Sarısözen: Kimyasala tek kelime etmeyenler suça ortak oluyor 2022-11-10 09:32:40 ANKARA - Kimyasal silah kullanımına dair söylem üretmeyen 6’lı Masa’nın savaş suçunun ortağı haline geldiğini belirten gazeteci Veysi Sarısözen, "devleti savaş suçlarından arındırma" sözü vermeyenlerin HDP’den destek alamayacağına işaret etti.  Türkiye’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik kimyasal silah saldırıları sonucu 17 HPG’linin yaşamını yitirmesinin duyurulmasının ardından hükümet yetkilileri, hep bir ağızdan geçmiş yıllarda olduğu gibi "envanterimizde yok" yönünde açıklamalar yaptı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) ise, JINNEWS'e konuyu "izlediklerini" ve üye devletlerden herhangi başvuru olmadıkları halde araştırma yapamayacakları yanıtı verdi. Kimyasal kullanımının araştırılması yönünde çağrıda bulunan Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı tutuklanırken, aynı talebi sürdüren insan hakları savunucuları hakkında soruşturma açıldı. En son konuya dair açıklamalarda bulunan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında fezleke düzenlendi.    Gazeteci ve yazar Veysi Sarısözen, dünyada savaş suçu olarak kabul edilen kimyasal silah kullanımına dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.    KİMYASAL SİLAH KULLANIMI    Bir devletin yasaklı, kimyasal ya da fosfor bileşimli silahlar kullanmasının, yolsuzluk, anayasa ihlali, vatandaşların hukuksuz tutuklanmaları ya da işkence gibi suçlarla eş değer tutulamayacağına vurgu yapan Sarısözen, "Artık kullanmayacağım’ dense de suç, suç olmaktan çıkmaz. Geri dönüşü yoktur. Bir devlet demin saydığım suçları yeni yasa ve uygulamalarla önleyebilir, Avrupa Konseyi ya da Avrupa Birliği de ‘endişelerinden’ vazgeçer ve raporlarında ‘Türk devleti reform yolunda olumlu adımlar atıyor’ diye yazar. Ama hiç kimse ‘kimyasal silahları daha az kullanacak, umarız ileride kullanmaz’ diye bir rapor yazmayı aklının uçundan bile geçiremez” dedi.   ‘ERDOĞAN ARAŞTIRMAYI DURDURAMAZ’   Kimyasal silah kullanılmasının tespiti halinde Türkiye’nin savaş suçu ile yargılanacağına dikkat çeken Sarısözen, “Devlet diyorsam, devletin başındaki Erdoğan’ı ve onun verdiği hukuk dışı ve uluslararası anlaşmalar dışı emri yerine getirdiği için Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nı anlamalısınız” diye belirtti.   AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası arenada Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına dair şüphelerin artması karşısında, “araştırma” yapılmasını talep edenlere karşı yargıyı harekete geçirdiğini ifade eden Sarısözen, Adli Tıp Uzmanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını hatırlattı ve şunları söyledi: "Dünya çapında tanınmış bir Adli Tıp uzmanını hapse atmak, geri tepti. Dünyadaki bütün hekimlerin gözü, kulağı Türkiye’ye çevrildi. Daha da çevrilecek. Avrupa’daki barışseverler ve insan hakları savunucuları 12 Kasım’da Düsseldorf’da büyük bir gösteri yapacak. Onların sesi bu defa devletlerin kulaklarında yankılanacak. Avustralya hükümetinin kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı araştırılmalı demesi, Erdoğan için alarmdır. Çünkü böyle bir açıklama sonrası eğer Avustralya Devleti Birleşmiş Milletlere ‘araştırma’ için başvurduğunda, Erdoğan bu araştırmayı durduramaz” şeklinde konuştu.   