Ankara JİTEM Davası’nda mahkeme heyetinin Kürt sorunu tahammülsüzlüğü 2022-09-16 16:55:18   ANKARA - Ankara ve çevre kentlerinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın'ın da aralarında olduğu 19 kişinin ölümüne dair açılan davanın duruşmasında, avukatların Kürt sorununa değinmesi mahkeme heyetini rahatsız etti.    Ankara ve çevre kentlerinde 1993-1996 yılları arasında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın'ın da aralarında olduğu 19 kişinin ölümüyle ilgili açılan JİTEM Davası’nın 4’üncü duruşması, Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi Eşbaşkanı Şevin Kaya ve Fevzettin Korkmaz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) Üyesi ve eski milletvekili Abdullah Zeydan, HDP milletvekilleri Abdullah Koç, Fatma Kurtulan ve Kemal Peköz, müşteki yakını Eren Baskın ve Necip Baskın, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar, HDP Hukuk Komisyonu üyesi avukatlar Sipan Cizreli ve Kenan Maçoğlu, Toplumsal Hukuk üyesi avukatlar, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen ile İHD Ankara Şube Eşbaşkanları Sevil Turgut ve Fatin Kanat izleyici olarak katıldı.   Duruşmada müşteki avukatları ve sanık avukatları da hazır bulundu. Duruşmada heyetin tamamının değiştiği görüldü. Duruşma salonu küçüklüğü nedeniyle birçok avukat ve izleyici ayakta kalmak zorunda kaldı.   Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, avukatlar söz aldı. İlk olarak konuşan avukat Yusuf Alataş, “Dosya ile ilgili düşüncelerimi ifade etmeden önce bir şey sormak istiyorum. Bozmadan sonra girilen ilk duruşmada mahkeme heyeti bir sayfalık görüş bildirdi. Bu heyet bu yazılı görüşe karşı ne diyecek?” diye sordu.   Mahkeme başkanı “Biz buna bir cevap vermek zorunda değiliz. Biz heyet olarak değiştik, yargılamaya devam ediyoruz” dedi. Alataş, “Yapmak zorundasınız. Bozmadan sonra yargılama yapılmadı. İstinaf kararı usul ve hukuka aykırı şeklinde bir açıklama yaptı. Bunu söyleyen mahkemenin gerçeğe ulaşmak amacıyla yeni çaba göstermesi mümkün mü? Değil. Nitekim öyle oldu” ifadelerini kullandı.   SANIKLARI AKLAMA DAVASI   Sanıkların yargı eliyle aklama davası yürütüldüğünü ifade eden Alataş, şunları söyledi: “Mahkeme sanıkları aklamış olacaktı. İddia makamı bir gün bir soru sormadı. Mahkemeye şu sorulsun, delil toplansın demedi. Tutuklanmayan sanığın duruşmadan vareste tutulmasını talep etti. Ben hayatımda heyet tarafından sorulmadıkça cumhuriyet savcısının bir sanığın vareste tutulmasını talep ettiğini görmedim. Bu duruşmada bunu da gördük. Yargılama yapılıyormuş, gibi oldu. Çünkü bu dava devletin yargılandığı bir davadır. Devlet kararıyla bu insanlar öldürülmüş. Kayda girmeyen uziler kullanılmış. Bu memlekette ceza kanununa konulan insanlığa karşı suç bir tek bu dava da kullanılabilir. Çünkü siyasi nedenle belli bir kimliğe yönelik cinayetler işlenmiş. İnsanlığa karşı suçta zamanaşımı yok ama öldürmeye girince zamanaşımı var. Bu davada zamanaşımı doluyor. Dolayısıyla devlet geçmişiyle yüzleşmek istemiyorsa, hiçbir şekilde bu yargılamanın gerçek bir yargılamaya dönüşmesi ihtimali yok.”   ‘SİSTEMATİK CİNAYETLER VAR’   İstinafın bozma gerekçesine atıfta bulunan Alataş, “Sanık Ayhan Çarkın’ın beyanları ve yer göstermesi var. Diğer delillerle desteklenmediği gerekçesiyle, maddi olaylarla tartışılması gerekir. Bu -sanıkların kimliklerine, siyasi konumlarına bakarsanız- bu tamamen sistematik işlenen bir cinayettir. Bu irtibat hiç kurulmadı. Ne için aynı sanıklar üstelik İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ceza almış ve kesinleşmiştir. Böyle bir örgüt var. Katledilen insanların birbirleriyle ilişkileri ve sanıkların birbirleriyle ilişkileri üzerinde durulmamış” diye konuştu.   BAKANLIK HER DURUŞMA BİLGİ İSTİYOR!    Adalet Bakanlığı’nın Cumhuriyet Başsavcılığı ve mahkemeden bilgi istediğini söyleyen Alataş, “Niye istiyor? Mahkeme de her duruşmadan sonra Adalet Bakanlığı’na rapor veriyor. Hani hiçbir makam yargıya talimat veremezdi. Neden yargılamaya dair savcıdan bilgi almıyor. Bu söylediklerimin tamamını bütün yargılama aşamasından da söyledik. Devlet kararının uygulandığı bir cinayet serisidir. Milli Güvenlik Kurulu kararı var. Yargıç, savcı olarak gerçeğe ulaşma çabası gösterilsin. Mahkemenin görevi budur. Ben bu ülkede mahkemeye güvenmeyeceksem, o zaman yargılamanın bir anlamı kalmaz. İşin içinde Çiller var. Gerçek anlamıyla bir yargılama faaliyetine tanıklık etmedik. Mehmet Ağar, duruşmaya getirilmedi. Rahatsızlığı bahane edilerek, getirilmedi” ifadelerini kullandı.   Bu davada yargılama yapılmadığının altını çizen Alataş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçeğe ulaşma yönünde bir faaliyet yürütülmesine dair tanıklık etmedik. Bu ülkenin bir hukukçusu, vatandaşı olarak bizi yaralıyor. Bir sürü insanın katli söz konusudur.”   Avukat Sertaç Kamil Ekinci, davanın seyrine dair şunları söyledi: “300 klasörlük dosyayı inceler, esastan devam ediyorsanız, karara doğru gidiyorsunuz. Bir önceki heyetten farklı bir karar vermeyeceksiniz. Esastan beyanlarımızı istiyorsunuz.” Mahkeme başkanı, “esasa dair beyan almıyorum” diye karşılık verdi. Mahkeme başkanı esasa dair mütalaa istemeyeceğini belirtti.   ÇOK AÇIK DELİLLER VAR    Sözlerini sürdüren Ekinci, davanın siyasi olduğunu, hukuki olmadığını dile getirdi. Mahkeme heyetinin siyasi bir yaklaşım sergilediğini belirten Ekinci, “Çok açık deliller var. Ayhan Çarkın’ın beyanları var. İlk yargılamada şahsın akli melekelerinin yerinde olup, olmadığı için İstanbul ATK’ye sevk etti. Türkiye’de binlerce, onbinlerce cinayet yargılama yapılıyor. Bunlara dair hiç akli melekelerin yerinde mi diye bir karar verilmiyor. Mahkeme üçüncü duruşmada bütün sanıklar hakkında vareste tutma kararı verdi. 19 kişinin öldürüldüğü bir dava, Türkiye’nin bir döneminin aydınlatılması için açılan bir dava ama avukatlar var sanıklar yok. 27 duruşma boyunca giren delilleri soramadık. Kutlu Savaş’ın, Fikri Sağlar’ın, birçok gazetecinin ifadeleri davaya girdi. Bu şahıslar 1990’lı yıllarda Türkiye’de hukukun rafa kaldırıldığını ve bu sanıkların bu eylemleri yerine getirdiğini ifade ettiler” dedi.    