Uluslararası kurumlara ‘Acil Çağrı’: Tutuklu aileleri kamu vicdanına sesleniyor 2022-02-06 09:06:50   HABER MERKEZİ - Hasta tutukluların serbest bırakılması için uluslararası kurumlara “Acil Çağrı” metni gönderdiklerini belirten ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, “Aileler kamu vicdanına sesleniyor. Bu artık son çağrıdır” dedi.    Tahliye ve tedavileri engellenen hasta tutuklular, cezaevlerinde ölüme terk ediliyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre; cezaevlerinde bulunan 604’ü ağır bin 605 hasta tutuklu, daha önce verilen “cezaevinde kalamaz” raporu veren Adli Tıp Kurumu (ATK), yeniden düzenlediği “cezaevinde kalabilir” raporlarıyla tahliye edilmiyor. Tahliyelerinde olduğu gibi tedavileri de engellenen hasta tutuklular, ailelerinin aylardır sürdürdüğü adalet talepli nöbet eylemlerine rağmen cezaevlerinden tabutla çıkıyor.    Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), hasta tutukluların tahliye edilmesi için Adalet Bakanlığı ve bağlı kurumlar başta olmak üzere Türkiye’de tüm mekanizmalara yaptıkları başvuruların sonuçsuz kalması üzerine uluslararası kurumlara “Acil Çağrı” metni gönderdi. Avrupa Konseyi ve ilgili kurumlar, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletlerin de aralarında bulunduğu 50 kurum ve kişiye gönderilen metinde, Türkiye cezaevlerinde yaşanan ölümler ve hasta mahpusların durumuna dikkat çekildi.    AB İLKELERİNE AYKIRI   Yapılan başvuruya yanıt veren Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakereleri, Türkiye cezaevlerinde yaşanan ihlallerin, sağlığa erişim hakkı gibi kısıtlamaların keyfi kısıtlamalar olduğunu belirterek, Türkiye’nin Avrupa Birliği değer ve ilkelerine, standartlarına uygun davranmadığını kaydetti. Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakereleri, verdikleri yanıtta “Yaşananları kaygıyla takip ediyoruz” ifadelerine yer verdi.    DÜŞMAN CEZA HUKUKU   ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, cezaevlerinde yaşanan ölümler, hasta tutukluların tahliye edilmemesi ve yaptıkları başvuruya dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu. Hasta tutuklular özelinde yasa ve uygulamalarda ciddi sorunlar yaşandığını belirten Ergül, Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından “cezaevinde kalamaz” raporu verilmediği sürece tutukluların tahliye edilmediğini söyledi. ATK’nin devlet politikasıyla paralel bir pratik sergilediğine dikkat çeken Ergül, “ATK ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verse bile, yine İnfaz Kanunu’nda bir kişinin ‘kamu güvenliği açısından tehlike oluşturması’ gibi kıstaslarla tahliye edilemeyeceği, infazının ertelenemeyeceği düzenleniyor. Dolayısıyla bir sürü istihbarı rapor ve belgelerle, kişilerin ‘toplum güvenliği için tehlike oluşturduğu’ gerekçesiyle infazları ertelenmiyor, tahliye edilmiyor. İnfazları sona ermesine rağmen tahliye edilmeyen hasta mahpuslarla ilgili yasalarda aleyhe olacak düzenlemeler yapılıyor. Genel olarak bütün bu durumlar göz önüne alındığında, siyasi mahpuslara düşman ceza hukuku uygulanıyor. Tam olarak yapmak istediği ya hapishaneden tabutu çıkarmak ya da o iradeyi hapishanede yok etmek” şeklinde konuştu.   DEVLET İDEOLOJİSİ   Siyasi iktidara göre hareket eden ATK’nin devlet ideolojisini yansıttığını ifade eden Ergül, “İktidarlar ne kadar değişirse değişsin, Kürtlerin talepleri her zaman en arka planda kalıyor. CHP’sinden, AKP’sinden, DSP’sinden ANAP’ına bütün siyasal iktidarlar döneminde benzer şekilde yaşandı. Ermeni Soykırımı’ndan bugüne bu topraklarda işlenen bütün suçlar açısından toplumun ve devletin hesap vermesi, yüzleşmesi gereken bir süreç var. Bu süreçler yaşanmadığı sürece, bu yaralar katlanarak devam edecek. Bu hesaplaşma süreci yaşanmadığı için Türkiye toplumunda Kürt kimliği ile barışma, Kürt kimliğini kabul etme, Kürtlerin taleplerini kabul etme, görünür kılma ve sahip çıkma arka planda kalacaktır” dedi.    ACİL ÇAĞRI METNİ    Hasta tutuklular için “Acil Çağrı” metni gönderdikleri uluslararası kurumların rolüne değinen Ergül, şunları söyledi: “Avrupa Konseyi’nin, Avrupa Birliği’nin, Avrupa Komisyonu’nun, Birleşmiş Milletlerin ayrı ayrı rolü var. Bazılarının yaptırım, bazılarının tavsiyede bulunma gibi rolleri var. Ama genel olarak uluslararası mecrada devletlere ciddi yaptırımlar uygulanmıyor. Bir kişi bir suç işlediğinde, onun cezasının ne olacağı çok açıktır. Bir insanı öldürdüğünüzde, yaraladığınızda Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ya da Avrupa ülkelerindeki ceza kanunlarında bunun yaptırımı çok açıktır. Ama bir devletin ihlali gerçekleştirdiğinde, ona uygulanması gereken yaptırımlar bu kadar net sınırları çizilmiş şeyler değil. Daha çok müzakere ve tavsiye süreçleriyle ilerliyor. Bu noktada Avrupa Birliği’nin, Avrupa Konseyi’nin, Birleşmiş Milletlerin, genel olarak uluslararası kurumların yaptırım ve denetim gücünü çok etkili kullanmadığı kanaatindeyiz. Uluslararası siyasetin bir parçası haline getirilen mülteci krizi, mültecilerin Avrupa ülkelerine karşı Türkiye tarafından bir tehdit olarak kullanılması bu siyasetin belirlenmesinde etkilidir.”   DENETİM VE YAPTIRIM YOK    Uluslararası kurumların Türkiye üzerindeki denetim ve yaptırım gücünü etkili kullanmadığı kanaatini dile getiren Ergül, “Sürekli ‘kaygı duyuyoruz’ cümlesi, bizim artık bu kurumlardan duymaya çok aşina olduğumuz bir cümle maalesef. Yaptığımız başvuruda bu kurumları sadece açıklama yapmaya davet etmedik. Türkiye’deki mekanizmalardan, Adalet Bakanlığı’ndan, Sağlık Bakanlığı’ndan, siyasal iktidardan bilgi talep edilmesini talep ettik. Türkiye hapishanelerine bağımsız heyetler ile ziyaret gerçekleştirilmesi talebinde bulunduk. Aynı zamanda bu ölümlerin etkili şekilde soruşturulduğuna dair bilgi talep edilmesini istedik. Şu anda bize gelen cevap, takip ettikleri ve kaygı duydukları oldu” diye aktardı.    SON ÇAĞRI   Bu yönlü başvurularını sürdüreceklerini söyleyen Ergül, “Sürekli hasta mahpusların öyküleri paylaşılıyor. Aileler, kamu vicdanına sesleniyor. Bu artık son çağrıdır. Bu ailelerin başvurduğu son yoldur. Bütün yollar tüketilmiştir ve sonuç alınamadığı için bu yapılıyordur. Bunun içinde kamuoyunda bu şekilde bu çağrılara sahip çıkması gerekiyor” diye belirtti.   MA / Özgür Paksoy