Bülbül: İmralı hukuksuzluk sisteminde koca bir ağ var 2023-01-11 09:09:14   ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin aile ve avukat görüşüne yönelik engel ile tariflenemeyeceğini dile getiren HDP Milletvekili Kemal Bülbül, İmralı Adası’nda “hukuksuzluk” sisteminin büyük bir ağ olduğunu söyledi.    Uluslararası komployla getirildiği Türkiye’de 23 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan, 21 aydır haber alınamıyor. Abdullah Öcalan’ın ailesi başta olmak üzere Kürt kamuoyunun İmralı Adası’nda sürdürülen haber alınamama haline karşı endişeleri, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) 20-29 Eylül 2022 tarihli görüşmesinin ardından arttı. Aile ve avukatların yaptığı görüşmeler reddedilirken, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile milletvekillerinin yaptıkları görüş başvurularına da yanıt verilmiyor. Adalet Bakanlığı’nın sessizliğini protesto etmek ve Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesi talebiyle Adalet Nöbeti başlatan HDP milletvekilleri, eylemlerini 15 gündür sürdürüyor.    TECRİDİN DÜNYAYLA İLGİLİ YÖNLERİ    Eylemde yer alan HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin “Bir adada bir insan var, çevresi izole edilmiş ve avukatları, ailesiyle görüşmesi engelleniyor” gibi basit bir tarife sığdırılamayacağını dile getirdi. Bülbül, psikolojik, siyasi, kültürel ve sosyolojik yönlerinin olduğunu vurguladı. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin Kurdistan, Türkiye, Ortadoğu ve bir bütün olarak dünyayla ilgili yönlerinin olduğuna dikkat çeken Bülbül, “İmralı hukuksuzluk sisteminin bir tarafı NATO, bir tarafı ABD, bir tarafı AB, bir tarafı CPT, bir tarafı AİHM, bir tarafı Yunanistan, bir tarafı Türkiye ve AKP hükümeti, bir tarafı da adadaki sistemi asıl idare eden görünmeyen kesimdir. Bu görünmeyenler içerisinde devlet bürokratları da askeriye de NATO ilgilileri de vardır. Dolayısıyla koca bir ağ söz konusu. Bu ağın, uyguladığı hukuki olmayan bir sistem var” diye belirtti.     Bülbül’e göre, tecritle siyasal düşünce, siyasal düşünceyi üreten insanın temsil ettiği sosyolojik, etnik, inançsal gruplarının yok edilmesi, Ortadoğu’da çözüm projesinin kadükleştirilmesi ve Türkiye’nin demokratikleşme projesi berhava edilmek isteniyor.    'ABDULLAH ÖCALAN DÜNYAYI ETKİLİYOR'    Abdullah Öcalan ve temsil ettiği siyasal hareketin Kurdistan ve Ortadoğu’da insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik eşitlikçi bir çözüm istediğini aktaran Bülbül, İmralı Adası’nı idare eden sistemin ise demokratik, eşitlikçi çözüm istemediğinin altını çizdi. Bülbül, şunları ekledi: “Bunu hem tecrit hem de Kürt halkına psikolojik olarak yansıtıyor. Bu durum bir şekilde Türkiye ve Ortadoğu’ya yansıyor. Şuanda görüşme söz konusu olsa, bir rahatlama olacak, çözüme dair bazı şeyler ortaya çıkacak, bunun halka, siyasi ortama, devlete, her yere yansıması olacak. Sayın Öcalan’ın siyaseten bir tahlil yapması, insani olarak bir şey söylemesi, herhangi bir insanın konuşmasından, siyasi bir tahlil yapmasından ibaret değil. Öcalan, Ortadoğu’yu, Türkiye’yi, Kurdistan’ı ve dünyayı etkiliyor.”   MEŞRUİYET SORUNU    Amerika’nın, göz ucuyla Abdullah Öcalan’ın ne yaptığını, ne söylediğini izlediğini ifade eden Bülbül, “Bunu kendince neo-liberal bir politikayla Ortadoğu'ya vs. kendi çıkarları ölçeğinde uyarlamaya çalışıyor. NATO, Sayın Öcalan’ın düşüncelerini, deneyim ve tecrübelerini derleyip toplayıp, buradan bir askeri strateji üretmeye çalışıyor. Aynı şekilde Türkiye’de Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, MİT ve benzeri kurumların tamamı Sayın Öcalan’ın bugüne kadar üretmiş olduğu siyasi düşünceler, projeler, söylemler, pratikler üzerinden mikro düzeyde bir inceleme yapıyor. Sayın Öcalan’ın demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, halkları, emeği, kadını, coğrafyayı, gençleri ve tarihi esas alan ve bunu özgürleştiren projesi bağlamında değil, tersini yapmaya çalışıyorlar. Bunu yapmak onlar için hak oluyor da Sayın Öcalan’ın özgürlükçü, eşitlikçi, adil toplumsal barış söylemini savunmak neden bizim için suç oluyor? Burada meşruiyet sorunu var. Bu sorunu biz de siyasetçiler olarak yeterince idrak edebilmiş değiliz. Sayın Öcalan’ın, insan hak ve özgürlüklerin, Kurdistan coğrafyasına, Kürt tarihine, etnik kimliğine, Kürt halkının, kadının, emekçinin demokratik meşru haklarına, tüm insanların özgür eşitlikçi yaşamına dair söylediklerini savunmak asla suç değildir. Biz, kendi kendimize tecrit uyguluyoruz. Bireysel ve sosyal sansür ağını uygulayarak meşruiyeti ihlal ediyoruz, farkında olmadan ya da olarak” diye ifade etti.   