Ayla Akat: Kürt sorununun demokratik çözümünden korkuluyor 2022-12-29 13:06:33   ANKARA - Cumhuriyet’in ilk yüz yılında hak ve özgürlük tanınmayan bir siyaset tarzı olduğunu belirten TJA aktivisti Ayla Akat Ata, “Kürt sorununun demokratik çözümünden korkuluyor. Atalarımızdan ve bizden çalınan bir yüz yıl var” dedi.   DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 20’nci duruşmasının 7’nci oturumu, Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görülmeye başlandı.   Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından görülen davanın duruşmasına, HDP il ve ilçe yöneticileri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar ve çok sayıda izleyici katıldı. Davada tutuksuz yargılanan HDP eski MYK üyesi Can Memiş de duruşmayı izledi.    Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan siyasetçilerin bir kısmı duruşmaya gelirken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler, duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan duruşmada, iddia makamının yazılı olarak mahkemeye sunduğu mütalaa, duruşma tutanağına eklendi. Sonrasında söz verilen iddia makamı, Nazmi Gür’ün eşinin Gür hakkında tahliye talebinde bulunduğu dilekçeye karşı, talebin reddine karar verilmesini istedi.    ‘ALEYTE OLANLARI KABUL ETMİYORUZ’   Tevgera Jinen Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata, davaya katılma taleplerine ve dosyaya eklenen evraklara dair söz alarak, “Evrakların açısından aleyhte olanları kabul etmiyoruz. Bu olaylar yaşandı. İnsanlar zarar gördüler ama hiçbir katılma talebinde bulunan şahıs isimlerimizi vererek cezalandırılmamızı istemiyor. Aradan geçen 8 yılda o süreçte zarar geçen insanların zararlarının tanzim edilmemiş olması ise yürütmenin vatandaşa yönelik tavrını ortaya koyuyor” dedi. ,   ‘ÇAĞRILARIMIZLA SOKAĞA İNEN GÜÇ YOK’   Beş ayrı tanık ifadesinin olduğuna dikkat çeken Ata, “Hangi tanık beyanını esas alarak bu mütalaayı hazırladınız. ‘MYK çağrıları yapılmasının ardından taraftarların sokağa inmesi sağlandı’ diyor. Bizim taraftarlarımız sokaktaydı. Biz sürecin başında Ceylanpınar’da 3 gün nöbet tutmuşuz. Bir yıl öncesinden bahsediyoruz. 2014’te DAİŞ’in Şengal’e saldırmasının ardından süreç başkalaştı. Oraya yardım akması için her ilde yardım merkezleri vardı. 5 Ağustos’tan Eylül 20’sine kadar kitlemizin eylemleri tavan noktasına gelmişti. Bizim çağrımızla sokağa inen güç yok. O 3 günde sokağa inen güç farklı bir güç” diye ifade etti.   ‘YİNE SAVAŞA HAYIR DİYORUZ’   Ata, şöyle devam etti: “Bugün Ukrayna halkının yaşadığı bizi ilgilendirmiyor mu? Afganistan’daki kadınların Taliban tarafından öldürülmesi bizi ilgilendirmiyor mu? Yine halkımızı sokağa davet ediyoruz. Yine ses çıkarıyoruz. Yine ‘savaşa hayır’ diyoruz. Her çıktığımızda şiddet mi oluyor? Bizim galeyana davet eden bir açıklamayı dosyada bulamazsınız. Biz şiddet mağduru olduğumuzda bile halkımız galeyana gelmesin diye ses çıkarmadık.”   ‘ÇÖZÜM İSTEDİĞİMİZ İÇİN SORUMLUYUZ’   Savcının, “Eylemi gerçekleştirenlerin HÜDA Partililere saldırdıkları” iddiasına karşı, “Sayın savcı burada, Hüda Partisi’nin avukatlığını yapmış. Ben vekil olduğum bilinerek Hüda Partisi önünde saldırıya uğradım. Siz bu dosyanın savcısınız. Hayretlerle ele alıyoruz” diyen Ata, mütalaada yer alan “söz konusu protestolarının asıl amacının ortaya çıkarılması” ibaresine karşı ise, “Bir 3 gün içinde yaşanan olaylar var. Bir de Kobanê halkıyla dayanışılması, silah yardımı yapılması, insanların nöbet tutması var. O nöbet yerleri kim tarafından belirlendi. Suruç Kaymakamlığı tarafından belirlendi. En başından beri ‘siz sorumlusunuz’ dediniz. Neden sorumluyuz? Çözüm istediğimiz için sorumluyuz. Bugün olsa gider, o kamplarda gece gündüz çalışırım. ‘Bu çağrıların kişiler üzerinde etkisi olduğu ve terör eylemi yaratacağı anlaşılmaktadır’ ibaresi ciddi bir niyet okumadır. Bir arkadaşımız bir insanın burnunun kanayacağını bilseydi bir tweet atmazdı” sözlerine yer verdi.    AİHM, AYM VE SAVCININ FARKLI YORUMU    Mütalaadaki “Çağrılar ve olaylar arasında illiyet bağı olduğu kuşku yoktur” ibaresini hatırlatan Ata, “Anayasa Mahkemesi bile ‘kurulabilir’ diyor. AİHM ‘kurulamaz’ diyor. Siz ise kuşku yoktur diyorsunuz” dedi. Ata, iddia makamının, “Terör örgütünün sanıklara verdiği talimatların yerine getirildiğinin unutulmaması gerekir” gerekçesine karşı, “Gizli tanık Ulaş bile ‘benim böyle bir bilgim yok’ diyor. Diğer tanık örgütün bütün alanlarını saydı çünkü bilmiyor. O tanık beyanlarına itibar etmeyi vazife ettiniz” diye cevap verdi.   ‘KÜRT SORUNUNUN TEK ÇÖZÜMÜ VAR’   Ata, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt sorunun bir tek çözümü var. O da demokratik barışçıl çözüm. Eğer silahla çözülseydi 40 yıldır çözülürdü. 200 yıldır çözülemeyen ve yüzbinlerce insanın canına malına neden olan bir sorundan bahsediyoruz. Siz de barışı isteyen siyasetçileri yargılıyorsunuz. 2015’te şehirler yakılıp yıkılırken, insanlar DTK çatısında sözünü söylemiştir. ‘Sorun konuşarak çözülebilir’ açıklamaları yapılmıştır. İkinci demokratik öz yönetim ilanının hendek sürecinde olduğuna dair bir şey yok. Kronolojiyi bile yanlış yazmışsınız.   ÖCALAN’IN MEKTUBUYLA HALKIMIZ ÇEKİLDİ   Ben Batman’da Hüda Partililer tarafından saldırıya uğradıktan sonra sokağa çıkma çağrısına dair bir tweet atamaz mıydım? Niye bakanlıkları arıyorum da tweet atmıyorum. Suç duyurusunda bulunmayı bile aylar sonrasında bırakıyorum da kimse malzeme olarak kullanmasın. Basının röportaj taleplerini neden reddettim. Nusaybin’de Batman’da karanlığı yaşadı halkımız. Batman’da 24 kişi katledildi. Hizbullah kafalarına sıktı. Halkımız bizi dinledi, Sayın Öcalan’ın mektubu geldi ve halkımız sokaktan çekildi. O sorumluluğu ilk gün gösterdik bugün de gösteriyoruz.   DAVANIN TALİMATINI KİM VERDİYSE…   İki yıldır bu dosyada yapılmak istenen bir arada yaşamın altına koyulan dinamitlerdir. Yargı kurumu dinamitleri patlatmasın. Siz hukuk deyin. Kuşku varsa ‘şüpheden sanık yararlanır’ deyin. ‘Bu olayların ardında farklı güçler var’ dedim 2015 başında Meclis’te. Birileri bunun yapılmasını istemedi. Çözüm sürecine tahammülü olmayanlar bahane edip bizi yargı önüne çıkardılar. Bu davanın talimatını kim verdiyse o günleri organize edenler aynı güçtür.”   ŞARK ISLAHAT’TAN ÇÖKTÜRME PLANI’NA   Yeni yılda savaşların son bulması ve ezilen halkların özgürlüğüne kavuşması temennisinde bulunan Ata, “Cumhuriyet’in yüzyılı ortada. Bu yüzyılda ortada şiddet var ama hak ve özgürlük tanınmayan bir siyaset yapma gerçeği var. Biz de bunun gerçeği olarak burada yargılanıyoruz. Bu yüzyılda tahammül edilmeyen şey ise Kürt sorunun çözümü için hareket eden siyasi partiler. Her şeyin üstü şiddetle ve savaşla kapatılabiliyor. En son 6 yaşındaki kız çocuğuna yapılanlar bile dağdaki kadın örgüt mensupları üzerinden kapatılmaya çalışıldı. Yaşadığımız gerçeklik bu. Çünkü Kürt sorunun demokratik çözümünden korkuluyor. İktidara kim gelirse gelsin, bu sorunu yöneterek kendi iktidarını tahkim etmeye çalışmış. Atalarımızdan ve bizden çalınan bir yüz yıl var. Çocuklarımıza da aynı yüz yılı bırakmamak gerekiyor. Kürt ve Türk halkları milli mücadelede birlikte hareket ederken, 1924’te Kürtler verilen sözler tutulmadı. Bu unutma süreci bu yüz yıllık süreci getirdi. ‘Şark Islahat Planı’nın devamı, 2014 yılında ‘Çöktürme Planı’yla geldi. Peki bu unutulanlar beraberinde ne getirdi? Kürtlerin isyanlarını getirdi. Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardaki ‘Kürtleri tanıma siyaseti’, 1924 sonrasında unutulurken bize yüz yıl kaybettirdi” dedi.   MİSAK-I MİLLİ’NİN İLK MADDESİ   Misak-ı Milli’nin 1’nci maddesinde yer alan “Söz konusu silah bırakışımı çizgisi içinde, din, soy ve amaç birliği bakımlarından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle, birbirinden ayrılamayacak bir bütündür” ibaresini hatırlatan Ata, “Hani nerede?” diye sordu.    Ata, siyasetçiler ile avukatlar arasındaki belge alışverişinin kısıtlanmasına dair verilen ara karara da tepki gösterdi.   Sonrasında avukat Zeynep Sedef Özdoğan, SEGBİS üzerinden söz aldı. Sözlerine 28 Aralık 2011’de gerçekleşen Roboskî Katliamı’nın yıldönümünü hatırlatarak başlayan Özdoğan, “Takipsizlik kararına karşı 2013 yılında Necdet Özel hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Aradan geçen yıllar içerisinde katledilenler hakkında herhangi bir adım atılmış değil. Buradaki siyasetçiler her ayın iki haftası yargılanırken, yıllardır katliamı gerçekleştirenler yargılanmıyor. Nereye elimizi atsak bir katliam, hüzün ve keder” ifadelerini kullandı.    Özdoğan, tüm siyasetçilerin tahliyesini talep etti ve bu kararın Türkiye halklarına verilecek bir hediye olacağını söyledi.    Tutuksuz yargılanan Can Memiş, dosyadaki karmaşıklığa dikkat çekerek, UYAP’ta evraklara ulaşamadığını belirtti. Memiş, ayrıca üzerindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebinde bulundu.   Duruşmaya 14.00’e kadar ara verildi.