Öcalan: Ekonomik krizin çözümü iktidarın çözülüşüdür 2021-12-24 09:03:59 İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan, ekonomik krize dair 9 maddelik tespit ve öneride bulunarak, krizin temel kaynağının iktidar olduğunu ifade etti.  Ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği Türkiye'de, halk her gün yeni bir zam ile uyanıyor. Krizin temel kaynağının iktidar olduğu sıkça dile getirilirken, çözüm için çıkarılan "ekonomi paketleri" ise halkın değil, sermayedarların cebini doldurmaktan öteye geçmiyor. Krizin aşılması için Çinli ekonomistlerden siyasi partilere kadar çok sayıda çözüm modeli sunulurken, bunların çoğu var olan krizi ne tanımlıyor ne de önüne geçiyor.   Birçok öngörüsü ortaya çıkan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 5 ciltlik savunmasının ikincisi olan “Demokratik Uygarlık Çözümü” kitabında, “Kapitalizm ekonomi değil iktidardır” başlığı altında ekonomik krize ilişkin çözüm önerilerini sıralıyor. Krizin kaynağında neyin olduğunu, işsizliğin nasıl yaratıldığını, döviz ve kur dalgalanmasında kimlerin kar el ede ettiği gibi başlıkları irdeleyen Öcalan, krizin asıl kaynağının iktidar olduğunu vurguluyor.   KAPİTALİZM EKONOMİ DEĞİL   Kapitalizmin ekonomi olmadığını iddia etmek, en az Marks’ın Das Kapital kitabı kadar sonuçları olması gereken bir düşünce olduğunun altını çizen Öcalan, “Burada açıklamaya çalıştığım düşüncenin iktidar indirgemeciliğiyle ilişkisi olmadığını peşinen belirtmeliyim. Ayrıca kapitalizmi ekonomi olarak devletle bağlantılandıran düşünceyle eleştirilmeyi de kabul etmem. Kapitalizm, kapitalist ve kapitalist ekonomi diye kavramlaştırılan olguların, ekonomiyi kontrol eden politik bir gücün, kliğin oluşumundan bahsediyorum" dedi.   TÜCCAR=TEKEL+DEVLET+ORDU   Tüccarı tekel, devlet, ordu ve bürokrasi olarak tanımlayan Öcalan, “Devleti de aşan, dıştan kendini ekonomiye tekel gibi dayatan ama ekonomi olmayan, devletinkini de aşan bir hegemonyayı topluma dayatan bu gruba iktidar yoğunluğu demek, hatta bu grubu bizzat iktidar olarak adlandırmak doğruluk payı güçlü bir yorum olacaktır" tespitinde bulundu.    ASLAN PAYI KİME?   Artık değerden kimlerin aslan payını aldığını soran Öcalan, “Herhalde ekonomiyi para ve siyasi-askeri güçle denetleyenler. Çünkü para olmazsa satış olmaz. O olmazsa verimlilik durur. Ordu ve siyasi güç olmazsa ülke işgal görür, o zaman yine verim düşer. Demek ki belirleyicilikte para ve türevlerinin etkileri olmakla birlikte, ekonomiyi ancak kontrol düzeyine getirmek suretiyle ve karşılığında da büyüyen artık-değeri gasp etmek için bu denetimi sürdürüyorlar. Bunlar muhtemelen siyasi ve askeri erkle sıkı ilişki içinde olan kesimlerdir” diye belirtti.    9 MADDELİK TESPİT   Öcalan “Kapitalizmin ekonomi olmadığına ilişkin veriler" başlığı altında ise krize ilişkin 9 maddelik tespit ve çözüm önerileri şöyle:    1- Ekonomik krizlerin tek bir izahı vardır, o da kapitalizmin ekonominin can düşmanı, karşıtı kimliğinde yatmaktadır. Bazen fazla üretimden kaynaklanan krizler diye bir tanım geliştirilmektedir. Bir yandan dünyanın büyük kısmı açlıktan kırılacak, diğer yandan üretim fazlası bulunacak! Kapitalizmin ekonomi karşıtlığı en çok da bu tür bilinçli olarak yaratılmış bunalımlarda kanıtlanmaktadır. Nedeni de gayet açıktır: Tekel kârı. Yok, pahasına üreten emekçi güçlere bırakılan paylar alım güçlerine yetmeyince sözde bunalımlar ortaya çıkıyor. Daha doğrusu çıkarılmış oluyor. Bu durumda hangi sahte rahip, daha doğrusu sözde ekonomist