Vogel: Almanya Kürdistan’daki savaşı durdurmakla ilgilenmiyor 2021-06-27 09:19:00   HABER MERKEZİ - Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi üyesi Nico Vogel, “Almanya'dan Türkiye'ye çok ciddi miktarlarda silah ihracatı var. Dolayısıyla Alman devleti Kürdistan'daki savaşı durdurmakla ilgilenmiyor” dedi.    Türkiye’nin operasyonları ve KDP’nin savaş kışkırtıcılığına tepki göstermek için Federe Kürdistan Bölgesine giden ve aralarında ekolojist, siyasetçi, akademisyen ile sanatçıların olduğu Kürdistan’ı Savun İnisiyatifi üyeleri bölgede birçok siyasi parti, sivil toplum örgütü ve kurumlarla görüştü. Hewlêr’e alınmayan inisiyatif üyeleri, Avrupa devletleri tarafından da bir kıskaç altına alındı. İnisiyatifi içerisinde yer alan feminist Nico Vogel, yaşadıkları baskı ve Federe Kürdistan halkının yaşanan gelişme ve saldırılara karşı tutumunu ajansımıza anlattı.   Federe Kürdistan’a gidiş fikri nasıl oluştu?    Almanya'da da siyaset ana odağım. Parlamenter bir çerçevede değil, kendi kendini örgütleyen projelerde, siyasi gruplarda ve sivil toplumda çalışmalar yürütüyorum. Dünyaya baktığımızda birçok sorun görüyoruz: Ataerkillik, ekolojik yıkım, kapitalizm ve liberalizm tarafından insanların birbirlerinden koparılması. Ancak bu sorunları çözmek için bazı yaklaşımlar da mevcut. Kaybettiğimiz toplumsal değerleri yeniden keşfedebilir ve aynı zamanda birlikte yaşamanın yeni yollarını yaratabiliriz. Bunun nasıl yapılacağımıza dair sürekli cevaplar arıyorum ve bu beni Kürt özgürlük mücadelesiyle derin bir dayanışmaya girmeye itti. Kürt Özgürlük Hareketi bende derin bir hayranlık uyandırdı. Bu yüzden genellikle Kürdistan'daki durum hakkında kendimi bilgilendiriyorum. Türk devletinin gerçekleştirdiği saldırılar sivilleri de tehdit ediyor. Türkiye aynı zamanda demokrasi, ekoloji ve tüm cinsiyetlerin özgürleşmesi değerlerine de karşı. Güney Kürdistan'daki farklı Kürt aktörler arasında son derece tehlikeli seviyelere çıkmak üzere olan çatışmalardan da çok endişeliyim. Bu yüzden, heyetin farklı taraflar arasında diyalog ve barış sürecine katkıda bulunmak ve devam eden savaşı durdurmak amacıyla yola çıkacağını duyduğumda hemen katılmak istedim. Almanya'da sadece siyasi görüşleri ve çalışmaları değil, aynı zamanda günlük hayatın birçok yönünü paylaşan bir grup yoldaşta örgütlendim. Bu grupta kaç kişiyi ve kimi göndereceğimizi tartıştık ve ben de onlardan biriydim. Bu beni çok mutlu etti çünkü demokrat bir insan olarak Kürdistan'a karşı savaşa karşı çıkmanın şu anda yapılması gereken en önemli şeylerden biri olduğuna yürekten inanıyorum.   Ülkenizde bazı engellemelerle karşılaştınız, süreci biraz paylaşır mısınız?    