STÖ temsilcileri: Hasta tutuklular serbest bırakılsın 2022-09-16 12:35:53 DİYARBAKIR- İHD, THİV, ÖHD ve Diyarbakır Barosu’unun aralarında olduğu sivil toplum örgütleri, hasta tutuklular konusunda ATK’nin tek yetkili merci olmaktan çıkarılmasını talep ederek, tahliyelerini istedi.  Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma Dayanışma Derneği (TUHAYDER), Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği (İHD), Diyarbakır Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi, hasta tutukluların durumuna dikkati çekmek için, Diyarbakır Adliyesi önünde ortak açıklama yaptı. STK temsilcileri, HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanları Gülistan Atasoy ve Zeyyat Ceylan, HDP Sözcüsü Ebru Günay’ın yanı sıra çok sayıda kişinin katıldığı açıklamada, "Yaşamı savunuyoruz, hasta mahpuslar serbest bırakılsın" pankartı açıldı.    Açıklamayı, Diyarbakır Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Yaşa, okudu. Yaşa, Türkiye cezaevlerinin insan hakları ihlalinin en açık ve bu ihlallerin en sık yaşandığı mekânlardan birini oluşturduğunu söyledi.   ‘SAĞLIĞA ERİŞİM ENGELLENİYOR’   Cezaevlerinde sağlığa erişim hakkının engellenmesi, revire geç çıkarılma, hastane sevklerinin geç yapılması ya da yapılmaması gibi sorunların tutukluların durumunu kötüleştirdiğini bunun da yaşam hakkı ihlali olduğunu belirten Yaşa, “Birçok mahpusun sağlık hizmetlerine erişemediği için zaman içerisinde ağır hasta aşamasına geldiği bir gerçektir. Kapasitenin üstünde mahpusun kaldığı Türkiye hapishanelerinde; üç öğün için yetersiz iaşe, sağlıklı gıdaya ulaşamama, birkaç saat ile sınırlandırılmış havalandırma imkânları ve sağlıklı yaşama uygun olmayan hapishane mimarisi çeşitli hastalıkların oluşmasına zemin hazırlamaktadır.  Kelepçeli muayene dayatmaları ise bir işkence yöntemi olarak mahpusların sağlık hizmetine erişimini kısıtlamaktadır. Kolluk güçlerinin baskısı, hastanelerde muhafazalı muayene odalarının olmaması sağlığa erişimi engellemektedir” dedi.    ‘42 KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ’   Hasta tutuklular uzun bir süredir gündemde olmasına rağmen çözülemediğini hatırlatan Yaşa, hasta tutukluların gerek sağlığa erişemediğinde gerekse, tahliye edilmemelerinden dolayı yaşamlarını yitirdiğini vurguladı. Yaşa, “2022 yılı içerisinde, aralarında hasta mahpusların bulunduğu 42 kişi hapishanelerde yaşamını yitirmiş, bir hasta mahpus tahliye edilmesinden kısa bir süre sonra hayatını kaybetmiştir” diye belirtti.   ‘HAPSEDİLMİŞ OLMAK SAĞLIK HAKKINA ENGEL DEĞİL’   “Hapsedilmiş olmak kişinin sağlık hakkını ortadan kaldırmaz” diye devam Yaşa,  İHD’nin cezaevlerinde halen 651’i ağır olmak üzere toplam 1517 hasta tutuklu olduğu bilgisini paylaşarak,  “Hapishanelerde; yaşlı mahpuslar, ağır kalp ve kanser hastaları, çoklu kronik rahatsızlıkları bulunanlar, ağır psikolojik rahatsızlıkları olanlar ve yaşamını tek başına devam ettiremeyen yüzlerce ağır hasta mahpusun sağlığa erişim hakları ihlal edilmekte, tedavileri engellenmekte ve infaz erteleme talepleri reddedilmektedir. Hapishanede yaşamını tek başına idame ettiremeyecek derecede ağır hasta olan mahpuslar hakkında Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan taraflı ve bilimsel gerçeklikten uzak raporlar nedeniyle hasta mahpusların hapishanede geçirdikleri süreler uzamakta ve hastalıkları ilerlemektedir” diye konuştu.    ‘MAHPUSLAR EYLEMDE’   Sivil toplum örgütlerinin ihlallerin önlenmesine dair başvurularının cevapsız kaldığına değinen Yaşa,  “Mahpuslar ise yaşadıkları hak ihlallerinin ortadan kaldırılmaması nedeniyle açlık grevi dâhil birçok eylem gerçekleştirmektedirler. 12 Eylül’de Diyarbakır Kadın Kapalı Hapishanesinde tutulan siyasi mahpuslar; ağır hasta mahpusların infaz erteleme taleplerinin reddedilmesi, koşullu salıverilme tarihi gelen mahpusların infazının yakılması, hapishanede bulunan revir hekimlerinin sıklıkla değişmesi sebebiyle etkili tedavi sağlanamaması, hastaneye götürülürken tek kişilik ring araçlarının kullanılması, ‘çift kelepçe uygulaması’, tedavi sırasında kelepçe uygulamasının dayatılması gibi hak ihlallerini gerekçe göstererek 5 günlük açlık grevi eylemine başladıklarını duyurmuşlardır. Söz konusu eylemi uyarı eylemi olarak nitelendiren mahpuslarla sivil toplum örgütleri görüşme sağlamış gerekli girişimlerde bulunulmuştur” ifadelerini kullandı.    ‘MEHMET EMİN ÖZKAN TAHLİYE EDİLSİN’   Hasta tutukluların yaşamış olduğu insan hakkı ihlallerinin en çarpıcı örneklerinden birinin Mehmet Emin Özkan olduğunu söyleyen Yaşa, şöyle devam etti: “25 yılı aşkın bir süredir hapishanede tutulan Özkan, kalp rahatsızlığı, hipertansiyon, toksik guatr, kemik erimesi, böbrek ve bağırsak bozuklukları, aşırı derecede kilo kaybı, duyma ve görme eksikliği, hafıza kaybı gibi birçok kronik rahatsızlığı olan, hapishanede tutulduğu süre zarfında birçok defa kalp krizi geçiren ağır hasta bir mahpustur. Kendisinin hapishanede yaşamını tek başına idame edemeyeceği yönünde birden fazla sağlık kurulu raporu bulunmasına rağmen Adli Tıp Kurumu tarafından dosya üzerinden yapılan incelemelerle hakkında tanzim edilen olumsuz raporlar nedeniyle hapishanede tutulmaya devam edilmektedir. Basına ve sosyal medyaya yansıyan görüntülerden de anlaşıldığı üzere bir başkasının desteği olmadan yürüyemeyecek bir durumda bulunan Mehmet Emin Özkan’nın acil bir şekilde tahliye edilmesini talep etmekteyiz.”   Devletlerin, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin sağlığa erişim hakkı konusunda özgür bireylerle eşit şartlarda bulunmasını sağlamakla yükümlü olduğunu dile getiren Yaşa, hasta tutukluların cezaevlerinde yaşamış oldukları ve ölüme varan sonuçlar ortaya çıkaran ihlallerin giderilmesi için şu talepleri sıraladı:   “*Mahpusların sağlık hakkına erişim hakkının tam ve eksiksiz uygulanabilmesi için hapishanelerdeki kronik hale gelen sorunlar giderilmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır.   * Halen hapishanelerde tutulan ‘ölümcül risk altında’ veya ‘sürekli rahatsızlığı ve hastalığı’ bulunan ağır hasta mahpuslar, tam teşekkülü herhangi bir hastane raporuna istinaden derhâl salıverilmelidir.   *Adli Tıp Kurumu sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır.   *Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında Cumhuriyet Savcılarının takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir.   *Hasta mahpusların infazlarının ertelenmesi önündeki ‘toplum güvenliği bakımından tehlike’ kriteri kanundan çıkarılmalıdır.   *Cumhurbaşkanının sağlık sebebi ile mahpusları af yetkisini düzenleyen genelgesi değiştirilmeli, Adli Tıp Kurumu tek belirleyici olmaktan çıkarılmalı, Cumhurbaşkanı ağır hasta mahpuslar ile ilgili yetkisini ayrım gözetmeksizin kullanmalıdır.”   Açıklama metninin okunmasından sonra HDP Sözcüsü Ebru Günay, konuya dair açıklamalarda bulundu. Konuşmasına Türkiye’nin bir çok yerinde cezaevlerindeki haksız uygulamalara karşı eylem başlatan tutuklu yakınlarının eylemlerinden bahsederek başlayan Günay, tutuklu yakınlarının haykırmalarına rağmen, AKP ile Adalet Bakanlığı tarafından görmezden gelindiğini ifade etti.    ‘TÜRKİYE’NİN AYNASI KARANLIKTIR’   Günay bir ülkedeki demokrasi ve özgürlüğün aynasının o ülkedeki cezaevleri olduğunu söyleyerek, “Türkiye’nin bu aynası karanlıktı. Çünkü her gün cezaevlerinde yeni bir ölüm haberi geliyor. Kötü muamele haberleri geliyor. İktidar bu faillerden hesap sormak yerine, hasta mahpusları ölüme terk ediyor” şeklinde ifadeler kullandı.    ‘ATK TUTUKLULARI ÖLÜME TERK EDİYOR’   Adli Tıp Kurumları’nın hasta tutuklulara karşı ayrımcılık yaptığını, hasta tutukluları cezaevlerinde ölüme terk ettiğine de dikkat çeken Günay, “Cezaevlerindeki her mahpusun yaşam hakkı ve sağlık hakkı devletin güvenliğindedir. Eğer orada bir ölüm gerçekleşiyorsa, hak ihali gerçekleşiyorsa bu durum şüphelidir. Cezaevlerindeki şüpheli hiçbir ölümü araştırmayan AKP-MHP ittifakı, cezaevlerini ölüm yerlerine çevirmeye devam ediyor.    ‘90’LARIN UYGULAMASI BUGÜN CEZAEVLERİNDE SÜRÜYOR’    Günay, devamla şunları söyledi: “Bu uygulamalar 90’lı yıllarda gözaltı merkezlerinden yaşanırdı, şimdi ise cezaevlerinde yaşanıyor. Garibe Gezer bunun en açık örneğidir. Failleri hala hesap vermedi. Yine 90’lı yıllarda ki failli meçhul cinayetlerin yerini bugün hasta mahpusların hayatını kaybetmesi ile gerçekleşiyor. Halil Güneş bunun en açık örneğidir. Yine Mehmet Emin Özkan’ın cinayete giden sürecin en açık göstergesidir. Bizler bir kez daha diyoruz ki, ırkçı ve ayrımcı politikalara bir an önce son verin. Tüm hasta mahpuslar özgür kalıncaya kadar tutsak aileleriyle dayanışmaya devam edeceğiz.”