'Hol Kampı’nda DAİŞ’in en tehlikeli üçüncü nesli yetişiyor' 2022-09-07 09:24:55   HABER MERKEZİ - QSD Basın Sözcüsü Ferhad Şami, Hol Kampı’nda DAİŞ’in en tehlikeli üçüncü neslinin yetiştiğini belirterek, “Bu DAİŞ’ten daha tehlikelidir" dedi.   Kuzey ve Doğu Suriye İç Güvenlik Güçleri'nin 25 Ağustos’ta Hol Kampı'nda başlattığı “İnsani ve Güvenlik Hamlesi” kapsamında gerçekleştirilen operasyonlarda, DAİŞ'e ait çok sayıda tünel, eğitim yeri, cezaevleri, işkence ve cinayet aletleri ile mühimmatın yanı sıra gizli hücre geçirildi. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Basın Sözcüsü Ferhad Şami, devam eden operasyonlara dair Hawar Haber Ajansı’na (ANHA) değerlendirmelerde bulundu.    YENİ BİR DAİŞ TEHLİKESİ    Hol Kampı’nın dünya gündeminde olduğunu ifade eden Şami, “Kampta çok sayıda cinayet, DAİŞ kadın ayaklanmaları ve çocuk saldırıları yaşandı. Bu konu dünya basınında ve BM belgelerinde yer aldı. Hol Kampı’nın tehlikesi uzun zamandır yaşanıyor. Başlangıçta DAİŞ çetelerinin aileleri, o dönemde Baxoz tehlikeli olduğu için acil bir tercih olarak Hol Kampı’na taşındı. DAİŞ kadınları geldiğinde konuşmalarında ‘Halife Ebu Bekir El-Bağdadi bizi kurtaracağına söz verdi. Burası ideolojimizi geliştireceğimiz geçici yerimiz, yeni nesil DAİŞ’i yetiştireceğimiz bir yer olacak’ dedi. Böylece kampın tehlikesi patlamak üzere olan bir bombaya dönüşecek bir seviyeye ulaştı. DAİŞ sahada şimdi insanları öldürüyor ve yeni bir nesil yaratıyor. En büyük tehlike, kampta yeni bir DAİŞ neslinin yaratılmasıdır. Bu nesil DAİŞ neslinden daha tehlikeli olacak. Bu nedenle bu operasyona acilen ihtiyaç vardı” dedi.    İKİNCİ HİLAFET KURMA GİRİŞİMLERİ    Şami, hamlenin ikinci aşamasının başlamasının nedenlerine dair, şöyle konuştu: "Bu kampta DAİŞ artık kendini yeniden canlandırıyor. DAİŞ’in bu kamplarda örgütlenmesi birkaç kişiyle başladı. Hol kampı aynı zamanda halifeliği kurmak için yapılan ikinci girişimdir. Bu gerçekten herkesin gördüğü bir tehlikedir. Dolayısıyla Türk devletinin saldırıları nedeniyle bu adım ertelense de acil bir ihtiyaç vardı. Uluslararası toplum buna göz yumduysa da sadece tehlikesinden bahsettiler, önemli bir adım atmadılar. Bu nedenle saatli bomba bölgemizdedir ve bölgelerimiz, başarılarımız ve dünya için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.”   ‘QSD OLMASAYDI DAİŞ YENİLEMEZDİ’   QSD’nin DAİŞ’e karşı rolü üzerinde duran Şami, “QSD askeri bir sınır koruma gücüdür. Dış operasyonlar QSD tarafından yürütülmektedir. İçeride elbette Kuzey ve Doğu Suriye'nin örgütsel ve resmi bir sistemi var. Ancak DAİŞ sadece bir iç mesele değildir. Bu hastalığa sadece iç kuvvetlerle müdahale edilemez. Bunun için QSD destek olarak adıma katıldı. QSD’nin DAİŞ terörüne karşı tecrübesi olduğunu tüm dünya biliyor. QSD bu adıma destek vermeseydi, DAİŞ adımın sadece içeriden atıldığını düşünürdü. O zaman dışarıdan bir fırsat bulurdu. Kamptaki hücreleri bile bunu güvenlik güçlerine saldırmak ve bazı adımlar atmak için bir fırsat olarak görecekti” diye konuştu.   