Ertekin: Türkiye’nin durumu tipik bir Antik Roma Bazilikası 2022-02-26 18:17:42   ANKARA - Demokrat Yargı Hareketi Sözcüsü Orhan Gazi Ertekin, “Antik Roma Bazilikası’nda bir yargı yapılırdı aynı yerde aynı zamanda ayin, siyaset ve kurban kesilir hatta suçlu infaz edilir. Türkiye’nin durumu tipik bir Antik Roma Bazilikası” dedi.   Mülkiyeliler Birliği tarafından Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde (ÇSM) “Parlamenter Sistem Tartışmaları” paneli düzenlendi. ÇSM’de yapılan panelin son oturumda “Hukuk Devleti ve Yargının Bağımsızlığı” konuşuldu. Akademisyen Elçin Aktoprak’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde Demokrat Yargı Hareketi Sözcüsü Orhan Gazi Ertekin, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ve Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan sunumlarını yaptı. Bu oturuma katılması beklenen TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ise sonda katılması gereken başka bir program nedeniyle katılamadı.   Türkiye’nin iki siyasal alana bölündüğünü söyleyen Ertekin, yeniden ortaya çıkan reform ve restorasyon söylemlerinin kendisin de bir heyecan yaratmadığını belirtti. Ertekin, “İktidarın alaşağı edilmesinin öncellikli olduğunu herkes söylüyor. Üçüncü güç merkezi var. Üçüncü güç merkezi bize reform, restorasyon değil de geçiş süreci dediğimiz yeni bir siyasal hat öneriyor. HDP’nin merkezini tutuğu üçüncü taraf aslında. Türkiye 1850’lerden beri restorasyon ve reform ile yatan kalkan bir ülke. Kendilerini çok verimli ve etkili olabileceklerini düşünüyorlar ve yeniden böyle düşünüyorlar. Beni asıl heyecanlandıran üçüncü gücün geçiş sürecinde etkili olup, olmayacağı beni heyecanlandırıyor” dedi.   ‘HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ DAHA CİDDİ TARTIŞILMALI’   Türkiye’de yargı ve hukuk tartışmalarının asık suratla yapılan bir geyik türü olduğuna dikkat çeken Ertekin, “Yüzeli yıldır da asık suratla yapılan bir geyik olarak devam ediliyor. Hukukun üstünlüğünü dilendirirken aslında cemaatçilerin, milliyetçilerin ve iktidarın içlerinde güldüklerinin kanaatindeyim. Ciddi bir tartışma yaratmazsak, yeni kavramlar içeren bir tartışma yürütmezsek hukuk üzerinde yapılan tartışmalar geyikten öteye geçmez. Hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı daha ciddi tartışalım. Yargının mevcut durumuna gelirsek; yargıda görev yapan hakim, savcıların yüzde 80’i 0-5 yıllık kıdemde. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Türkiye’deki hakim ve savcılar bu şekilde bir cemiyette tutunamaz. 0-5’lik kıdem geçildiğinde, hukuki analiz yapılamaz, gerekçe yazılamaz” ifadelerini kullandı.   ROMA BAZİLAKASI   Türkiye’deki hukuk ve yargının Antik Roma Bazilikasına benzediğine vurgu yapan Ertekin, şöyle devam etti: “Antik Roma Bazikilası’nda bir yargı yapılır aynı zamanda aynı yer ayin, siyaset ve kurban kesilir hatta suçlu infaz edilir. Türkiye’nin durumu tipik bir Antik Roma Bazilikası. Bir yargıyı yargı yapan üç temel faktör vardır. Güç dengelerinin üzerine oturması, ikincisi özerk bir yargı olması gerekiyor. Hukukun özerkleşmesinin olmadığı yerde hukuk olmaz. Üçüncü ise, hukukçular sınıfı gerekiyor. Eğer kendine has