Laz Kemal’in ‘Kürdistan neresi?’ sorusuna 40 yıl önce verdiği yanıt 2021-11-26 09:04:49 DİYARBAKIR - PKK'nin öncü kadrolarından Kemal Pir, “Kürdistan’la nereyi kastediyorsunuz?” diye soran mahkeme hakimi albaya, 40 yıl önce “Kürt dilinin yayılma alanı, Kürdistan’ın kesin sınırıdır” yanıtını vermişti. Kürtler, kimlikleriyle birlikte binlerce yıldır yaşadıkları topraklarına yönelik sürdürülen inkar ve ret politikasının hedefinde. Kökleri İttihat ve Terakki dönemine uzanıp, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte baskı ve şiddetle kendisini gösteren bu politikalar karşısında verilen ağır bedeller sonucunda Kürt kimliği bugün artık inkar edilemez bir noktada olsa da Kürdistan’a yönelik kabulsüzlük hala sürdürülmek istenmekte. Devletin “Kürdistan” alerjisi, geride kalan haftalarda yaşanan kimi olaylarda kendisini yeniden açığa vurdu.    Yüzlerce yıl öncesine ait tarihi belgelerde bile yer almasına rağmen, Siirt’te Kürt bir yurttaş İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Burası Kürdistan” dediği için gözaltına alınıp, tepkiler üzerine serbest bırakıldı. Benzer şekilde seslendirdiği bir şarkıda "Kürdistan" ifadesi geçtiği için Kürt sanatçı Veysi Ermiş'e 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası veren mahkeme hakimi, “Şarkı söyle, Kürtçe yasak değil. Hatta TRT ŞEŞ diye bir kanal var. Gerilla, Kürdistan’ı biz Türkiye sınırları içinde kabul etmiyoruz. Irak’ta olan yerde söyleyebilirsin. Misak-ı Milli sınırları içinde yapamazsın” dedi.    “Kürdistan” ifadesine yönelik yasak ve kabulsüzlüğü resmi sınırların ötesine taşıyan isim ise, Savunma Bakanı Hulusi Akar oldu. Akar, Bakanlığın Meclis’teki bütçe görüşmeleri sırasında, “Türkiye'de ve Türkiye'nin dışında Kürdistan diye herhangi bir coğrafi bölge yok” ifadelerini kullandı. Bunun üzerine kendisine yöneltilen "Irak Kürdistanı yok mu?” sorusuna da Akar, “Yok” yanıtını vermekten geri durmadı. Son olarak önceki gün Van’da, Türkiye Değişim Partisi (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül ile sohbetinde “Burası Kürdistan’dır” diyen Hacı Tunç isimli esnaf gözaltına alındı, daha sonra serbest bırakıldı.   PKK ANA DAVASI   Kürt ve Kürdistan hakikatine yönelik inkar, 40 yıl önce görülen “PKK Ana Davası” yargılamasının da ana gövdesinde yer almıştı. Buna karşı hakikati dünyaya haykıran dava sanıklarından biri ise, 12 Eylül döneminde insanlık dışı işkencelerin yapıldığı “5 Nolu Zindan" olarak da bilinen Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde kalan ve 14 Temmuz 1982’de Büyük Ölüm Orucu eyleminde 7 Eylül günü yaşamını yitiren PKK'nin ilk kadrolarından Kemal Pir’di.    Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okurken PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tanışıp, ideolojisini benimsediği örgüte katılmaya karar veren Gümüşhaneli Kemal Pir’in lakabı “Laz Kemal” idi. Pir, Türkiye tarihinde bir ölüm orucu eyleminde hayatını kaybeden ilk isimdi.    MAHKEMENİN TARİHSEL ÖNEMİ    Hakim koltuğunda Albay Emrullah Kaya’nın bulunduğu davanın 26 Mayıs 1981 tarihli duruşmasında Pir, sözlerine “Bu mahkemenin tarihsel bir mahkeme olduğuna inanıyorum ben. Yani basit bir dava olduğuna değil; yani herhangi bir hukuki şeyden ziyade, tarihsel önemi olduğuna da, yani buradaki mahkemenin tarihsel önemine de inanan bir insan oluyorum. İnsan olarak tarih önünde de gerçeklerin ortaya çıkmasını yani şahsımla ilgili olarak tarih önünde de gerçeklerin ortaya çıkmasını yani şahsımla ilgili olarak gerçeklerin tarihe gerçek olarak geçmesini istiyorum” diyerek başladı.    Yoksul bir aile çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyleyip, Türkiye’de hüküm süren kapitalist, emperyalizme sistemden kaynaklı halkın maruz kaldığı baskı, eşitsizlik ve sömürü politikalarını, bu duruma itiraz eden devrimcilere yönelik devlet şiddetini mahkeme kürsüsünden dile getiren Pir, bu tablo içerisinde dünyayı tanımak için bilmenin yetmediğini, değiştirmek gerektiğini vurguladı.    GELECEKTE ZAFER VAR    Pir, bu değişimin gücünü ise PKK’de gördüğünü şöyle ifade edecekti: “Kürdistan’da da ulusal kurtuluş hareketi idi. Türkiye’deki devrimci hareketler o zaman 1974 yıllarında parçalanma eğilimlerini temsil ediyorlardı; ama bu hareket toparlayıcılık vazifesi görüyordu. Yani devrimci çevrelerde toparlayıcı vazifesi gösteriyordu. 