DAİŞ’İN KORİDOR AÇMA GİRİŞİMLERİ   DAİŞ'in koridor açmaya yönelik birçok girişiminin olduğunu belirten Şami, “QSD şu anda kampın çevresini kuşatıyor. DAİŞ’in koridorları açmak için birçok girişimi oldu. Geçmişte 3 koridor inşa etme çabalarını ortaya koymuştuk. Bu koridorlardan biri de işgal altındaki bölgelerden özellikle Kezwana dağ hattından Sina Hapishanesi'ne, oradan da Hol'a ulaşıp Til Koçer'den geçmekti. Bu onların ilk planıydı. İkinci koridor; Irak sınırından, özellikle Dêrazor’un doğusundan Til Koçer’e çıkıyordu. Dikkat ettiyseniz Til Koçer hattında çok fazla şehidimiz oldu. Üçüncü koridor, DAİŞ’in birçok gizli hücresinin suyu kesmeye çalıştığı Suriye çölündeydi. Özellikle Şam hükümetinin göz yumduğu Fırat Nehri'ni kesmek istediler. Gizli hücreler, Şam hükümetiyle aramızdaki su hattında birçok alanı ele geçirmişti. Orada bir koridor açmak istediler. Tabii bu koridorlar Sina hapishanesine yapılan saldırılar sırasında yıkıldı. Ancak Irak ve Türk devleti sınırının diğer koridorları kaldı. Çünkü Irak hükümeti gerekli desteği vermemiş ve Türk devleti bu koridordan Hol Kampı’na ulaşmak için sürekli bu hücreleri takip ediyordu. Bu nedenle Hol Kampı'nı bu çevredeki hücrelerden kesebilmek ve kamp üzerinde egemenliğini kurabilmek için en önemli rolü QSD üstlendi” diye belirtti.   DAİŞ VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ   Hol Kampı’na yönelik operasyonlarda DAİŞ ile Türk devleti arasındaki ilişkileri kanıtlayan birçok belgenin ortaya çıktığını aktaran Şami, şunları söyledi: “Türk devletinin DAİŞ’le işbirliği yaptığı dünyada kabul gördü. Günümüzde bazı devletler başını yere eğiyor ve bu ilişkiyi görmek ve ortaya çıkarmak istemiyor. DAİŞ’i daha tehlikeli yapan da bu. Uluslararası güçler, DAİŞ ile Türkiye arasındaki ilişkilere dair elinde olan belgeleri mahkemeye teslim edene kadar tehlike daha da büyüyecek. Türk devleti bundan faydalanıyor. Son zamanlarda bu delillerden bahsetmiş olsak da deşifre ettiğimiz en önemli şey DAİŞ elebaşlarının varlığıdır. Türk devleti ile DAİŞ arasındaki ilişki, işgal altındaki topraklarda DAİŞ karargahlarının varlığından açıkça görülüyor. İdlib'de Ebu Bekir El Bağdadi öldürüldü, İdlib ile Efrîn arasında Kureyşi öldürüldü, Bab'da Fayiz Egal öldürüldü, Cindiresê’de Mahir Egal öldürüldü, o zaman işgal edilen bölgeler ile kamp arasında gerçek bağlantılar var. Hol dosyası, Roj Kampı dosyası ve DAİŞ cezaevi dosyası, DAİŞ halifeliği ile doğrudan bağlantılıdır. Halifenin kendisi bunlara odaklanıyor. Bu halifeler de işgal altındaki topraklarda öldürüldü.   MİT’İN DAİŞ’Lİ AİLELERLE BAĞLANTISI   Bu operasyonda daha çok MİT'in DAİŞ hücreleriyle ilişkisi ortaya çıktı. Birçok çete ve aile kaçmak istedi, MİT bu ailelerle bağlantı kurdu. Çete ailelerinin kampta olduğu yerde MİT'in eli görülüyor. Türk devletinin saldırıları artınca hemen geri çekiliyorlar. QSD'nin sınırla meşgul olmadığını görünce bir süre saklanıp duruyorlar. Bu bilgisizlik meselesi değil. İstihbarat, Türk devletinin bunu kendi sınırlarında iyi kullandığını takip ediyor, şimdi de aramızdaki bu dosyaları iyi bir şekilde kullanarak yeniden canlandırmak ve bölgede egemenliğini kurmak istiyor.”   DAİŞ’İN ÜÇÜNCÜ NESLİ!    Hol Kampı’nda cihatçı bir DAİŞ kuşağının yaratıldığını dile getiren Şami, “DAİŞ ideolojisiyle beyinleri yıkanmış çocuklar dünyadaki en büyük tehlike oluyor. DAİŞ’i 3 kuşak üzerinden değerlendiriyoruz. DAİŞ'ten önceki ilk nesil, DAİŞ'in temeli olan El Kaide, DAİŞ'i kuran ikinci nesil ve üçüncü nesil ise şu anda annelerinden eğitim alan çocuklardır. Gazeteciler kampa girdiklerinde 4 yaşındaki çocuklar tarafından dövülüyor. Bu çocuklar kampa geldiklerinde 2019 yılında doğdular ve şimdi kampta üçüncü nesiller. İnsani yardım kuruluşlarına göre burada her ay 60 DAİŞ çocuğu doğuyor. 