Gazeteci Deniz Nazlım mizansenleri boşa düşürdü 2022-11-10 10:28:31   ANKARA - DAİŞ’in 2014 yılında Kobanê’ye başlattığı işgal saldırıları sırasında “Suruç'ta asker çaldı, medya oynadı” başlıklı fotoğrafıyla asker ve medyanın mizansenini ortaya çıkaran gazeteci Deniz Nazlım, 8 yıl sonra bu kez Ankara Emniyeti’nin mizansenini boşa düşürdü.   Çocukluğunu Kırıkkale’de geçiren Mezopotamya Ajansı muhabiri Deniz Nazlım’ın devlet ile yaşadığı ilk çelişkiler de burada açığa çıktı. Alevi nüfusunun yoğunluklu olarak yaşadığı bir köyde dünyaya gelen Nazlım, İç Anadolu Bölgesi’nin sosyo-kültürel yapısının karşısında asimilasyon politikalarına maruz bırakılmış bir halk gerçekliğinin tam ortasında benlik arayışına koyuldu.   Ailesinden ve ilk kimlik çelişkisini fark ettiği köyünden üniversite yıllarında ayrı kalan Nazlım, sürekli heveslendiği gazetecilik mesleği için ilk adımını, Kocaeli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü kazanarak attı. Üniversite yıllarında içinde barındırdığı toplumsal çelişkileri derinleştiren ve kendi içerisinde çözümlemeye başlayan Nazlım, sosyalizm ile tanıştı ve kendini bir sosyalist olarak tanımlamaya başladı. Öğrenim süreci boyunca gençlik çalışmaları içinde yer alan Nazlım, benimsediği dünya bakışını teorik ve pratik anlamda yaşamına yansıttı.   ÖZGÜR BASIN İLE TANIŞMA    Nazlım’ın Özgür Basın geleneği ile tanışması da yine üniversite yıllarında oldu. 2011 yılında Özgür Basına yönelik cemaat eliyle “KCK Basın” adı altında başlatılan soruşturmalar ile birçok Özgür Basın emekçisinin gözaltına alınması ve 40’a yakın gazetecinin tutuklanmasından sonra Nazlım, Dicle Haber Ajansı (DİHA) ile iletişime geçerek, dayanışma amacıyla Kocaeli’nde gönüllü muhabirlik yapmak istediğini söyledi. Nazlım’ın Özgür Basındaki hikâyesi, o yıllardaki dayanışmanın ardından vücut buldu.   ANKARA’DA DİHA İLE BULUŞTU   Gönüllü muhabirlik süreci boyunca kendini ait hissettiği Özgür Basın geleneğinde çalışma isteğini güçlendiren Nazlım, okulunu tamamladıktan hemen sonra ailesinin yaşadığı Ankara’da DİHA’da stajyer olarak çalışmaya başladı.   Gazeteciliğe hızla adapte olan Nazlım’ın Ankara’daki ilk sürecini çalışma arkadaşları şöyle anlatıyor: “Hiç dokunulmayan meselelere değinmek istiyordu. Ankara ve mahallelerindeki sorunlara dair de bir şeyler yapmak istiyordu.”   10 YIL SÜREN ARALIKSIZ HAKİKAT ARAYIŞI   Tutuklandığı ana kadar Özgür Basın geleneğindeki çalışmasını 10 yıl boyunca aralıksız sürdüren Nazlım, stajyer olarak başladığı DİHA’daki sürecini önce muhabir, sonra ise Ankara Haber Şefi olarak sürdürdü. DİHA’nın 2016 yılında Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmasının ardından önce dihaber’de, sonra ise Mezopotamya Ajansı’nda (MA) hakikat için mücadele etti.   SURUÇ'TA ASKER ÇALDI MEDYA OYNADI   DAİŞ’in 2014 yılında Kobanê’ye yönelik başlattığı işgal saldırıları sürecinde Suruç sınırına giden Nazlım’ın orada çektiği bir fotoğraf, Türkiye gündemine oturdu. DAİŞ saldırılarını takip eden iktidarın yayın organları tarafından Kobanê'nin düşmek üzere olduğu yönündeki manipülatif haberlerin ardından Kobanê'yi tam karşıdan gören ve canlı yayınların yapıldığı tepede bir mizansen yaşandı. Sabah saatlerinden itibaren Türk askerlerinin Mürşitpınar Sınır Kapısı'na giden yolda aldığı yoğun güvenlik önlemlerini fotoğraflamak isteyen “gazeteciler”, neden mevzilendikleri anlaşılmayan askerleri tetikteymiş gibi gösterip, dakikalarca fotoğraflarını çekti. Kurgulanan fotoğraflarda askerlerin namlularını Kobanê yerine Suruç'a çevirmesi ise manipülasyonun boyutunu gözler önüne serdi. Nazlım ise o anda oradaki askerler ve “gazetecileri” fotoğraflayarak, “Suruç'ta asker çaldı, medya oynadı” başlığıyla servis etti. Nazlım askerin ve medyanın mizansenini boşa düşürdüğü fotoğraf, uzun süre konuşuldu.      