Av. Sarıca: Türkiye 'umut hakkı'nı sağlamazsa yaptırımlar gündeme gelir 2022-09-02 10:07:48   İSTANBUL - Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”nı sağlanmaması durumunda Avrupa Konseyi'nde Türkiye’ye dönük bazı yaptırımların gündeme gelebileceğini söyleyen avukat Rezan Sarıca, “Umut hakkı'nın sağlanması kötüye gidişleri değiştirir. Devletin ve Komite'nin bu gerçekliğe uygun davranması gerekiyor" dedi.    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesinin ihlali olduğuna karar verdi. "Öcalan 2" olarak çıkarılan kararda, Öcalan'ın, "müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutukluya serbest kalma imkanının tanınması" anlamına gelen "Umut hakkı"ndan yoksun bırakılmasıyla işkence yasağının ihlal edildiği tespitine yer verildi. Kararda, ayrıca gerekli yasal düzenlemelerin getirilmesi gerektiği belirtildi. Ancak Türkiye, AİHM’in verdiği kararı yerine getirme konusunda bir adım atmadı.    Öcalan’ın avukatları ve sivil toplum örgütleri, bunun üzerine AİHM kararlarının yerine getirilip getirilmediğini denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne ihlal kararlarını gündemine alması için ayrı başvurular yaptı.     Sivil toplum örgütleri tarafından yapılan başvuruya yanıt veren Türkiye, “umut hakkı” ile ilgili tespit ve önerileri görmezden geldi. Komite, bu konuda attığı adımlara dair bilgi vermesi için Türkiye’ye 2022 yılının Eylül ayına kadar süre verdi. Komite'nin Türkiye’ye verdiği süre dolmak üzere.   Türkiye, Asrın Hukuk Bürosu'nun 9 Ağustos 2022 tarihinde yaptığı başvuruya dair Komite'ye yanıt verdi. Yanıtta, "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin şartlı salıverilmesinin mümkün olduğunu ancak istisnai olarak bazı suçlar bu olasılıktan muaf tutulmuştur” denildi. Böylece Öcalan’ın "umut hakkı"ndan muaf tutulduğu itiraf edildi.       Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, başvuru kapsamı, Türkiye’nin verdiği yanıt ve olası gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.    Rezan Sarıca    Müvekkiliniz Abdullah Öcalan için 9 Ağustos’ta Komite'ye yaptığınız başvurunun kapsamı neydi?   2014’te AİHM kararı çıkmıştı. O karardan sonra Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, kararın infazını takip etmek üzere bir denetim süreci başlatmıştı. Bu süreden sonra Komite’ye 4 başvuru yaptık. Ağustos ayında yaptığımız başvuru ise 5’incisi oldu. Bu başvurular, izleme süreci boyunca herhangi bir ihtiyaç doğduğunda ya da bir gelişme durumu olduğunda yapılabilir başvurulardır. Tabi 2014’te AİHM kararı çıktıktan sonra biz kararın gereğinin yerine getirilmesini bekledik. Ancak yıllarca bu konuda herhangi bir adım atılmadı. Hatta yasal olarak daha kötüye giden bir gidişat söz konusu oldu. Bu nedenle kararın gereğinin yerine getirilmesi için konuyu yargıya taşıdık. AİHM kararı verildikten sonra Türkiye buna uymakla yükümlüdür. Yargının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili Türkiye’nin mevzuatında yer alan olumsuzlukların iptal edilmesi, örneğin sorunun kaynaklandığı yasal düzenlemelerin iptali için konunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınmasını talep ettik. Aynı zamanda Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanmasının karar altına alınmasına yönelik bir talebimiz söz konusuydu.   Türkiye'nin son başvurunuza verdiği yanıt ile daha önce verdikleri yanıtlar arasında bir fark var mıydı?   