2019'dan 2022'ye kadar bin 800 çocuk doğdu. O çocuklar gazetecilere, buradaki kurumlara, onlara lojistik sağlayan insanlara taş atıyor. Yanlarına gittiklerinde elleriyle hilafet sembolü yapıp 'Seni öldüreceğim' diyorlar. Bu tehlikeli. Bu nesil nefret üzerine kurulu, babalarının, akrabalarının ve emirlerinin intikamını almak istiyorlar” şeklinde konuştu.   DAİŞ’İN İŞKENCELERİ    DAİŞ'in korkularını işkence aletleri, bıçaklar ve kılıçlarla yarattığını belirten Ferhad Şami, "Hol Kampı’ndaki çadırlarda birçok öldürme ve işkence aleti bulundu. İşkence gören kadınlar kurtarıldı. Bu kampta sadece DAİŞ çetelerinin aileleri yok. Savaştan kaçan ve QSD’ye güvenen mülteciler ve yurttaşlar da var. DAİŞ, ideolojisini ve korkusunu yeniden canlandırmak için kılıç, bıçak ve işkence aletlerine geri dönüyor. DAİŞ, ağır silahlarla insanların yüreğinde korku yaratmadı, ideolojisini ona dayalı bir bıçakla korkuttu. Şimdi kampta, gizli hücreler okullarda, camilerde ideolojik olarak cihatçı fikirleri aşılıyor ve diğer yandan insanlara işkence etmek ve onları öldürmek için bıçak ve keskin aletler kullanıyorlar” dedi.   HAMLENİN 4 STRATEJİSİ    Hamlenin 4 stratejik yönde ilerlediğini kaydeden Şami, “DAİŞ burada kafa karışıklığı yaratıyor, dikkat edin kafa karışıklığı şimdiye kadar azaldı. DAİŞ’in eğitim verdiği çadırlar kaldırılarak yeniden insan şartlarından yararlanacak şekilde inşa edilmeleri için çaba sarf edilmiştir. DAİŞ kampta eylem yapamaz hale getirildi. Bu sorunu tamamen çözmeye çalışacağız. Gerçekten mucize olarak gördüğümüz bir diğer şey ise Êzidî kadının kurtarılmasıydı. Bu YPJ'nin stratejik bir meselesiydi. YPJ liderliğinde son Êzidî kadın kurtarılana kadar bu dosya üzerinde her gün çalışıyoruz. Wefa’yı kurtarmak bizim için büyük bir onurdu. Bu vahşetlerden bir hayat kurtarmak için çok önemli olan bu konuya kimse yaklaşmasın. Şimdiye kadar kampta 120'den fazla kişi tutuklandı. Artık karmaşık olan sistemleri, yeni bir sistem inşa etmek zorundalar. Bu, operasyonun büyük bir başarısıdır" değerlendirmesinde bulundu.   ULUSLARARASI GÜÇLERİN ROLÜ    Hol Kampı’nın canlı bomba olmasında uluslararası güçlerin rolüne dikkat çeken Şami, sözlerini şöyle sürdürdü: "QSD ve İç Güvenlik Güçleri, DAİŞ davasıyla ilgili görevlerini çoktan yerine getirdiler. DAİŞ’i yendik, dünya çapında büyük bir tehlikeyi bertaraf ettik. Bugün özellikle bu operasyondan sonra uluslararası toplumun sorumluluğu doğuyor. 50-60 ülkeden DAİŞ’li çete çocukları ve kadınları burada. Bunların terörist olduğunu herkes biliyor. Ancak bu devletler vatandaşlarını almadığında DAİŞ’in hayatta kalmasına yardımcı oluyorlar. Devlet onları yargılarsa, toplumlarına entegre ederse, DAİŞ’in yararlanacağı kaynak kurur. Ancak bu konuda sırtlarını döndüklerinde DAİŞ'in açtığı yara daha da derinleşiyor. Şimdiye kadar sadece 20 devlet bazı çocukları annelerini almadan aldı. Uluslararası devletler bu konuya kendi çıkarları doğrultusunda yaklaşıyor. Bu operasyondan sonra elbette buna yaklaşımlarımız farklı olacak ve bundan sonra burası saatli bomba olduysa ve yara bu kadar derinleştiyse, uluslararası güçlere söylüyoruz, asıl sorumluluk bu konuya destek verenlerdir. DAİŞ meselesini kökten çözemediler.”