Çelik: Sınır ötesi operasyon 'Çöktürme Planı'nın devamıdır 2021-07-02 09:01:37 İSTANBUL - Sınır ötesi operasyonun “Çöktürme Planı”nın devamı olduğunu belirten siyasetçi Demir Çelik, “Öncelikle direniş odaklarını yok etme kararı alındı. PKK’den sonra öteki Kürt’e yöneleceği açıktır" dedi. Federe Kürdistan’da, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak etki altına aldığı Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) aracılığıyla Kürtler arası çatışma yaratma çabaları ve gerilim devam ediyor. Zap, Avaşin ve Metina alanlarına yönelik sınır ötesi operasyonda beklediğini elde edemeyen AKP, KDP eliyle Kürtler arası bir savaş çıkararak, sonuç alma arayışına girdi.    Uzun zamandır devam eden gerilimin sonlandırılması ve olası bir çatışmayı önlemek amacıyla Avrupa’dan bölgeye heyetler gönderildi. Ancak çözüm diyalogu için temaslarda bulunmak isteyen Barış Heyeti ve Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi üyeleri, gözaltı ve kötü muamelelerle karşı karşıya kaldı. Barış Heyeti’nde yer alan ve 12 Haziran’da Hewlêr Havaalanı’nda gözaltına alınarak sınır dışı edilen Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) eski Genel Başkanı, 24'üncü dönem HDP Muş Milletvekili Demir Çelik, Kürtlerin karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri ve fırsatları değerlendirdi.   İŞGAL PLANI   Türkiye’nin son 10 yıldır Federe Kürdistan ile Kuzey ve Doğu Suriye’yi işgal ederek hegemonyasını yaymak istediğini belirten Çelik, Kürtlerin ulusal uyanış ve birliğinin de böylelikle engellenmek istendiğine dikkat çekti. Öte yandan Türkiye’nin Musul ile Kerkük’ün zenginliklerini ele geçirme amacı güttüğünün altını çizen Çelik, “O nedenle paramiliter güçler denilen El Nusra, DAİŞ ve ÖSO gibi örgütleri kullandı ve halen de kullanmaya devam ediyor. Ama görünen o ki bu stratejilerinde başarı sağlayamadılar ve bundan dolayı Kürtler arası bir çatışmadan medet umar hale geldiler” ifadelerini kullandı. Avaşîn, Zap ve Metina alanlarına yönelik operasyonda her türlü ileri teknoloji araçlarının kullanılmasına rağmen başarı sağlanamadığına işaret eden Çelik, “Bir yenilgi, açmaz ve askeri başarısızlık söz konusu. Bunu gölgelemek ve bir kısım çıkarlar adına, Kürtler arası çatışma ve savaşa yol açabilecek provoke edici faaliyetlere başvurdular” dedi.    'ÇOK ACI'    Amediye sınırları içinde bulunan Metina bölgesinde düzenlenen saldırıda 5 peşmergenin yaşamını yitirmesinin ardından Avrupa’da oluşturulan Barış Heyeti olarak Federe Kürdistan Bölgesi’ne gittiklerini ancak Hewlêr Havaalanı’nda gözaltına alındıklarını anımsatan Çelik, amaçlarının olası savaşı engellemek, sorunları diyalog ve müzakere yoluyla çözmeye çalışmak olduğunu söyledi. Gözaltına alınma ve sınır dışı edilme sürecinde yaşadıklarına dair ise Çelik, şunları anlattı: “Burada yaşadıklarımız bizi incitti. Duygusal bir kırılma yaşadım. Gerçekten çok acı. Başur Kürdistan, yüzyıllardır soykırıma uğrayan Kürtlerin gözbebeğiyken, bu duyarlılığa denk düşen bir sahiplenme ile karşılaşmadık.” Olası bir savaşın Kürtler için büyük bir risk ve tehdit taşıdığı değerlendirmeleri neticesinde enternasyonalistler öncülüğünde Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi’nin kurulduğunu aktaran Çelik, amaçlarının tüm Kürtlerin statüye kavuşturulması mücadelesini yaygınlaştırmak ve her yönüyle örgütlü güce dönüştürmek olduğunun atlını çizdi.   FARKLILIK İÇİNDE BİRLİK   Birinci Dünya Savaşı döneminde “aileci, bölgeci, aşiretçi” vb. yaklaşımlar nedeniyle Kürtler arası birliğin oluşturulamadığını, bunun sonucunun da statüsüzlük olduğunu belirten Çelik, bu inisiyatifin Kürtlerin yüzyıllarıdır başaramadığı birliği sağlamak adına bir adım olduğunu vurguladı.   Kürtlerin dinsel, mezhepsel vb. farklılıklarının ulus devletler tarafından ayrıştırıcı ve çatıştırıcı politikalar kapsamında kullanıldığını ifade eden Çelik, “Ama bu zenginliği korumak, demokratik ulus gereğince toplumun çoklu kültürü, çoklu kimliği esasıyla meseleye yaklaşmak meşru ve demokratik olandır. O nedenle biz hiçbir parça, bölge, din, inanç, mezhep demeden 50 milyon Kürdün ulusal ittifakını, ulusal ittifaka dayalı ulusal mücadelesini önemsiyor, savunuyoruz. Bunu sağlamak adına gün birik olma günüdür. Bu ruh ve bu çabayla dostlarımızdan alacağımız güç ve destekle Kürdistan’ı yaşanır bir ülkeye dönüştürerek, binlerce yıllık yaratım tarihine yakışır ve yaraşır bir siyasal statü ile taçlandırmak istiyoruz” diye belirtti.   