bir hukukçular sınıfı yoksa, hakim ve savcının işi bıraktığında çalışacak bir yeri olmaz. Türkiye’de hakim ve savcılar başka işte çalışamadığı için mecbur olarak görevini devam ettiriyor. Devlet gücü olan size istediği gibi yönlendirir bugün olduğu gibi. Bu özelliği taşımayan yargı ahvalinde daha ciddi konuşmak lazım. Türkiye’de yargı sorunu köklüdür, içinde cezasızlığın olduğu, cezasızlığın kısmen bize yarı resmi olmayan kişiler için geçerlidir. Böyle bir yerde cezasızlık rejimin kendisine dair bir durumdur.”   ‘YARGI TAMAMEN İKTİDARIN EGEMENLİK ARACI’   Beştaş, Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığını belirterek, konuşmasına başladı. Daha önce Türkiye’de “hukuk yok” söyleminin düşünülerek, söylendiğini aktaran Beştaş, “Bugün Türkiye’de yürürlükte olan hukuk kuralları askıda. Başta Anayasa olmak üzere. Anayasasız bir toplumuz, 82’i Anayasası’nın bile işlemediği, hayata geçilmediği bir tabloda yaşıyoruz. Tek adam rejimi, dikta rejiminin karar verdiği; İçişleri Bakanlığı’nın ‘yürüyün, hukuk arkanızdan gelir’ sözlerini sarf ettiği bir ülkedeyiz. Yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tartışmak için bir yargının varlığı gerekiyor. Bunu Mecliste söyleyince çok zıplıyorlar ama yargı yok. Yargı bugün tamamen iktidarın egemenlik aracı olarak kullandığı bir araca dönüştü” şeklinde konuştu.   ‘TALİMAT VERİYORLAR’   İktidarın siyasetle rekabet etmek yerine, yargıya talimat vermeyi tercih ettiğini dile getiren Beştaş, siyasetin alanında yargı tarafından dizayn edildiğini belirtti. Beştaş, “Bu yargı iktidar partisine ve bizim dışımızda muhalefet partilerine bir dokunuşu yok. Diğer muhalefet partilerine dokunmak için bile HDP ve Kürtler kullanıyor.  İBB belediyesine hocaların alınması gibi. İddianamede Kürtçe isimler ve hutbe okunmaları. Yeni atanan savcı ve hakimlerin emir ve komuta içerisinde görev yapıyorlar. Hitlerin, ‘Karar verirken benim o konuda ne düşüneceğimi düşünün benim talimat vermem gerekmez’ bugün yaşanan bu ama bu bile lüks. Biz mesele olunca direk talimat veriyorlar” diye aktardı.   ‘KÜRT OLMAK OLAĞAN ŞÜPHELİ OLMAK’   “Kürt olmak olağan şüpheli olmak” diyen Beştaş, şunları söyledi: “Kürtçe bir oyunun gösterilemediği, Kürtçe müziğe yasak getirilen bir dönemdeyiz. Kürtlere dayanışan kimliklerde bir bir hedef gösteriliyor. Bizimle birlikte mücadele eden Türk, Arap, Çerkez olabilir onlarla da aynı muamele gösteriliyor. Figen Yüksekdağ onlardan bir tanesi. Burada da diğer muhalif güçlerin bu tutuma karşı yaklaşımlarını konuşmak lazım. Bugün kendini muhalif olarak gören siyasi partiler objektif bir yaklaşım gösterdiğini söylemek mümkün değil. KCK ve Ergenekon operasyonları aynı dönemde yapıldı. Herkes beraat etti ama KCK’de tek bir karar çıkmadı. Buna karşı itiraz duymadık, ama cemaat savcıların hazırladığı iddianamelerle Gültan Kışanak, İdris Baluken tutuklu. Şu anda kapatma davası, Kobanê kumpas davası var. Bir iddianamenin bir kimliği olur, kopyala-yapıştır. MHP’nin kurduğu cümleler Kobanê ve kapatma davası iddianamelerinde var. Muhalefet gelip bu davayı izlemiyor. Bu davaya karşı söz söylemiyor, buna itirazı bile yok. Bu davalar birbirine ilişkin çökertme