Öcalan için CPT'ye başvuran avukat Spinelli: Tecritle insanlığa karşı suç işleniyor 2022-04-20 09:50:09 ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için CPT’ye başvuran avukat Barbara Spinelli, tecrit ile insanlığa karşı suç işlendiğini ve Öcalan’ın öncelikle avukatlarıyla görüştürülmesi gerektiğini söyledi.  PKK Lideri Abdullah Öcalan, 23 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları, en son 7 Ağustos 2019’da görüşebildikleri müvekkilleri Öcalan ile Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’la derhal görüşme talebiyle 22 Kasım 2021’de Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvuru yaptı. Avukat görüş başvurusunu reddeden hakimlik, Öcalan ile Konar, Yıldırım ve Aktaş hakkında 6 aylık görüş yasağını gerekçe gösterdi. Hakimlik, aile görüşüne dair verdiği ret kararında ise, İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nün Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın 3 ay süreyle “Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılma” kararını gerekçe olarak sundu.    GÖRÜŞE ENGEL ‘CEZALAR’    Görüş yasağının 18 Kasım 2021’de sona ermesine rağmen ailelerin Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve İmralı Cezaevi İdaresi'ne yaptığı görüş başvurularına herhangi bir yanıtın verilmemesi üzerine avukatlar, 28 Mart’ta bir kez daha hakimliğe başvuruda bulunarak, aile ziyaretleri önündeki hukuka aykırı tüm engellerin kaldırılması ve görüşün yapılmasını talep etti. Avukatların başvurusuna 29 Mart’ta yanıt veren hakimlik, başvuruyu bir kez daha reddetti. Hakimlik, ret gerekçesinde ise Öcalan ile Konar, Yıldırım ve Aktaş hakkında 3 Şubat’ta 3 aylık yeni bir disiplin cezası verildiğini ve bu cezanın da 21 Şubat’ta kesinleştiğini belirtti.    10’UNCU DİSİPLİN CEZASI   Avukatlar, görüş başvurularının reddedilmesine yönelik Hakimlik ve Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulundukları gibi ayrıca gerekçe olarak öne sürülen disiplin cezasının kaldırılmasını ve disiplin cezalarına ilişkin karar ve dayanaklarının kendilerine verilmesini talep etti. Hakimlik ve Mahkeme, 4 Nisan’da disiplin cezasının iptali ve dosyanın verilmesi yönündeki talebi de reddetti. Başvurunun reddedilmesi, 2018 yılından bu yana aile görüşlerine engel olarak sunulan 10’uncu disiplin cezası oldu.   AVUKAT GÖRÜŞ ENGELLİ KALDIRILSIN   Verilen disiplin cezaları nedeniyle müvekkilleri Öcalan ile görüştürülmeyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının derhal müvekkilleri ile görüşmek üzere Avrupa Demokrasi İçin Hukukçular Derneği’ne (European Assocation of Lawyers For Democracy & World Human Rights-ELDH), Avukatlar İçin Avukatlar (Lawyers For Lawyers) ve AED, İmralı için Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) başvurdu. Başvuruda, CPT’den İmralı Cezaevi’ne ziyaret düzenlemesi ve avukatların tecritte olan müvekkilleri ile görüşmelerinin sağlanması için acil harekete geçmesi talep edildi.   Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının Öcalan ile görüşmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları Hukukçuları Birliği Eşbaşkanı Barbara Spinelli, tecride ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.     Kürtler ile tanışıklığınız eskiye dayanıyor. CPT’ye yaptığınız başvuruya dair görüşleriniz öncesinde okuyucularımız için sizleri biraz tanımak istiyoruz. Kürtlerle tanışmanız nasıl oldu?   