‘Polis şiddetinin arkasında idari makamların koruma mekanizmaları var’ 2022-04-18 09:02:40 İZMİR - Yaşanan her polis şiddeti sonrası karar vericilerin koruma mekanizmalarını devreye soktuğunu belirten Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun, cezasızlıkla korunan polislerin özgüvenle yeni şiddet olaylarına yöneldiğini söyledi.  Sokakta artan polis şiddeti son dönemlerin en tartışmalı konularından birisi haline geldi. Özellikle Kürt illerinde yaşanan şiddet polisin, cezasızlıkla sonuçlanırken, yer yer mağdurlar cezalandırılıyor. En son Batman’da bir avukatın adliyede darp edilmesi, öncesinde Urfa, Şırnak ve Dersim’de gözaltı ve sokakta yaşanan şiddet olayları tepki topladı.    Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun, 2021 yılında hazırladıkları “Yargısız İnfazlar Raporu” üzerinden yaşanan polis şiddetini ve sonuçlarını değerlendirdi.    416 YARGISIZ İNFAZ   Hazırladıkları raporları Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası mekanizmalara göndererek Türkiye’nin insan hakları karnesi oralarda sorguladıklarını belirten Tursun, en son rapor haline getirdikleri Polis Vazife ve Sâlahiyet Kanunu madde 16 kapsamında yargısız infazlar raporunun BM’de değerlendirildiğini dile getirdi. Raporu BM’nin 22 Eylül’deki Cenevre toplantısına yetiştirilmek istediklerini aktaran Tursun, rapor içerisinde cezasızlık, adalete erişimde zorluklar, katilleri koruma mekanizmaları, çocuklar, yaşlılar ve kadınların bulunduğu 416 ölümlü vakanın olduğunu kaydetti.    314 LİRALIK CEZANIN SONUCU ÖLÜM   Bu ölümlere karşı Türkiye’nin savunmasının “Polis vatandaşı neden öldürsün? Polis teröristleri öldürdü” şeklinde olduğunu belirten Tursun, “Bizler de Türkiye’nin gerçekle ilgili olmayan bu savunmasını çökertmek için bir çalışma yürüttük. 416 kişi içerisinde polise yan bakan, hakaret veya tehdit eden yok. ‘Peki, bunlar neden öldürülüyor’ dediğimiz zaman devletin savunması çöküyor. Çünkü 416 vakanın tamamı parkta oturandan, doğum gününden dönerken öldürülene kadar çeşitli olaylardan oluşuyor. Sadece dur ihtarına uymadığı için 116 kişi polis kurşunuyla öldürülmüş. Bu tür olaylar Karayolları Trafik Kanunu’nun 37’nci maddesi kapsamında ortaya çıkıyor. Bu maddede ki dur ihtarına uymamanın cezası ise 314 lira. Yani polis 314 liralık suç işleyen bir vatandaşı öldürüyor” dedi.   94 ÇOCUĞUN 79’U KÜRT    Yaptıkları saha araştırmalarında yaşanan 416 ölümün 94’ünün çocuk olduğunu vurgulayan Tursun, şöyle devam etti: “Bunların arasında Şırnak’ta annesinin kucağında öldürülen 17 aylık bebekten, evinin odasında uyurken polis panzeriyle ölen çocuklara kadar birçok çocuk var. Önemli olan kısmıysa bu 94 çocuğun 79’u Diyarbakır ve çevre illerinde yaşamını yitirmiş. Bunlar polisten kaçmayı bilmeyen küçük çocuklar. BM Çocuk Hakları Komitesinde ‘Ölümlerin 79 tanesi nasıl bu bölgede oluyor’ sorusunu sorduğumuz zaman vahim olaylar ortaya çıktı. Devletin bu çocuklara karşı bir önyargısı mı var? Türkiye buna nasıl bir cevap verecek bunu beklemekteyiz. Aynı şeklide zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybeden 34 kişinin 30 tanesi yine Diyarbakır ve çevre illerinde. Panzer çarpması sonucu yaşanan ölümlerde yapılan yargılamaların tümü beraatla sonuçlandı.”    