BASKILAR, GÖZALTILAR, TEHDİTLER: VAZGEÇMEDİ   Ankara’da çalıştığı süre boyunca birçok kez polis baskısına maruz kalan Nazlım, defalarca gözaltına alındı, ajanlık dayatmasıyla karşı karşıya kaldı. Hakkında açılan soruşturmalarda takipsizlik kararları verilen Nazlım, tüm bunlara rağmen hakikat arayışından hiç vazgeçmedi.   NAZLIM: FARKINDAYIZ   9 Kasım 2018 tarihinde gözaltına alınan ve ardından serbest bırakılan Nazlım’ın İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nde yaptığı açıklamadaki sözleri ise hala güncelliğini koruyor: “Ben mesleğimin ilkelerine ihanet etmeden, mesleğimin dışında bir iş yapmadan gazeteciliği sürdüreceğim. Beni Ankara Emniyeti’nde yasadışı sorguya tabi tutan, ajansım dışında bir yerde çalışmam için tehditlerde bulunan, Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde askerlik için ifadeye gittiğimde yine yasadışı bir şekilde sorguya tutup kendini devlet üstü kişiler olarak tanıtanlara söylüyorum: Biz çalıştığımız yerin neresi olduğunun farkındayız. Biz gazeteciyiz ve toplumun haber alma hakkını sağlamaya çalışıyoruz.”   YÜKSEK LİSANS TEZİNİ FERHAT TEPE’YE ARMAĞAN ETTİ   Deneyimli bir gazeteci olmasının yanı sıra öğrenim hayatını da sürdürmeye devam eden Nazlım, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji Ana Bilim Dalı’ndaki yüksek lisansını geçtiğimiz yıl içerisinde tamamladı. Yüksek lisans tezi için önemli toplumsal sorunlardan birini ele alan Nazlım, tezinde gözaltında kayıplar ve faili meçhul cinayetlere yer verdi. Nazlım, “Zorla kaybetmenin Liminal Okunuşu: Bekleyenler ve Yolcular” başlıklı tezini, 28 Temmuz 1993 tarihinde Özgür Gündem Gazetesi'nin Bitlis muhabiriyken JİTEM tarafından katledilen Ferhat Tepe’ye armağan etti.   ‘GERÇEKTE ISRAR ETMENİN ONURUNU YAŞIYORUZ’   Tutuklandığı operasyonda evine baskın yapılan Nazlım’ın ailesi de polislere tehdit edildi. Gözaltı sürecinde avukatları aracılığıyla mesaj gönderen Nazlım’ın, “Gerçekte ısrar etmenin onurunu yaşıyoruz. Mekan neresi olursa olsun, gerçeği bulmak ve okutmak gazetecinin görevidir. Görevimizin başındayız, geleceğiz” sözleri, hakikate olan bağlılığının bir yansıması oldu.   KURGUYU BOŞA DÜŞÜRDÜ   Özgür Basına yönelik saldırıların son halkası olan Ankara merkezli soruşturma kapsamında 25 Ekim’de yapılan ev baskınlarında polisin boyun eğdirmeye çalıştığı Nazlım’ın mesleki onuru ve hakikat iradesi ise iktidarın gazetecilere yönelik kullandığı “sözde” kurgusunu da boşa düşürmüş oldu.      Nazlım ile birlikte Ankara’da uzun yıllar birlikte çalışan gazeteci İbrahim Aslan, yaşamına ve gazeteciliğine tanıklık ettiği Nazlım’ı anlatırken, tutuklanan 9 gazeteci hakkında soruşturmayı başlatan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ve gazetecilerin illegalize edilme sürecinin ilk halkasındaki Ankara Emniyeti’nin çabalarının ise boşa düştüğüne dikkat çekti.   BİRÇOK GAZETECİYE MESLEKİ KATKI    Nazlım’ın çok kısa süre içerisinde gazetecilik bakımından önemli sorumluluklar aldığını ifade eden Aslan, “Bunun yanı sıra çok sayıda kişinin de mesleki gelişimine katkı sundu. Temel özelliği meraklı olması. Onu Özgür Basına getiren ve uzun yıllar tutan şey ideolojik bakış açısıydı. Dayanışmayla başlattığı süreçte işin öznesi haline geldi. Hem Kürtlerin yaşadığı sorunların hem de bu hassasiyetlerin kendi kimliğini nasıl ilgilendirdiğinin de farkındaydı” diye belirtti.      ‘BOYUN EĞDİRME’ TOPLUMA YÖNELİK KORKUTMA   Türkiye tarihinde topluma yönelik saldırılar olduğu dönemlerde gazetecilerin her zaman hedef haline geldiğini hatırlatan Aslan, şöyle konuştu: “İktidar muhaliflere yönelik genel bir saldırı düzenleyecekse, önce onlara ses olabilecek gazetecilere yöneliyor. Bu hep yaşandı. Özellikle 2015 yılından sonra Özgür Basına ve diğer muhalif gazetecilere dönük ciddi saldırılar var. Bu saldırılarda da bir ‘boyun eğdirme’ pratiği var. Deniz ve Berivan Altan’a dönük yapılan bu muamele aynı zamanda toplumu korkutmaya yönelik yapıldı.”   Kürt basınının hem Türkiye’de hem Kurdistan’da tüm hak ihlallerini tüm zorluklara rağmen gündeme getirdiğini dile getiren Aslan, “Bunu bildikleri için aslında Sansür Yasası’ndan sonra Özgür Basın üzerinden topluma bir mesaj veriyorlar. Fiziksel olarak Berivan’ın da Deniz’in de boyunu eğebilirsiniz ama onu gerçekleştirdiğinde bu, topluma ‘boyun eğ, sus’ demektir. Bunu özellikle gazeteciye yönelik yapmasının da bir anlamı var. Halkı, ezilenleri ve ötekileri temsil eden Özgür Basın çalışanıdır. Bu sıradan bir mesaj değildir” dedi.    DAYANIŞMA YOK DEVLET REFLEKSİ VAR   Nazlım ve beraberindeki 8 gazetecinin tutuklanması sonrası güçlü bir dayanışma atmosferinin oluşmadığının altını çizen Aslan, sadece iktidar karşıtlığı üzerinden gazetecilik yapanların mesele Kürt basını olduğunda “suya sabuna dokunmadığını” vurguladı. Aslan, “Rahat dönemlerde belki biraz daha seslerini yükselttiler ama mesleğin gereklilikleri boyutuyla ses çıkarması gerekenler, özellikle konu Kürt gazeteciler olduğunda bundan imtina edebiliyorlar. Çünkü sorun Kürt sorunu olduğunda iktidar ile ortak düşünebiliyorlar. Berivan Altan daha önce gözaltına alındı. Ankara’nın göbeğinde gazetecilik yapıyordu. O gazetecilerin, ‘Niye ellerinde uzun namlulu silahlarla boynu eğdirildi’ diye sorması gerekiyordu. Her ne olursa olsun, bir gazeteciyi ifadeye çağırsanız gelir. Kaçma ihtimalleri yok. Hiçbir gazeteci tarafsız değildir. Kürtlerden yönelik gazetecilik yapabilir ama haberlerinde tarafsız olur. Biz tarafızdır ama taraf olmamız bir gazeteci, bizden karşı görüşte olsa da onun mesleki faaliyetlerine saldırıldığında yanına olmamız gerekir. Bakış açılarımız değişebilir ama el konulmuş malzemelerin hepsi kitaplar, bilgisayarlar ve fotoğraf makineleri iken bir kısım basın kurumları bunları ‘örgütsel materyal’ diye haber yapabiliyor. Bu iktidar karşıtlığına rağmen devlet refleksiyle hareket etmektir. Kürt meselesinin çözümü için devlet refleksine karşı çıkabilmek gerek” diye konuştu.   YÜZYILLIK SORUN   Gazetecilere yönelik saldırıların köklü bir sorun olduğunun altını çizen Aslan, sözlerine şöyle sürdürdü: “AKP yokken 90’lı yıllarda birçok Kürt gazeteci katledildi. Metin Göktepe gibi muhalif gazeteciler de katledildi. Yakın dönemde devletin resmi ideolojisini sorguladığı için Hrant Dink katledildi. Buradaki konu daha köklü bir mesele. ‘O gazeteci iktidara laf söylesin ama devletin yüzyıllık asimilasyoncu-inkarcı politikalarına laf söylemesin’ derseniz gazetecilik yapamazsınız. Bizim sorunumuz yüz yıllık Cumhuriyet’te sadece AKP ile ilgili değildir. Bu devletin yüz yıllık süreçten sonra makas değiştirmesi gereken ve artık hakları tanıması gereken bir mesele. Kürt ve sosyalist gazeteciler de buradan doğru söz kuruyor. Gazeteciler sorunların esasını oluşturan devletin yüzyıllık resmi ideolojisini sorgulamazken, sadece AKP’yi sorgulamaları yetmez.”   MA / Fırat Can Arslan