6’LI MASANIN SESSİZLİĞİ   Kimyasal silah kullanımına dair sessizliklerini sürdüren 6’lı Masa’da yer alan partilerin henüz “birleşemediğine” belirten Sarısözen, "Aslında bu partilerin liderleri, o masanın üstündeki çaylarını içerken, masanın altında birbirlerini tekmeliyor. Erdoğan seçim planını çoktan uygulamaya başladığı halde, bunlar hala plan üstüne plan yapmakta. Vatandaş ise onlardan, vaktiyle Demirel’in popüler olan sözüyle ifade edecek olursam, ‘plan değil pilav’ bekliyor. Daha önemlisi bunlar ‘seçim çantada keklik’ derken, gerçekte Kürt halkının ve HDP’nin oylarını da kendi hanelerine el çabukluğu ile yazıyorlar. Yazıyorlar ama AKP-MHP-Ergenekon koalisyonunun Türk devletini ‘savaş suçlusu devlet’ haline getiren kimyasal silah kullanması hakkında tek kelime bile etmiyorlar. Bu da onları işlenen savaş suçunun ortakları haline getiriyor. Uluslararası mahkemelerde yargılanmayacak olsalar bile, Türkiye halkları onları bu suça ortak olmaktan dolayı mutlaka yargılayacaktır” diye konuştu.    6’lı Masa’da yer alan partilerinin kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını araştırma talebinde bulunmamasının, iktidarı elde etme durumlarında kimyasal silah kullanma potansiyeli taşıdıklarını gösterdiğini söyleyen Sarısözen, “CHP’nin tarihinde, vaktiyle MHP içinde olan İyi Parti’nin tarihinde, AKP’nin içinde olan Gelecek ve Deva partilerinin tarihinde kimyasal silah suçu kanlı harflerle yazıyor” dedi.   HDP’YE ZİYARETLER    Sarısözen, AKP başta olmak üzere bütün partilerin HDP’nin kapısını çalmaya başladığına işaret ederek, "HDP’den ‘destek’ isterlerken, ‘devleti savaş suçlarından arındırma’ sözü vermedikçe, HDP’liler onları alaycı gülücüklerle dinleyecek, misafirperverlik gösterip, nezaketle ‘Hoş geldiniz, güle güle’ demekle yetinecek. Muhalefet AKP heyetinin HDP’yi ziyaret etmesine karşı ortalığa spekülasyon bombaları atmakla meşgul. Güya ‘gizli bir AKP-HDP uzlaşmasından’ şüpheleniyorlarmış. Bunlara ne denebilir? Eğer böyle bir şüpheniz varsa, ayağınızı tez tutup, HDP Genel Merkezine gidin, AKP uzlaşma mı arıyor? Siz HDP’yle ittifak kurun. Ama ittifak teklifinden önce ‘Erdoğan rejiminin kimyasal silah kullanıp kullanmadığını araştırmak’ üzere Meclis’e ‘ortak bir önerge verebiliriz’ demeyi de ihmal etmeyin" ifadelerini kullandı.    ‘ERGENEKON ERDOĞAN’IN YANINDA’    “CHP’nin Kürtlere yönelik yaklaşımına, bu yaklaşımın Cumhur İttifakı’ndan farklı olmadığına Dersim, Ağrı, Zilan tarihi şahittir” diyen Sarısözen, “Diğerleri ise AKP ve MHP’nin türevleridir. Şunu eklemek gerekir: CHP’de elbette bir değişim olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Şu sıralar Kılıçdaroğlu’na karşı bu partinin içinde, sözde muhalif Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerinde, Halk TV ve Tele 1 ekranlarında sinsi bir yıpratma gayretini görüyoruz. Bu sayılanlarda yuvalanan ve AKP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu bloke etmeye çalışan Ergenekon seçim alanına ayak basmıştır. CHP’nin, AKP’nin ve 6'lı Masa’nın içindeki devlet, Erdoğan’ın yanında yer almıştır. Hatta Putin bile” şeklinde konuştu.   KILIÇDAROĞLU'NUN SEYAHATLERİ    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son süreçte gerçekleştirdiği yurtdışı seyahatlerini “utangaç geziler” olarak tanımlayan Sarısözen, “Bilim insanlarıyla tanışma”, “kirli para yerine temiz para sağlama” gibi hedeflerin mizahi değerlendirmelere konu olduğunu söyledi. Sarısözen, sistem içi bir muhalefetin ülke içinde kendi iktidar programına destek talep etmesinin yanı sıra ittifak halinde olduğu uluslararası güçlerden de seçim esnasında olmamak kaydıyla iktidara geldiklerinde uygulayacakları programa destek talep etme hakkına sahip olduğunu belirtti.   