Kişisel olarak ben; Kürt hareketiyle, Kürt kadınları aracılığıyla tanıştım. O dönemde kadına yönelik şiddetle mücadele özel raportörüydüm ve kadın cinayetleri üzerine bir rapor hazırlıyordum. Birleşmiş Milletler’de kadın cinayetleri üzerine çalışan Kürt kadınlarıyla tanıştım ve böylece de Kürt hareketi hakkında okumaya ve öğrenmeye başladım. o zamandan beri de onlarla omuz omuzayım.    Türkiye'ye pek çok kez geldiniz ve pek çok davayı takip ettiniz. Türkiye’ye ne zaman geldiniz ve nelere şahit oldunuz?    2013 ve 2017 arasında derneğim adına gözlemci olarak ayda bir Türkiye'ye geliyordum. Pek çok dava takip ettim. Genel olarak Kürt avukatlara, KCK dosyası kapsamında Öcalan'ın avukatlarına, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlara açılan davaları takip ettim. 2015'teki seçim zamanında geldim. Kürt illerinde seçimi takip ettim. 2015-2017 arasında sokağa çıkma yasağı olan kentlere gittim. Avukatlar tarafından düzenlenmiş Uzun Yürüyüşe katıldım. Eylül 2015'te Cizre'ye gittim. Benim için çok acı verici bir süreçti. Türkiye devletinin gerçekleştirdiği katliamlardan, 90'larda Kürtlere yapılanlardan haberim vardı. Okumuştum. Ama ilk defa kendi gözlerimle Türkiye'nin insanlığa karşı işlediği suçları görüyordum. Sokağa çıkma yasağı kaldırılır kaldırılmaz Cizre'ye giren ilk yabancı bendim. Cizre'ye ulaşmak için 30 kilometre yürüdük.    O süreçte Cizre ve birçok Kürt kenti savaş uçakları ve tanklarıyla yerle bir edildi. Kürtler, zorla yerinden göç ettirildi. Tanıklığınızı biraz daha açar mısınız, neler gördünüz?      Rojava ve Bakur'daki kamplara da gittik. Birleşmiş Milletler için bir rapor hazırladık. Kamptaki kadınların durumu, işlenen insan hakları ihlallerini yazdık. Tüm bunlardan sonra da Türkiye, benim ülkeye girişimim konusunda yasaklama kararı aldı.   Gördüklerime inanamıyordum. O gün kendimi, bu davaya tamamen adama kararı aldım. Türkiye'de bu vahşetle mücadele eden avukatların yanında olacaktım. Kürtçe öğrenmeye başladım. Çok iyi değilim ama konuşup anlaşabiliyorum. Bunun dışında Yüksekova'ya, Batman'a gittim. Operasyon başlamadan bir gün önce Şırnak'a gitmiştim. Operasyon denen şeyin ne olduğunu kendi gözlerimle gördüm. Oradan pek çok tanık beyanı topladım. Benim için çok korkunç bir dönemdi. Hayatımın en kötü günleriydi. Ama biliyordum ki yaptığım şey önemli ve gerekliydi. Bütün tanıklığımı İtalyan Parlamentosu’nun İnsan Hakları Komisyonu'na bildirdim. İtalyan ve Avrupa basınına pek çok röportaj verdim. 2015'te operasyon başlamadan öncesinde de Uluslararası Kadın Komisyonu dahilinde Avrupa'nın dört bir yanından gelen onlarca kadın avukatla Türkiye'ye geldim. IŞİD'in elinden kurtulup Türkiye'deki kamplara yerleştirilmiş kadınlarla görüşmeler yaptık. Hem belediye kamplarını hem AFAD kamplarını ziyaret ettik. Rojava ve Bakur'daki kamplara da gittik. Birleşmiş Milletler için bir rapor hazırladık. Kamptaki kadınların durumu, işlenen insan hakları ihlallerini yazdık. Tüm bunlardan sonra da Türkiye, benim ülkeye girişimim konusunda yasaklama kararı aldı.   Edindiğiniz rol nedeniyle gözaltına alınma süreciniz de oldu. Sonrasında Türkiye’ye girişiniz de yasaklandı sanırım. Neler oldu, biraz bahseder misiniz?    