‘Cezaevindeki ölümlerde devletin sorumluluğu var’ 2022-08-23 09:01:58   İSTANBUL - Cezaevlerinde yaşanan katliamlarda devletin sorumluluğu olduğunu belirten İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, ihlallere karşı güçlü bir toplumsal dayanışma çağrısında bulundu.   Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri artarak devam ederken, art arda ölüm haberleri geliyor. En son 18 Ağustos’ta Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde ağır hasta tutuklu Bazo Yılmaz’ın katledilmesiyle, son 8 ayda cezaevlerinden 43 cenaze çıktı. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, cezaevlerinde 651’i ağır bin 517 hasta tutuklu bulunuyor. Tahliye edilmeyen hasta tutuklular, Adli Tıp Kurumları (ATK) verilen “cezaevinde kalabilir” raporlarıyla ölüme terk ediliyor.    İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevlerinde artan katliamların nedenin cezaevi koşulları olduğunu belirterek, cezaevlerinde sağlığa erişim hakkı konusunda yaşanan sorunların ve artan işkencelerin hasta olan tutukluların ölümünü hızlandırdığını ve “intihar” vakalarında artışa neden olduğunu söyledi. Yoleri, cezaevlerinde yaşananlarda devletin sorumluluğu olduğunu dile getirdi.    KAYDA GEÇMEYEN KATLİAMLAR   Son 8 ayda cezaevlerinde katledilen 43 kişi içerisinde tahliyesinin hemen sonrasında katledilenlerin olmadığını belirten Yoleri, normalde bu sayının daha fazla olduğuna dikkat çekti. Yoleri, “Mesela mahpus komaya girdikten sonra karar veriliyor ve sanki tahliye edildikten sonra yaşamını yitirmiş gibi bir pozisyon oluşuyor. Dolayısıyla yaşamını yitiren mahpuslar arasında sayılmayabiliyor bu tür vakalar. Biz tabi bunların da tespitini yapmaya çalışıyoruz” dedi.    TECRİT YAYGINLAŞTI   Yoleri, cezaevlerinde yaygınlaştırılan ve ağırlaştırılan tecrit uygulamasının bir işkence yöntemi olduğunu, bu uygulamanın da ölümlerdeki artışlarda rolü olduğunu vurguladı. 2000 yılından bu yana tecridin cezaevlerinde sistematik olarak uygulandığını, giderek yeni ve ağır örneklerinin planlandığını ifade eden Yoleri, “Biliyorsunuz S ve Y Tipi hapishanelerle daha ağır tecrit uygulanacağını devletin kendi yetkilileri duyurdu. Dolayısıyla ağırlaştırılan bu işkence uygulamasının maalesef özellikle bu intiharla da bir paralellik gösterdiği ya da intiharlarla bağı olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün” diye belirtti.    TOPLUMA TEHDİT   Devletin baskı politikalarının ilk çıktığı yerlerin cezaevleri olduğuna işaret eden Yoleri, devletin cezaevlerini topluma karşı bir tehdit unsuru olarak kullandığını ifade etti. Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de herkes tutuklanabileceğini, bir gün başına bir tutuklama olayının gelebileceğini, haksız yere bir suçla itham edilebileceğini biliyor. Ya da bugün herkes adalet talebinin haklılığına inanmış durumda. Bunu ya kişisel olarak tecrübe ettiği için ya da etrafında bu tür örneklerle çokça karşılaştığı için. Dolayısıyla aslında herkesin bir yandan gözü hapishanelerde. Neler yaşanıyor ve buradaki uygulamaların topluma etkisi ne şekilde yaşanıyor? Muhaliflik yapmak, bir takım muhalif eylemelere katılmak gibi iktidarın tasvip etmediği bir takım politikaları ya da görüşleri desteklemek gibi tutum alırsanız, ‘İşte sonunuz hapis olur, hapishanede de sonunuz böyle olur’ diyor devlet.”   