imdada yetişiyor? John Maynard Keynes! Ne diyor? Devlet harcamaları arttırsın. Nasıl? Emekçilerin alım gücünü yükselterek! Oyun bütün iğrençliğiyle nasıl ortaya çıkıyor? Bir yandan bir cebini boşaltacak, diğer yandan diğer cebini dolduracaksın! Bu, bal gibi ölümü gösterip emekçileri ve tüm uygarlık dışı toplumu sıtmaya razı etme politikasıdır. Çok açık ki, burada politik bir ilişkiyle karşı karşıyayız. Uygarlığa karşı demokratik güçlerin eylemi bastırılmak istendiğinde bu güçler önce aç bırakılır. Sonra yalvartılarak karınları doyurulur. En eski savaş taktikleriyle karşı karşıyayız: Bir halkı, bir şehri teslim almak istiyorsan, önce ablukaya alacak, aç bırakacaksın! Sonra teslim olması karşılığında karnını doyuracaksın!   AÇ BIRAK ŞÜKÜR AL!   2- Kıtlığa dayalı krizleri de aynı kategoride değerlendirebiliriz. Bilinçli mal üretiminden vazgeçilmesi veya hastalık ve afetler karşısında insanların çaresizliğinden medet umulması. Mevcut teknik ve donanımlar harekete geçirilirse, ciddi bir açlık ve kitlevi hastalıklar düşünülemez. Amaç hegemonik sistemin varlığını korumak olduğunda bu yapay bunalım türüne başvurulmakta, hastalık ve afetler koz olarak kullanılmaktadır. Bir kez daha ‘kapitalist ekonomi ve toplumu’ denilen aygıtın resmi hegemonik uygar güçle bağlantısını netçe görüp yorumlayabiliyoruz. Metot aynıdır: Aç bırak, hastalığını ve felaket halini kullan! Üstüne üstlük kurtarıcı melek ve hatta tanrısı olduğunu kanıtlamış olursun. Kulların sana bol bol şükretsin!   ÇÖZÜM DEMOKRATİK TOPLUM   3- Kapitalizmin sadece ekonomi karşıtlığı değil, toplum karşıtlığı olduğunu da iyi anlamak gerekir. Toplumun bir bütün olarak kapitalistleşemeyeceğini, bunun imkânsız olduğunu Rosa Luxemburg çok önceden teorik olarak kanıtlamaya çalışmıştır. Bence bunun için ince teorilere pek gerek yoktur. Herkes, her toplum işçi ve kapitalist olarak ikiye bölünse, kâr amacıyla satacak mal üretemezsiniz! Kaba bir örnek verelim. Yüz işçinin çalıştırıldığı bir fabrika varsayalım. Bunlar yüz araba üretsinler. Toplum da bir kapitalist fazlasıyla 100+1 kişiden oluşsun. Yüz araba elden çıkarılsın ki kâr elde edilsin. Yüz işçi ücretleri ile arabaları aldılar diyelim. Geriye patrona ne kaldı? Sıfır. Demek ki, daimi olarak kapitalistleştirilmeyen benim sistem analizimle ‘uygarlık karşıtı demokratik toplum’ her zaman var olmalı ki uygarlık toplumu sürdürülebilsin. Yeni hegemon güç olarak ‘kapitalist uygarlık’ da diğer uygarlıklar gibi ancak demokratik toplum karşıtlığı, çatışma zamanlarında daha da azgınlaşarak demokratik toplum düşmanlığı temelinde var olabilir: Ya savaşlar ya da barışlarla. Tüm uygarlık tarihinde olduğu gibi, kapitalist uygarlık tarihinde de bu anlatımı doğrulayan sayılamayacak kadar çok olay ve savaş vardır.   KARINCA MODELİ   4- İşsizlik kapitalizmin ekonomi olmadığına ilişkin bir başka veridir. Kapitalizm sistem olarak artık değerden kâr oranını yüksek tutmak için daima bir yedek işsizler ordusunu devrede tutmak, hatta yoksa yaratmak zorundadır. İşsizlik bilinçli yaratılan bir süreçtir. En sıradan canlı hayvan ve bitkiler işe yararken, insan gibi bir varlık nasıl işsiz bırakılarak yararsız kılınsın? Örneğin işsiz karınca olabilir mi? Karınca bile işsiz olmuyorsa, insan gibi gelişmiş bir varlık nasıl işsiz olsun? Evrende işsizlik kavramına yer yoktur. Ancak analitik zekânın sapık bir ürünü olarak, toplumsal yaşamın en vahşi eylemi olarak işsizlik yapay olarak yaratılmakta ve canlı tutulmaktadır. Hiçbir olay ‘işsizlik’ kadar kapitalist sistemin ekonomik yaşama karşı en amansız düşmanlığını açığa çıkaramaz. En ağır biçimde eleştirdiğimiz Firavun rejiminde bile ‘işsiz köle’ kavramına yer yoktur. Nasıl ki işsiz firavun olmaz ise, işsiz köle de kavram olarak bile düşünülemez. Bir kölenin her zaman değeri ve işi olmuştur. Sadece kapitalizmde işsizlik, yani amansız ekonomi düşmanlığı vardır.   