5 Nolu’da geçen 10 yıl: 100 yıl geçse de hafızamdan silinmeyecek 2021-07-14 09:01:00 DİYARBAKIR - Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde 10 yıl ağır işkenceler altında kalan 78'liler Derneği Eşbaşkanı Hüseyin Barış, “100 yıl geçse de hafızamdan silinmeyecek” dedi. Barış, Erdoğan’ın “Kültür merkezine dönüştüreceğiz” dediği cezaevine ilişkin kararın mağdurların vermesi gerektiğini söyledi.  İnsanlık dışı uygulamalarıyla hafızalara kazınan 12 Eylül asker darbenin işkence mekanlardan biri Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi oldu. Burada kalan politik tutuklulara yönelik her türlü işkenceye başvurulması nedeniyle 5 Nolu Cezaevi’nin adı dünyanın en kötü 10 cezaevi arasına girdi. Özellikle cezaevinde tutulan PKK’li tutuklular ağır işkencelerden geçirildi.   Cezaevindeki vahşet koşullarına karşı 14 Temmuz 1982’de başlatılan ölüm orucu eyleminin başlangıç fitili PKK'nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan tarafından yakıldı. Doğan, 1982 yılının 21 Mart Newroz Günü, üç kibrit çöpünü yaktıktan sonra hücresinde yaşamına son verdi.   Doğan'ın eyleminin ardından ise bu kez "Dörtler" olarak bilinen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner 18 Mayıs 1982 tarihinde kaldıkları hücrede kol kola girerek bedenlerini ateşe verdi. Cezaevindeki vahşetin ağırlaştırılarak sürdürülmesi üzerine PKK'nin öncü kadrolarından Mehmet Hayri Durmuş, yargılandıkları mahkemenin 14 Temmuz 1982'de görülen duruşması sırasında ölüm orucu eylemi başlattıklarını duyurdu. Bu eylem sırasında 9 Eylül’de Kemal Pir, 12 Eylül'de M. Hayri Durmuş, 15 Eylül'de Akif Yılmaz ve 17 Eylül'de ise Ali Çiçek yaşamını yitirdi.    Cezaevindeki vahşetin kırılmasına yol açan eylem, Kürt halkının mücadelesinde bir dönüm noktası oldu. son 39 yıla damga vuran bu eylemde yaşamını yitiren tutuklular, her yıl düzenlenen çeşitli etkinliklerle anılıyor.   MÜZE YAPILMASI İSTEĞİ   O dönem bu cezaevinde kalıp, işkence gören mağdurlar ile sivil toplum örgütleri yıllardır adı daha sonra Diyarbakır E Tipi Cezaevi olan bu yerin müze olması talebinde. Resmi makamlara bu yönde yapılan başvurulara bugüne dek kadar olumlu yanıt verilmedi.   10 YILDA SÖYLEM DEĞİŞTİ    Başbakan olduğu 4 Eylül 2010 tarihinde partisinin Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği mitingde konuşan Tayyip Erdoğan, “Diyarbakır Cezaevini de yıkacağız. İstiyoruz ki orası artık varlığıyla şehrimize 12 Eylül'ü hatırlatmasın” açıklamasında bulundu. Bu açıklamadan 11 yıl sonra 9 Temmuz'da kente bu kez Cumhurbaşkanı olarak gelen Erdoğan, cezaevine ilişkin “Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muameleyle anılan Diyarbakır Cezaevi'ni yakında boşaltıyor, kültür merkezi olarak hizmete sunuyoruz" dedi.   5 Nolu’da kalan isimlerden biri olan 78'liler Derneği Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Hüseyin Barış, cezaevinde o yıllarda maruz kaldıkları işkenceleri "Büyük bir vahşetle karşı karşıyaydık” sözleriyle özetliyor.    5 NOLU’DA GEÇEN 10 YIL    Barış, Mardin’in Nusaybin ilçesinde Ziraat Donatım Şube Müdürü olarak görev yaptığı 16 Mayıs 1981 yılında Bolu Jandarma Komando Komutanı Eşref Bitlis’ın bölgeye yaptığı ziyaret sırasında gözaltına alındı. Bolu ve Mardin’de iki ay boyunca işkence gören Barış, getirildiği Diyarbakır’da çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak 5 Nolu Cezaevi’ne konuldu. Barış, cezaevinde kaldığı 10 yıl boyunca ağır işkencelere maruz kalıp, vahşete tanıklık etti.   