DİB'li Dilmeç: İmralı tecridi ortak mücadeleyle kalkar 2021-12-30 09:07:59 İSTANBUL - İktidarın Kürt sorununda savaş politikalarını dayatarak ayakta kaldığını belirten DİB üyesi Hakan Dilmeç, İmralı’da başlayıp, tüm topluma yayılan tecride karşı ortak mücadeleye ihtiyaç olduğunu söyledi.  İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit her geçen gün derinleştirilerek devam ediyor. 9 aydır Öcalan'dan haber alınamazken, avukatları ve ailesinin görüşme için yaptığı başvurulara ise ya cevap verilmiyor ya da disiplin cezaları gerekçe gösterilerek, reddediliyor.   İmralı’da sürdürülen tecrit politikasını Demokrasi İçin Birlik (DİB) Koordinasyonu’ndan Hakan Dilmeç değerlendirdi. Tecridin, çözüm bekleyen toplumsal meselelerden ayrı düşünülemeyeceğini belirten Dilmeç, bu teslim alma politikasının mücadeleyle boşa çıkarıldığını söyledi.   TESLİM ALMA POLİTİKASI    Türkiye'de uzun zamandır bir halk mücadelesi yürütüldüğünü belirten Dilmeç, Kürt sorunun çözümüne ilişkin tutumla ilgili olarak politikada esneme ve sertleşmeler olduğunu söyledi. İmralı'da tecrit içinde tecrit uygulandığına dikkat çeken Dilmeç, “Bir adada tek başına tutulan Öcalan’a yönelik bir tecrit, cezaevlerinde F Tipleri olarak ortaya çıktı. Özellikle siyasi tutuklular üzerinde derinleşen bir politika söz konusu. Bu yıldırma politikası, tutukluları düzenle uyumlu hale getirip, teslim almaya dönüktür. Özellikle siyasal mücadele yürüten toplumsal muhalefet güçlerin tamamı cezaevlerinde tecrit altında tutuluyor. İmralı’daki durum ise bu tecrittin katmerleşmiş halidir" diye belirtti.   DÜŞMAN HUKUKU   Tecrit politikalarının sadece cezaevleriyle sınırlı olmadığına dikkat çeken Dilmeç, bunu şöyle açıkladı: “Şu an tüm toplum tecrit altına alındı. Cezaevlerinde başlayan tecrit ve teslim alma politikaları, toplumun en ileri kesimlerinden başlayarak, tüm topluma yayılması hedefleniyordu. Bu tam karşılık bulmadı çünkü içerdeki siyasi tutuklular direndiler ve direnişlerine devam ediyorlar. Zaman zaman filli eylemlerle ama sürekli üreterek, yaşamlarını idare ediyorlar. Kendi kimliklerini korumaktan öte dışarıya dönük de üretimlerini sürdürüyorlar. Dolayısıyla tecridin sonuç aldığını söylemek mümkün değil. Şuan içerde en ağır biçimde insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Tam bir düşman hukuku dayatılıyor. Uygulanmaya konulan baskılardan dolayı yakın zamanda birçok siyasi tutuklu yaşamını yitirdi. Yine hasta tutuklular tahliye edilmiyor. Bunlar tecrit uygulamalarıyla ilgilidir.”    ÜLKE CEZAEVİNE DÖNDÜ    Tecritle bağlantılı olarak cezaevlerinde artan baskı ve yaşanan hak ihalelerine değinen Dilmeç, iktidarın hasta tutukluları tahliye etmeme üzerinden bir cezalandırma politikası uyguladığını söyledi. Tutukluların hukuksuz cezalarla karşı karşıya olduğunu kaydeden Dilmeç, “İnsanlar zaten hapis ediliyor üstüne birde tecritle artı cezalandırılıyor. Bütün ülke, bir hapishaneye döndürülmüş durumda. Artık içerdeki insanlar mı özgür dışardaki insanları mı özgür bir tartışma konusu. Bu baskı rejimine karşı da hem içerde hem dışarda bir direniş sürüyor. DİB olarak, bizlerde bu tecrit politikalarının tam karşısında yer alıyoruz. Bu politika uluslararası alanda teşhir oluyor, hak ihlallerinin tespitleri yapılıyor ama ona rağmen baskı uygulamaları değişmiyor. Bunun tek nedeni de siyasettir" ifadelerini kullandı.   