KOMPLONUN DEVAMI   Almanya’nın hem Barış Heyeti hem de Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi üyelerine yönelik gözaltı ve engellemelerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Çelik, yaşananların NATO ve üye ülkelerin politikaları doğrultusunda ele alınması gerektiğini söyledi. Hem Kuzey-Doğu Suriye hem Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılar hem de Kürtler arası bir çatışma politikasının NATO’dan bağımsız olmadığını dile getiren Çelik, yaşananların PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Türkiye’ye getirilmesi ve sonrasında geliştirilen tecrit politikasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti.   BÖL PARÇALA SÖMÜR   Kürtlere reva görülen zulmün, küresel güçlerin bölgesel güçlerle stratejik ilişkilerinin ve çıkarlarının bir parçası olduğunu vurgulayan Çelik, “Bundan hareketle 50 milyon insanın statüsüz kalması onların vicdanını incitmiyor.  Aksine parçalanmış Kürdistan’da, parçalanmış Kürtlerden yeterince nemalanmak adına Türkiye’nin zayıf karnından faydalanmak istiyorlar” dedi.   Almanya’nın da küresel bir sorun haline gelen Kürt sorununu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediğini belirten Çelik, “Almanya’nın arkadaşlarımızı engellemesi kimi stratejik çıkar anlayışının sonucudur. Bu yönüyle içinden geçtiğimiz süreç küresel emperyalist sitemin içinden geçtiği süreçle ilintilidir” diye belirtti.   KDP’NİN ÇIKARLARI    Küresel emperyalist sitemin içinden geçtiği sürecin Kürtler için büyük risk ve tehlikeler barındırdığına dikkat çeken Çelik, şöyle devam etti: “Biz bu anlamıyla bu riski engellemenin yolunun devletçi-iktidarcı sistemlere güvenmekten geçmeyeceğini, onların kendi çıkarlarını esas alacağını bu nedenle Kürtlerin ulusal ittifakının kaçınılmaz tarihsel bir görev olduğundan hareketle Kürdistan’ı Savun İnisiyatifini kurduk. Ama ne yazık ki bu gerçekliğe rağmen Kürtlerin bir kısmı halen işgalci, katliamcı, soykırımcı Türk Devleti’nden medet umar hale geldi.  Ona güvenen, onunla iş tutmaya çalışan KDP ve yetkilileri, Kürtler arası diyalog ve müzakere çabalarını engelleme hakkını kendinde görebiliyor. Bu da büyük bir risk demektir.    KDP ile Türkiye arasındaki ilişki yalnızca Kürtlere zarar veriyor. 2017 bağımsızlık referandumunda en sert tepkiyi veren bugün güvendikleri Türkiye idi. Kürdistan’ın bağımsızlık hakkını engelleyen ve müdahale etme hakkını kendinde gören Türk Devleti, bugün Başur Kürdistan’da 40’ın üzerinde askeri üs sahibidir. İstihbarat örgütleri ile Kürdistan’da iradeyi kırıcı faaliyetler içinde. Onların bu zayıf karnından yakalayarak, Kürtleri bir bütün olarak karşı karşıya getirerek savaştırmak isteyen bir zihniyet söz konusu. Bu büyük kayıp demektir.”   PKK’DEN SONRA SIRA KDP’DE   Bu süreçten tüm KDP’lileri suçlamanın da doğru olmadığını kaydeden Çelik, “Mutlaka bu süreçten yüreği acıyanlar var ama karar verici pozisyonunda değiller. Karar verici olanlar Barzani ailesi. Bu küçük aile, dar ailesel çıkarlarını korumak için Erdoğan ve Bahçeli iktidarıyla ilişki kuruyor. Bu nedenle Kürdistan’ın olası riskleri çok da umurlarında değil” dedi. Kürt tarihinde Mir Bedirhan, Koçgiri, Ağrı, Dersim gibi isyan ve direnişlerde devletlerin kendisiyle birlikte hareket eden ya da yaşananlara sessiz kalanlara da yöneldiğini, bu doğrultuda katliam ve sürgünler gerçekleştirdiğini vurgulayan Çelik, Türkiye’nin hedefinin inancı, mezhebi, şivesi ne olursa olsun tüm Kürtleri yok etmek olduğunun altını çizdi.   Çelik, 2014 yılında karar alınan “Çöktürme Planı” ile öncelikle direniş odaklarının yok etme kararı alındığını belirterek, şöyle dedi: “Bu amaçla KDP yetkililerinin ağzına bir parmak bal sürüyorlar ama PKK’den sonra öteki Kürde yöneleceği açıktır. Buna tarih boyunca defalarca tanıklık ettik. Bu nedenle Kürtlerin bir bütün olarak hedef alındığı unutulmamalı. Bütün bunlardan çıkarılacak ders, ‘zalimlerden adalet beklenmez, insaf hiç beklenmez’ olmalı. Zalimden medet ummak, soykırıma razı olmaktır. Bu da bize büyük kaybettirir.”   MA / İdris Sayılğan