‘MESEM yasal yolla çocuk çalıştırma uygulamasıdır’ 2022-11-19 09:18:24   ANKARA - MEB güdümlü MESEM kapsamında çocukların tam zamanlı ve ucuz işgücü olarak çalıştırıldığını belirten Doç. Dr. Taner Akpınar, “MESEM yasal yoldan çocuk işçi çalıştırma uygulamasıdır” dedi.   Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO), 2021 yılında dünyada çocuk işçi sayısının 160 milyon olduğunu ve her on çocuktan birinin çocuk işçi olarak çalıştırıldığını açıkladı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Çocuk Komisyonu, Türkiye’de bu oranın 2 milyon olduğunu duyurdu. TÜİK verilerine göre ise, Türkiye’de 720 bin çocuk işçi bulunuyor. Türkiye’de 2013 yılından bu yana en az 514 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi.    Bununla beraber 9 Aralık tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 29913 sayılı değişiklikle Merkezi Eğitim Merkezi (MESEM) zorunlu eğitim kapsamına alındı. MEB’in 9 Şubat’ta açıkladığı verilere göre, MESEM kapsamında çalışan öğrenci sayısı 321 bin oldu. Ancak eğitim kapsamında çalıştırılmaları gerekçesiyle 321 bin çocuk, çocuk işçiliği rakamlarında yer almıyor.    20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nü çalışarak karşılayan çocukların uğradığı hak ihlalleri, devlet eliyle meşrulaştırılıyor.    Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve Akdeniz Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Akpınar, çocukların devlet eliyle içleştirilmesine dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘YASAL YOLDAN ÇOCUK İŞÇİ ÇALIŞTIRMA’   Akpınar, MESEM’in yasal yollar ile çocuk işçi çalıştırma uygulaması olduğunu belirtti. Bunun 1977 yılında yürürlüğe giren çıraklık yasası ile başladığını ve 2016’da MESEM yasası ile devam ettiğini söyleyen Akpınar, “Bu yöntemle çocuklar kağıt üstünde mesleki eğitim alıyor gözüküyor, ancak fiiliyata eğitim yok, çocukları tam zamanlı çocuk çalıştırma uygulaması. Mesleki eğitim olarak gözüktüğü için de çocuk işgücü istatistiklerine dahil edilmiyor, bu konuda faaliyetleri yürüten sivil toplum örgütleri de bunu gündemine almıyor” ifadelerini kullandı.   MESEM’E İLGİ YOKSULLUKLA ARTTI   Akpınar, dönemin iktidarının 1977 yılında yürürlüğe giren çıraklık yasasına ilişkin, “Bu yasayla yoksul çocukların devletin sırtında yük olma durumuna son veriyor, küçük işletmelerin işgücü talebini karşılıyoruz” dediğini anımsattı. Akpınar, 77’den bu yana çıraklık sistemi ile çalışan çocukların yoksul ailelerden geldiğini, bu durumda da çocuklara asgari ücretin yüzde 30'u kadar ödenen ücretin etkili olduğunu söyledi. Cüzi miktarda olan bu ücretin ailelerin geçimine katkı sağladığını belirten Akpınar, şunları söyledi: “Son yıllarda MESEM’e talep artı. Kovid-19 sürecinden sonra esnaflar işletmelerini ayakta tutabilmek için ucuz iş gücüne yöneldi. Yanı sıra geçmişten beri çocuğunu lise ve üniversiteye gönderme imkanı olmayan aileler çocuklarını buralara yönlendiriyordu. Son yıllarda da yoksullaşma derinleşti ve yaygınlaştı. Buralara talepler de arttı” dedi.   ‘ÇOCUKLARIN AİLELERİ KARAR VERİYOR’   Uzun yıllar boyunca sahada işveren ve çıraklık yapan çocuklar ile görüşmeler yaptıklarını, son yıllarda da haftada bir iki gün sanayi sitelerinde görüşmeler yaptıklarını aktaran Akpınar, “Çocukların aileleri, özellikle babaları onlar adına karar veriyor ve bu ilişkiler böyle kuruluyor. Örneğin babası, küçük sanayi sitesinde arabasını düzenli olarak tamire götürdüğü bir yere ‘Çocuğum buraya gelsin, çalışsın’ diyor ve çocuklar buralara gönderiliyor” şeklinde konuştu.    ‘İŞÇİLEŞTİRMEYEN MESLEKİ EĞİTİM MÜMKÜN’   Akpınar, 18 yaşının altındaki çocuklara bazı mesleki becerilerin kazandırılabileceğini ancak bunun çocukları işçileştirmeden yapılması gerektiğini söyledi. Akpınar, 1930’da kamu iktisadi teşebbüsü bünyesinde açılan fabrikalarda bulunan çıraklık okulların mesleki eğitim kavramına uygun uygulamaların olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: “Karşısında olduğumuz şey mesleki eğitim perdesiyle çocuk işçiliği yaptırılması. Devlet Demir Yollarında, Seka Kağıt Fabrikasında, Karabük Demir Çelik İşletmeleri bünyesinde bulunan çıraklık okullarına alınan çocuklar, ilk yıl boyunca tamamen okulda, teorik ve pratik eğitim görüyorlar. Pratik eğitimi okulda bu amaçla kurulmuş atölyelerde görüyorlar. 3 ve 4’üncü sınıftan itibaren sıkı bir gözetim altında ve yavaş yavaş okulu bitirdiklerinde çalışacakları fabrikalara gidiyorlar. Bu çocuklar ilk iki yıl fabrikaya gönderilmiyor ama bir cep harçlığı veriliyor. 3-4’üncü sınıfta da günün koşullarına uygun makul bir ücret veriliyor. Okul bittikten sonra çıraklık dönemi kıdemlerine ekleniyor. O dönemde çıraklık okulu öğrencileri parmakla gösteriliyor, hatta mezunlarının birçoğu çalışmaya başladıktan sonra potansiyellerini gerçekleştirmek için üniversite okumuş hekim, hukukçu olmuş.”   YÜZBİNLERCE ÇOCUK İŞYERLERİNDE ÇALIŞIYOR   Akpınar, söz konusu sorunun mevcut iktidar ile başlamadığını, dolayısıyla onunla bitmeyeceğini belirtti. Mesleki eğitimi adı altında çocuk işçiliğinin geçmişten gelen bir olgu olduğunu söyleyen Akpınar, “İktidarın buradaki sorumluluğu, rolü tartışılmaz ama bir market zincirinin sisteme dahil olduktan sonra geri adım atması bir şey değiştirmez çünkü yüzbinlerce çocuk başka işyerlerinde çalışıyor ve bu konuda hiçbir tepki oluşmuyor. Sadece mevcut siyasi iktidara ve belirli sermaye gruplarına yönelik tepki oluşuyor. Sorunu tarihsel köklerinden tartışmak gerekiyor” diye konuştu.