BİLİM VE TEKNİĞİN DÜŞMANI   5- Kapitalizm ekonomik tekniğin de düşmanıdır. Mevcut bilim ve tekniğin düzeyi, adına ister ‘refah toplumu’ ister ‘cennetteki toplum’ diyelim, herhangi bir toplumun hem siyasi sistem olarak demokratik toplum biçiminde varlığını rahatlıkla sürdürebileceği, hem de ekonomik olarak sorunlarını çözebileceği bir tarzda gelişmiş bulunmaktadır. İnsan ihtiyaçlarına bu bilimsel ve teknik düzeyin optimum ölçüde uygulanmasına kapitalist sistemin ‘kâr yasası’ engel koymaktadır. Kâr yasası olmazsa, bilim ve tekniğin mevcut düzeyi sadece insanın beslenme ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir ekonomiye rahatlıkla gerekli her çözümü bulabilecek kapasitededir. Bu kapasite hiçbir zaman tam kullandırılmamakta; bilakis sürekli krizler, işsizlik ve toplumsal şişkinlikler yaratılarak kapitalist uygarlık sürdürülmek istenmektedir. Demek ki kapitalizm sadece ekonominin değil, ekonomiyi optimal düzeyde gerçekleştirebilecek bilim ve tekniğin de düşmanıdır.   AHLAKİ İLKE   6- Kapitalizm ekonominin en temel ilkesi olan ahlâkın, moral değerlerinin de düşmanıdır. İnsanlık ancak ahlaki ilkeyle ekonomik ihtiyaçlarını düzenleyebilir. Aksi halde örneğin karıncalar gibi çoğalabilir ki, buna dünya gibi on tane gezegen bile yetmez. Ahlâk olmazsa toplum ‘aslan toplumuna’ dönüşebilir ki, geriye yenilecek sığır, hayvan kalmaz. O zaman aslana da dünya kalmaz. Yani kapitalizm sınırlandırılıp durdurulamazsa, ya toplumu ‘karıncalar toplumuna’ (örneğin Çin ve Japonya’nın durumu) dönüştürerek yıkımın eşiğine getirecek, ya da ‘aslanlar toplumu’ (örnek ABD toplumu) durumuna dönüştürecektir. Çevreyi ve doğayı da ilk defa hükmü altına alarak, büyük bir katliam sürdürerek sadece insan yaşamını değil, tüm canlı yaşamı da tehdit edecek boyuta varıyor. Bundan daha büyük ahlâksızlık ve canlı düşmanlığı olabilir mi?   KADINA BAKIŞI   7- Kapitalizm ekonominin ana gücü, yaratıcısı kadının da düşmanıdır. Çözümlememizin tümü kadının toplumsal yaşamdaki yeri ve ekonomik değerinin birincil düzeyde ve yüksek seviyede olduğunu kanıtlamaktadır. Tüm uygarlık tarihinde yaşamdan dışlanan ve en acımasız dönemini kapitalist uygarlık aşamasında yaşamaya başlayan ‘ekonomisiz kılınmış kadın’ gerçeği, en çarpıcı ve derinlikli toplum çelişkisi haline gelmiştir. Kadın nüfusu ezici olarak işsiz bırakılmıştır. Ev işleri en zor işler olduğu halde, beş metelik değer etmemektedir. Çocuk doğurma ve yetiştirme hayatın en zor işi olduğu halde sadece değer ifade etmemekle kalmamakta, giderek başa bela olarak düşünülmektedir. Kadın hem ucuz işçi, işsiz, çocuk doğurma ve bin bir zahmetle büyütme makinesi, hem de ücretsiz ve hatta suçludur! Kadın uygarlık tarihi boyunca toplumun zemin katına yerleştirilmiştir. Ama hiçbir toplum sistemi kadın üzerinde kapitalizmin yürüttüğü ve çok sistemli hale getirdiği istismarı geliştirme gücünde olamamıştır. Bu sefer kadın sadece zemin katta değil, tüm katlarda eşitsizliğin, özgürlüksüzlüğün, demokrasisizliğin nesnesidir! Daha da vahimi, kapitalist sistem tarihin hiçbir dönemiyle kıyaslanamayacak şiddette ve yoğunlukta bir cinsiyetçi toplum iktidarını geliştirerek, bu iktidarı insanın en mahrem organlarına kadar genişletip çoğaltarak, kadını bir seks endüstrisine dönüştürerek, işkenceyi toplumun tüm katmanlarına yayarak, uygarlığın bu döneminde ‘erkek egemen toplumu’ azamiye çıkartarak, ‘ekonomos’tan, ekonominin yaratıcısı özneden intikam alırcasına kadın ve ekonomi düşmanlığını her yerde ve her zamanında kanıtlamaktadır!   