Gazeteci Altan: KDP ve Türkiye bölgeden çıkmak zorunda kalacak 2022-04-06 08:42:58 HABER MERKEZİ - Türkiye-KDP ortaklığında olası bir operasyonun büyük değişikliklere yol açacağını belirten gazeteci Erdoğan Altan, “Türkiye ve ona sürekli yaranmaya çalışan KDP, bölgeden tamamen çıkmak zorunda kalacaktır” dedi.    Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik 23 Nisan 2021’de operasyon başlatan Türkiye, bu kez Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) doğrudan ortaklığında yeni operasyon hazırlıklarına başladı. Yeni Yaşam Gazetesi’nden Hüseyin Kalkan, bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Erdoğan Altan ile yeni operasyon hazırlıklarını ve etkilerini konuştu.    Irak’ın Ortadoğu açısından önemine değinen Altan, “Irak konum olarak İran, Türkiye ve Arap ülkeleri arasında kalan bir ülke olması itibariyle siyasi pozisyon açıdan önemli bir yere sahip. Doğrudan çevresindeki ülke, güçleri ve toplumları etkileyebiliyor. ABD kısa bir sürede Saddam diktatörlüğünü yıktı ancak siyasi, toplumsal ve kültürel anlamda Irak’ı kendi hakimiyetine alamadı ve yenilgiyle karşı karşıya kaldı. Saddam’ın yıkılmasından bugüne bakıldığında, özellikle Irak’ta ve Ortadoğu’da siyasi, toplumsal ve kültürel birçok aktör siyaset sahnesine çıktı. Nasıl ki Irak ilk devletin kurulduğu yerlerden biri ise aynı şekilde derin, geniş mücadelenin verilebileceği bir ülkedir. Bundan kaynaklı tarihten bu yana Irak’a hakimiyet kurmak zordur. Yapılan erken genel seçim ile sonrasında sandalye çoğunluğuna ve dengelere rağmen hâlâ cumhurbaşkanı seçilemedi ve neredeyse hükümet kurmak imkânsız hale geldi” dedi.    İSTİKRAR KURMA ARAYIŞI    Irak’ta yaşayan Kürtlerin de önemli bir hakimiyet alanı elde ettiğini belirten Altan, “Şii oluşumları uzun bir zamandan sonra ilk kez Irak genelinde siyasi yönetim konumuna geldi. Sünniler Irak’ta iktidarda olmasalar bile Irak siyasetinde en temel aktörlerden biridir. El Kaide, IŞİD gibi çete örgütlemeler bu topluma dayanarak var olmaya çalışıyor, Sünni Arap ülkelerin yanı sıra Türkiye de Sünni toplumu üzerinden Irak siyasetinde etkili olmaya çalışıyor. ABD’nin Kürtler, İran’ın da Şiiler üzerinden Irak siyasetini etkilemeye çalışması Irak’taki siyasi mücadele ve atmosferin ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Ancak bu siyasi kriz ve kaostan nemalananlar var ve hiçbir aktör istikrar yaratma konusunda bir rol oynamıyor. Ya da ABD’nin yaklaşımlarında görüleceği gibi kendi çıkarını esas alan bir istikrar kurma arayışı söz konusudur” ifadelerini kullandı.    Irak’ı demokratik güçler açısından ele alan Altan, “Irak’taki mevcut durum devrimci demokratik güçler için olumlu taraflarının olduğunu söyleyebiliriz. Sözünü ettiğimiz sistem dışı gruplar demokratik ulus anlayışı ile demokratik bir politika yürütebilirlerse var olan içinden çıkılmaz durumu kendi lehine çevirebilirler. Irak genel seçimlerinde halkın sandığa gitmeyerek, büyük bir mesaj verdiği gibi radikal bir şekilde tavrını göstermeye devam edebilirlerse, Irak iç ve dış güçlerinin yaratmak istedikleri istikrarsızlığı durdurabilir” şeklinde konuştu.    YENİ OPERASYON HAZIRLIĞI   Altan, Türkiye’nin KDP ortaklığında hazırlık yaptığı yeni operasyona dair şunları söyledi: “Farkın iyi anlaşılması için önce KDP’nin yürüttüğü çizgiyi kısa da olsa belirtmekte fayda var. KDP sadece Irak’ta özgür Kürt’ün siyasi ve ideolojik fetih etme mücadelesinin önünü almıyor, aynı zamanda çizgisi ile Kürtleri soykırımla karşı karşıya bırakıyor. Kuşkusuz bu pozisyonu yaratan en büyük etken KDP’nin orta sermaye sınıfına dayanan ilkel milliyetçi ve devletçi çizgisidir. İlkel milliyetçilik ve devletçilik adına yürüttüğü Kürtlük, Kürtleri savunmayı veya Kürt kazanımlarını korumayı değil, tam tersine Kürtleri soykırıma uğratacak bir duruma sürüklemektir. Bu sadece Irak ve Başûr Kürdistan için değil, tüm Kürdistan parçaları açısından kötü ve tehlikeli bir durumu yaratıyor. Bunun yanı sıra en tehlikeli olan ise milliyetçi ve devletçi çizgisi ile Kürtlere fayda kazandıracağını sanması ve bu amaca giden her yolu mubah görüyor olmasıdır.”   