Abdullah Öcalan’ın avukatı: CPT, Türkiye’ye karşı açıklama yapabilir 2022-12-09 09:10:01   İSTANBUL - Tecrit altındaki PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Cengiz Yürekli, ilgili devletlerin işkence ve kötü muameleye dair tavsiyelerinde iyileştirmeye gitmemesi halinde CPT'nin açıklama yapma yetkisinin olduğunu belirtti.    PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası güçlerin komplosuyla Türkiye'ye getirildiği 15 Şubat 1999’dan bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. Öcalan ile aynı cezaevinde tutulan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım da benzer bir şekilde tecrit altında. Öcalan ve diğer tutuklulardan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor. Öcalan’ın avukatları, ailesi ve vasisinin yaptıkları görüşme başvurularına ya yanıt verilmiyor ya da “disiplin” cezaları gerekçe gösterilerek izin verilmiyor. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), 20-29 Eylül tarihli Türkiye’ye ziyaretinde İmralı'yı da ziyaret ettiğini açıkladı. Asrın Hukuk Bürosu, 29 Kasım’da yaptıkları açıklamada, müvekkillerinin CPT ile görüşmediğine dair duyum aldıklarını kamuoyu ile paylaştı.     Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, CPT’nin ziyaretini ve müvekkillerinin tutumuna dair Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.     CPT’nin İmralı ziyaretini nasıl karşıladınız?   CPT’nin kendisi Eylül ayında İmralı’yı ziyaret ettiğini kamuoyuna açıklamıştı. Zaten CPT’nin ziyaret gerçekleştirmesi bizim de öncelikli taleplerimizden biriydi. Sayın Öcalan’a, İmralı’daki uygulamalara ve içinde tutuldukları gayri insani koşullara dair gerçekleşen her girişim bizler için çok değerlidir, önemlidir. Bu yönüyle CPT ziyaretinin olumlu bir gelişme olduğunu belirtmiştik. Ancak bir o kadar da sorunlu olduğunu, bu nedenle gereğinden fazla olumlu anlam yüklemenin de hatalı olacağını değerlendirmiştik.   Neden böyle düşünüyorsunuz?   Çünkü CPT’nin bir önceki ziyareti 2019 yılı bahar aylarındaydı. O tarihten bu yana 3,5 yıl geçmiş. Bu zaman öyle sıradan rutin bir süreç olarak işlemedi. İmralı’daki koşullar daha da kötüleşti, dış dünyayla bütün bağlantıları koptu ve en nihayetinde 21 aydır Sayın Öcalan’dan ve yanında tutulan diğer müvekkillerimizden haber alamaz duruma geldik. CPT bu kadar beklemek zorunda değildi. Yani CPT’nin 3,5 yılın sonunda adaya ziyaret gerçekleştirmiş olması başlı başına sorundur. Neden bu kadar beklediği ayrıca sorgulanmak durumundadır. Bizler, İmralı’daki müvekkillerimizden hiçbir şekilde haber alamadığımızı periyodik olarak CPT’ye ilettik. Yalnız biz avukatlar değil, toplumun farklı birçok kesimi bu konuda talepte bulundu, görüşmeler gerçekleştirdi. Kamuoyunun yoğun bir baskısı vardı. Ancak buna rağmen CPT böylesi acil niteliği olan bir ziyareti ancak 3,5 yılın sonunda gerçekleştirdi.   CPT’nin İmralı ziyaretine dair herhangi bir paylaşımda bulunmamasını nasıl karşılıyorsunuz?       Görüşme neden olmadı, CPT güç mü getiremedi, hükümet mi izin vermedi ya da Sayın Öcalan'ın mı tecridi protesto ederek bu durumu teşhir etti? Bilmiyoruz. Görüşme sağlayabilirsek öğrenebiliriz.     