Sibel Balaç: Adaletsizliğe karşı örgütlenme hakkımızı savunduk 2022-11-08 09:06:29 ANKARA - Hak ihlallerinin sonlandırılması ve adil yargılanma talebiyle 298 gün boyunca ölüm orucunda kalan Sibel Balaç, “Adaletsizliğe karşı, örgütlenme hakkımızı savunduk” dedi.    Antalya’da Zihinsel Engeliler Öğretmeni olan, sürgün ve mobbinge karşı 2018 yılında görevinden istifa eden Sibel Balaç, aynı yıl Kanun Hükmü Kararname’yle (KHK) ihraç edilen memur, öğretmen ve akademisyenlerin Ankara’nın Kızılay ilçesinde bulunan Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirdikleri “İşimi geri istiyorum” eylemlerine katıldı. Yüksel Caddesi’ndeki eylemcilerle birlikte 10 Aralık 2018’de gözaltına alınan Balaç, 18 Aralık’ta çıkarıldığı mahkemece “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı.    85 KİLODAN 37 KİLOYA DÜŞTÜ   Yargılandığı dava kapsamında 8 yıl bir ay 15 gün hapis cezası verilen Balaç, tutulduğu Sincan Kadın Cezaevi’nde 29 Aralık 2021’de hasta tutukluların serbest bırakılması ve adil yargılanma talebiyle ölüm orucuna başladığını duyurdu. Balaç, ölüm orucunun 265’inci günü olan 7 Eylül'de durumunun ağırlaşması üzerine Ankara Yıldırım Beyazıt Dışkapı Hastanesi’ne kaldırıldı. Ölüm orucu eylemi orunca 85 kilodan 37 kiloya düşen Balaç, yaklaşık bir ay boyunca hastanede kaldı. 8 Ekim’de Etlik Şehir Hastanesi’ne götürülen Balaç, infazının ertelenmesiyle ölüm orucunun 298'inci günü olan 12 Ekim’de, tahliye edildi.   Tahliye edilmesiyle birlikte ölüm orucunu sonlandıran Balaç, haklı talepleri için verdiği direnişi anlattı.    ‘DEVLET İTİRAFÇI KÜLTÜRÜ YARATIYOR’   Antalya’da Zihinsel Engelliler Öğretmeni olduğu sırada mobbing ve baskılarla birlikte Ankara’daki “Yüksel direnişi” eylemlerine katıldığını belirten Balaç, tutuklanmasından ölüm orucuna kadar geldiği süreci şöyle anlattı: “Antalya’da Zihinsel Engelliler Öğretmeniydim ve kamuda çalışıyordum. Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde, ‘Yüksel direnişi’ başladığında istifa edip direnişine katıldım. Onlarca arkadaşım zaten ihraç edilmişti. Hiçbir sebep olmadan ihraç edildiler. ‘Yüksel direnişi’ benim için bir çare ve bir dönüşümdü. Çalışan öğretmenin istifa etmesi, büyük bir suçtu. ‘Biz seni atarız, sen istifa edemezsin’ diyorlardı. Bir dijital delil bulgusuyla tutuklandım. Dosyada fiziki olarak bulunmayan bir SD karta dayanılarak, 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Elde ediliş biçiminden mahkeme aşamasına kadar, her şey hukuksuzdu. Bir gün ailemin yanına giderken, AŞTİ’de otogarın bir odasına sürüklendim. Orada ters kelepçeyle, çıplak aramayla bir kart bulduklarını iddia ettiler. Geçen bir yılın ardından ise tutukladılar. Bunu onlarca insan yaşıyor. Ortada dijital deliller var, gizli tanıklar var. Devlet itirafçı kültürü yaratmaya çalışıyor. Kendi kültürlerini yaratmaya çalışıyorlar. Komployu polis ve emniyet kurmuştu. Öyle bir adaletsizlik, öyle bir hukuksuzluk var ki, savunma yapmama bile engel oluyorlardı. Öyle ki bir suç işlemişsiniz, onu bilme hakkınız bile yok. Bu adaletsizliğe daha fazla dayanamadım ve ardından 3 yıl sonra ölüm orucuna başladım.”    ‘ADALETSİZLİĞE KARŞI BAŞKALDIRI’   Ölüm orucuna başlamasının ardından yaşadığı hak gasplarının artarak devam ettiğini söyleyen Balaç, “Hakkımızı savunuyorduk, her insanın adaletsizliğe karşı bir başkaldırısıydı. Cezaevine girdiğimizde, kitap dergi hakkımızı istiyoruz. Sohbet hakkımızı istiyoruz, tekli ringe binmeyi kabul etmiyoruz. İnsanca tedavi olmak ve hasta tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz. Bu haklı taleplerimi dile getirdiğim için sürekli ceza ve tutanak yedim. Benim 700 gün boyunca hücre cezam ve aylarca görüş yasağım var. Bunları istediğim için bir yerden sonra adaletsizliğe karşı direnme kararı aldım. Sahte delillere karşı ‘bedenim delilimdir’ dedim. Neden? Başka yollar denenmiyor, bunun yolu kesiliyor. Yargıtay’a onlarca dilekçe verdik. Onlarca başvurumuz var ve hiçbirine yanıt verilmiyor. Ölüm orucu, yaşama tutunmak için seçtiğimiz bir yoldu” dedi.   ‘İNSANCA ÖLMEMİZİ BEKLİYORLAR’   “Hasta tutuklulara karşı talebimizde fazlasıyla haklıydık” diyen Balaç, “Bize saldırıyorlarsa, bizim üzerimizden halka bir gözdağı vermeye çalışıyorlarsa, biz de halka direneceğimizi anlatmalıyız. Onlar doğalarına uygun davranıyorlar. Operasyonlarda küfürler ediyorlar, kendilerine yabancı değil bu yaptıkları. Hastane sürecinin her adımında, hasta tutukluların neler yaşadıklarını gösterdiler. Tutukluların bilinçleri kapalı inliyorlar, gözetmek için sürekli bir mazgal ve ışık var. Tamamen insanlık dışı koşullarda tutuluyorlar. ATK’ ya gidip gelene kadar hasta tutukların neler yaşadığını gördüm. Onlarca hasta tutuklu, ATK’nin verdiği karardan dolayı hayatını kaybediyor. Hastanelere gidiyoruz, kelepçeli muayene dayatılıyor. Ölmemizi bekliyorlar. ATK’nin verdiği rapor sadece ‘dışarıda ölebilir’,  insanca tedavi için verilen raporlar değil. Her tutuklunun insanca tedavi hakkı var. Tedavisi olan bir hastalığın, sırf cezaevinde diye tedavi edilmemesi büyük bir adaletsizliktir. Bu bir işkencedir, bu yüzden hasta tutukluların bir an önce serbest bırakılması gerekiyor” şeklinde konuştu.    ‘ADALET YAŞAMDAN ÖNEMLİYDİ’      Bütün halkların talebinin “adalet” olduğunu vurgulayan Balaç, “Adaletsizlik ve hayatımız arasında bir tercihte adalet, yaşamaktan çok daha önemlidir. Adaletsizliği ve dayatılan onursuzluğu kabul etmedim. ‘Halkı korkutalım’ dedikleri her şey bizi cesaretlendiriyor. Ölüm orucu süresince dayatılan hiçbir şeyi kabul etmedim. Kalbiniz de yüreğiniz de özgür. Hastanede olduğum süre boyunca, başımda sürekli asker ve gardiyanlarla bekletildim. 298 günlük ölüm orucumda ‘umut’ sayesinde ayakta kaldım, umut olmazsa dayanamazdım. Bizi çok beklettiler ve halk bizi ölümün kıyısından aldı. Sizi düşüncelerinizden vazgeçirmeye çalışan bir yer cezaevleri. Bizim açlığımızın hiçbir yanı yok. Halk da bunu biliyor ve yaşıyor. Onlar için de direndiğimizi biliyor. Adaletsizliğe karşı, örgütlenme hakkımızı savunduk. Bizim üzerimizden, halka gözdağı vermeye çalışıyorlar. Bugün dışarıdaysam ve özgürsem, halkın sayesindedir. Halk bizi sahiplendi” diye konuştu.   ‘FAŞİZMİN POLİTİKALARINI KABUL ETMİYORUZ’   Yaşanan hukuksuzluklara karşı direnmenin büyük bir önem taşıdığını vurgulayan Balaç, şunları söyledi: “Bir sahiplenme sayesinde zafer kazandık. Faşizmin politikalarını kabul etmediğimizi, dile getirdik. Seçim çağrılarıyla, halkın kandırılmaması gerekiyor. Son dönemde tutuklanan Özgür Basın emekçileri susturulamaz. Görüntüleri herkes izledi ve o görüntüler çaresizliğin yansımasıdır. Son süreçte de artan baskılar, tamamen faşizmin çaresizliğiyle alakalı bir durumdur. Umarım hepsi kısa zamanda tahliye olur ve sesimizi duyurmaya devam ederler. Ağır bedeller ödüyoruz ve bunu anlatmak zorundayız. Halk, gücünün farkına varmalı. Biz yılmadan devam edeceğiz. Tüm hasta tutuklular da serbest bırakılmadan, mücadeleden ödün vermeyiz.”   MA / Zerrin Sargut