Erbil'e ilk uçan gruplardan birindeydim. Bu nedenle ben şahsen pek bir sorun yaşamadım. Bizim karşılaştığımız kontroller normal bürokratik sürecin bir parçası gibiydi ve planladığımız gibi de gideceğimiz yere ulaştık. Arkamızdan gelenler bizim kadar şanslı değildi. Alman polisi heyetimize katılmak üzere gelen birçok aktivist, siyasetçi ve gazeteciyi durdurdu. Benzer şeyler diğer Avrupa ülkelerinde de yaşandı. Heyetin bir kısmı hemen Erbil'den sınır dışı edildi. Ama Alman polisinin bu baskı sürecindeki rolü büyüktü. Sorun Alman devletinin Erdoğan rejimiyle iyi ilişkiler kurmaya çalışması. Bunun bir nedeni, mültecileri Avrupa'ya gelmeden önce durdurmak için Türkiye'ye bağımlı olmaları. Bu mülteciler, eğer hayatta kalırlarsa, orada insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanıyorlar. Yani bu bir nevi kendine ihanet: Almanya, eylemlerinin yol açtığı yoksulluğu ve sefaleti kendi kapısının önünde görmek istemiyor. Diğer bir neden de ekonomik çıkar. Almanya'dan Türkiye'ye çok ciddi miktarlarda silah ihracatı var ve Alman şirketleri bundan çok para kazanıyor. Bu şirketlerin hükümette büyük lobileri var. Dolayısıyla demokrasi, insan hakları ve barışla ilgili tüm güzel sözlere rağmen Alman devleti Kürdistan'daki savaşı durdurmakla ilgilenmiyor. Kimyasal silah kullanımı altında uluslararası hukuku ihlal eden zalim işgale karşı sessizliğini koruyor. Türkiye'nin yanı sıra Kürdistan'da sivillerin öldürülmesi ve işkence görmesi konusunda sessizliğini koruyor. Kürdistan'daki barış sürecini desteklemek isteyen barış aktivistlerinden oluşan bir heyetin Kürdistan'a gitme hakkını reddetmesi, gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor. Özellikle bu yıl Almanya'da çok sayıda seçim yaklaşırken, bu önemli bir konudur. Temel insan haklarını savunmayan iktidar partilerine nasıl oy verebiliriz? Bu yüzden Kürdistan'daki savaşla ilgili bilgileri Almanya vatandaşları arasında da yaymak gereklidir.    KDP’nin engellerine dair neler söyleyebilirsiniz?      KDP elinden geldiğince bizi durdurmaya, engellemeye çalıştı. Bizimle görüşmeye niyeti olan parti ve kurumları geri adım atsınlar diye korkutmaya çalıştılar. İşi otelimizin önüne silahlı pêşmerge ve asayiş kuvvetleri konumlandırmaya kadar götürdüler.   En çok sorunu KDP'nin en güçlü parti olduğu Erbil'de yaşadık. Heyetimizin bazı üyeleri gözaltına alınarak sınır dışı edildi ve çalışmalarımıza katılmaları engellendi. KDP elinden geldiğince bizi durdurmaya, engellemeye çalıştı. Bizimle görüşmeye niyeti olan parti ve kurumları geri adım atsınlar diye korkutmaya çalıştılar. İşi otelimizin önüne silahlı pêşmerge ve asayiş kuvvetleri konumlandırmaya kadar götürdüler. Bizi sürekli takip ediyorlardı. Bunun dışında da bizi görmezden gelmeyi, önemsiz göstermeyi denediler. Bu işe yaramayınca, çünkü gittiğimiz her yerde medyanın ilgisini çekiyorduk. Örneğin Almanya'da hemen hemen her önemli gazetede haberlerimiz çıktı, taktiklerini biraz değiştirdiler. 13 Haziran akşamı bizimle diyalog için Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Bakan Safin Dizeyi'yi gönderdiler. Ancak bu diplomatik toplantı bize ve savunduğumuz barış sürecine olan gerçek ilgiden ziyade sembolik bir jest gibi görünüyor. Ertesi gün, barışçıl bir farkındalık yaratmanın ve savaşı protesto etmenin bir yolu olarak BM binasının önünde basın açıklaması yapmak istediğimizde otelden çıkışımızı engellediler. Bütün sokak pêşmerge ve Asayiş güçleriyle doluydu. Genel olarak Güney Kürdistan'da çok güzel karşılandık ama KDP tarafından değil. Bundan böyle KDP'yi düşmanımız olarak gördüğümüz anlamına gelmiyor. Biz hâlâ Güney Kürdistan'daki çatışmaları çözmek için tüm siyasi aktörlerle görüşmenin gerekli olduğuna inanıyoruz. Herhangi bir yerel partiye değil, Türk işgaline karşıyız. Yine de KDP'nin bize karşı davranışını eleştiririz. Türk devleti ile işbirliklerini ve işgal konusundaki hareketsizliklerini de şiddetle kınıyoruz.   