Babasının “uzi” marka silahla katledildiğini aktaran Ekinci, “Mahkeme ‘uzi ile değil başka silahla da öldürülmüş, olabilir’ dedi. Ankara 6. Asliye Ceza’da yer alan dava da Türkiye’ye hibe edilen silahların davasıdır. Türkiye’ye gümrükten silahlar giriyor. İbrahim Şahin’in yazısıyla envantere kaydedilmeden silahların Antalya’da bir eğitim alanına gönderilmesi isteniyor. Ondan sonra silahlar nereye gidiyor, bilinmiyor. Gümrükten giriş yapılan 100 adet uzinin 90’ını geri dönüyor. Glock markalı silahların seri numaraları biliniyor. Bu marka Susurluk Kazası’nda Abdullah Çatlı’nın aracında çıkıyor. Abdullah Çatlı’ya Mehmet Ağar’ın pasaport çıkardığını biliyoruz. Ceza aldıklarını da biliyoruz ama beraat kararları veriliyor. Uzi marka hikayesi bitmiyor. Son dönemlerde Sedat Peker isimli şahıs, Atilla Peker’i Kutlu Adalı’nın öldürülmesi için sanıklardan Korkut Eken’in söylediğini ifade ediyor. Kutlu Adalı, 1994’te uzi marka ile öldürülüyor. Biz bunun balistik raporunu istedik, uyuşsa ne olacak. Bunlar maddi delil. Atilla Peker’in ifadesini istedik, onu da kabul etmediler. Mahkemenin tavrı siyasaldır. Hukuki en temel kriterlerin üzeri çiğnenmiştir” şeklinde konuştu.   ‘KÜRT SORUNU’ DEYİNCE SÖZLERİ KESİLDİ   “Bu dava Kürt sorununun dolaysız sonuçlarının taşındığı bir dosyadır” diyen Ekinci’nin, “Kürt sorunu nedir? Kötülük timsali birkaç insanın bir araya geldiği bir şey midir? Bu sorunun çözülmesi için devletin yaklaşımının tartışıldığı görüldü mü?” sözleri mahkeme başkanı tarafından kesildi.    Mahkeme başkanı “Burası siyasi bir arena değil. Yerinize alalım” diyerek, avukatın savunmasına engel olmaya çalıştı. Sözlerini sürdüren Ekinci, “Tarihsel geri planı anlatmaya çalıştım. Siyasi bir fikirde bulunmadım” dedi.   Araya giren mahkeme başkanı, tekrar “Biz yargılama yapmaya çalışırken, siz siyasi görüşünüzü açıklıyorsunuz. Özet alalım” şeklinde konuştu.   ‘15 YAŞINDA BABAMIN ÖLDÜĞÜ BİLGİSİ GELDİ’   Ekinci, şöyle konuştu: “Neden bu oluyor? İnsanlar ölüyor? Neden durup, dururken Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk dışına çıkarak, yurttaşlarının öldürülmesine izin verdi. Devlet aklı Türkiye’de tasfiye üzerine çalışıyor. Türkiye’de bir toplumsal kutuplaşma var. Devlet de bunda taraf. Öldürmüş, öldürüldüğü halde hukuki kriterleri yerine getirmiyor. 15 yaşındaydım. Babamın öldüğü bilgisi geliyor. Diyarbakır’da yaşasanız, intikam ateşiyle yanarsınız. İntikam, intikamı doğurur. Bunu genel bir devlet aklı olarak anlarım. Bunu bir oğul olarak anlamam. Böyle bir sorun vardı, bitti denilmesini devlet aklı olarak anlarım ama bitmiyor. Önümüze geliyor, kan dökülüyor. Siz bizi karşı tarafınızda gördüğünüz sürece devam eder. Biz sizin karşınızda değiliz, bu devlet içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Ama sizde bize adalet verin. Böyle adalet olmaz.”   Avukat Levent Kanat, verilecek herhangi bir beraat kararının “sanıklar bizi kimse yargılayamaz, aklayabilirler” anlamına geleceğini belirterek, “Mehmet Ağar ‘siz kimsiniz, gelmem’ dedi. Mahkeme buna izin verdi. Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ın dinlenmesine karar verildi. Mahkeme başkanı 300 klasör dosyayı incelediğini, Çiller ve Yılmaz kararını geri aldığını söyledi. Burada adalete yarar bir karar çıkmayacaktır. Umarım biz yanılırız” diye konuştu.    ‘YASIMIZI TUTMAK İSTİYORUZ’   Söz alan Eren Baskın, “Yargının erkek tarafını gördük. Bugünkü heyetle birlikte umudu yeşertmek istiyoruz. Babamı hiç tanımadım. Öldürüldüğünde 4 yaşındaydım. Onunla ilgili bir anım yok. Bir insan öldürülebilir. Üzerimizde psikolojik anıları oldu. O yüzden avukat oldum. Babam öldürüldükten sonra biz sadece acı ile değil, korku iklimi ile mücadele ettik. ‘Senin de başına bir şey gelir’ denilerek, koruma kalkanı getirildi. Babamın katilini aradığım için gözaltına alındım. Ben yaşadığımı anlatmak istiyorum. Buna göre de bir kanaat getirilmesini istiyorum. Gelinen 10 yıllık süreçte sanıklar beraat verildi. Dosya bozuldu, yine umutlandık, ama boşa çıktı. Hep umutlanıyoruz, sonra yere düşüyor. Niyet aklanmaları ve beraatları ise erken verin. Biz yasımızı tutmak istiyoruz. Sanıkların cezalandırılmasını istiyorum” dedi.   ‘İŞLEDİKLERİ SUÇLARDAN YARGILANACAKLAR’   İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, şunları ifade etti: “Uzun yıllardır bu ülkede adalet arıyoruz. Mahkemenin birinci kuralı hakikati ortaya çıkarmaktır. Biz 12 Eylül darbecilerinin de yargılandığı davaları izledik. Kenan Evren’de hasta haliyle SEGBİS ile mahkemeye bağlandı. Devlet kurumlarının tamamı mahkeme ne istediyse gönderdi. Ne oldu da sanıkların yargılandığı dava da böyle şeyler oluyor. Meclis’in Susurluk Araştırma Raporu var. Sanıklardan Mehmet Ağar’ın ‘duvardan bir tuğla çekersem yıkılır’ sözleri var. Onların hepsi işledikleri suçların cezasını verecekler.”   ‘DELİLLER YENİDEN TOPLANMALI’   “Delilleri yeniden toplamalı, araştırılmalısınız” diyen Türkdoğan,” Sanıkların tutuklanması, sanık sandalyesinde oturması gerekir. Belki aklanacaklar ama soru soramıyoruz. Tanıkların getirilmesi gerekir. Usulü işler yerine getirilsin ki devlet kararı ile mi suç işlendi, yoksa kendi kendine mi kararlar alındı bilelim. Usule uygun yargılama yapılmadığı için bu gerçeğe ulaşılamıyor. Bu dönemde işlenen suçlar açığa çıkacak ve cezalandırılacak. Bu ülkede hakikat ve adalet arayan insanlar var ve bu mücadele sürecektir. Bir ülke düşünün; her şey konuşulup tartışılıyor. Hakikatlerin açığa çıkarılması için acele edilmiyor. Acele etmelisiniz” diye konuştu.   KÜRT SORUNU YİNE KESME NEDENİ OLDU!   Avukat Mehmet Emin Aktar, adil bir karar çıkacağına inanmayanlardan olduğunu söyledi. Sanıksız duruşmaların sürdüğüne dikkat çeken Aktar’ın, “Dün Musa Anter Davası vardı. Bu dava 6 gün sonraya ertelendi. Neden biliyor musunuz? 20 Eylül 1992’de katledildi. Muhtemelen mahkeme zamanaşımından beraat verecek. Bir gün bile beklemedi. Bir gün sonraya dava verdi. Bu nasıl bir adalet duygusu verir. 1930’larda devlet Kürdü öldürmek için yasa çıkarıyordu” sözleri, mahkeme başkanı tarafından kesilmeye çalışıldı.   ‘CİNAYETLERİN TÜMÜ POLİTİKTİR’   Sözlerini sürdüren Aktar, “Duruşma salonunda sanık yok. Delil araştırılmadı. Sizin şahsınıza değil Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyetinden bahsediyorum. Asıl meseleyi söylediğimizde siyasete girmeyin diyorsunuz. Bu cinayetlerin tümü politiktir. Cinayetlerin tümü devletin korumasında işlenmiştir. Vazgeçmeyeceğiz, bu duruşmaları takip edeceğiz” şeklinde konuştu.   