Kürt siyasetçi Ölbeci yaşadığı işkenceleri anlattı 2022-04-29 17:13:59   ANKARA - Kobane Davası’nda savunmasına devam eden siyasetçi Zeynep Ölbeci çocukluğunda kendisine ve köylülere yaşatılan işkenceleri anlattı ve “Ben bu devletten razı değilim” dedi. DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 12’nci duruşması, 4’üncü gününde Sincan Cezaevi Kampüsü duruşma salonunda görülmeye devam ediyor.  ALEVİLİK KÜLTÜRÜ Verilen aranın ardından savunmasına devam eden Kürt siyasetçi Zeynep Ölbeci, içinde büyüdüğü Alevi kültürünün, arayışlarının temelini oluşturduğunu belirtti. Adalet arayışlarının cevherini Alevilik felsefesinde mevcut olan hak yolundan aldığını ifade eden Ölbeci, “Aleviliği İslamiyet mezheplerinin çıkışıyla sınırlandırmamak gerekiyor. Biliniyor ki İslamiyet, Kürtlere kendini kılıç zoruyla kabul ettirdi. Mezopotamya’daki diğer halklar da maalesef zorla müslüman oldu. Bu süreç aynı zamanda Kürt halkının kimliğinin parçalanmasına da sebep oldu. Arap kültürünün Kürtler içinde yayılmasına neden oldu. By gerçekliğe bağlı olarak da mezhepçilik öne çıktı. Şafi, Hanefi ve Alevi mezhepleri ortaya çıktı ancak Sünni mezhebi Kürt toplumu üzerinde baskı kurdu. Kendi kültür ve dillerinden kopmayan Êzidîler tarihleri boyunca bu nedenle büyük bedeller ödediler” dedi. ‘DAİŞ’İ PROTESTO ETTİĞİMİZ İÇİN BURADAYIZ’ DAİŞ’in İslam adı altında Êzidîleri katletmesini güncel bir örnek olarak gösteren Ölbeci, “DAİŞ İslamiyet’in bütün felsefesini ayaklar altına aldı. Biz de DAİŞ’i protesto ettiğimiz içi burada yargılanıyoruz” diye belirtti.  ‘BÜYÜKLERİMİZİN TEMBİHİ: KİMLİĞİNİZDEN VAZGEÇMEYİN’ Kürt Aleviler, Kürdistan’da Kürt kültürü ve Alevilik inancını yaşamak için direndiler” diye belirten Ölbeci, Êzidîler’den sonra en çok katliama uğrayan bir diğer halkın Aleviler olduğunu söyledi. Ölbeci, “Her ne kadar katliama uğramış olsalar da direnişçi ruhları Osmanlı’dan bugüne devam ettirdiler. Sünni İslamiyeti temsil eden Osmanlı yönetimi, Alevilere karşı büyük zorbalıklar yaptı. Aleviler, zorla vergi politikaları, sürgünler, zorla askere gönderme gibi politikalara karşı direndi. Maalesef bu meşru direnişler, askeri yöntemler ve katliamlarla bastırıldı. Celali ayaklanmaları en somut direniş örneklerindendir. O dönemin aktörlerinden Kuyumcu Murat, 40 bin Alevi’yi katletti ve kuyulara attı. Bunu benim memleketimde büyüklerim bizlere masal gibi anlatırdı ve tembihlerde bulunurlardı. Derlerdi ki: ‘Bu tür şeyler başınıza gelebilir ama ne gelse de kimliğinizden hiçbir zaman vazgeçmeyin.’ Kültürümüzde inandığın bir şeyden vazgeçmek ihanet anlamına geliyor. Bu politikalar, Orta Anadolu’daki Alevi Kürtlere karşı yapıldı ve Cumhuriyet’e kadar devam etti” diye konuştu. DERSİM KATLİAMI Cumhuriyet kurulduktan sonra da Koçgiri ve Dersim katliamlarının yaşandığını hatırlatan Ölbeci, “Dersim Katliamı en büyük jenositlerden biriydi. Beni de çok etkileyen büyük bir örnek vermek istiyorum. Hozat, Pirlerin dergahıdır. Devlet Pirlere haber gönderir ve der ki: ‘Merkezde toplanın sayım var.’ Ocağın Pirleri de yaylalardan köye iner. Bunlar içinde 95 yaşında analar ve 2 yaşında çocuklar vardı. Bir samanlıkta topladıkları insanları samanlıkta yakarak katlettiler. Biz böyle hikayelerle büyüdük. Hikaye diyorum ama yaşamımda her gün bu tür acılarla karşı karşıya olduk. Kuşkusuz yüzlerce böyle katliamlar yaşandı” ifadelerini kullandı. ‘BAZEN FAŞİTLER BAZEN DE ASKERLER’ Maraş’ta faşistlerin kadınlara yaptıkları işkencelere değinen Ölbeci, “O dönem benim kuzenim de o katliam sürecinde oradaydı. Bu katliamlar bazen faşistler bazen de askerler tarafından yapıldı. Sivas’tan, Gazi’den, Maraş’tan, Çorum’dan biliyorum. Dersim’de kaybolan kızların belgeselini izlediğim zaman insanlığımdan utandım. Bunları yapanları lanetliyorum. Maalesef, Kürt Alevilere karşı asimilasyon politikaları hala devam etmektedir. CHP’nin siyasi ve askeri organizasyonları ile bu katliama öncülük yaptılar. AKP de İzzettin Doğan öncülüğünde Cemevi-Camii projeleriyle yok etme kervanına katıldı” diye ifade etti. HAKİKAT ARAYIŞI “İnsanın hakikat arayışında özgürlük aşkı vardır” diyen Ölbeci, bu arayışın insanı kendi bilincine ulaştırdığına vurgu yaparken, “Hakikatin yolu, yöntemi de ortaya çıkması kadar önemlidir. Bu yolun ilk yolcusu Hallacı Mansur’dur. Kürt Aleviliği yolunu hakikat yolu olarak tanımlar. Biz bütün işlerimizi ‘Ya Hak’ sözüyle başlatırız. Konuşmaya başlarken, yemek yerken ve tüm işlerimizde bu sözü söyleriz. Bu kültürel söylemimizi işlerimizin daha iyi yürümesi için kullanırız. Zerdüşt öğretileri, ‘doğru düşün, doğru söyle, doğru yap’ felsefesi hakikate yöneltir. Alevilikte, ‘Eline, diline, beline sahip ol’ sözü Zerdüşt inancından gelen bir öğretidir” sözlerini kullandı. ‘HAK YOLUNDA İYİLİK ESASTIR’ Hak yolunda bazen bir  çobanın bazen de pirin hakikate ulaştığını söyleyen Ölbeci, “Hak yolunda iyiliğin esas alındığının altını çizerken, “Kürt Alevilerinde ocaklar ve her ocakta Pirler vardır. Pirler adalet duruşunu ortaya koyar. Eğer Pir adalete uygun davranmazsa kimsenin kalbinde yer tutmaz. Bu Pir’in bir saygınlığı olmaz ve kimse ona inanmaz. Pir, toplumun ahlaki ve tarihi değerlerini, kültür ve inancını kendi şahsında somutlaştırır. Pir Hasan Mıstık Dede, bu esasta diyor ki: ‘Hak yolunda iktidar yoktur. Herkes bu yola taliptir. Bir Kürt Alevi kadını olarak ben de hak yolundan kendi hakikatimi arıyorum. Yaşamın her alanında kültürümü yaşamak istiyorum. Hak yolunun en özel yolu rızadır. İlişkilerde insan ve toplum arasında, insan ve doğa arasında rıza hali insanlarda hatta evrendeki tüm canlılarda mevcuttur. Rıza hali insandan insana; insandan cümle varlığadır” vurgusu yaptı.  “İnsan ne olursa olsun ağacı kesmez, suyu kirletmez, toprağı incitmez, hayvanları keyfi için öldürmez” mesajı veren Ölbeci, Dersim’deki dağ keçilerinin kutsallığına değinirken, “Dağ keçilerini öldürenler, toplumdan ve Cem’den uzaklaştırılır. Onların Cem’e katılmalarına müsaade edilmez” dedi. “Ben ağacın bile incinebileceğini düşündüğümüz bir kültürden geliyorum” diyen Ölbeci, onlarca kişinin ölümüne sebep olduğu iddialarıyla burada olmasının kendisi için çok zor olduğunu söyledi. Ölbeci, devamında şöyle konuştu: “Babamın doğaya karşı yaklaşımı benim için de bir örnek oldu. Alevilik kültürün temelini Neolitik dönemden alır. O dönemde de bütün evrensel canlılara inanılır. Gün, güneş, yıldız, toprak, dağ, nehirlerin tamamı kutsaldır. Bu nedenle insanların keyfi biçimde doğaya zarar vermesi iyi görülmezdi. Babamın bana verdiği mesajı şimdi daha iyi anlıyorum. Maalesef tarihin akışı içinde; işgal ve zorbalık zihniyeti; insan ve