13 Haziran 2017'de Ankara'da gerçekleşecek OHAL'de hukukun rolüne ilişkin bir uluslararası seminer için Ankara'ya gitmek üzere İstanbul Havaalanı'na inmiştim ki polis tarafından durduruldum ve gözaltına alındım. Gözaltında haklarım ihlal edildi ve polis tacizine maruz bırakıldım. Telefonumu almak istediler. Vermedim. Zorla aldılar ve bu sırada polisin cinsel tacizine maruz kaldım. Bunun hakkında bir suç duyurusunda bulundum ama Türkiye'de takipsizlik kararı verilerek dosyam kapatıldı. Şu anda bu tacizi gerçekleştiren erkeğe karşı açtığım dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM). Yani, Türkiye'deki milyonlar gibi ben de adalet bekliyorum.    Size yönelik baskı, gözaltı ve taciz Kürtler ile olan ilişkiniz ve dayanışmanızdan mı kaynaklı?    Türkiye'ye girişimin yasaklanmasına gerekçe olarak, gönderilen dokümanda yazan, Kürt avukatlarla ortak çalışmalarım olmasıydı. Bahsi geçen Kürt avukatlar, Öcalan'ın avukatlarıydı. Bunun sonucunda beni Türkiye devletinin düşmanı, tehlikeli bir kişi olarak etiketlediler. Bunun tek nedeni baskı gören diğer insanların, diğer avukatların yanında olmamdı. Gözaltına alınmam ve sınır dışı edilmem Avrupa'da çok ciddi gündem oldu. Bağlı bulunduğum Bolonya Barosu’ndan ve Avrupa'nın dört bir yanından avukatlar bana destek oldu. Beni Türkiye'den yasakladılar ama şu anda benim yapmak istediğim işi benim yerime yapan bin avukat daha var. O nedenle sanıyorum, beni gözaltına alıp sınır dışı etmek çok iyi bir fikir değildi.    Şimdi de derneğiniz ve başvurunuza dönelim istiyorum. Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları Hukukçuları Birliği nasıl bir birlik ve ne tür çalışmalar yapıyor?    En başta dernek ile ilgili şu bilgiyi aktarmakta yarar görüyorum. Kürtler ile olan ilişkimiz, bizde de değişimlere yol açtı. Örneğin, eşbaşkanlık kavramını kendi sendikamız ve örgütümüz için kullanmaya Kürtlerden öğrenerek başladık. 21 ülkede üye derneklerimiz var. Türkiye'den Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Çağdaş Hukukçular Derneği de (ÇHD) bu üye derneklerin içerisinde. İnsan hakları ve demokrasiyi savunuyoruz ve bu anlamda pek çok eyleme imza attık. Bunun yanı sıra elbette ki mesleki anlamda Türkiye'de mücadele veren meslektaşlarımızın yanındayız. Öcalan'a özgürlük kampanyasını ve Kürt hareketini destekliyoruz. Son olarak CPT'ye İmralı'yı denetlemesi için çağrıda bulunduk. Bunu Avrupa Demokratik Avukatları ve Avukatlar için Avukatlar ile beraber yaptık. Avrupa genelinde pek çok dernek açıklamamızı imzaladı ve sendikamız da yaptığımız açıklamanın arkasında durdu. Aynı zamanda İmralı heyeti üyelerinden biriyim. 10 yılı aşkındır bu anlamda mücadele veriyoruz.    Öcalan üzerindeki ağır tecridi tespit edip önlem almak için CPT'ye başvurdunuz. Bu ilk başvurunuz mu? Tecride karşı şimdiye kadar neler yaptınız ve gelecekte neler planlıyorsunuz?     Bizim için Öcalan'ın avukatlarıyla düzenli görüşünün sağlanması en acil konudur. Öcalan'ın özgürlüğünden bahsetmek için en temel adım avukatlarla düzenli görüşün sağlanmasından geçiyor.   Bu son başvurumuzdu. Çok uzun zamandır Öcalan için özgürlük hareketinin destekçileriyiz ve olmaya da devam edeceğiz. Bu konudaki tüm çalışmamız legal zeminde. Bizim bu çalışmada üstlendiğimiz kısım avukatlara getirilen kısıtlama. Bu açık bir insan hakları ihlali olmakla birlikte Mandela Kurallarına da aykırıdır. Birleşmiş Milletler temel prensiplerine de aykırıdır. Bizim için Öcalan'ın avukatlarıyla düzenli görüşünün sağlanması en acil konudur. Öcalan'ın özgürlüğünden bahsetmek için en temel adım avukatlarla düzenli görüşün sağlanmasından geçiyor. Her ne gerekçeyle olursa olsun, bahsi geçen suç ne olursa olsun, hiç bir insanın avukatıyla görüşmesi engellenemez.   