Görüşmelerinizin sonuçlarına dair paylaşımlarda bulunabilir misiniz. Sonuç alıcı dönüşler oldu mu?    Pek çok farklı aktörle görüştük. Partilerle, STK'lerle, Rojhilat'taki Kürt partileriyle, Türkiye droneleri tarafından bombalanan bir aileyle, Baba Şêx adında Êzidî toplumunun önde gelen bir dini lideriyle, sokaktaki insanlarla konuştuk. Politik ve sosyal arka plandaki tüm farklılıklarına rağmen ortak bir nokta vardı. Konuştuğumuz kimse savaşı istemiyordu. Hepsi barışçıl diyalog ve Türk devletinin işgalinin sona ermesini istiyordu.     Köylerinden zorla göç ettirilen insanlarla görüşme şansınız oldu mu. Buna dair izlenimlerinizi alabilir miyiz?   Erbil'de ailesi köylerinden zorla göç ettirilen bir KNK milletvekili ile görüştüm. Ailesi için çok zor bir deneyim olduğunu, bu savaşı bitirmek için elinden gelen her şeyi yapacağını söyledi. Kendisi gibi yerinden edilmiş kişileri desteklemek istediğini söyledi. Bunun dışında Şeria Kampı’nda 2014'te sözde “İslam Devleti” IŞİD'in Şengal'deki köylerini işgal etmesi üzerine kaçan kadınlar da vardı. Kampta çok kötü koşullarda yaşamak zorunda kaldıklarını anlattılar. Ziyaretimizden bir hafta kadar önce çok büyük bir yangın olmuş. Şengal’e dönmek isteyip istemediğini sorduğum bir kadın dönmeyi çok istediğini ama IŞİD'in tekrar dönme ihtimalinden çok korktuğunu söyledi. İşte çember burada kapanıyor. Türkiye'nin Rojava'daki işgal için cihatçı paralı askerler kullandığını, bu saldırıların bölgeyi istikrarsızlaştırdığını ve IŞİD'in yeniden yükselmesi için zemin hazırladığını hepimiz biliyoruz. Türk devleti, Kürtleri ve faşist ideallerine uymayan diğer etnik ve dini grupları doğrudan ve dolaylı olarak tehdit etmektedir. Bu yüzden Kürdistan'ı Türk işgaline karşı savunmak gereklidir. Güney Kürdistan'daki tüm parti ve aktörlerin canlarına ve topraklarına yönelik saldırılara karşı birlikte durması gerekiyor. Ve dünyadaki tüm demokratik ve barışsever insanları Türk ordusunun işlediği insanlığa karşı suçlara sessiz kalmamaya, bu savaşa karşı net bir duruş sergilemeye çağırıyoruz.    Kadınlarla özel olarak bir araya geldiniz mi. Ne düşünüyorlar, saldırılar hakkıda?       Kürtler arasındaki bir savaş, kelimenin tam anlamıyla bir erkek veya kız kardeşin savaşına yol açabilir ve bu ailelere daha da fazla acı getirebilir.    Heyete “Gemeinsam Kämpfen” (Birlikte Mücadele) adlı feminist örgüt üyesi olarak katıldığım için, özellikle Güney Kürdistan'da kadınların durumu ve örgütlenmesiyle ilgilendim. Farklı kadınlarla birçok görüşme yaptık. Tamamı savaşa karşıydı. Kürdistan'daki en etkileyici kadın örgütlerinden birinden kısaca bahsetmek istiyorum: Barış Anneleri. Heyetimiz Süleymaniye'deki barış anneleriyle tanışma fırsatı buldu. Barış Anneleri şehit annelerinden oluşuyor. Çocukları savaşta ölmüştür. Pêşmerge saflarında ya da HPG saflarında savaşan çocukların anneleri. Hepsi bir arada. Kimisinin her iki tarafta da savaşan ve ölen çocukları olmuş. Kürtler arasındaki bir savaş, kelimenin tam anlamıyla bir erkek veya kız kardeşin savaşına yol açabilir ve bu ailelere daha da fazla acı getirebilir. Dolayısıyla barış anneleri, savaşa ve tüm ataerkil baskılara karşı direnişte öncü güçtür. Onlarla çalışacak olmamız nedeniyle çok gururluyum.   