Şenyayla’da ‘güvenlik’ endeksli yasak: Topraklarımızda işgalci olduk 2021-06-16 11:53:02   DİYARBAKIR- Muş’a bağlanan Şenyayla'da hayvancılık yapan insanlar, “işgal” gerekçesiyle asker zoruyla yayladan çıkarıldı. Koruculara ait çadırlara dokunulmadığına dikkati çeken koçerler, yıllardır barındıkları topraklardan sürüldüklerini söyledi.    Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Şenyayla bölgesi, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Mart’ta Resmi Gazete'de yayımlanan kararıyla, Muş’a bağlandı. Daha önce 3 Haziran tarihinde Şenyayla ilçesine bağlı Kozma Dağı’nda bulunan yaylaya çıkan köylüler ile çevre köylerdeki korucular arasında kavga çıkmış ve 3 kişi yaralanmıştı. Yine koçerler 10 Haziran tarihinde de korucuların silahlı saldırısına uğramıştı.    Yaşananlar üzerine Muş Valiliği 11 Haziran’da aldığı ilk kararla, Şenyayla’yı Diyarbakır sınırları içinde kalan köylülere ve Koçerlere, "işgal ve tecavüz" gerekçesiyle yasakladı. Bölgeye gelen jandarma, köylülere ait çadırları ablukaya aldı ve halkı zorla bölgeden çıkardı. Valilik ise jandarma tarafından köylülerin ve koçerlerin bölgeden çıkarılmalarını "işgalin giderilmesi" olarak savundu.   AMAÇ GÜVENLİK POLİTİKASI   Bölgeden yurttaşların çıkarılmasına, her ne kadar işgal durumu öne sürülse de, bölgede stratejik öneme sahip Şenyayla'da güvenlik projelerinin yaşama geçirilebilmesi için insansızlaştırma politikasının devreye konulduğu belirtiliyor. Bölgedeki kaynaklar, Şenyayla’da koruculara ait çadırlara karışılması güvenlik politikalarına işaret ederken, yurttaşlar, bölgede askeri bir karakol ve  buna bağlı askeri üslerin kurulma ihtimali olduğunu belirtiyor.     20 AİLE DÖNÜŞ YOLUNA GİRDİ   Yaşanan bu tartışmalar sonucunda yaklaşık 20 aile, yıllardır geçimini sağladığı Şenyayla topraklarından, "tecavüz ve işgal" gerekçesiyle çıkarılarak Kozma Dağı’ndan Kulp’a bağlı kırsal Nasırhan Mahallesi’ne doğru gönderildi. Yazın kavurucu sıcağında yüzlerce küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarıyla 15 kilometrelik yola düşen Koçerler yaşadıklarını anlattı. Yıllardır o topraklarda geçimini sağlayan koçerler, “işgal ve tecavüz” gerekçesini kabul etmediklerini belirterek, bölge için güvenlik politikalarının yürütüleceğini söyledi.   ‘ASKERLER ÇADIRLARIMIZI YIKTI’   Yıllardır Şenyayla topraklarında geçimini sağlayan Necmettin Taş, Osmanlı Dönemi’nden bu yana tapulu bir şekilde o yaylalarda yaşadıklarını söyledi. Fakat şimdilerde çıkan tartışmalarda tapularını geçerli saymadıklarını belirten Taş, “Şimdi Cumhurbaşkanlığı yeni bir karar almış ve Şenyayla’yı Muş’a bağlamış. Ama bizim geçmişten bu yana sınırımız belli. Fakat şimdi bizi zorla çıkardılar. Yüze yakın korucu mallarımızın yarısına ortak olmakla tehdit edip saldırdı. 20 gündür biz bu tehditlerle karşı karşıyayız. Fakat bu durumu yetkililere şikayet ettiğimizde ‘siz onları ablukaya almışsınız’ deniliyor. Onlar bizi ablukaya almış ama biz almışız gibi gösteriyorlar. Daha sonrasında Valiliğe dilekçe yazdık. Fakat geri dönüşü olmadı. Çok sayıda asker gelip çadırlarımızı yıkıp, bizi zorla çıkardı.  