CPT'nin güvenilir, şeffaf ve objektif olduğunu düşünüyor musunuz? CPT daha önce Türkiye'ye geldi ve değişen hiçbir şey olmadı. Süreklileşen bu tecritte bir uluslararası kuruluş olarak CPT'nin rolü nedir ve ne yapmalı?   CPT'nin, uluslararası kurumların ve Avrupa insan hakları kurumlarının bu anlamda görev ve rolünün önemine inanıyoruz. Burada asıl sorun Türkiye hükümetinin Avrupa Konseyi kurumlarıyla ortak çalışmadan kaçınıyor olmasıdır. CPT daha önce de pek çok öneride bulundu, pek çok kez ziyaretler gerçekleştirdi. AİHM’in Öcalan'a dair kararları var. Bu öneri ve kararların hiç birisi Türkiye tarafından uygulanmadı. Bu anlamda bence sorun bu kurumların işlevsizliğinden ziyade Türkiye hükümeti, kararları uygulamaktan kaçınıyor olmasıdır. Bu siyasi bir mesele ve ancak Avrupa hükümetleri ve kurumları ile diplomatik bir yolla çözülebilir.   Uluslararası hukukta, daha önce Öcalan’a uygulanan tecride benzer bir durumla karşılaştınız mı, bildiğiniz bir örnek var mı ve bu durum karşısında uluslararası hukukun işlevsiz kalıyor olmasını neye bağlıyorsunuz?       İtalya'da Öcalan'ın içinde bulunduğu durum anayasaya aykırıdır. İtalya'da bu duruma amasız fakatsız işkence denir. Öcalan'ın durumunu açıklayacak başka bir kelime yok. Öcalan'a uygulanan insan haklarının en sert ihlalidir. İnsanlık onuruna aykırıdır.   Siyasi bir tutuklu olarak Öcalan'ın durumu benzersiz. Örneğin benim ülkemde, İtalya'da Öcalan'ın içinde bulunduğu durum anayasaya aykırı. İtalya'da bu duruma amasız fakatsız işkence denir. Öcalan'ın durumunu açıklayacak başka bir kelime yok. Öcalan'a uygulanan insan haklarının en sert ihlalidir. İnsanlık onuruna aykırıdır. Bu nedenle Öcalan'ın avukatlarıyla görüştürülmesi bizim için çok çok acil bir önceliktir. Bu nedenle bu görüşme sağlanana kadar yetkililere baskı yaptırmayı sürdüreceğiz. Bir tutuklunun avukatlarıyla görüşmesinin engellenmesi için geçerli hiç bir neden olamaz. İster bu kişiye 'terörist' densin ister mafya densin. Bir kişi ne suçu işlemiş olursa olsun avukatıyla görüşmesi engellenemez. Hiçbir hükümetin kişinin savunma hakkını elinden almak gibi bir hakkı yok.    Cizre'de Kürt halkına uygulanan tecridi bizzat görmüş biri olarak, Kürtlere karşı başlatılan “güvenlik politikaları” ile Öcalan'a uygulanan tecrit arasında nasıl bir ilişki var?   Bu dernek olarak üzerinde ciddi şekilde durduğumuz bir konu. Yakın zamanda İngilizce ve İtalyanca olarak iki dilde bu konu üzerine bir seminer düzenledik. Kişisel olarak fikrim Öcalan'a uygulanan tecridin Türkiye hükümetinin bir soykırım girişimi olduğu yönünde. Türkiye hükümeti yalnızca Öcalan'a tecrit uygulamıyor, Öcalan'ın ideolojisi şahsında Kürt kültürünü, Kürt kimliğini ve Kürtlerin demokrasi ve barış mücadelesini tamamıyla yok etmek istiyor. Bu özellikle 2016'daki darbe girişiminden sonra daha da görünür hale geldi. Bu artık öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye'de hedef alınan artık yalnızca Kürtler değil. İnsan hakları, barış ve demokrasi için mücadele eden tüm çevreler hedef haline getirildi.    Öcalan’a uygulanan tecrit, aynı zamanda Kürtlere uygulanan bir tecrit diyebilir miyiz?   