DAYANIŞMA VURGUSU   Adalet talebinde bulunan tutuklu yakınlarını, Roboski ailelerini, Suruç ailelerini, Şenyaşar ailesini ve Çorlu tren faciasında yaşamını yitirenlerin ailelerini hatırlatan Yoleri, “Aslında bakarsanız toplum bir yandan kaynıyor. Ama bunların her birinin kendi lokal alanında sınırlı kaldığını görüyoruz. Yani aslında bakarsanız, toplumsal mücadele böyle hep ayrı ayrı yerlerde, parçalı halde devam ediyor. Bu bir araya gelememe halinde devletin bu ağır baskı politikalarının etkisi olduğunu söylemek mümkün. Bugün en ufak itirazın bile çok ağır sonuçları olabiliyor. Bu yüzden umut olabilecek, dayanışmayı güçlendirebilecek bir takım faaliyetlerin örgütlenmesi gerekiyor. Belki ondan sonra insanlar bu baskıya maruz kaldıklarında kendilerinin ve ailelerinin yalnız kalmayacağını bildiklerinde daha kolay risk alabilir ve dolayısıyla kendi dışındaki şeyler için de itiraz edebilir” ifadelerini kullandı.    AYRIMCI ZİHNİYET   Demans hastası Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un tahliye edilmemesinin “ayrımcılık” olduğunu belirten Yoleri, Türkiye’de ceza infaz sisteminin “ayrımcı zihniyetle” oluşturulduğunu vurguladı. Yoleri, “Politik mahpusların adli nedenlerle ceza almış mahpuslarla karşılaştırıldığında cezalarının daha fazlasını hapiste geçirecek olmaları şeklinde bir düzenleme olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle de politik mahpusların tutuldukları hapishanelerdeki bazı uygulamaların çok daha sertlik içerdiğini görüyoruz. İdarelerin politik mahpuslarla iletişim kurarken daha sınırlı davrandıklarını görebiliyoruz. Burada tabi ki idarenin tutumunu belirleyen şey iktidarın ya da devletin yaklaşımı. Dolayısıyla bu ayrımcılık uygulaması tabi ki İnfaz uygulamasındaki her pratikte öyle ya da böyle karşımıza geliyor ve zaman zaman şiddete dönüşebiliyor. Dolayısıyla şiddetin ağır şekilleriyle mücadele etmek durumunda kalınabiliniyor. Hasta mahpusların tahliye edilmesi meselesinde ATK’nin olumlu raporlarına rağmen tahliye edilmeme durumlarında mahpusların genellikle politik mahpuslar olduğunu görebiliyoruz” dedi.    DEVLETİN SORUMLULUKLARI    Yoleri, şunları söyledi: “Devlet mahpus da olsa vatandaşının hakkını hukukunu korumak zorunda. Sağlığa erişim, tedavi, yaşam hakkını korumak zorunda. İşkence mutlak yasak ve devlet hapishanelerde işkenceyi durdurmak zorunda. Devlet kendi anayasasının bağlı olduğu uluslararası hukuku yok sayarak hareket edemez. Bu yüzden de biz tabi ki devlete sorumluluklarını ısrarla hatırlatmaya devam edeceğiz. Ve devletin bu sorumluluklarını yerine getirmesi için gerekli girişimlerde bulunmaktan da çekinmeyeceğiz.”   HALKA ÇAĞRI    Cezaevlerindeki ihlallere karşı topluma duyarlılık çağrısında bulunan Yoleri, “Toplumun duyarlılığı hem meselenin farkında olması demek hem de farkında olduğu bu mesele karşısında tepki göstermesi demek. Yani tepki göstermesi nasıl olabilir? Yapılan eylemlere katılarak, bu sorumluluğu bulunan makamlara baskı oluşturacak bir takım etkinlikler düzenleyerek, devletin insan haklarına, hukuka saygılı bir rotaya girmesi için baskı oluşturarak tepki gösterilebilir. Mahpus ve mahpus yakınlarıyla dayanışma gösterilebilir” şeklinde konuştu.