KAN KOKUSU VE ÇIĞLIK SESLERİ   İşkencenin cezaevinin girişinden itibaren başladığını anlatan Barış, hücresine götürülene kadar koridorlarda sağlı ve sollu sıra halindeki askerlerin cop ve kalaslarıyla darp edildiğini dile getirdi. Barış, cezaevindeki vahşeti şu sözlerle anlattı: “Kanlar içinde hücreye konuluyorduk. Farklı bir dünyaya girmişiz gibiydik. Filistin askısından tutalım elektrikli işkenceye, yerlerde süründürmekten tazyikli su sıkmaya kadar işkence yapılıyordu. Elimizde ne varsa almışlardı. Tek bir kıyafetle 36 numaralı hücrede sabah, akşam işkence gördüm. ‘Kurallara uymazsanız, buradan cenazeniz çıkacak’ diyorlardı. Havalandırmalarda koşturularak Mehter Marşını okutuyorlardı, ezberletiyorlardı. Yemek yoktu ve herkes açtı. 130 kişilik koğuşa 13 ekmek veriliyordu” sözleriyle özetledi.    Barış, gördükleri fiziki işkencelerden daha ağırı cezaevine sinen kan kokusu ve çığlık sesleri olduğunu söyledi.    Adli mahkumların da politik tutukluların yanına getirilmesinden dolayı yerlerde yan pozisyonda durarak ancak uyuyabildiklerini anlatan Barış, Esat Oktay’ın köpeği Co koğuşa girdiğinde ayağa kalkmaya zorlandıklarını, böylece onurlarının çiğnenmeye çalışıldığını ifade etti. Barış, cezaevinde ölümler yaşandığı gibi serbest bırakılsalar da birçok arkadaşlarının ağır işkenceler sonucu dışarıda yaşamlarını yitirdiğini de ekledi.   ‘100 YIL GEÇSE HAFIZAMDAN SİLİMEYECEK’   Barış, “Bu yaşananlar unutulmuyor. Ne kadar yazılırsa yazılsın yaşadıklarımızı anlatmaya kitaplar yetmez. Her hücremizi, maneviyatımızı, ruhumuzu, bilincimizi param parça etmeye çalıştılar. Evet teslim olanlar, ihanet edenler oldu fakat onurunu, şahsiyetini koruyan birçok kahraman arkadaşlarımız da oldu. Boyun eğmeyen arkadaşımız yaşamını yitirdi. Onlar özgürlük kahramanlarıydılar. Bu yüzden onların mücadelesi bize örnek oldu” ifadelerini kullandı.  “100 yıl geçse de hafızamdan silinmeyecek bu zulüm” diyen Barış, o günleri her hatırladığında o anları sanki yeniden yaşadığını da dile getirdi. Barış, “O dönem insanlık dışı uygulamalar ile karşı karşıya kaldık. Ağaçta yaprak sallanmıyordu. Fakat bizim bir gerçekliğimiz vardı. Arkadaşlarımızın bize miras bıraktığı büyük bir irade ve mücadeleyle çıktık” diye konuştu.    ‘FARKLI BİR POLİTİKA DEVREDE’   O yıllara nazara bugün daha farklı bir politika yürütüldüğünü, toplum üzerinde en yüksek seviyede işkence uygulandığını ifade eden Barış, devlet sisteminin Kürt ve Türkiye halklarını köle olarak gördüğü bir süreçten geçildiğini kaydetti.   PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çeken Barış, şunları söyledi: “Birleşmiş Milletler tarafından dahi bir lider olarak kabul edildi. Fakat yıllardır İmralı’da ağır bir tecrit uygulanıyor. Tutuklular açlık grevinde eriyor. Bu kanunlar ne Türkiye ne dünya ne de diğer ülkelerin yasalarında var. Yıllarca ailesiyle görüş yapılmaması, haklarının tanınmaması hiçbir kanunda yok. Halkalar arasında düşmanlık yaymaya çalışıyorlar. Bugün Türkiye yarı açık cezaevine dönüştü. Evinin içinde, yürüdüğünde Kürtçe konuşsan öldürülüyorsun.”    ‘O DÖNEMİ YAŞAYANLAR KARAR VERSİN’   Barış, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son Diyarbakır ziyaretinde cezaevinin kültür merkezine dönüştürüleceği yönündeki açıklamasına da tepki gösterdi.   Uzun süredir cezaevinin müze yapılması konusunda talepleri olduğunu ve dernek olarak Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı’na başvurularda bulunduklarını söyleyen Barış, buna rağmen cezaevinin kültür merkezi yapacaklarını söylemesine karşı olduklarını vurguladı.    Barış, “MHP ve AKP çizgisinde bir kültür merkezi inşa edilecek. MHP ve AKP’nin orayı müze yapması mümkün değil. Orada işkence çekenlerin çığlıkları, yaşamını yitirenler, gelen ailelerin çektiği zulüm… Müze için onlar buna karar vermemeli. Cumhurbaşkanı’nın orayı kültür merkezi yapmasını hiçbir zaman kabul etmiyoruz. O cezaevinin her ayrıntısı, koridorları, pencereleri, demirleri, askerlerin yaptığı işkenceye şahit oldu. Bu ruhu yansıtmalılar. Bunu inşa etmeye, müze olmasına, bu halk ve o dönemi yaşayanlar karar vermeli.  Kendine göre bir kültür merkezi yapılmasını kabul etmiyoruz. İnsan vicdan ve ahlak sahibi olmalıdır” diye konuştu.    MA / Ayşe Sürme