VAN BAROSUNDAN KATILMA TALEBİ   Van Barosu adına katılan avukat Turan Ece, baro olarak topluma mal olan davaları takip etme kararı aldıklarını ve katılma talepleri olduğunu söyledi. Ece, “Savcı beyin 1990’ları hatırladığını biliyoruz. Tansu Çiller, ‘devlet adına suç işlemek doğrudur’ demedi. ‘Devlet için ölen, devlet için öldüren’ kavramını kullandı. 1930’larda işlenen suçlar mahkum edilmediği için 1990’lar yaşandı. Meslektaşımız 4 yaşından beri adaleti bekliyor ve gelmediyse gelecek çok daha karanlık olacaktır. Devlet adına suç işleyen kişi kamu görevlisi değil, düşmanıdır. Ülkemizde yaşanan sorunların emsali yoktur. 1930’larda kurulmuştu, erk vardı. Adil bir sistem uygulansaydı, yüzbinlerce kimse ölmeyecekti. 1990’ların çocuklarıyız. Kefenler içerisinde doğduk. Kişisel kaygılarımız için bir şey istemiyoruz. Adaletin tesis edilmesine hizmet için buradayız” ifadelerinde bulundu.    SANIK AVUKATLARI   Sanık avukatı İbrahim Şahin, Van Barosu’nun katılma talebinin reddini istedi. Ağar’ın avukatı Abdulkadir Torguç, “Somut bilgi vermemiştir. Ayhan Çarkın 2011, 2012’de ifade verdi. Ayhan Çarkın’ın ifadesinde uyuşturucu kullandığını belirttiği için mahkeme ATK’ye gönderdi. Van Barosu’nun talebinin reddini talep ediyoruz” diye belirtti.   Korkut Eken’in avukatı müvekkilinin duruşmalara katıldığını belirterek, salonda yaşananlar nedeniyle duruşmalara katılmadığını savundu.    İddia makamı, Van Barosu ve sanıkların tutuklanması talebine dair daha önce karar verildiğini, yeni karar verilmesine yer olmadığını belirterek, dosyadaki eksik hususların giderilmesini talep etti.   Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Van Barosu’nun katılma talebinin reddine, dava dosyasının heyet değişikliği nedeniyle incelenmesine, müşteki avukatlarının dosyanın genişletilmesi talepleri ve sanıkların tutuklanmasına dair taleplerinin incelenmesinin ardından karar verileceğini belirtti. Mahkeme heyeti, bu aşamada sanıkların tutuklanması talebinin reddine karar vererek, duruşmayı 20 Ocak 2023’e erteledi.    NE OLMUŞTU?   1993-96 yılları arasında Ankara’da Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da aralarında bulunduğu zorla kaybedilen veya yasadışı keyfi infaz edilen 19 kişiye ilişkin ilk soruşturma 2011 yılında başlatıldı. 20 Eylül 2013 tarihinde zamanaşımı riskinden dolayı Abdülmecit Baskın cinayetiyle ilgili iddianame hazırlandı. 19 Aralık 2013 tarihinde hazırlanan yeni iddianameyle Namık Erdoğan, Metin Vural, Recep Kuzucu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Haci Karay, Adnan Yıldırım, İsmail Karaalioğlu, Yusuf Ekinci, Ömer Lutfi Topal, Hikmet Babataş, Medet Serhat, Feyzi Aslan, Lazem Esmaeılı, Asker Smıtko, Tarık Ümit, Salih Aslan ve Faik Candan cinayetleri de yargılamaya dahil edildi. Sanıklar Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven, Muhsin Korman hakkında, “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan dava açıldı.   Ankara ve çevre kentlerinde 19 kişinin kaybedilerek, infaz edilmesine ilişkin Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, 19 sanık hakkında 13 Aralık 2019 tarihinde beraat kararı verildi. Müşteki avukatlarının karara yaptığı itiraz Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1’inci Ceza Dairesi tarafından 23 Mayıs 2021’de bozuldu.