BORSA, KUR VE FAİZ   8- Kapitalizm ekonomiyi en son küresel aşamasında zirveye çıkarttığı ‘borsa, kur ve faiz’ piyasası denilen para-kâğıt oyununa çevirerek düşmanlığını, gerçek ekonomiyle ilgisizliğini fazlasıyla ve tüm toplumun gözüne sokarcasına kanıtlamaktadır. Tarihin yine hiçbir döneminde ekonomi bu tür kâğıt oyunlarına, sanal bir sisteme dönüştürülmemiştir. Ekonomi toplumların en hassas dokusu olarak değerlendirilmiş, hep kutsallık atfedilecek düzeyde değerlendirilmiştir. Beslenme en öncelikli sorun olarak görülüp çözümlenmeye çalışılmıştır. Bütün dinlerde ekonomik güvenceye dayalı izah edici bir yan vardır. Bayramlar ekonomik bolluk veya en azından krizden çıkış dönemlerinin anısına düzenlenmektedir. K. Marks'ın haklı olduğu bir nokta olarak, toplumun tüm alanlarını etkileyecek özelliklerin toplam ifadesi olacak kadar önemli olan ekonominin, duygusal ve analitik zihnin yoğunluk alanı olmaktan çıkarılıp para-kâğıt oyunlarına bağlanması ve analitik spekülatif zihniyetin en sorumsuz, gerçek yaşamdan kopuk alanına dönüştürülmesi kapitalist ekonominin gerçek niteliğini ortaya koymaktadır. Hiçbir emek harcamadan kur, faiz ve senet fiyatlarıyla oynayarak, küresel çapta saatlik süreler içinde milyarlarca Dolar (küresel para) el değiştirmektedir. İnsanlığın yarısı açlık ve yoksulluk sınırlarında gezinirken, bu tür değer transferleri kadar ekonomiye zıtlığı yansıtacak bir sistemi tasavvur etmek zordur. Kapitalizm, finans çağı da denilen son evresinde, sadece bu yüzüyle bile ne kadar gereksiz, ekonomi dışı ve düşmanca bir sistem olduğunu gayet iyi kanıtlamaktadır.   ÜRETİM-TÜKETİM İLİŞKİSİ   9- Kapitalizm ekonominin en temel iki alanı olan üretim ve tüketime el atıp kontrol altına alarak, toplumların gerçek besin, giyim, barınma ve dolaşım ihtiyaçlarıyla ilgisi bulunmayan, sadece kârını maksimize etmeyi hedefleyen politikalara ağırlık vererek ve daha önce belirttiğimiz gibi üretim ve tüketim krizleri yaratarak yapılarını kökten bozmaktadır. İnsanlık emeğinin gerçek üretim ve tüketim yapılarıyla ilişkisi bulunmayan veya önceliği olmayan, bilakis büyük sakıncalar içeren nükleer silahlar başta olmak üzere korkunç boyutlarda silahlanma, çok kâr getirdiği için çevreyi felakete götüren karbon kökenli enerji kaynaklarına yatırım, genetiği değiştirilmiş tarım, uzay teknolojisi, kara, deniz ve hava ulaşım hatlarına çok pahalı olmak kadar yol açtığı kirlilik bilindiği halde yapılan büyük yatırımlar, moda çılgınlığının sonucu olan aynı tür malın yüzlerce versiyonu için yapılan hesapsız yatırımlar bu konuda sunulabilecek örneklerden sadece birkaçıdır. Bir yandan çılgınca ve gereksiz alanlarda dağ gibi yığılan eşyaların pazar bulamamaktan tüketim niteliğini yitirip çürümeye terk edilmesi, diğer yandan tüketim gücü olamamaktan kaynaklanan açlık ve hastalıktan kırılmalar, işsizlik orduları! Tarihte hiçbir savaşın, doğal felaketin insan toplumuna yapamadığı kötülüğü ve düşmanlığı kapitalizm denilen ekonomik biçim hem de ekonominin can damarlarına basarak, sıkıştırarak, kopartarak, suni damarlar takarak gerçekleştirmektedir."   MA / Ferhat Çelik