Daha önceki başvurulara da benzer içerikte cevaplar olmuştu. Bizim dışımızda da kimi başvurular oldu. Sivil toplum örgütlerin başvuruları oldu. Onlara da Türkiye yanıt verdi ve yanıtların yanı sıra aynı zamanda Türkiye bu izleme sürecinde eylem planları da sundu. Bu kararın gereğinin yerine getirilmesine yönelik olduğu iddiasıyla 2015 ve 2021 yıllarında iki eylem planı sundu. Ki zaten izleme sürecinde Türkiye’nin bir eylem planı sunma sorumluluğu da vardı. Ne bu eylem planları içerisinde ne de bizim son yaptığımız bilgilendirme başvuru metinlerine verdikleri cevap içerisinde AİHM kararına uyulmaya dair herhangi bir gelişme söz konusu değil. Ama verdikleri bütün yanıtlarda kararın gereğinin yerine getirildiği, karara uygun kimi düzenlemelerin Türkiye mevzuatında yer aldığını belirtiyor.    Türkiye’nin iddia ettiği gibi AİHM kararına uygun düzenlemeler mevzuatta var mı?   Aslında mevzuatta AİHM kararlarına uygun herhangi bir düzenleme söz konusu değil. Ama Türkiye yanıtlarında neye atıf yapıyor? Örneğin genel affa atıf yapıyor, özel affa atıf yapıyor ya da Meclis'in alabileceği kimi aflarla ilgili gelişmeler, Cumhurbaşkanına başvuru yapılabileceği ya da Anayasal koşulların bunu düzenlediğine dair kimi yasal düzenlemelere atıf yapıyor. Aslında koşullu salıverilme düzenlemesinin olduğuna dair belirli cevaplar veriliyor.    AİHM, Türkiye’nin işaret ettiği af gibi düzenlemeleri “umut hakkı” kapsamında değerlendiriyor mu?      Türkiye'nin mevzuatında AİHM kararlarına uygun herhangi bir düzenleme yok. Türkiye, genel ve özel affa atıf yapıyor. AİHM, bu konuda bunların yeterli olmadığına karar vermiş. Türkiye, bu vurguları tekrarlayarak kararın gereğini yerine getirmiş olmamakta.    Türkiye’nin yanıtta verdiği bu durumların uygun olmadığı zaten AİHM kararında bile çürütülmüş durumda. Yani AİHM kararı içerisinde bunlar değerlendirme konusu yapılmış. Cumhurbaşkanının af yetkisi, Meclis'in özel af çıkarma yetkisi "umut hakkı" kapsamındaki gelişmelere uygun mu, "umut hakkı" standartlarına, AİHM’nin içtihatlarına, küresel standartlara uygun mu değil mi tartışması yürütülmüş. AİHM, bu konuda bunların yeterli olmadığını, bunların kişinin, bireyin öngörülebilir bir şekilde kendilerinin serbest kalacağı umudunu içermediğini, dolayısıyla "umut hakkı"nın, Türkiye’nin mevzuatındaki bu aflarla ilgili koşullara indirgenemez derecede önemli olduğu tespitini yapmış. Ağırlaşmış müebbet hapis cezasının ömür boyu çektirilmesi yönündeki düzenlemelerin işkence yasağına aykırı olduğunu, insanlık dışı bir düzenleme olduğu kararını vererek, ihlal kararı vermiştir. Dolayısıyla Türkiye bugün bu vurguları tekrarlayarak, kararın gereğini yerine getirmiş olmamakta, karara uygun düzenlemeleri yapmayacağını ortaya koymuş bulunmaktadır.     Ancak Türkiye yanıtında Öcalan’ı “umut hakkı”ndan muaf tuttuğunu itiraf etti…   Önceki yanıtlarında, eylem planında ve bu son yanıt içerisinde de ağırlaştırılmış müebbetlerle ilgili kimi istisnai bazı cezaların muaf olduğunu ortaya koyuyor. Yönlendirmeye yönelik olduğu, Komite'nin izleme sürecini olumsuz etkilemeye yönelik olduğu anlaşılıyor. Çünkü muaf dediği şey, ömür boyu çektirilen ağırlaşmış müebbet infaz yasası. Daha çok siyasi mahkumlarla ilgili, siyasi cezalarla ilgili bir düzenleme. Zaten AİHM’in ihlalini verdiği düzenleme bu. Bu konuda Türkiye istisnaların olduğunu belirtip, AİHM’nin kararının ne kadar doğru olduğunu bir yönüyle itiraf etmiş oluyor. Bu konuda Bakanlar Komitesi’nin de bunu dikkatten kaçırmaması gerektiğini belirtebiliriz.     Türkiye, son yanıtında nasıl bir mesaj veriyor?        Türkiye, AİHM kararına uymayacağının mesajını veriyor. Sayın Öcalan'ın merkezinde olduğu bu konuda (umut hakkı) da bir çözüm planı sunmayacağını ifade etmiş oluyor. Komite ise, bir eylem planı sunmasını, bir çözüm planı göstermesini istiyor.     