30 yıl sonra tahliye olan Bilge: Direnişle ayakta kalırsın 2021-12-29 09:06:01 MARDİN - Öğrenciyken tutuklanan ve 30 yılın ardından özgürlüğüne kavuşan Hüseyin Bilge, “Beden olarak zorluk çekebilirsin ama ruhunla ve fikrinle direnirsen ayakta kalırsın. İradeyle ayakta kalırsın” dedi. Tekirdağ T Tipi Kapalı Cezaevinde tutulan ve 30 yıldır cezaevinde olan Hüseyin Bilge, 23 Aralık’ta tahliye edildi. Cezaevine girdiğinde henüz 23 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Bilge, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisi iken, Aralık 1991 yılında “PKK faaliyeti yürüttüğü” iddiasıyla gözaltına alındı. 1992 yılına girerken, Devlet Güvenlik Mahkemesince (DGM) tutuklandıktan sonra yapılan yargılamayla müebbet hapis cezası verildi.    30 yıllık tutukluluğu sürecinde Türkiye’nin farklı kentlerinde 8 cezaevinde tutulan Bilge, tahliye olmasının ardından ailesinin yaşadığı Mardin’e geldi.      AİLE EVİ YASAKTA YIKILDI    Cezaevine girdiğinde ailesinin Nusaybin ilçesinin Kanîka Mahallesi’nde bulunan evi, 2016 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında yıkıldı. Evlerinin yerine dikilen TOKİ binalarına yerleşmeyi reddeden aile, Kızıltepe’ye taşındı. Bilge, kendisini ziyaret edenleri Kızıltepe’de karşılıyor. Bilge'nin en fazla karşılaştığı soru 30 yıl öncesi ve sonrasında dışarıdaki değişimin ne yönde olduğu. 30 yıldır tutuklu olduğuna gardiyanların da inanmadığını ve yaşadıklarının "Esaretin Bedeli" filmini hatırlattığını anlatan Bilge’nin en fazla dikkatini çeken ise, insanların telefonlarla olan yakınlığı ve teknolojiye düşkünlüğü. Bilge, cezaevinde kendisini en fazla Koma Çîya’nın seslendirdiği “Gula min” şarkısının sözlerini yazan Aram Akyüz’ün 2014 yılında hayatını kaybetmesi, Nusaybin’deki yasaklar sırasında yaşananlar ile DAİŞ’in Şengal’e dönük saldırısının etkilediğini söyledi.    30 yıllık tutukluluğunu “Toprağımızın sevdalısıydık. Sempatizanıydık. Kendimizi de yeni yeni tanıyorduk ama bırakmadılar kendimizi tanıyalım. Hapse attılar” sözleriyle özetleyen Bilge, Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.   İNSAN TOPRAĞINA BENZİYOR   “İnsan ülkesine, toprağına benziyor” diyen Bilge, yaşanılan coğrafyanın ağacı, taşı, suyu ve havasıyla kişiye etki ettiğini belirterek, “Ülkesi de, kavgası da, aşkı da insana tesir ediyor. İnsan bir ağaç gibidir. Ağaç nerede yeşerirse ve nasıl büyürse sen de öyle büyürsün. O ağaçtan rüzgar da fırtına da kopar ve su da akar. Biz de öyleyiz. Yaşadığımız coğrafyada da hiçbir zaman rüzgar ve fırtına eksilmedi. Bu rüzgar ve fırtına bizim üzerimizde de etkisini gösterdi. Biz de bu etkiyle yetiştik ama toprağımızın sevdalısıydık. Sempatizanıydık. Kendimizi de yeni yeni tanıyorduk. Ama bırakmadılar kendimizi tanıyalım. Hapse attılar. ‘Memleketin ateşli yılları 90’lı yıllar’ diyorlar. Yakmalar, işkenceler, köylerin boşaltılması, faili meçhuller her şeyin olduğu bir dönemdi” ifadelerini kullandı.    F TİPİ’NDE 11 YIL   1991 yılında gözaltında alındığını ve 7 Ocak günü tutuklandığını aktaran Bilge, o günden bu yana cezaevinde olduğunu dile getirerek, bu sürede 8 cezaevinde bulunmasına rağmen “Birçok arkadaşa rağmen çok cezaevi gezmedim” dedi. İstanbul Sağmacılar Cezaevi’nde başlayan Bayrampaşa, Yozgat, Sincan, Kırıkkale, Siverek, Hilvan, Elazığ ve Tekirdağ’da devam eden tutukluluk sürecine değinen Bilge, “Hüküm giydikten sonra Yozgat’a gönderildim. Yozgat o zamanlar sürgün yeriydi. Yozgat’ta 10 yıl kaldım. Ardından Sincan Cezaevi’ne gönderildim. F Tipi cezaevlerine yeni geçilmişti. O dönem PKK dosyasından olanları birlikte gönderdiler. Ardından Kırıkkale’ye sürgün edildim. O da F Tipiydi. Ömrümün yaklaşık 11 yılı F Tipi'nde geçti” diye belirtti.   