine geçtiğinin altını çizen Çiçek, “Toplumun dayanışma bilinci, dayanışma bağları, tarihsel toplum geleneklerinden, doğal toplum özelliklerinden getirdiği hafıza, birikim ve yetenekler bu iktidarın çok çok önündedir. Bunu gördükçe saldırganlaşmaktadır. Toplumun dayanışma bilinci, örgütlenme kapasitesi, vicdanı, ahlaki refleksleri iktidar ve devlet aygıtlarından daha önde olduğu bir kez daha ortaya çıktı. 100 yıldır ama özelde 20 yıldır kuşatılmış, her türlü değeri gasp edilmeye, teslim alınmaya çalışılan bir toplum tanımı yapıyorduk. Ama toplum tekrardan tüm bu kuşatmaya rağmen kendi öz demokratik, özgürlükçü ve dayanışma değerlerinin ne kadar canlı olduğunu gösterdi” dedi.    DEMOKRATİK ÖZERKLİK   Depremde ortaya çıkan yıkımın temel nedeninin “merkeziyetçi yönetim” olduğuna dikkat çeken Çiçek, buna karşı PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın demokratik özerklik projesine işaret etti. Özerkliğin olması durumunda halkın söz ve karar hakkına sahip olacağını söyleyen Çiçek, “Demokratik özerlik toplumun kendisini yerinde, yerelde öz sorunları üzerinden, öz ihtiyaçları üzerinden örgütlenmesi demektir. Ama bu topraklarda hep demokratik özerklik önermesine şu muamele yapıldı; ‘Kürtlerin önermesidir, Kürtler bölünmek, ayrılmak istiyor.’ Oysa demokratik özerklik tam tersi Türkiye ve Kurdistan halklarının, emekçilerinin, kadınların bir bütün olarak birleşme önerisidir. Demokratik özerlik modeli olsaydı; bugün herhangi deprem bölgesindeki bir mahalle, bir köy, bir ilçe olanaklarını, hazırlıklarını yapmış olacaktı. İlk arama kurtarma, ilk müdahaleden tutalım deprem karşısında ihtiyaç duyulan her şeyi o yerel yönetimin kendisi karşılamış olacaktı. Merkezi iktidara, tek adamın talimatına gerek duymadan doğrudan kendisi ön hazırlıkları üzerinden müdahale etmiş olacaktı.”   TOPLUMSAL MÜHALEFETİN ROLÜ    Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yerel yönetim politikasının bu fikir üzerinden inşa edildiğinden kaynaklı devletin hedefi olduğunu ve kayyım politikasının devreye sokulduğunu belirten Çiçek, “HDP’li belediyeler, kayyım atanmamış olsaydı deprem bölgesine ilk müdahalede bulunan kesimlerin başında gelecekti ve biz bu gün başka bir şey tartışıyor olacaktık. Kürt özgürlük hareketi ve Sayın Abdullah Öcalan, Türkiye haklarının bütünlüğü, birliği ve ortak geleceğine dair önermeler sundu. Bu ülkenin en büyük bölücüleri, ayrıştırıcıları, bu iktidarın kendisidir. En büyük toplum düşmanı, en büyük halk düşmanı bu iktidarın kendisidir. Bunu deprem bölgesinde gördük zaten. Bu bizim için çok net. Tekrardan bu oyunlara gelmeyelim. Ortak geleceği hep birlikte örelim. Deprem bir kez daha bu topraklarda demokrasinin kalıcı hale gelmesi gerektiğini öğretti. Bu yönüyle de derslerle dolu. Toplumsal muhalefet bu dersleri yüklenmeli ve kendi rolünü oynamalıdır” diye belirtti.     YEREL MECLİS VE KOMÜN ÖNERİSİ    Deprem bölgesinde ortaya çıkan toplumsal refleks ve dayanışmanın kalıcı hale gelmesi gerektiğinin altını çizen Çiçek, ilk iş olarak iktidarın bölgeden atılması gerektiğini söyledi. Yerel meclis ve komünlerin kurulması önerisinde bulunan Çiçek, “Deprem bölgesinde bizim yıllarca arzu ettiğimiz, önerdiğimiz öz yönetim modelleri, dayanışma ağları ortaya çıktı. Birçok yapının orada depremzedelerle birlikte özel, özgün örgütlenmeler içerisine girdiğini gördük. Politika denen şeyi artık temsili siyasetten uzaklaştırmak, binaların dışına çıkarmak, üretim ilişkileri, alanlara, köylere yani toplumun bütün dinamiklerinde kendisini ifade edeceği bir forma kavuşturmak zorundayız” ifadelerini kullandı.     ÖZGÜR GELECEĞİN KOŞULLARI    Deprem bölgesinde yurttaşların kendilerine “Van’dan, Şırnak’tan, Batman’dan, Urfa’dan gelen Kürtler, devletten önce yardımımıza koştu” dediğine dikkat çeken Çiçek, şöyle devam etti: “Kürt halkının, herkesten önce deprem alanına ulaşmasının altında yatan tarihsel  dinamiği görmek zorundayız. O da şudur; Kürt özgürlük hareketinin, Kürt halkına katkısıdır. Bu sadece yurttaş refleksi değildir. Aynı zamanda Kürt özgürlük hareketi, Kürt siyasal hareketinin 50 yıllık mücadelesinin Kurdistan kentleri, köyleri ve ilçelerinde yarattığı toplumsal bilinçtir. Özgürlük ve dayanışma bilincidir. Türkiye halkları ve Türkiye’deki siyaset çevreleri bu gerçekle, bu bilinçle tanışmak zorundadır. Bu bilinci kabul etmek zorundadır. Bu toplumsal bilinçle buluşmanın yolları aranmalıdır. Bununla buluşulan an Türkiye ve Kurdistan’da halklar demokratik, özgür geleceğini ele alacaktır.”    MA / Mehmet Aslan