CPT, müvekkillerimizle ilgili kamuoyuna sağlık ve güvenlikleri hakkında bir açıklama yapmıyor. Var olan haklı endişeleri giderecek bir tutuma yanaşmıyor. Bu yönüyle yalnızca İmralı’ya ziyaret gerçekleştirdiğini belirtiyor. Ancak sınırlı da olsa bilgi paylaşımına yanaşmıyor. Bu durum İmralı tecridine, uygulanan hukuksuzluğa karşı toplumda gelişen tepkiyi, rahatsızlığı dizginlemeye hizmet etmekteydi. En azından geçmişten deneyimlediğimiz sonuç buydu. Bu da başlı başına bir sorundu. Ancak şuan geldiğimiz durum bütün bu değerlendirmelerden öte çok daha riskli, çok daha sıkıntılı. Bizler avukatları olarak, CPT’nin ziyaretinde Sayın Öcalan ile görüşme gerçekleşmediği duyumunu kamuoyuna paylaştık zaten. CPT ile yaptığımız özel görüşmede de bunun aksini teyit edemediğimizi de belirttik. Şu ana kadar bu hususu yalanlayan, aksini iddia eden bir durum da gelişmedi. Neden görüşme olmadı, hükümet mi izin vermedi, CPT buna güç mü getiremedi, Sayın Öcalan mevcut tecrit durumunda CPT’nin rolünü protesto ederek bu durumu mu teşhir etti? Ya da bilmediğimiz, ihtimaller üzerinden fikir geliştirmek istemediğimiz başka durumlar mı var? Onu bilemiyoruz. Bu durumu ancak müvekkillerimizle görüşmemiz sağlandığında öğrenebiliriz.   CPT, ziyaretin içeriği hakkında bilgi verme yetkisinin olmadığını savunuyor. Böylesi bir engel var mı?    Şimdi bazı taraflar CPT’nin bağlı olduğu sözleşme ve tabi olduğu gizlilik politikası gereği İmralı’ya yaptığı ziyarete ilişkin ayrıntı açıklayamayacağını ifade ediyor. Hatta bir Alman ajansı üzerinden konsey merkezli böyle haberler yapıldı. Bir tür CPT ve konsey organları savunucusuydu. Bu kurumların yerine birer cevap gibiydi. Bizler elbette ki CPT’nin raporlama ve bunun açıklanma sürecini biliyoruz. Bağlı olduğu sözleşmenin ne gibi yetkiler verdiğini de ne gibi sınırlamalar getirdiğini de biliyoruz. Bundan habersiz değiliz. Ancak ne bizim taleplerimiz bu kapsamdadır ne de mevcut İmralı gerçekliği bu sınırlamalara sıkıştırılabilecek niteliktedir. Bizler normal sürecin dışında açıklanacak, bütün kriterleri karşılayan, genel niteliklere sahip dört başı mamur bir raporu açıklamasını talep etmiyoruz ki. Sayın Öcalan ile görüştünüz mü, sağlık ve güvenliği ne durumdadır? Bunun bilgisini talep ediyoruz. Bu da pekala insan haklarını önceleyen misyonunun bir gereğidir.     21 aydır haber alamamaktan bahsediyoruz. Böylesi bir durumda CPT’nin yalnızca taraf hükümetle işbirliği içinde olması kabul edilemez. Bu durumda ziyaretin hiçbir anlamı da kıymeti de olmaz zaten.  CPT Sözleşmesi, İmralı bağlamında yanlış yorumlanıyor. CPT Sözleşmesi oluşturulurken, 21’inci yüzyılda, modern hukukta İmralı gibi bir sistem öngörülmüş müdür, benzeri var mıdır? CPT’yi sınırlayan sözleşme hükümleri böylesi bir duruma hazırlıklı mıdır, bunun için geçerli midir? Şüphesiz hayır. Bütün bunlar İmralı tecrit rejimin ne denli insan aklı ve vicdanı dışında kurgulandığını gösteriyor. Öyle sıradan hakların belli süreliğine kesintiye uğraması değil söz konusu olan. Avrupa hukuk sınırları içerisinde devletin güvencesi altında olan insanlardan 21 aydır haber alamamaktan bahsediyoruz. Böylesi bir durumda CPT’nin yalnızca taraf hükümetle işbirliği içinde olması aileye, avukata bilgi vermemesi kabul edilemezdir. Bu durumda ziyaretin hiçbir anlamı da kıymeti de olmaz zaten. Muhataplarına, kaygı ve endişeye sahip olanlara doyurucu bir bilgi verilmediği sürece hiçbir şey ifade etmez ki bu ziyaretler. Danışıklı dövüşten öte anlam ifade etmez, işkenceye meşruiyet oluşturma normalleştirme sonucunu doğurur. Mevcut tecrit haline ortak olmak anlamına gelir. Olası sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmek demektir.    