ULUSLARARASI VE YEREL İŞBİRLİKÇİ AĞ    Abdullah Öcalan’ın tespit ve değerlendirmelerinin hiçbir halka zarar vermediğini, aksine eşitlikçi yaşamı, refahı ve özgürlükleri sağlayacak bir düşünce sistematiğinin söz konusu olduğunu vurgulayan Bülbül, “Bu düşünce sistematiğinden rahatsız olan, Türkiye’nin çoklu krizde çırpınmasını isteyen, gerek uluslararası gerek yerel işbirlikçi bir ağ var. Bu çoklu krizi belirleyen faktörlerden birinin de tecrit sistemi olduğunu çok iyi biliyor” dedi.     SUÇLU VE GÜÇLÜ İKİLEMİ    Abdullah Öcalan'ın insanlığa siyasi, sosyal ve yaşam projesini üretme sorumluluğunun ta kendisi olduğunu vurgulayan Bülbül, “Makro düzeydeki siyasi projeyi en iyi savunan ve ifade eden Öcalan’ın kendisi. Maalesef bizler, bunu yeterince anlayıp bir siyasi proje olarak savunmaktan öte ‘Sayın Öcalan diyor ki’ gibi basit söylemlerde kaldık. Bunun sosyal, kültürel, kadın, gençlik, tarım gibi alanlara uyarlamak gibi siyasal beceriyle donanamadık. Öyle olunca da Sayın Öcalan’ı savunanlar ‘suçlu’, izole edenler ‘güçlü’ gibi bir ikilem oldu. Ama biz suçlu değil, haklıyız. Haklılar, zalimler tarafından suçlu ilan edilebilirler, fakat bu gayri hukuki bir şeydir” ifadelerini kullandı.    Sorunun, tecridi uygulayanlardan kaynaklandığını belirten Bülbül, “Kendi yasalarını dahi uygulamaktan çekiniyorlar, engelliyorlar. Kendi yasalarını engelleyerek suç işliyorlar” dedi.   'ADALET BAKANLIĞI SUÇ İŞLİYOR'    Tecride karşı başlattıkları Adalet Nöbeti kapsamında Adalet Bakanlığı’na gittiklerinde “tenekeden bariyerle” karşılaştıklarını aktaran Bülbül, “TBMM’nin seçilmiş 15-20 vekili Adalet Bakanlığı’nın önüne geliyor, ‘adil, eşit olmak’ kökünden gelen sistemi temsil eden bakanlık umursamıyor bile. Suç işliyor. Tecridin kendisi suç, tecride dair demokratik talepleri duymamak da suç. Bakanlığın önünde bize de tecrit uygulanıyor. Atanmış Adalet Bakanı’nın halkın seçilmişlerine ‘talebiniz ne?’ diye soracak ciddiyeti yok. Meclis Dikmen Kapısında açıklama yapıyoruz, orada da bize tecrit uygulanıyor. Tecride karşı eylem yaparken, yeni bir tecritle karşı karşıya kalıyoruz” şeklinde konuştu.   'SİSTEM BİN YILDIR HALKA KARŞI SAVAŞIYOR'    Sistemin tıkanmış durumda olduğunu kaydeden Bülbül, şöyle devam etti: “Sistemi tıkayan AKP’nin bitmişliğidir. AKP, 2002 yılındaki kuruluşunda bitmişti. Basit, kasaba politikası ağzıyla ‘Kürt sorunu benim sorunumdu’ demişti. Demirel, ‘Kürt realitesini tanıyoruz’, Mesut Yılmaz, ‘AB’nin yolu Diyarbakır'dan geçiyor’, Erdoğan, ‘Kürt sorunu benim sorunum’ dedi. Sonuç yine tecrit, gözaltı ve zulüm. Yüz yıldır Kürt halkına dair politika bu. Fakat son 20 yılda uygulanan yüz yılın toplamına eşit. Bin yıldır bu sistem, kendi halkına, Türkmen’e, Alevi’ye, emekçiye, devrimciye karşı savaşıyor. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana gelip geçen tüm hükümetler, Kürtlere, kadınlara, Alevilere, devrimcilere Müslümanlara karşı suç işlemiştir. Sayın Öcalan, bunların tümünün ortak demokratik, eşitlikçi, adil, özgürlükçü bir projede buluştuğu bir sistem öneriyordu. Bu sistemin adı; demokratik ulus, demokratik Cumhuriyet, demokratik çözümdü. Bu hala olduğu yerde duruyor.”    'AKP’DE ÇÖZÜM POTANSİYELİ YOK'    İktidarın kendi hukuk sistemini uygulamasını istediklerini söyleyen Bülbül, “Hapishanede bulunan bir kişinin ailesiyle, avukatlarıyla görüşmesi hukuken bir haktır. AKP çok ucuz bir politika uyguluyor. Önce muhatap alıyorlar, görüşüyorlar, sonra bir komplo kurup, yalanlar yumağı üretip işi ters yüz edip düşmanlaştırıyorlar. Aşağı yukarı, Kürt sorununda da barış görüşmelerinde de bu minvalde bir şey uygulanmıştır. AKP’nin dış politikası da böyledir. İsrail'e rest çeker sonra yalvarır, Suriye’ye başka bir şey söyler. Dolayısıyla kendi içinde de tutarlılığı yok. Baştan bu yana yola çıktığı insanların hepsini elemiş, harcamış. Böyle olduğu için, bunlardan bir çözüm için değil, sadece hukuki hakkın değerlendirilmesi için bir şey yapılması gerekiyor. Çünkü, AKP’de çözüm potansiyeli yoktur” dedi.   MA / Özgür Paksoy