KDP’NİN TÜRKİYE GEÇMİŞİ    KDP’nin Türkiye’ye desteğinin 1990’lı yıllara dayandığına işaret eden Altan, “Son habere gelince peşmerge kaynaklarından alınan bilgilere göre Türkiye’nin kapsamlı bir saldırı hazırlığı içinde olduğu ve KDP’nin de doğrudan savaşa katılacağı belirtiliyor. Bilindiği üzere KDP 90’lı yıllardan Garê saldırısına kadar Türk devletine lokal bir destek veya ortaklık ediyordu. Ancak özellikle 23 Nisan 2021 tarihinde başlatılan ve hâlâ devam eden Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine yönelik operasyonda KDP siyasi, askeri ve ekonomik açıdan tamamen Türkiye’nin denetimine girdiği için ayrı bir güç olarak değil, adeta savaş valiliği olarak çalışıyor. Bunu özellikle son iki yılda Türkiye ve KDP/Barzani ailesinin görüşmelerinde, birbirlerine karşı hitap bir ast-üst ilişkisini çağrıştırıyor. Türkiye, Başûrê Kürdistan’da istediği zaman istediği yerde KDP Politbüro temsilcileri, Duhok ve Hewlêr valileri, muhtarlar ve askeri sorumlularla toplantı yapabiliyor. Bu toplantılardaki üslup talep etme şeklinde değil, adeta talimat verir gibi ortaya konulan planların uygulanması isteniyor. Peki, Federe Kürdistan Bölge Hükümeti veya KDP istediği zaman Türkiye’de aynı şeyleri yapabilir mi? Sanmıyorum, çünkü hem Mesut Barzani hem Nêçirvan ve Mesrur Barzani, Ankara ve Antalya’ya çağrıldıklarında bir hükümet temsilcileri olarak değil, sanki savaş bölgesindeki bir vilayetin valileri veya kurum temsilcileri gibi muamele ediliyor” diye belirtti.    Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki etkilerine değinen Altan, “Zira Türkiye’nin Başûrê Kürdistan’a etkisi sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi, idari ve ekonomik bir etkidir. KDP’nin ve Barzani ailesinin yürüttüğü politika veya çizgisi yukarıda belirttiğimiz çerçevede, belki de kendileri de Türkiye’ye bağlanma istemi vardır. Yani KDP’nin Irak merkezi ile olan ilişkileri, çelişki ve çatışmalarına bakılırsa böyle bir şey mümkün olabilir” diye konuştu.   MİSAK-I MİLLİ PLANI    Federe Kürdistan Bölgesi ve Irak’ın bu tür saldırılara elverişli olmadığını dile getiren Altan, “Saddam’ın devrilmesinden sonra bölgede çok sayıda aktör ve çıkarları çerçevesinde çok sayıda ittifaklar, çelişkiler ve ayrışmalar ortaya çıktı. Özellikle burada İran’ın alan hakimiyeti açısından büyük rolü var. En son İran’ın balistik füzelerinin Hewlêr’e yönelik saldırısı hem İsrail hem Türkiye hem de KDP’ye açık bir mesajı olarak değerlendirildi. Türkiye’nin bölgeye hakimiyeti hem İran Şiileri hem de Irak Şiileri açısından tehlike arz ediyor. Hatırlanacağı üzere Türkiye’nin ilk Xakurkê ve daha sonraki saldırılarına karşı ilk tepkiyi gösteren Şii hareketleri oldu. Yine KDP dışında diğer güçlerin yanı sıra bir o kadar da dış güçlerin müdahaleleri söz konusu. Ancak tüm bunlara rağmen AKP-MHP iktidarı Kürtlerin kazanımlarını veya bir statü elde etmemeleri için soykırım politikasını yürütmek için taviz üstüne tavizler veriyor. Bunun yanı sıra bölgedeki çelişki ve boşluklardan faydalanma adı altında söz konusu Misak-ı Milli planını uygulamak için arayışlara giriyor” dedi.    