toplum arasındaki rızayı, ortadan kaldırmıştır. İnsan, demokratik, özgür ve paylaşımcı bir alandan bahsedemiyor. Kadın, erkek ilişkilerinin eşitlikçi temelinden bahsedilemiyor.” MAHKEME HEYETİNE: HAK YOLUNDA DEĞİLSİNİZ! Mahkeme heyetine “Siz hak yolunda değilsiniz” diyen Ölbeci, onurlu bir yaşam ve toplumun sorunları için mücadele ettiğini belirtti. Haksızlıklara karşı boyun eğmeyeceğini vurgulayan Ölbeci, kapitalist modernitenin ürünü olan DAİŞ’e karşı mücadele ettiğini ve kadınların onurlu yürüyüşünü savunduğunu aktarırken, bu nedenlerle yargılandığını söyledi. Hiç bir ahlaki ve politik bilinci olmayan  devlet, toplum ya da insanın ayakta duramayacağını ifade eden Ölbeci, “Arayışımdan geri adım atmıyorum. Hak yolu benim tek yolumdur. Haksızlıkları kabul etmiyorum. Ne ben kabul ederim ne de büyüdüğüm kültürüm kabul eder” dedi. KÖYDE YAŞADIKLARI İŞKENCELERİ ANLATTI 1973 yılında Adıyaman’da doğduğu bilgisini veren Ölbeci, çocukluğunun 12 Eylül Darbesi’nin gölgesinde geçtiğini söyledi. Ölbeci, “Her gün her hafta köyümüzü askerler basardı. Onların her gelişinde çoluk çocuk herkesi mezarlıkta toplarlardı ve orada herkese işkenceler yapılırdı. Bir gün köye askerler geldi. Bütün halkı topladı. Halkın çevresini sardılar ve bizi de okuldan getirdiler. Alevi inancında bıyık ve sakal onların namusu olarak kabul edilir. Eğer biri onların sakalına ve bıyıklarına el uzatırsa sanki onların namus ve şereflerine hareket etmiş olur. Köye gelen askerler en yakın evden makas istediler. Oraya yakın olan ev kültürü bildiği için makas vermedi. Kendisine ‘Karabela’ diyen bir komutan, elleriyle dayımın sakal ve bıyıklarının yoldu ve kendisine yedirdi. O anda ortalık karıştı. Bir kadının çığlığı bu katliamı durdurdu. Eve gidip bir makas alıp geldi ve bu şekilde dayımın sakallarını kestiler. ‘Aylarca ellerini sakal ve saçlarına sürmeyeceksin’ diye emir verdiler.  ‘DÜŞENİN KAFASINA COPLA VURDULAR’ Sonra başka bir gün ikinci kez halkı mezarlıkta topladılar. Kadın ve erkekleri birbirinden ayırdılar. Erkekleri ‘operasyon var’ diye götürdüler. Yaşlı kadınları ise çıkardılar. Diğer kadınları ise koşturdular. Sıraya koydular ve 2-3 kilometre koşturdular. Düşenlerin kafasına coplarla vurdular. Nefes nefese kalanları dövdüler. Gidip gelinceye kadar binlerce cop yediler. Hiç unutmuyorum ki en çok dayak yiyen de benim ablamdı. Sebebi de onun yolda asla düşmemesiydi” cümleleriyle yaşadıklarını anlattı.  İşkencenin o yıllarda günlük yaşantıları haline dönüştüğünü ifade eden ve hiç birinin gözünün önünden gitmediğini söyleyen Ölbeci, o işkencelerle kendisini korkutmak istediklerini belirtti ve ekledi: “O gün de kabul etmedim, bugün de kabul etmiyorum.” ‘KARABELA GİTTİ SARIBELA GELDİ’ Kendisine Karabela diyen komutanın, kendisine işkence yaptığı kişi tarafından öldürüldüğünü duyduğunu aktaran Ölbeci, “Bilmiyorum ama belki de başka bir yerde işkencelerine devam etti. Bir daha da köyümüze gelmedi. O gitse de yerine kendisine ‘Sarıbela’ diyen bir komutan geldi. Biz hiçbir zaman bu belalardan kurtulmadık. O dönem ben 7-8 yaşındaydım, bugün ise 50 yaşındayım. Ben de Kürtler de, Aleviler de hala sarı, kara ya da kızıl belalardan kurtulmadık. Ben bu devletten razı değilim” dedi. Ölmeci, son olarak herkesin Ramazan Bayramı’nı kutladı Duruşma 9 Mayıs’a ertelendi.