Bazılarımızı Muş’a bazılarımızı da Kulp’un bir ucuna gönderdiler. Yaklaşık 4 bin hayvanla bu yollarda perişan olduk” sözleriyle yaşadıklarını anlattı.    ‘EV SAHİBİYKEN İŞGALCİ OLDUK’   “Bizi yaşamımızdan mahrum ettiler” diyen Taş, “Bu yaz sıcağında kadın ve çocuklarla yollara düştük. Yıllardır o topraklarda yaşayan biziz, biz ev sahibiyiz ama bize işgalci ve tecavüzcü dediler. En acısı da bu kelimelerdi. Orada bir sürü köylüler var onları kaldırmıyorlar bizi kaldırıyorlar. Bunun asıl sebebi nedir? Biz bu mağduriyetin giderilmesini istiyoruz. Şimdi ailelerimizle gittiğimiz yer de içme suyu bile yok. Biz sulak yaylamızda hayvanlarımıza bakıyorduk. Kuraklık da var şimdi nasıl yapacağız? Hakkımızı istiyoruz. Bize yapılan bu zulüm ve işkencenin herkes tarafından görülmesini istiyoruz” diye belirtti.   ‘DEVLETTEN UMUDU KESTİK’   Yaklaşık 22 hane olarak yaylaya çıktıklarını kaydeden Ali Taş ise “Acaba Taşran yaylasından 13 hanenin çadırını kaldırırken, Akkanlar’ın (Korucular köyünden) çadırları neden kaldırılmıyor? Bizim suçumuz ne? Hatamız ne? Bunu öğrenmek istiyoruz. Eğer Akkanlılar vatandaşsa Nasırkanlılar da bu ülkenin vatandaşı değil mi? Acaba çadırlar kaldırılırken, bunlara neden torpil yapıyorlar? Osmanlı tapuları var elimizde geçerli değil deniyor. Vergi kayıtlarımız var, hepsini ödemişiz, kabul edilmiyor, neden? Çünkü karşı taraf kabul etmiyor. Her şey karşı tarafın isteği üzerine şekilleniyor. Devletten umudumuzu kestik. 50 derece sıcaklık altında yaşıyoruz. Bu hayvanlarımızla ne yapacağız bilmiyoruz” sözleriyle şaşkınlığını dile getirdi.   ‘ANTİDEMOKRATİK KARAR’   Recep Taş da, 1993 yılından bu yana her yıl düzenli olarak yaylaya çıktıklarını fakat bu yılki kuraklık nedeniyle sezon başlangıcını geri bir tarihe aldıklarını belirtti. Muş Valiliği’nin kararını anti-demokratik bir karar olduğunu söyleyen Taş, “Çadırlarımızı sökerek köyden çıkarıldık, hastalarımızla bizi yollara sürdüler. 21’inci yüzyılda Türkiye manzaraları. Rezalet. Yaylanın serin havalarından Diyarbakır’ın kızgın çöllerine sürülüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yönetim anlayışı yoktur. Sen çiftçiyi destekleyeceksin ki ülke kalkınsın. Çiftçiyi zulümle bastırırsan o çiftçi üretmezse, sen orada fazla duramazsın” diyerek tepki gösterdi.   ‘LANET OLSUN ZİHNİYETİNİZE’   Yaşanan durumdan dolayı psikolojilerinin bozulduğunu aktaran Taş, durumlarını şöyle özetledi: “Düşünün uyuyoruz. Rüyalarımızda asker görüyoruz. Sabah yataklarımız toplamadan çadırlarımız basılıyor. Psikolojimizi bozdular. Valilik bizden tecavüzcü, işgalci diye bahsediyor. Kendi anavatanımda barınamıyorum. Lanet olsun bu zihniyete, adaletiniz batsın.”    ZULÜMDÜR   Yeni mağduriyetlerine değinen Taş, “Tankerden 150 liraya çektiğimiz suyla şimdi 107 büyükbaşa 500’e yakın küçükbaşa bakacağız. Buradan Tarım Bakanı duysun beni. Ben 3 kilometre sonra Diyarbakır sınırlarına geçeceğim. Bir zahmet Tarım Bakanı gelsin bu hayvanları teslim alsın benden. Benim bakacak gücüm yok. 10 yıllardır barındığımız topraklarda bu yıl sürgün ettiler bizi. Zulümdür, hakarettir” şeklinde konuştu.   MA / Eylem Akdağ - Cahit Özbek