Türkiye, AİHM kararına uymayacağının mesajını veriyor. Şimdi bu izleme süreci, bir süreç. Bu süreçteki başvurucuların attığı adımlarla Türkiye’nin attığı adımlar Bakanlar Komitesi’nin nezdinde bir değerlendirme konusu olacak. Dolayısıyla nihai olarak Komite bu süre içerisinde atacağı kimi adımlarla, en nihayetinde de bir karara varacaktır. Aslında o kararın hukuken nasıl olması gerektiği şimdiden bile ortaya çıkmış durumda. Çünkü Türkiye bu karara uygun davranmayacağını ilan ediyor. Komite Türkiye’den eylem planı sunmasını, bir çözüm planını göstermesini istiyor. Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin AİHM kararlarına uygun bir çözüm planı olmadığını ifade etmiş oluyor. Yani Türkiye, Sayın Öcalan’ın merkezinde olduğu bu konuda da düzenlemeleri şuana kadar yapmadığı ve bir çözüm planı sunmayacağını ifade etmiş oluyor.    Türkiye'nin "istisna" dediği kişi sadece Öcalan'ı mı? Benzer durumdaki tutuklular bu karardan nasıl etkilenir?     Bu sadece Sayın Öcalan’ı ilgilendiren bir mesele değil. Çünkü ömür boyu hapis cezası Türkiye’nin yapısal bir sorunu. Sadece bireysel bir sorundan kaynaklanmıyor ve bu binlerce kişiyi ilgilendiren bir duruma gelmiş durumda. Hukuksal anlamda dahi binlerce kişiyi ilgilendirir bir duruma gelmiş halde. Önceleri Kürt siyasal mücadelesi içerisinde ağırlaşmış müebbet hapis cezası almış kişileri ilgilendiren bir boyuttaydı. En nihayetinde Sayın Öcalan’la getirilmiş bir düzenlemeydi bu. Ancak bugün binlerce kişiyi ilgilendiren, kapsayan bir mevzuata dönmüş durumda. Sayın Öcalan’ın yararlanmasını engellemek açısından atılan kimi adımlar Türkiye’nin daralmasına neden olan adımlara yol açıyor. Türkiye’nin refahını, toplumsal özgürlüğünü ve büyümesini de engelleyen bir etkiye sahip olduğunu bütün toplumun görmesi gerekiyor.   Türkiye, “bazı suçlar istisna” diyerek aslında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar hakkında koşullu salıverilmenin mümkün olduğunu da kabul ediyor. Türkiye'de “umut hakkı"dan yararlanan tutuklular var mı?        Bu sadece Sayın Öcalan'ı ilgilendirmiyor, binlerce kişiyi ilgilendiriyor. Bektentimiz AİHM kararlarına ve standartlarına uygun yasal düzenlemelerin yapılması. Bu konu Kürt sorunuyla ilgili. Devletin bu bakış açısını değiştirmesi gerekiyor.    Yani süreli hapis cezalarında, yine adli müebbet hapis cezalarında "umut hakkı" olarak ifade edilebilecek erken serbest kalma koşulları var. Zaten bunları ortaya koyarak, Komite'nin Türkiye aleyhine bir karar vermemesi için ülkede "umut hakkı"nın olduğu mesajını vermek istiyor. Ama ne AİHM’in kararının içeriği bununla ilgili ne de bugün izlenen süreç bununla ilgili. Komite'nin beklediği kimi yasal düzenlemeler bu konuyla ilgili değil. O yüzden ikisi arasında fark var ve ikisi birbiri ile ilişkili şeyler değil. Bir kesimi tamamen hak dışında gören, idamdan sonra ömür boyu hapis cezasını çekecek şekilde idamın farklı bir boyutuyla uygulama düzenlemesi olarak ifade ediliyor. Dolayısıyla bunun değişmesi lazım. Evrensel standartlara, AİHM standartlarına uygun hale getirilmesi gerekiyor. Beklentimiz Türkiye’nin bu konuda AİHM kararlarına, standartlarına uygun yasal düzenlemeleri bir an önce yapması.   Bu konunun Kürt sorunuyla ilgili olduğu aşikar. Türk devletinin 100 yıldır Kürt meselesine yapmış olduğu bakış açısını değiştirmesi gerekiyor. Bugüne kadar bu topraklara, halklara, topluma hiçbir şey kazandırmadı. Kimi sermayedarlara, tekelcilere, burjuvaziye, iktidar odaklarına kazandırdığından daha fazla bu coğrafyaya kaybettirmiş durumda. Bugün geldiğimiz noktada, zayıflayan, daralan, güçsüzleşen ve her açıdan geriye giden bir toplum gerçeği var. Devletin Kürt meselesine olan bakış açısının değişmesi, hukuksal alandaki gelişmelerin önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Böylece refah ve bilinç düzeyi yüksek güçlü bir toplum gerçeği ortaya çıkacak.    