planı ile beraber çözüm sürecinin yargılandığını söylüyoruz. Muhalefet ‘siz niye çözüm sürecinde masada oturdunuz’ diyor. Çözüm süreci suç değildi, çözüm süreci doğruydu. Kürt meselesi konuşularak çözülür diyoruz. Biz, AKP ile ittifak yapmadık, o dönem iktidarı temsil ediyordu. Muhalefet çözüm süreci üzerinden iktidarı vurmaya çalışıyor. Demokrasiye vurduklarının farkında değiller.” ‘Hukuk devleti değiliz ama olmak istiyoruz’   ‘HUKUK DEVLETİ OLMAK İSTİYORUZ’   Yargı yoktur sıkıştırmaları yerine yargıda sorunların olduğunu söylemenin daha doğru olacağını söyleyen Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan ise “İfade özgürlüğü kısıtlanıyor, basın özgürlüğü kısıtlanıyor. Eşitlik de yok, kanunların uygulanması oda yok. Anayasa bile sıkıntıda. Yasaların önünde eşitlik diyoruz, yasalar önünde de eşitlik yok. Bölgelerde farklı kurallar uygulanıyor. İnsan hakları sözleşmesine taraf olmamıza rağmen uygulanmadığı gibi söylemler hukuk devleti olmadığımızı gösteriyor. Hukuk devleti değiliz, ama olmak istiyoruz. Yargıyı gerçek anlama bağımsız ve tarafsız bir hale getirmek zorundayız” şeklinde konuştu.   ‘KORKMADAN KONUŞMAK LAZIM’   Sorunların halının altına süpürüldüğü için bu hale geldiğine işaret eden Pehlivan, var olan yargı sisteminin adalet üretmediğini belirtti. Pehlivan, “Yargı varsa devlet vardır. Bunu nasıl doğru hale getirebiliriz o konuşmak lazım. Korkmadan konuşmak lazım, bir korku salıyor ondan beslenerek bir ayrılmaya sebep oluyor. İktidar değişiminden sonra yapılacak, anayasa değişimi yapılması gerekiyor. Suç, ceza mahkemelerinin dizayn edilmesi gerekiyor. Bariz kasıtlı, hatalı yanlış kararlar veren savcı ve hakimleri bir kenara bırakılması gerekiyor. Arkasından sınav komisyonu hakim ve savcı alımını yapan sınav komisyonu oluşturduğunuz da bunu siyasetten uzak, bilimsel, avukatlardan oluşturulan bir komisyon olması lazım” dedi.   ‘DİRENMEKTEN, ANLATMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİZ’   Adaletli kararların verilmesi için hakim ve savcıların ciddi eğitimlerden geçirilmesi gerektiğinin önemine dikkat çeken Pehlivan, “Türkiye’deki geçiş sürecinde yargıdaki acil sorunların çözümü ardından bir Anayasa değişikliği yapılması gerekir. Bunun için sadece var olan siyasi partiler değil, demokratik kitle örgütlerin de bu toplantılara katılarak; gerçek bir adalet tesisi edilir kısmının içi doldurularak gerçek anlamda bir yargıya kavuşabiliriz. Bunlar imkansız değil, zor ve zamana ihtiyaç var. Gerçek bir iradeye ihtiyaç var, adalet isteyen insanların yüksek ahlak sahibi siyasetçilerin seçmesiyle olur. Şu an yargımız kişilerin birbirini aklama, intikam ve kendi siyasetini yerleştirme yeri olarak kullandırılan bir durumda. Güçlüden yana konumlanan bir yargımız var. Yargı siyasetin sopası olarak kullananlara bir gün o sopanın kendisini de döveceğini bilerek bir uzlaşıya varılır. Korkamadan konuşarak uzun süreli bir yargının inşa edilebileceğini düşünüyorum. Direnmekten, anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu ülke hepimizin, bu topraklar hepimizin ve barışçıl ve çoğulcu demokrasi kuralların işletileceği bir ülke yaratacağımıza inanıyorum” şeklinde konuştu.