Engellemenizi biraz daha detaylandırabilir misiniz. KDP sizi neden engellendi ve bölgede neyi gizlemeye çalışıyor?   Tahliye edilen köylere gitme girişimimiz Erbil'deyken KDP tarafından engellendi. Gitmek istediğimiz gün, devlet güvenlik güçleri tarafından çevrili bir otelde mahsur kaldığımız gündü. Ama Maxmûr, Kandil ve Şengal'e göndermek istediğimiz daha küçük heyetler de başaramadı, er ya da geç kontrol noktalarına geri gönderildiler. Bize verilen resmi sebep çoğunlukla “güvenlik” idi. Ama gitmek istediğimiz yerde yaşayan insanlar var, senin ve benim gibi insanlar. Peki ya onların güvenlikleri? Öte yandan Süleymaniye'ye çok yakın olan Kunamasî'ye gittik, yaklaşık bir saat sonra, sadece 20 km ileride Gelala'da bir drone bombası düştü. Yani resmi savaş alanlarından uzak dururken bile güvende değildik. Bu yüzden çalışmalarımıza karşı gerçekleştirilen bu sabotajların siyasi kararlar olarak görmeyi tercih ediyorum. Savaşa karşı destekleyici tavrınızı değiştirmek istemiyorsanız, kimsenin barış çağrısı yapmasını ve özellikle savaş suçlarını belgelemesini ve bu konuda uluslararası medya çalışmaları yapmasını istemezsiniz tabi.   Halk, Türkiye’nin saldırılarını ve KDP'nin savaştan yana aldığı tutumunu nasıl değerlendiriyor. Bu konuya dair gözlemleriniz oldu mu?     Kürt halkının yaşamına mal olan Türkiye sınır geçişlerinde KDP'nin süregelen eylemsizliğinin ve hatta desteğinin hiç de demokratik ve hiçbir şekilde kabul edilebilir olmadığını itiraf etmeliyim.   Boşaltılan köyleri, Mahmur'u ve daha doğrudan ve resmi olarak etkilenen diğer yerleri görmemiz engellenmiş olsa da, savaşın Güney Kürdistan halkı için ne anlama geldiği konusunda kesinlikle izlenimler edinebildik. Türk ordusunun geniş orman alanlarını yakması nedeniyle doğanın ve çevredeki ekolojik sistemin tahribatıyla ilgili birçok endişeyi gözlemledik. Bir yıl önce Türk drone saldırısına uğrayan bir aileyi ziyaret ettiğimizden bahsetmiştim. Anne bu saldırı sonucu bir bacağını kaybetmişti. Onun asla istemediği ve dolayısıyla da sorumlu olmadığı bir savaş sonucu bacağını kaybedişini tüm gücü ve öfkesiyle anlatmasını dinlemek gerçekten etkileyiciydi. Kürdistan halkı barış içinde yaşamak istiyor. Kimi KDP siyasetine açıktan karşı çıkarken kimi çıkamıyor ya da konuşmaktan korkuyor da olsa, savaşa ve daha önemlisi de Türk işgaline karşılar. Bunu gördükten sonra, Kürt halkının yaşamına mal olan Türkiye sınır geçişlerinde KDP'nin süregelen eylemsizliğinin ve hatta desteğinin hiç de demokratik ve hiçbir şekilde kabul edilebilir olmadığını itiraf etmeliyim.   Almanya'ya iniş yapar yapmaz uçağın kapısında gözaltına alındınız. Bu tutumu nasıl değerlendirdiniz?   