Öcalan'ın "umut hakkı"nın sağlanmasının ne gibi sonuçları ya da etkileri olur?     Öcalan’ın "umut hakkı" sağlanırsa bu coğrafyada şuan yaşanan bütün yaşamsal kötüye gidişler değişir. Zaten şuan toplumun ihtiyacı olan anlayış, düşünce içeriği ve ihtiyacı olan kişi İmralı’da. Sayın Öcalan’ın düşüncelerine ihtiyacı var şuan toplumun. Sayın Öcalan’ın toplumsal barış etkisine ihtiyacı var toplumun. Özgürlük ve demokrasi mücadelesine ihtiyaç var. Bugün ne özgürlük ve demokrasi kültürü, ne toplumsal barış ve uzlaşı kalmış durumda. Bunlar tamamen ortadan kaldırılmış, daraltılmış, siyasal, güvenlik, askeri politikalarla tamamen konuşulamaz bir hale getirilmiş. Yasaklayan, tecrit eden, baskılayan, zulmeden bir politika devrede. Sayın Öcalan’ın dünden bugüne ortaya koyduğu doğayla, toplumla, kadınla ve kadının yaşadığı toplumsal eşitsizlikle ilgili ve genel olarak toplumsal bütün sorunlarla ilgili gerçekçi çözümlerin projeleri ve fikirleri bulunmakta. Bunların yaşamsallaştırılması gerekiyor.       Sayın Öcalan'ın "umut hakkı"nın sağlanmasıyla yaşamsal kötüye gidişler değişir. Fiziki özgürlüğünün sağlanması da toplumsal bir menfaattir. Hem devletin hem Bakanlar Komitesi'nin bu gerçekliğe uygun davranması gerekiyor.   Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü toplumsal bir menfaattir. Hukuk da böyle bakmalıdır. Hukuk zaten birilerinin tekelinde olup daraltılan bir araç haline gelmiş. Ama tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruyan bir hukukun toplumsal ihtiyaçlara göre dönüşmesi gerekiyor. Yani Sayın Öcalan’ın "umut hakkı"nın sağlanması her yönüyle meşru bir gelişmedir. Kürtler, milyonlarca ses çıkararak Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü haykırıyor. Yıllar içerisinde Türkiye’de Meclise, yine Avrupa Konseyi'ne on milyonu aşkın imza verildi ve özgürlüğü talep edildi. Bu toplumsal hakikat inkar edilemez. Sayın Öcalan’a özgürlük talebi yerelden evrensele taşınmış durumda. İnkarın kaybettiren bir politika olduğu defalarca kanıtlanmış durumda. Hem devletin hem Bakanlar Komitesi'nin bu gerçekliğe uygun davranması gerekiyor.    Komite'nin sivil toplum örgütlerinin yaptığı başvuruya dair Türkiye’ye verdiği süre dolmak üzere. Türkiye'nin son yanıtı, Eylül ayında atacağı adımlara dair nasıl bir ipucu veriyor?   Türkiye adım atmayacağını söylüyor. Bu konuda AİHM kararlarının içerisinde kimi bireysel önlemlerin alındığını, geçtiğini söylüyor. O bireysel önlemlerin genel önlemlerle ilişkili olduğunu ifade edip, genel önlemlerin de alındığını belirtiyor. Bu konuda yapılacak başka hiçbir şey kalmadığı söyleniyor dolayısıyla. Ama bu bir süreç olduğu için herhangi bir zaman içerisinde Türkiye’nin yeni yanıtlar ve yeni eylem planları sunmasının önünde bir engel yok. Yeni sunumlar da yapabilir. Ancak şuana kadar olumlu herhangi bir adım atmayacaklarını deklare etmiş oldular. Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye 22 Eylül’e kadar adım at demedi. Bu konuda AİHM kararlarına uygun adım atılmamış tespiti yaparak, derhal bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması çağrısını yapmıştı. 22 Eylül’e kadar atılan adımlarla ilgili de bilgilendirme talepleri söz konusuydu. Ama bugüne kadar yasal düzenlemelere dair herhangi bir bilgilendirme olmadı.   Adım atmaması halinde Türkiye’yi ne gibi yaptırımlar bekliyor?   