1972’lerde ortaya çıkan ve bu gün PKK hareketi olarak ta bilinen bu hareket bir örgüt değil, ideolojik, siyasal bir akımdı. Bu hareket toparlayıcılık vazifesi görüyordu, toparlayıcıydı ve geleceğinde bir şey vardı, yani zafer şeyleri vardı. Hala da var, buna inanıyorum.”   HALKLARIN İRADESİYLE ÇİZİLMİŞ HARİTA    PKK’ye özellikle milliyetçi bir hareket olmadığı için katılmaya karar verdiğini vurgulayan Kemal Pir, savunmasında Kürtler, Türkler, Araplar, Farslar ile bir halklar mozaik olan Ortadoğu’nun siyasi haritasının emperyalizm tarafından çizilmesine de karşı çıktı. Pir, bunu “Ortadoğu’nun siyasal haritası, emperyalizmin işbirlikçisi burjuvalar, feodaller ve komprador burjuvalar tarafından çizilmiş bir siyasal harita. Böyle bir siyasal haritayı anti-emperyalist olarak mümkün değil, ben kabul edemem. Ben halkların öz iradeleriyle çizilmiş siyasal haritalardan yanayım” sözleriyle dile getirdi.   Devamında üniversiteye kadar Kürtlerin varlığından habersiz olduğunu belirten Pir, Türkiye’nin sorunlarını çözmekten yana mücadele etmek isteyen biri olarak bu sorunları bilmek, tanımak için Kürtleri ve Kürdistan’ı tanımaya çalıştığını kaydetti. Bu incelemeleri sonucunda da PKK’ye katılmaya karar verdiğini söyleyen Pir, 40 yıl sonra bugün hala sürdürülen inkar politikasına karşı Kürdistan hakikatini mahkeme kürsüsünden bir Türk olarak savundu.    Kemal Pir ile mahkeme hakimi Emrullah Kaya arasında Kürdistan'a dair şu diyaloglar yaşandı:    “Hakim Emrullah Kaya: Kürdistan nereyi kastediyorsunuz?   Kemal Pir: Bunu da izah edeceğim. Şimdi bir ulusun sınırlarının oluşması, dil alanları ile mümkün. Dilin yayılma alanıyla mümkün. Normali budur dünya yüzünde. Bilimsel olarak ta böyledir. Avrupa’da ulusal devletler oluşurken yayılmış olduğu dil alanları üzerinde oluşmuştur. Ama öyle ki dünya çapında bugün durum emperyalizm var olduğu için eşitsizlik var, ulusal devletlerin sınırları da eşitsiz. Yani siyasal sınırlar eşitsiz bir şekilde çizilmiş. Ama doğal anlamda bir ülkenin sınırları yayılan dil alanlarıyla ölçülür. Dilin yayılmış olduğu alan o ulusun da sınırlarını, ülkenin sınırlarını teşkil eder. Ama siyasal sınır farklı olabilir. Eğer sömürgeci bir devletse devlet, siyasal sınırı çok daha büyük olabilir. Bir devlet bir ulus güçsüzse bir başka ulusun burjuvazisi, hakim sınıfları tarafından eziliyorsa, o şey yapabilir. Kaldı ki Türkler de Kürtleri ezmiyor, yani Kürdistan’a egemen olan güç Türk burjuvazisidir, Türk halkı değil. Türk halkının ve Türk emekçi sınıfının hiçbir çıkarı yoktur, Kürdistan’dan. Sömürge statüsünde tutulmasında hiçbir çıkarımız yok, biz yoksulların hiçbir çıkarı yoktur. Hatta zararımız var, çünkü Kürdistan insanının emeği ve yeraltı servetleri Türkiye’ye geldiği zaman bizim sınıf düşmanlarımız çok güçleniyor, çok güçlendikleri için hatta buradan götürülen insanlar bizim fabrikalarda çalışıyoruz biz işçiler, bunlar yedek işçi ordusunu oluşturuyor, daha ucuza çalışıyorlar. Bizi patronlar işten atıyor, Türkiye’de. Bizim hiç çıkarımız yok zararımız var. Durum budur. Onun için de ulusal kurtuluş, Kürdistan Ulusal Kurtuluş hareketleri ile Türkiye devrimci hareketi arasındaki bağ var. Ben bu bağa da inandığım için bu iki halkın kardeşliğine de inandığım için ama hakim sınıflarsız, ikisinin de hakim sınıfı yok edilecek, ondan sonra bu iki halkın birleşmesi de mümkün özgürlük şartlarında, hatta ben Ortadoğu’da daha büyük devletlerden yanayım. Ama eşit ve özgür temellerde daha büyük devletlerden yanayım. Burjuva sınıflarsız, hakim sınıflarsız feodal, kompradorlarsız büyük devletler.   Hakim: Ben size bir soru sordum. ‘Kürdistan’la nereyi kastediyorsunuz?’ dedim. Siz de ‘dille’ dediniz, bu dil nerelerde konuşuluyor.   Kemal Pir: Kürt dilinin yayılma alanı Kürdistan’ın kesin sınırıdır.   Hakim: Neresi burası?   Kemal Pir: Burası Antep’i içine alır, Maraş’ı içine alır, Sivas’ın bir kısmını oradan Erzurum, Kars’ın bir kısmı ile Türkiye bölümü ile ilgili şeyi böyledir. Bu dilin yayılma alanı burasıdır. Doğal olarak."