Uçaktan iner inmez gözaltına alındık. Devamında, neden tutulduğumuza dair doğru yanıtlar alamadan saatlerce beklemek zorunda kaldık. Almanya'da aslında tutuklanma nedenleri hakkında bilgilendirilme hakkınız vardır ve size bir avukat arama fırsatı tanınmalıdır. İlk 1-2 saatte bu bile olmadı. Bir noktada bize, tutuklanmamızın yasal dayanağını oluşturması gereken bir paragraf yazı verdiler. Ama bu kimlik doğrulama ile ilgiliydi, bu yüzden uygun değildi - pasaportlarımızı vermiştik, kimliklerimiz açıktı.   Polis oldukça kabaydı, bana göre bazıları ne yaptıklarını gerçekten anlamıyor gibiydi. Arandığımız için tek tek götürüldük. Bizden dizüstü bilgisayarlar veya USB flash sürücüler gibi teknik ekipmanlarımıza gönüllü olarak erişim vermemizi istediler, ancak reddettiğimizde, verilerimize erişmeye çalışmak için yasal bir dayanakları olmadığı ortaya çıktı. Bizi farklı şeylerle suçladılar: Irak'ta PKK ile görüştüğümüzü söylediler, PKK için eylem yaptığımızı söylediler, ya da bunları yapmasak bile bunları yapan kişilerle yolculuk ettiğimizi söylediler. Gülünçtü. Ellerinde kanıtı andıran bir şey dahi yoktu. Kürdistan'da sürekli medyanın içindeydik. Attığımız her adımın kaydı var. Çalışmalarımız şeffaftı ve kasıtlı olarak da tarafsızlığımızı koruduk. Gözaltına alınmamız işimizi suç saymaya ve Türkiye'nin Kürdistan işgaline karşı protestoyu sindirmeye ve böylece susturmaya yönelik başka bir girişimdir. Almanya'nın Türk devleti için yaptığı bir iyilik. Ayrıca, Alman halkı neler olup bittiğini hükümetlerinin uluslararası ve insani yasaları kitlesel ve sistematik olarak ihlal eden bir devleti desteklediğini öğrendiğinde, Alman hükümetinin kendisini eleştiri ve protestoya karşı korumak için bir araçtır.   İnisiyatif olarak bundan sonraki çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?     Eğitim etkinlikleri, medya çalışmaları, her türlü eylem ve protesto, sanat projeleri gibi. Kısacası, genişleyeceğiz, büyüyeceğiz ve elimizden geleni yaparak bu savaşı durduracağız.   En büyük hedeflerimizden biri Güney Kürdistan'daki durum hakkında farkındalık yaratmak. Medya çalışmalarına devam edeceğimiz ve bilgilendirme etkinlikleri düzenlediğimiz anlamına geliyor. Ayrıca deneyimlerimizi hayatımızın her alanına taşıyoruz ve bu konuda herkesle; komşularımızla, ailelerimizle, arkadaşlarımızla konuşmaya çalışıyoruz. Durumdan haberdar olmak ve nasıl yardımcı olabileceğimiz konusunda fikirleri olup olmadığını bize bildirmek için Kürdistan'da tanıdığımız bazı kişilerle hala iletişim halindeyiz. Girişim adına resmi çalışmaların yanı sıra konuyla ilgili diğer çalışmalar da devam edecek. Örneğin, delegasyonumuzun bir kısmı, Almanya'daki en büyük silah şirketlerinden birini protesto eden anti-militarist ittifakın “Disarming Rheinmetall”in bir parçasıdır. Kürdistan'daki savaşa çeşitli taktiklerle karşı çıkılması gerekiyor ve herkes en iyi olduğu konuda katkıda bulunabilir: eğitim etkinlikleri, medya çalışmaları, her türlü eylem ve protesto, sanat projeleri gibi. Kısacası, genişleyeceğiz, büyüyeceğiz ve elimizden geleni yaparak bu savaşı durduracağız.   MA / Müjdat Can - Gözde Çağrı Özköse