KILIÇDAROĞLU’NUN GÖZE ALAMADIKLARI   Sarısözen, şöyle devam etti: “Biz savaşı durduracak, ekonomiyi mahveden savaş harcamalarını kısacağız, komşularımızla olan bütün anlaşmazlıkları çözeceğiz, Kürt sorununda çözümü sağlayacağız, zindanları boşaltarak, ülkede politik barış ilan edeceğiz, Avrupa’yı mülteci şantajıyla tehdit etmeyeceğiz, yolsuzluğu, uyuşturucu mafyasını tasfiye edeceğiz, ittifaklarımıza sadık kalacağız, Şanghay macerasını önleyeceğiz, Rusya ve Çin dahil bütün devletlerle iyi ilişkiler kuracağız. Sizden işte bu programı uygularken, bize destek olmanızı talep ediyoruz.' dediklerinde hiç kimse bu destek talebine itiraz etmeyecektir. Türk kapitalizmi dünya kapitalizminin organik bir parçasıdır. Kılıçdaroğlu da ne Lumumba’dır, ne Che Guavera’dır, ne Deniz’dir, ne Mahir’dir, ne de İbo’dur. Sistemin siyasetçisidir. Ancak gerçek anti-emperyalist ve demokratik güçler, Kılıçdaroğlu’nun ‘utangaç’ diplomasisine değil, göze alamadığı ‘destek’ çizgisine karşıdır. Çünkü hem AKP’nin hem de CHP’nin uluslararası çizgisinin elle tutulur, somut alternatifi var. Her iki parti içerideki ittifak politikalarının gereği olan bir dış politika izliyor. İçerde konfederal devrimci sürece karşı kurdukları ittifakı, dışarıda konfederal devrimci sürece düşman olan güçlerle ittifak kurarak tamamlıyor.”   ÜÇÜNCÜ YOL SİYASETİ   Üçüncü Yol siyasetinde ısrar eden HDP’nin öncülüğünde kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı’na dair “alternatif olabilir mi” tartışmalarına da değinen Sarısözen, "İnsanlar, HDP’nin ve Kürt seçmeninin seçim günü ister istemez Saray ya da Millet İttifakından birinin başkan adayını desteklemek zorunda kalacağını düşünüyor. Bu da ‘Üçüncü Yol’un anlaşılmasını zorlaştırıyor. ‘Üçüncü Yol’ bir seçim taktiği değil, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun, hatta dünyanın bütün meseleleriyle ilgili stratejik programın adıdır. Yani Üçüncü Yol, seçime kadar değil, konfederalist devrime kadar uzanan bir yoldur. Bu stratejik amaca hangi seçim taktiği uyuyorsa, HDP’nin ve Kürt seçmeninin o gün bu taktiği uygulayacağını bilmek gerekir. Ben şimdiden bunun nasıl bir seçim taktiği olacağını bilemem. Kararı HDP ve Kürt seçmen verecektir” ifadelerini kullandı.   SEÇİMİN MEŞRUİYETİ   Sarısözen, diktatör ve baskıcı rejimlerde seçimlerde kullanılan oyları, eski Çin Devlet Başkanı Mao Zedong’un “Kâğıttan kaplan” sözlerine benzeterek, "Seçim sadece sandığa kadar zahmet edip, bir takım kâğıtları o sandığa atarak kazanılamayacaktır. Seçim günü bir kundakçı sabotör o kâğıtları tek bir kibritle tutuşturabilir, takviye edilmiş ilçe ve İl Seçim Kurullarındaki ‘cüppeleri düğmeli’ yargıçlar muhalefetin hilelerle ilgili bütün itirazlarını reddedebilir, YSK bu ret kararlarını bir kalemde onaylayabilir. Ardından ‘adam kazandı’ diyebilir. İşte bunları caydıracak olan güç, sandıklar kapanır kapanmaz alanları, sokakları dolduracak olan halk gücüdür. Bu güç muhalefetin iletişim ağı tarafından saptanan ‘seçim zaferini’ ancak milyonların alanlardaki gücüyle savunabilir. Diktatörlük, böyle bir halk gücüne şiddet uygulayıp, kan dökerek seçimi gasp ettiği zaman, en vurdumduymazlar bile onun meşruiyetini sonsuza kadar kaybettiğini kabul edecektir” diye kaydetti.    HDP'NİN KİLİT ROLÜ     Sarısözen, “O halde ‘Üçüncü Yol’ demek, halkın yolu demektir. O gücün hem ‘kağıttan oyları’ var, hem de öz savunma iradeleri. Kısaca seçimin kaderi hem sandıkta hem de sokakta HDP tarafından tayin edilecektir” vurgusu yaptı. Sarısözen, Üçüncü Yol çizgisinde ilerleyen partilere dair de şu önerileri sıraladı: "Kürtlere karşı savaşı durdurmak, bütün parçalardaki Kürt halkının tam desteğini kazanmak, onunla ittifak kurmak, dört parçadaki bu muazzam güçlerin desteği ile hem Türkiye’yi hem de Irak, İran ve Suriye’yi demokratik cumhuriyete dönüştürmek, milletlerarası düşmanlığı ‘demokratik ulus’ süreciyle aşmak, Ortadoğu halklarını birbirinden ayıran sınırları tıpkı AB gibi silikleştirmek, böylece Ortadoğu konfederal ortak evini inşa etmek. Özetle ne liberal solun ve belki Altılı Masa’nın bir kısmının NATO yolu’, ne iktidarın ‘Şanghay yolu.’ Üçüncü Yol’, yani konfederalizm yolu, devrimci biricik alternatiftir.”   MA / Fırat Can Arslan