KORUMA MEKANİZMALARI   “Bu yargısız infaz gerçekleştikten sonra hemen koruma mekanizmaları devreye giriyor” diyen Tursun, cezasızlığın temelini de bu idari yapıların içgüdüsel koruma mekanizmalarının oluşturduğunu kaydetti. Daha ceset yerdeyken, otopsi raporu çıkmamışken kaymakamlar, valiler ve bakanların gazetecilere öldürülen kişi aleyhine demeçler verdiğini hatırlatan Tursun, “Karar vericiler, savcıya, hakime ‘devlet böyle düşünüyor. Ona göre dosyalarınızı hazırlayın’ demek istiyor. Mesela Diyarbakır’da Şahin Öner, panzerin çarpması sonucu hayatını kaybediyor. Daha Adli Tıp Kurumu’na gitmeden Diyarbakır Valisi, ‘Şahin Öner’in elinde bomba patladı’ diye demeç veriyor. Bununla cezasızlığın temelini oluşturuyor. Bunu tüm Türkiye’ye uygulayabiliriz” diye belirtti.    CEZASIZLIĞIN ETKİSİ   416 olay içerisinde birkaç tane sembolik ceza haricinde tüm dosyaların cezasızlıkla sonuçlandığına dikkati çeken Tursun, bunun önünün ise 2007 ile 2015 arasında Polis Yasası’nda yapılan bazı değişiklikler olduğunu söyledi. Görünüşte Türkiye’deki Polis Yasası ile BM yönergeleri doğrultusunda hazırlanmış İç Güvenlik Yasa Tasarılarını arasında fark olmadığını aktaran Tursun, şöyle devam etti: “Nasıl bu kadar uyumludur diye incelediğimizde Türkiye’nin araya birçok kelime koyduğunu gördük. Bunlar ‘öngörü’, ‘makul şüphe’, ‘takdir’ ve ‘duraksamadan ateş’. Duraksamadan ateşi bir kenara bırakırsak diğer kelimeler tamamen soyut kavramlardan oluşuyor. Polisin cezasız kalmasını sağlayan tüm şey bu 3 soyut kelime. İnsan haklarından nefret eden bir polisle, etmeyenin öngörüsü birbirinden farklıdır. Kürt düşmanı olan bir polisin Kürtlere karşı öngörüsü nasıl olur? Polis insan öldürüp mahkemeye çıktıktan sonra ‘görevimi yaptım. Makul şüphem vardı’ diyor. Hakim de yasalara göre beraat veriyor.”    POLİTİK VE ETNİK BAKIŞ AÇISI   Bunun da temelinde politik ve etnik bir bakış açısı olduğunu sözlerine ekleyen Tursun, şöyle devam etti: “Bu bakış açısı olmasa çocukların büyük kısmı neden Diyarbakır ve çevre illerinde öldürüldü. Öldürdünüz neden adaleti sağlayamıyorsunuz? Kemal Kurkut’da olduğu gibi kameraların önünde öldürülen insanlar var. Bunlar da cezasızlıkla karşılaşıyor. Toplumun beklentisi bu katillerin hak ettiği cezayı almasıdır. Bu katillerin çocuklarımızı durup dururken öldürdüğünü başka nasıl ispatlayalım? Yaptığımız bazı araştırmalarda Polis Okulları’nda genellikle beraat ile sonuçlanan davaların polislere öğretildiğini gördük. ‘Baran Tursun’u öldüren polis 2 yıl ceza aldı. Ama para cezasına çevrildi’ ya da ‘Polis bunu da öldürdü. Ama ceza almadı’ diye yetişen polisler mesleğine başladıkları andan itibaren silahını serbest bir şekilde kullanıyor.”    STÖ’LERE DÜŞEN GÖREV   Yaşanan polis şiddetinin engellenmesi için sivil toplum örgütü ve siyasi partilere büyük rol düştüğünü dile getiren Tursun, sözlerini şöyle tamamladı: “Eğer ki sivil toplum örgütleri polis kurşunu sonucu hayatını kaybeden herhangi birisinin kimliğine bakılmaksızın davasını takip ederse polisin önüne bir set olabilir. Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, siyasal döngüden kendini kurtarması gerekiyor. Bu kurumlar raporlarıyla muhalefeti ve iktidarı etkilemeli. Sivil toplum örgütleri güçlenmediği, kendi ölülerini toplumun diğer ölülerinden üstün bulduğu sürece polis öldürmeye devam edecektir. Temelinde sivil toplum örgütlerinin güçsüz oluşu yatıyor.”    MA / Tolga Güney