Av. Salman: ATK hekimleri emirle gelen raporları esas alıyor 2022-09-08 09:00:40   DİYARBAKIR - ÖHD'li avukat Adile Salman, ATK hekimlerinin tutuklulara hasta sıfatıyla bakmadığını ve emirle gelen raporları esas aldığını belirterek, "Toplumsal desteğin ve tepkinin gelişmesi, hukuksuzluğu iyileştirebilir" dedi.    İnsan hakları örgütlerinin “ölüm evleri" olarak nitelendirdiği cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri artıyor. İhlallere paralel olarak yaşamını yitiren tutukluların sayısı da artıyor. İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) son verilerine göre 2022 yılının ilk 8 ayında en az 50 tutuklu yaşamını yitirdi. İHD verilerinde ismi geçen tutukluların büyük bir bölümünü, Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından ağır hastalıklarına rağmen "cezaevinde kalabilir" raporu verilen tutuklular oluşturuyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Adile Salman, iktidar yetkililerinin sessiz kaldığı ihlaller ve ölümlere dair konuştu.    ATK EMİRLERİ ESAS ALIYOR   ATK’de çalışan hekimlerin emirle gelen raporları esas aldıklarını söyleyen Salman, “Yaşamını yitiren yüzde 98 engelli tutuklu İbrahim Yıldırım, demans teşhisi konulan Aysel Tuğluk ile 5 kez kalp krizi geçirmiş, 4 kez anjiyo olmuş ve sayısız kronik rahatsızlığı olan 85 yaşındaki Mehmet Emin Özkan için ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veren bir kurum. En son 80 yaşındaki hasta tutuklu Makbule Özer’e tercüman desteği sağlamadan ve muayene etmeden, emirle gelen raporu esas alan hekimlerin yer aldığı bir kurum var” dedi.    KURUL KARARLARI HUKUKİ DEĞİL   ATK hekimlerinin verdiği kararların, hekimlik yeminiyle çeliştiğini söyleyen Salman, cezaevlerinde ölümlerin yaşanmasının "ATK’nin tutuklulara hasta sıfatı ile bakmadığının" göstergesi olduğunu kaydetti. Hak temelli bir hukuk sisteminin işlemediğini ifade eden Salman, ATK’nin yanı sıra cezaevlerindeki İdare ve Gözlem Kurulları tarafından verilen kararların da hukuki bir yanının olmadığını vurguladı.   Salman, "Kurulların, yapısı ve işleyişinin 1 Ocak 2021'den itibaren mevzuata yerleştirilmesi dışında hukuki bir yanının olduğunu söyleyemeyiz. Bir kere yargılama sisteminden geçmiş, verilen ceza infazını hukuki olarak tamamlamış bir mahpusa, ‘Bir daha yapmayı düşünüyor musun’, ‘Yaptığından pişman mısın?’ gibi sorularla pişmanlık dayatması yaparak ya özgürlüğünden yoksun bırakılıyor ya da tahliye ettiriyor. Bu uygulamanın uluslararası hukukta hiçbir karşılığı yoktur” ifadelerini kullandı.    KATLİAM NİTELİĞİNDE VERİ   Devletlerin kişilerin yaşam haklarını korumakla yükümlü olduğuna dikkati çeken Salman, cezaevlerinde yaşanan ölümlere işaret ederek, "Katliam niteliğinde bir veri var karşımızda" dedi. Salman, "Bu her an her yerde ölüm havası, devletin sessiz kalarak pozitif yükümlülüğünü asla yerine getirmediğini gösteriyor” dedi.    'TERBİYE ETME' ÇABASI   Yaşanan ölümler ve hak ihlallerine karşı bazı cezaevlerinde başlatılan açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine de değinen Salman, "Verilen disiplin cezalarının sürekliliği ile mahpusların robotik bir yapıyla temel insani değerlerinden uzaklaşmaları amaçlanıyor. İşkence ve tecrit sistemi ile mahpuslar sindirilmeye çalışılıyor. Yakın zamanda Diyarbakır T3 Cezaevi’nin işkence sistemi raporunu açıkladık. Süngerli odalar ile mahpuslar terbiye edilmeye çalışılıyor. Kamera açısına girmeyen alanlar oluşturulup, mahpusların fiziki işkenceye maruz bırakıldığı noktalar geliştiriliyor" diye konuştu.    YAŞANAN İHLALLER   Salman, şunları söyledi: "Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi'nde kalan ağır hasta mahpus Semire Direkçi, ATK’ye götürülürken uçakta kelepçeleri açtırılmıyor. Neden? Uçak pilotu bu şekilde olmasını istemiş. Yine başka hasta bir mahpusa diş tedavisinden dönerken ağzındaki cerrahi müdahaleden sonra yerleştirilen tamponun çıkarması için dayatmada bulunulmuş. Mahpusların mahrem alanını gören kameralar ile bütün yaşamları kayıt altına alınıyor. Kitap kotaları, kitapların alım ve teslim tarihleriyle mahpusların istedikleri kitaplara ulaşma hakları sınırlandırılıyor. Odalara yerleştirilen telefon kabinlerinin sürekli teknik arızaları ile mahpusların haberleşme hürriyetleri kısıtlanıyor. Görüşlerde aileler taciz boyutuna varacak aramalara maruz bırakılıyor. Cezaevlerinde her an sürpriz bir uygulama ile yeni bir işkence yöntemi ile karşılaşıyoruz. Mahpusların maruz kaldığı bu hukuksuzlukların hepsi mahpuslara bedenleri ile direniş yolunu gösteriyor. Ölüm ve açlık grevleri yaşamın kutsallığı ile direnme hakkı ikileminde kalan bir eylemdir. Mahpusların, işkenceye karşı yaşam haklarını hatırlatmak zorunda kaldıkları bir eylemselliktir."    TOPLUMSAL TEPKİ GEREKİYOR   Cezaevlerinde devrede olan uygulamaların son bulması için toplumsal hareketliliğin olması gerektiğini söyleyen Salman, "Ağır hasta mahpusların tahliye edilmemesi, infaz ertelemelerinin dikkate alınmaması, infaz yakmalarının keyfi bir kurul gözetimi ile yapılması ve saydığımız birçok hukuksuzluklar için anneler adalet nöbetindeler. Elbette ki mahpus yakınları yönünden bu arayışın artması gerekir. Toplumsal desteğin ve tepkinin gelişmesi, hukuksuzluğu bütünüyle ortadan kaldırmaz ise de iyileştirebilir. Bütün mahpuslar ile mahpus yakınları, uluslararası mekanizmalara varmaya kadar hukuksal mücadeleden vazgeçmemesi gerekir. Belki ağır işleyen bir yargı mekanizması ve her durumda tekrarlayan politikalar sebebiyle hukuki mücadeleye bir güvensizlik durumu gelişmiş. Ama hukuksal mücadele konusunda direnişle devam edilmesi gerekiyor” çağrısı yaptı.