Yani CPT Türkiye’ye rağmen bilgi paylaşma hakkına sahip mi?      İlgili taraf yani devlet, işkence ve kötü muamele tavrında devam ederse, CPT’nin tavsiyeleri doğrultusunda durumda iyileştirme yapmaz ise, o zaman CPT konu hakkında kamuoyuna açıklama yapma yetkisine sahip.   CPT’nin sözleşmesi zaten İmralı rejimine dair açıklama yapmasını gerektiriyor. Buna yetkisi var. Eğer ilgili taraf yani devlet, işkence ve kötü muamele tavrında devam ederse, CPT’nin tavsiyeleri doğrultusunda durumda iyileştirme yapmaz ise, o zaman CPT konu hakkında kamuoyuna açıklama yapma yetkisine sahip. Sayın Öcalan ve İmralı’daki diğer müvekkillerimizin maruz bırakıldığı uygulamanın hukuk literatüründe işkence olarak tanımlandığı tartışmasızdır. En taraflı kişi bile buna ‘hayır’ diyemez. Bu nedenle kuruluş sözleşmesinin kendisine tanıdığı yetkiyi kullanarak İmralı rejiminin ve Sayın Öcalan’ın tutulma koşullarının bütün tavsiye ve uyarılara rağmen değişmeden devam ettiğini, hükümetin gayri insani tutumunda ısrar ettiğini kamuoyuna açıklamak durumundadır. CPT, İmralı’da düzenli olarak aile ve avukat ziyaretleri için sürdürülebilir bir sistem oluşturulmasını 20 yıl önceki ziyaretinde de dile getiriyordu. Ancak bu talep yerine gelmediği gibi her şey daha da kötüleşti. 21 aydır Sayın Öcalan’dan ve İmralı’daki diğer müvekkillerimizden doğrudan ya da dolaylı haber alamıyoruz. Avrupa hukukuna tabi bir cezaevinde tutulan insanlardan 21 aydır haber alamamak gibi bir durumdan bahsediyoruz. Bunun daha ne kadar devam edeceğini de bilemiyoruz. Bu öyle hafife alınır, normalleştirilecek bir durum değil. Bunun bir izahı yok ve herhangi bir durumda başta CPT olmak üzere Avrupa hukuk kurumlarının sorumluluğu söz konusudur. Bu yüzden CPT’nin kendi raporlarıyla defalarca vurguladığı üzere İmralı rejimi gibi insan haklarına ve uluslararası sözleşmelere aykırılık oluşturan bir infaz rejimine ilişkin yaptırım anlamına gelecek prosedürü her daim işletebilir. Kamuoyuna işkence durumunu teşhir eden, hükümetin mevcut durumda değişikliğe yanaşmayan ısrarını açıklamayı gerçekleştirebilir. Ancak CPT bunu yapar mı, bu inisiyatifi alır mı ya da alabilir mi, buna gücü yeter mi? Bu husus bağımsız bir insan hakları politikasına sahip olmayı gerektiriyor.   Türkiye’nin baskısı altında olduğunu düşünüyor musunuz?   CPT Avrupa yargısına, Avrupa Konseyine bağlı işkenceyi önlemekle yükümlü bir denetim mekanizması. Konseyi oluşturan devletlerden çok da bağımsız hareket etme durumu olmadığı açık. Elbette bağımsız hareket etmesi gerekir, ancak dışarıya yansıyan pratiği bunun böyle olmadığını gösteriyor. Devletler arasındaki ekonomik, politik, güvenlik anlaşmaları, diplomatik temaslar Konseydeki oy dağılımında etkili olabiliyor. Yani hükümetlerin uluslararası zeminde ilişkilenmeleri demokrasi ve insan haklarını önceleyen bir yaklaşımı değil, birbirleriyle menfaatleriyle uyumlu bir dış politikayı merkezine almaktadır. Haliyle Konseyin bir organı olan CPT’nin yaklaşımında da bu durum etkisini gösteriyor. Bu yönüyle Sayın Öcalan’ın daha önce defalarca çözümlediği ve teşhir ettiği üzere Kürt sorunun küresel karakteri göz ardı edilmemelidir. Sayın Öcalan’a yönelik gerçekleşen komplonun NATO savaşı olduğu görülmelidir. Uluslararası komplo ve uluslararası komplonun süreklileşmesi olarak İmralı tecrit rejiminin 24 yıldır devam ediyor olması, 21 aydır Sayın Öcalan’dan haber alamıyor oluşumuz tam olarak bu şekilde geliştiği bilinmelidir.   