KDP VE TÜRKİYE’YE MESAJLAR   Altan, Kürtlerin olası bir saldırı karşısındaki tavrına dair şunları ifade etti: “Kanımca Güney’deki Kürt halkı yapılacak böyle bir saldırı ihtimaline karşı tavrını Newroz kutlamalarında, Kandil ve Medya Savunma Alanları’nda yapılan kutlamalara katılımlarıyla gereken cevabı verdi. Güney halkı saldırı nereden gelirse gelsin, karşı çıkacakları yönünde net bir şekilde KDP ve Türkiye’ye mesajlarını verdi. Daha öncesinde de özellikle savaş alanı olan Behdinan bölge halkının başta Şêladizê, Amediye ilçesi ve Barzan bölgesindeki halk tepkilerini en üst perdeden verdiklerini biliyoruz. KDP güçlerinin bu tepkilere karşı onlarca kişiyi, aydın ve gazeteciyi gözaltı, tutuklama furyasına rağmen Türkiye’nin saldırılarına ve KDP’nin desteğine tepki gösteriyorlar. Şu anda KDP’nin en büyük korkusu bu saldırı ihtimalinin gerçekleşmesi halinde Rojava, Başûr ve Rojhilat halkının sınırları aşıp birleşerek, büyük gösterilerin oluşması. Bunun önünü almak için daha şimdiden Kürt halkının Roj çeteleri olarak adlandırdığı bir grubu Hacı Ümran sınır hattı, Rojava ve Başûr sınır hatlarında konuşlandırdığı bilgileri geliyor.   Zaten KDP tabanı son yıllarda KDP’nin Türkiye’ye verdiği desteği nedeni ile kopmuş durumda. Bunu Irak genel seçimlerinde sandığa gitmemeleri ve gidenlerin de çok sayıda oylarını yakmasıyla ortaya çıktı. Şu anda KDP içinde iktidar tarafı yani oluşturulan orta sermaye sınıfı ile diğerlerini hem siyasi hem de ekonomik açıdan ezmeleri ile ortaya çıkan bir ayrışma söz konusudur.”   ‘BEKLE GÖR’ POLİTİKASI   YNK başta olmak üzere bölgedeki siyasi partilerin saldırılara karşı tavrına değinen Altan, “Tüm bu diplomasi görüşmelerinde, Güney’deki parti ve kurumlarla görüşmelerin Federe Kürdistan Bölgesel Hükümet Başbakanı Mesrur Barzani tarafından yapılması hükümet içinde bulunan diğer partileri de katma arayışıdır. Her ne kadar diğer partiler bu yöndeki talepleri reddetseler de hükümet başbakanı olarak Mesrur Barzani sanki KDP’nin değil, hükümet yani parlamentosunun da isteği olduğunu yansıtmaya çalışılıyor. Ne var ki başta YNK olmak üzere, Goran Hareketi, İslami ve sosyalist partilerin yanı sıra bağımsız milletvekilleri de bu duruma tepki gösterdiği yönünde açıklamalar yapılıyor. Hatta Peşmergeler Ortak Komutanlığı adına Xazi Feysel, basına verdiği demeçte ‘KDP tarihten bu yana her zaman Kürt halkına yönelik saldırılarda düşmanın yanında yer alıyor. Maxmur ilçesine yakın Karaçox bölgesinde PDK peşmerge güçleri ile IŞİD çeteleri arasında sadece 300 metre mesafe var. Ama KDP bu çetelere bir kurşun bile sıkmadan tüm güçlerini PKK’ye karşı savaşmak için bölgeye sevk ediyor’ diyerek hem siyasi partiler hem de askeri güçlerin tavrını ortaya koyuyor. Her ne kadar YNK temsilcileri tepki gösterse ve bu saldırıda KDP’nin yanında yer almayacakları yönünde tavır sergiliyor olsalar da yine de daha öncesinde Türkiye KDP üzerinden YNK arasına koyduğu nifak ile Talabani ailesi ve yöneticileri arasındaki çelişkilerden kaynaklı ‘bekle gör’ politikasını izlemeleri söz konusu olabilir” değerlendirmesinde bulundu.    KDP’YE ‘VALİLİK’ BENZETMESİ    Türkiye-KDP ortaklığında olası bir operasyonun bölgede büyük değişikliklere yol açacağını dile getiren Altan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Irak genel seçimlerinden sonra ortaya çıkan kriz ve kaos durumu daha da derinleşecek, Türkiye elde edeceği toprak veya askeri hakimiyet kapsamına göre sadece Başûr’da değil, Irak’ın tümünde söz sahibi olmak ve müdahalelerde bulunmak isteyecek. Buna karşı uluslararası ve bölgesel güçlerin vereceği refleks ve tepki önemli. İran, ABD ve İsrail üzerinden Türkiye ve KDP’ye karşıt cephe alarak, şu anda devam eden ‘kimin eli kimin cebinde’ gibi karışık durum daha da karışık bir hal alacaktır. KDP, Türkiye’nin bir valiliği gibi hareket etmek zorunda kalacak. Başûr halkı her türlü toplumsal kırılmadan geçecek. Devrimci-demokratik hareketler öncülüğünde kurulabilecek güçlü bir birliktelik ve ittifak, durumu tersine çevirebilir. Bu güçlerin demokratik bir yönetim ortaya koymaları halinde Irak’ta, ne ABD-İsrail ekseni ne de İran hakimiyetini sürdürebilecektir. Sadece kendi iktidar çıkarları için çalışan bölgesel güçler bu hakimiyet çatışmasının önüne geçemeyecektir. En önemlisi de Türkiye ve ona sürekli yaranmaya çalışan KDP, bölgeden tamamen çıkmak zorunda kalacaktır.”