ORTAK MÜCADELE    Ülkede yaşanan hak ihlallerine değinen Dilmeç, şöyle dedi: "Son zamanlarda Aysel Tuğluk ve diğer hasta tutukluların yaşadıkları bir düşman hukukunun uygulandığını gösteriyor. Ne zaman İmralı'daki görüşme yasağı kalksa ve Abdullah Öcalan'la görüşme gerçekleşse bu ülkedeki Kürt sorununa dair yeni çözüm önerileri geliyor. Aslında bu sorunu çözmek istediklerinde hızlı bir şekilde görüşme sağlanabilir ve kapılar açılıyor. Öcalan'ın açıklaması sonrasında tüm Kürt halkı ve örgütlü gücü de oradan gelen görüş ve öneriler doğrultusunda, Kürt sorunun çözümüne dair adımlar atabiliyor. O zaman tecridin, Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve savaş politikasının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Tecridin kendisi Kürt soruna ilişkin olduğu için çözümü de halkların ortak, eşit ve kardeşçe yaşayabileceği bir ülkede, barış notasında ortak bir mücadelenin gelişmesi gerekiyor.”   DALGA DALGA YAYILIYOR   Türkiye'nin koskoca bir cezaevine dönüştüğünü vurgulayan Dilmeç, bir taraftan cezaevlerinde tecrit ve baskılar devam ederken öte yandan ekonomik kriz ve siyasal iktidarın yarattığı sonuçlardan dolayı toplumun nefes alamaz hale geldiğini belirtti. Tecridin dalga dalga tüm topluma yayıldığını dile getiren Dilmeç, “Suskun bir toplum istiyorlar ama bu tam gerçekleşmiyor. Dışarda katliamlar gerçekleştirilerek, insanlar korkutulmaya ve bastırılmaya çalışılıyor. Çünkü tarihte hep böyle olmuş, bu aynı zamanda bir toplumsal bunalımı da ortaya çıkarıyor. Fakat buna karşı bir direnç de var. Daha fazla onu büyütmek ve öne çıkarmak gerekiyor diye düşünüyorum. Devlet ve iktidar, tecrit politikalarına sarılarak Kürt sorununu daha da derinleştiriyor. İktidar, ülke içinde ve dışında operasyonlar düzenleyerek, kendi iktidarını sürmeye çalışıyor. Bu savaş politikalarına karşı barışın, halkların kardeşçe eşit yaşayabileceği bir düzenin inşasına dair bir mücadelenin, tecrit politikalarını kırmakta önemli olduğunu düşünüyoruz” diye belirtti.    DAHA FAZLA MÜCADELE   Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceğinin altını çizen Dilmeç, herkes gibi Kürtlerin de kendi dilleri ve kültürleriyle yaşamaya hakları olduğunu söyledi. Bu taleplerin hayata geçmesi için daha demokratik bir yönetime ihtiyaç olduğunu vurgulayan Dilmeç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt çözümü için sorunun muhatapları ile görüşülmesi gerekir. Bu da ‘siz Kürtsünüz’ demekle olmaz. Bunun resmiyette kavuşması ve Kürt halkının kendi kimliğiyle yaşayabileceği mekanizmaların kurulmasıyla olur. Tüm bunları kiminle konuşacaksınız elbette Kürt halkı ve Kürt halkının örgütleriyle konuşacaksınız, başka türlü çözülmez. Bunların oluşabilmesi içinde bir ülkede ortak bir yaşamı nasıl kurarız buna karar verip, buna dair güçlü bir ses çıkması da bu ülkeyi yönetmeye aday olanları da etkileyecektir. Demokrasi güçlerinin daha fazla mücadele etmesi gerekiyor.”    MA / Esra Solin Dal