İlk defa Kasım-Aralık 2021 tarihinde Bakanlar Komitesi gündemine almıştı ve bu gündem sonucunda kimi ara kararlar aldığı, nihai kararı ise süreç tamamlandığı zaman, dosyanın tamamının kapatmasına yönelik olacak. Komiteden beklediğimiz; İster süre versin, ister kimi yeni çağrılarda bulunsun, ara kararlar boyutunu bir üst aşamaya taşımasını bekliyoruz. Zaten başvurularımızda da bu tür talepler var.   Nedir bu üst aşama?    İzleme süreci, kimi dönemsel toplantıların gündemine konu olabilir. Yıllık yapılan toplantılarda gündem olabilir. Komitenin üye temsilcilerinin gündeminde yer alabilir. Komitenin çıkaracağı dönemsel ve yıllık raporlarının içerisinde yer alabilir. Komite üyelerinin Türkiye ile ikili diplomatik ilişkilerinde gündem konusu olabilir. Bunların sonrasında ısrarla AİHM standartlarına uygun adım atmaması halinde, Türkiye’nin karara uygun davranmadığı tespitini yaparak, konuyu AİHM’ne taşıyabilir Bakanlar Komitesi. Bu bir prosedür. Biz Bakanlar Komitesi’nin gecikmeksizin, aradan geçen 8 yıllık sürede ve Türkiye’nin verdiği yanıtların içeriğinden kaynaklı bu tespiti yapıp konuyu AİHM’e taşımasını bekliyoruz.   AİHM’e taşınması halinde nasıl bir süreç işleyecek?      AİHM, yeni bir değerlendirme ile Türkiye'nin karara uygun davranıp davranmadığına karar verecek. Davranmadığının kararını verirse tekrar Komite'ye gönderir. Komite de yeni tedbir ve kararlarla konuyu Avrupa Konseyi'nin gündemine taşıyabilir ve kimi bazı yaptırımlar ele alınabilir.    AİHM yeni bir değerlendirme ile Türkiye’nin karara uygun davranıp davranmadığının kararını verecek. Eğer davranmadığının kararını verirse tekrar Komite'ye gönderir ve Komite bu konuda alacağı yeni tedbir ve kararlarla Avrupa Konseyi’nin gündemine konuyu taşıyabilir. Türkiye’nin üyelik koşullarını gündem haline getirebilir, kimi bazı yaptırımları da ele alabilir. Ama Avrupa Konseyi’nin de bu konuda olumsuz bir noktasını belirtmem gerekiyor. Örneğin; Kasım-Aralık başındaki toplantıda kimi kararlar ve çağrılar oldu. Çağrıları elbette yasal düzenlemelerin yapılması, bu konuda kaç kişinin etkilendiği, kaç kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığı istatistiklerini de Türkiye’den talep etmişti. Yasal düzenlemelerin de bir an önce düzeltilmesi çağrısını yapmıştı. Ancak bu gelişmelere rağmen Avrupa Konseyi’nin Mart ayında yayınladığı bir raporu vardı. Bu yıllık raporun içerisinde ağırlaştırılmış müebbetle ilgili izleme sürecine dair gelişmeler bulunmuyordu. Yani Bakanlar Komitesi de bu konuda evrensel hukukun gerektirdiği, AİHM standartlarının gerektirdiği çerçevenin dışına çıkmayıp, gereğini etkili bir şekilde takip etmesini bekliyoruz. Bu yönüyle Türkiye’den karara uygun adımlar atmasını beklediğimiz gibi, Bakanlar Komitesi’nden de sürece yaymadan etkili adımlarla Türkiye’nin yasal düzenlemeler yapmasını sağlamasını bekliyoruz.    Türkiye’nin son yanıtına karşı siz ne gibi girişimlerde bulunacaksınız?     Türkiye’nin yanıtında bizim yaptığımız başvuru içeriğinin, daha önce yaptığımız başvurularla aynı olduğunu belirtiyor. Ama aynı değil. Bu yaptığımız başvuruda son 10 aylık hukuksal kimi gelişmelerle ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlük hakkının sağlanıp sağlanmadığına yönelik hukuksal gelişmeleri içeriyor. Eylül toplantısına kadar yeni bir başvuru yapmayacağız. Eylül ara toplantı sonuçlarına göre gerek biz gerekse sivil toplum kuruluşlarının bu konunun takipçisi olacağını biliyoruz. Oradan çıkacak kararlara göre biz de ihtiyaca göre yeni başvuru yapıp yapmayacağımızı değerlendireceğiz. Üç ayda bir yapmış olduğu toplantılar var Bakanlar Komitesi’nin. Bunları yakından takip ediyoruz.   MA / Diren Yurtsever