Sizin başvurunuz üzerine 2019’da açılan Atina Davası bağlamında AİHM’in, Yunanistan’dan savunma istediği kamuoyuna yansıdı. Bu durumdan haberdar mıydınız?   Her ne kadar bizzat Sayın Öcalan tarafından politik olarak çözümlenip mahkum edildiyse de uluslararası komplonun Avrupa ayağının hukuken de mahkum edilmesi önemli olacaktır. Sayın Öcalan’ın da ilk avukat görüşmeleri ve AİHM savunmalarından itibaren özellikle üzerinde durduğu, önemsediği bir konudur. Bu nedenle uluslararası komplonun Avrupa ayağının en kirli rolünü oynayan Yunan hükümetine karşı Yunanistan iç hukukunda yürüttüğümüz girişimler vardı. 2008 tarihinde yaptığımız başvurular 2018 Ağustos ayında ancak son buldu. Yunanistan yargı mercileri taleplerimizi reddederek, komploda payları olmadığını çeşitli argümanlarla ifade ettiler. Yunanistan iç hukukunda sürecin tamamlanmasıyla beraber 2019 yılında dosyayı AİHM’e taşıdık. Dosya bu sene mahkeme tarafından işleme alınarak taraflara, hükümete iletildi. Şu an ki aşamalar henüz tamamlanmadığı ve belli bir gizlilik içerdiği için tarafımızca bu durum paylaşılmadı. Bu asla önemsemediğimiz anlamına gelmiyor. Elbette Yunanistan’a karşı açılan, komployu tartışan başvuruyu çokça önemsiyoruz ve zamanı geldiğinde ilgili aşamalarda bilgilendirmesini Sayın Öcalan’ın avukatları olarak yapacağız. Ancak zamanlama ve açıklanma şeklinin bizden bağımsız, bizim planlamamız dışında geliştiğini belirtmek isterim.   Bu durum ve CPT ziyareti arasında bir bağ kurulabilir mi?    Yunanistan makamlarının da bu paylaşımlarda dahili olmadığı anlaşılıyor. Bu haber de demin bahsettiğim aynı Alman ajansı ve aynı Türkiyeli muhabir tarafından Konsey merkezli gerçekleştirildi. Mahkemenin dosyayı işleme almasını, tarafları bu konuda bilgilendirmesini, kavramlarla oynanarak ‘mahkeme başvuruyu kabul etti’ şeklinde haber yapılması zaten sorunlu bir durum. Tam da Sayın Öcalan’ın CPT ile görüşmediği duyumunu paylaştığımız, mutlak tecrit koşullarının tartışmaya açıldığı, muhatap kurumların sorgulandığı bir süreçte gelişti bu durum. Hedef kitle kimdir, bu haber kimlere dönük yapıldı? Ama Sayın Öcalan’ın maruz kaldığı koşullar ve başvurularının aslında Avrupalı hukuk kurumlarının gündeminde olduğu algısını oluşturan bir zamanlama ve yöntem olduğunu belirtebiliriz. Yunanistan’a karşı yapılan başvurunun yakında sonuçlanacağı belirtilirken, İmralı tecrit koşullarına dair 2011 yılında AİHM’e yaptığımız başvurunun neden göz ardı edildiği sorgulanmaya muhtaç. Bu başvuruda tarafların karşılıklı yazışması geçen yıl Nisan ayında tamamlandı. Yani bir buçuk yıldır tamamlanmış ve karar aşamasındadır. Ancak bütün işlemler bitmesine, 21 aydır Sayın Öcalan’dan haber alamadığımız bir boyuta gelen mutlak tecride rağmen bu dosya AİHM tarafından karara bağlanmamaktadır.   MA / Mehmet Aslan