24 YIL SONRA KABUL EDİLEN TALEP   Hep topraklarına ve ailesine yakın bir cezaevine sevk edilmeyi istediğini söyleyen Bilge, tutuklular için zor olanın dışarıdaki ailesi olduğunu belirterek, “Belki onlar bizden daha fazla zorlanıyorlar. Asıl kahrı çekenler ailelerimiz oluyor aslında. Aileme, toprağıma ve sevdiklerime yakın bir cezaevinde olmayı çok istedim. Ancak göndermediler. Bunun için defalarca dilekçe yazdım ama 24 yıl sonra kabul edildi ve şaşırdım. Galiba ‘bu fazla yazdı’ dediler. Sevki uygun bulup Siverek’e gönderdiler. Öyle ülkeme, toprağıma geldim. Ama burada da çok tutmadılar. Oradan da Hilvan’da yeni cezaevi açılıyor deyip, oraya sürgün ettiler. 2 ay kalmadım bu defa Elazığ’a sürgün ettiler. Elazığ’da da her cezaevinde olduğu gibi baskılar vardı. Karşı durduk. Bir onlar, bir biz derken, yönümüzü Tekirdağ’a çevirdiler. 4 buçuk yıl da Tekirdağ’da kaldım ve tahliye edildim” dedi.    MÜCADELE ALANI OLARAK AÇLIK GREVİ     Cezaevlerinin, tarihsel olarak sistemler için olduğu gibi Kürt halkı ve mücadele tarihi için de bir yeri olduğunu kaydeden Bilge, 12 Eylül askeri cunta dönemi ile Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde yaşananlar karşısında kendi yaşadıklarını anlatmaktan çekindiğini dile getiren Bilge, “Zor zamanlar, Mazlumların zamanı. Diyarbakır Zindanı’nda yaşananların yanında bizim yaşadıklarımızı anlatmaktan insan utanıyor. Tabi ki; zulmediyorlar, haksızlık yapıyorlar. Şehit verdiğimiz arkadaşlar da var. Doğrusu tutukluların ömrünün çoğu açlık grevinde geçiyor. Ama bu da bir mücadele alanıdır. Çünkü insan kendini toplumdan soyutlayamıyor” diye anlattı.   Dört duvar arasında olsalar da toplumun bir parçası olduklarının bilinciyle hareket ettiklerini söyleyen Bilge, “Bizi ne kadar dipsiz bir kuyuya atsalar da aklımız ve gönlümüz toplumla birlikte. Acımız ve sevincimiz birlikteydi. Halkla birlikte olunduğu zaman insan ayakta da duruyor” dedi.    YAŞANMIŞLIKLAR VE TARİH   Ayakta kalabilmenin önemine vurgu yapan Bilge, şunları kaydetti: “Yaşanmışlıklar ve tarih var. Büyük bir tecrübe var. Görkemli kahramanlıklar da var. Ayaklar altına düşenler de var. İnsanın hedefi ve yaşamında bir amacı olursa, her türlü zorluğa karşı gelir. İnsanın davası olmalı. Çünkü insanı ayakta tutan budur. Uğruna mücadele ettiğin bir davan olursa, bu ateş, bu yangın senin yüreğinde olursa, hastalık da olsa, saldırı da olsa, zorluk da olsa ayakta kalırsın. Beden olarak, zorluk çekebilirsin. Bunlar olabilir ama ruhunla, canınla ve fikrinle direnirsen ayakta kalırsın. İradeyle ayakta kalırsın. Ben ayakta kalabildimse, bu benim için büyük onur. Çok fazla arkadaşı, bedel olarak verdik. Hepsinin bir amacı ve hikayesi vardı. Ruhumuz, canımız bu halkla birlikte olduğu için ayaktayız. Bu kök yeşil olduğu sürece ayakta kalacağız.”   HASTA TUTUKLULAR   Cezaevlerinde en büyük problemin hasta tutukluların durumu olduğunu belirten Bilge, “Cezaevlerinde tedavi imkanı yok. Hasta tutuklulara hiç bakmıyorlar demiyorum. Ama yüzeysel ilgileniyorlar. Detaylı tedaviye ihtiyaçları var. Orada yapılan tedavi çare olmuyor. Sürekli muayenelerinin, kontrollerinin yapılması gerekiyor. Sen ‘kulağım ağrıyor’ diyorsun. Bir damla verip geçiyorlar. Hasta tutukluları yıllarca bırakmıyorlar ve ölmelerine 2 ay kala bırakıyorlar. Onlar da hayatını kaybedecek diye bırakılıyorlar. Hasta olan arkadaşlarımızı serbest bıraksınlar. Eğer, Türkiye ‘kanunlarım var’ diyorsa o zaman bu kanunları uygulasın. Her gün çıkıp, ‘biz kabile devleti değiliz’ diyorlar. Eğer, kabile devleti değilseniz, bu arkadaşları bırakın. İnsanları bu kadar uzun süre cezaevinde tutmak zaten hukukla açıklanamaz. Düşman hukuku işletiyorlar” diye belirtti.     MA / Ahmet Kanbal