Elbette, özetle dediğiniz bu şekilde formüle edebiliriz. Anayasa reformu sonrasında Türkiye'de durum iyice endişe verici hale geldi. Çünkü demokrasi tüm gücün Erdoğan'da toplanmasıyla birlikte tamamen yerle bir oldu. Bu sebeple bizlerin avukatlar olarak Öcalan'a uygulanan tecritle, avukatların yargılanması, siyasi tutuklulara işkence ve kötü muamele, sokağa çıkma yasaklarında sivillere uygulanan vahşet gibi suçlar arasındaki bağı net bir şekilde göstermesi gerekiyor. Gerçek adaletin tesisi için bütün bu suçları işleyen kişilerin uluslararası mahkemelerde yargılanması gerekiyor. Türkiye'de hapishanelerin hem içinde hem dışında insanlığa karşı suç sayılabilecek suçlar işleniyor. Bu suçlar yalnızca Türkiye'de değil, Türkiye'nin işgal girişiminde bulunduğu Suriye'de, Rojava'da da işleniyor. Yani evet, elbette arada çok net bir bağ var ve dernek olarak bunu ortaya çıkarmak, görünür hale getirmek de bizim işimizin bir parçası.   Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Öcalan’ın “umut hakkı” kapsamında tutukluluk durumunun yeniden değerlendirilmesi açısından Türkiye'ye 9 Eylül'e kadar bilgi iletmesi için süre verdi. Avrupa'nın insan haklarına ve hukuka olan bağlılığını, teşvik ettiği kadar uygulamada da gösterdiğini düşünüyor musunuz? Ve bu konuda Avrupa’nın tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?    Avrupa halkları ve Avrupalı hükümet ve kurumlar arasındaki farkı görmek gerekiyor. Gittiğim her ülkede ve kendi ülkemde Kürt hareketi var ve kendini ifade ediyor. Amerika'da Afrika'da hatta Japonya'da bile Kürt hareketinin destekçileri var. Tüm dünyada var. Yani halklardan bahsediyorsak, halklar Kürt hareketini destekliyor. Avrupalı hükümetlerden ve kurumlardan bahsediyorsak, evet, yapmaları gereken şeyleri yapmıyorlar diyebiliriz. Hala Erdoğan'a silah satmayı sürdürüyorlar mesela. O silahlarla ne yaptığını da biliyorlar üstelik. Buna İtalya da dahil. Yani Cumhurbaşkanı çıkıp Erdoğan'a diktatör dedi, ama böyle bir durumda yapılması gereken hiçbir şeyi yapmadı. Bir kişiye diktatör diyorsan, o hükümetle iş ilişkilerini kesmen gerekir. Bir ülkede insan hakları ihlalleri olduğunu söylüyorsan, insanlığa karşı suç işleniyor diyorsan, bu suçlardan siviller zarar görüyor diyorsan, ki bunu tüm Avrupa hükümetleri söylüyor, bu durumu sonlandırmak için bir şey yapman gerekir, değil mi? Ama yapmadılar. Üstüne bir de ekonomik olarak destek oldular.    Öcalan'ın düşünceleri ve ideolojisi Avrupa kıtasında bugünlerde eskisinden daha fazla anlaşılmış görünüyor. Rojava'nın temellerinin onun düşünceleri üzerine kurulduğu gerçeği daha çok görülmeye başlandığı bir süreçteyiz. Kürt halkı da Öcalan’ı liderleri olarak tanımlıyor. Avrupa'da insanların Öcalan’la ilgili düşüncelerinde nasıl bir değişim var ve bu izolasyonu sona erdirmek için ne kadar katkı sunar?   Evet, artık Avrupa toplumu bu durum hakkında eskisine kıyasla daha fazla bilgi sahibi. Kürt hareketi ve avukatların meslek örgütleri bu konuda çok fazla bilgilendirme çalışması yaptı. Gözle görülür bir halk desteği var. Öcalan'a Özgürlük Kampanyası dahilinde tüm dünyadan milyonlarca imza toplandı. Bu da dayanışmanın en somut kanıtı. Ama Avrupalılar olarak kendi hükümetlerimizin diktatörlerle diplomasiyi sonlandırması için daha güçlü taleplerde bulunmamız gerekiyor.   MA / Gözde Çağrı Özköse - Mehmet Aslan